Bu Blogda Ara

Türk Dili ve Edebiyatı sitesi, Edebiyat derslerine yardımcı,

şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2008 Pazartesi

ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP

Zindandan Mehmet'e Mektup


"Zindan iki hece Mehmetim lafta !
Baba katiliyle baban bir safta! "

Zindan iki hece Mehmetim lafta !
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed' im!
Kavuşmak mı?... Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yolda tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak

Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl almazların zoru içinde.
Üst üste sorular soru içinde:
Düşün mü, unut mu, sus mu, konuş mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, bir kaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler bu gün 'maruzat'!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim ede azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
Anlamaz ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, Maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindan da birer kemiyet
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde kat kat...
Yalnız seccademin yüzünde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni anlımdan, sen öp seccadem!


Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, Duman duman erisin!

Peykeler duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... beynimi içtin!

Sükut... kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez Dünyadan nazar.
Yer yüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç varda kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elde kader bu emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık.

Dua dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi dahi şu bizim koğuş;
Karanlığındadır, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im sevinin başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu teker kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdi

NECİP FAZIL KISAKÜREK

11 Ekim 2007 Perşembe

ERTELENMİŞ YARINLAR İÇİN GÜLCE

Bana bir ütopya lazım
Aynaların özümüze yığdığı
Bana bir kafa
Esenliği taşıyan ötelere
Kafalar/ki
Ayakların öykünmeye durduğu
Oysa bombalara ayarlıyız ölüm yağdırmak için
Yeryüzünden gökyüzüne,gökyüzünden yer/lilerin/yüzüne


Akla kilitlidir bakışlar
Ölçülerle,telkinlerle eritilir insanlık
Haksızlıklar,kansızlık’lar pazarlanır kan içre
Kıskıvrak yakalar aklımızı tuzaklar
Yaban bakışlarda kötürüm gözler
Hep bir rüyayı özler nice sızımız
Özler
Özler...de durur bekler
Durur bekler,bekler durur
Kaygıların,korkuların
Gölgesinde
Negatif görüntüler yakalar her akşam bizi
Sinmeden gözlerimize uyku
Vurur da ciğerimizden değerler:ÇAĞdaaaş!..


Çekilir bir kanlı çizgi
Hayatla hürriyet arasına
Gözyaşlarımızdan denizler oluşur da
Yüreklere kan damlar
Damlar yüreklere kan
İnce ince
Çığlık çığlık
Ve sessiz
Vuruşulur kıyasıya
Kandır içilen teknolojik parmaklarla
Candır geçilen Pay edilen çıkarların altında


“Gül asrı’da yaşamak varmış” diyen şair
Ah anlatabilsem yalnızlığımı
Sonra bir diken altında ölüversem gül için
Ne çıkar?