Türk Dili ve Edebiyatı sitesi, Edebiyat derslerine yardımcı,
27 Ekim 2019 Pazar
DÜZ YAZI TÜRLERİ, NESİR TÜRLERİ
YAZI TÜRLERİ
Bir yazının biçimsel ve içerikle ilgili özellikle¬rine göre, girdiği bölüme o yazının türü diyoruz. Yazı türleri kalıplaşmış, demirbaş biçimler değil¬dir. Kimi türler birbirine iyice yaklaşır, birçok ben¬zerlik gösterir; kimileri de ötekilerden kalın çizgilerle ayrılır.
Yazı türlerini üç ana grupta inceleyebiliriz:
I. YAZINSAL (EDEBİYATLA İLGİLİ) TÜRLER
1. ÖYKÜ (HİKÂYE)
Gerçek veya gerçeğe uygun biçimde tasarlanmış bir olayı, zaman ve mekâna bağlı olarak anlatan kısa yazılara öykü denir. Bu anlamda, öykü serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Öykü, genelde bir olaya dayanır. Romanlarda olaylar oldukça geniş bir zaman dilimine yayılmasına rağmen, öykülerde zaman daha kısadır. Öyküdeki olaylar, belli bir mekanda geçer; birinci şahıs ya da üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılır.
Dünya edebiyatında iki ayrı tarzda öykü anlayışı vardır:
a) Olay Öyküsü:
Bu tarz öykülerde anlatılan olaylar kişi, zaman ve mekan unsurlarına bağlı olarak verilir. Merak unsuru ön plandadır. Giriş bölümünden sonra olay veya olaylar gelişmeye başlar, merak unsuru yoğunluğunu artırır, düğüm ya da düğümler atılır. Sonuç bölümünde ise düğümler çözülür, merak giderilir ve oiay bir sonuca bağlanır. Bu teknik, Fransız edebiyatının önde gelen isimlerinden Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu çeşit öykülere "Maupassant tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Ömer Seyfettin bu tarza uygun öyküler yazmıştır.
b) Durum (Kesit) Öyküsü :
Durum (kesit) öyküsünde anlatılanlar bir sonuca bağlanmayabilir ve böylece okuyucu üzerinde farklı çağrışım ve izlenimler yaratılır. Kişiler, yer
ve zaman gibi unsurlar genellikle sezdirme yoluyla okuyucuya anlatılır. Öyküde esaslı bir olay yoktur. Bu tarz öykülere, ünlü Rus hikayecisi Anton Çehov tarafından yaygınlaştırıldığı için "Çehov tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal bu tarzda öyküler yazmıştır.
Türk edebiyatında öykü:
Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde öykü türünde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemcillğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu idi.
Meşrutiyet'in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başlandı. Türkçede yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazında konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Memduh Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlayan isimlerdir.
Cumhuriyet dönemi, 1930'lar sonrasını kap¬sar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Samet Ağaoğlu,Tarık Buğra, Haldun Taner, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tan-pınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir.
3. ROMAN
Olmuş ya da olabilecek birtakım olayların gerçeğe uygun bir biçimde, zaman, mekân ve kişi unsurlarına bağlı olarak anlatıldığı yapıtlara roman denir.
Roman, bizim edebiyatımıza Batı edebiyatından girmiştir. İlk olarak Fransız yazarı Fenelon'un "Telemak" adlı eseri Yusuf Kamil Paşa tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Şemsettin Sami'nin "Taaşşuk-u Talât ve Fıtnaf'ı İlk yerli romanımızdır. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud Ekrem'in "Araba Sevdası" yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türü¬ne en yakın ilk Türk romanıdır.
Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve romancılar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları İşledi. Halit Ziya Uşaklıgll bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu" (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biri olarak kabul edilir.
1910'dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar'ın "Vurun Kahpeye", Reşat Nuri Güntekin'ln "Çalıkuşu" romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı.
Romanlar; konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir.
*Üslup Bakımından Romanlar:
Romantik Roman:
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott'un tarihsel romanları ve Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" romanı gibi.
Gerçekçi Roman:
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal'in romanları bu üsluptadır.
Doğalcı Roman:
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Guy de Maupassant romanları doğalcı romanlardır.
Estetik Roman:
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert, estetik romanın en önemli yazarıdır.
İzlenimci Roman:
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları orta¬ya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir.
Dışavurumcu Roman:
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dostoyevski, Franz Kafka, Samuel Beckett ve Bertold Brecht'in romanları bu türün örneklerindendir.
*Konu Bakımından Romanlar:
Konusu bakımından romanları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
Tarihsel Roman:
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evrensel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabilirler. Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott'un romanlarını, Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ını, Stendhal'in "Parma Manastırı" sayabiliriz.
Duygusal Roman:
İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Fransız edebiyatında Madame de La Fayette'in "Prenses de Cleves" adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.
Gotik Roman:
Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü, 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır. Gotik romanın günümüzdeki uzantıları, bilim¬kurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.
Psikolojik Roman:
Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost'un "Manon Lescaut" adlı yapıtıyla Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı, diğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Bizde Mehmet Rauf'un "Eylül"ü, Peyami Safa'nın "9. Hariciye Koğuşu" buna örnektir.
3. MASAL VE FABL :
Olağanüstü kahraman ve olaylara yer veren öykülere masal denir. Masal terimi öncelikle, sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı yapıtlar da bu türün içinde yer alır. Halk masalları dört temel grupta toplanır: hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü masallar, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü masallar, okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır. Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
Masalların, insan ve hayvan davranışlarından harekete geçerek toplumda görülen aksaklıkları yermek ve gerçek İnsanlara bir ahlak, düzen dersi vermek gibi amaç güdenleri de vardır. Manzum olarak yazılan bu masallara fabl denir.
Bilinen ilk masalların Hintlilere ait olduğu kabul edilir. Hint masalcısı Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı yapıtı masalların bilinen ilk kaynağıdır. Yunan edebiyatında Aisopos (Ezop) masallarıyla ünlüdür. Batı'da La Fontaine ise fabl türü masalın en ünlüsüdür.
4. TİYATRO
Tiyatro, insan yaşamını söz ve eyleme dayanarak anlatan bir gösterim sanatıdır. Toplumsal bir sanat olduğu için toplumsal yapı ve yaşamdaki değişmeler doğrultusunda tiyatro da gelişmiş, değişmiştir. Edebiyat tarihçileri, tiyatronun Eski Yunan'da, şarap tanrısı Dionysos adına düzenlenen törenlerden doğduğunu belirtmişlerdir.
Başlıca tiyatro türleri şunlardır:
a) Tragedya:
İlk örnekleri MÖ 6. yüzyılda Eski Yunan'da görülür. Klasisizm akımı içinde Fransa'da yeniden canlılık kazanmış 19. yüzyılın ortalarına kadar var-
lığını sürdürmüştür. Tragedya (trajedi), kısaca "acıklı olayları ele alıp anlatan oyun" olarak tanımlanabilir.
Tragedyanın özelliklerini şöyle belirtebiliriz :
-Eser baştan sona ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
-Erdeme ve ahlâka büyük değer verilir.
-Konularını mitolojiden ve tarihten alır.
-Kahramanları tanrılar, tanrıçalar, krallar vb. varlıklardır.
-Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına (yer, zaman, olayda birlik) uygun yazılır.
-Vurma, yaralama, öldürme olaylarına sahnede yer verilmez.
-Şiirle oluşturulan; ağırbaşlı bir üslup kullanılır.
■ Sophokles, Racine, Corneille... önemli yazarlarıdır.
b) Komedya :
Olayların, durumların ve İnsanların gülünç yönlerini ortaya koyan oyun türüdür. Güldürerek düşündürmeyi amaçlar. Eski Yunan edebiyatında Aristophanes'in "Eşek Arılan"; Fransız edebiya¬tında Moliere'in "Gülünç Kibarlar" adlı yapıtları birer komedya örneğidir.
Konuları bakımından üç türlü komedi vardır:
Töre komedisi : Şair Evlenmesi (Şinasi)
Karakter komedisi; Cimri (Molière)
Entrika komedisi: Scapln'in Dolapları (Molière)
Komedyaların özellikleri şunlardır:
-Konularını günlük yaşamdan alır.
-Kişiler halk arasından seçilir.
-Halkın konuşma diliyle yazılır; soylu bir üslup kaygısı güdülmez.
-Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına uyulur.
c) Dram :
18. yüzyılda Fransız filozofu Diderot, Beaumarchais ve bazı yazarların uzun tragedyaya karşı çıkmaları, günlük olayları işleyen oyunları tercih etmeleri üzerine doğdu. Dram ismini de bu filozoflar verdi. Dram türü oyunlar acıklı ve gülünç olayları bir arada işliyordu. İngiliz yazar Shakespeare klasik tiyatronun üç birlik kuralını hiçe sayan dramlar yazdı. Victor Hugo ise 19. yüzyılda Romantik dramın beyannamesi sayılan "Cromwell" adlı yapıtının önsözünde bu türün özelliklerini açıkladı.
Romantik dramla birlikte modern tiyatroya geçiş sağlandı. Romantik dramın başlıca özellikleri şunlardır:
-Üç birlik kuralına uyulmaz.
-Hem acıklı hem gülünç olaylar işlenir.
-Olaylar tarihten ya da günlük hayattan alınabilir.
-Kişiler her sınıf halktan seçilebilir.
-Yerli özelliklerin işlenmesine önem verilir.
-Her türlü olay sahnede gösterilebilir.
-Nazım veya nesir biçiminde yazılabilir.
5. ŞİİR
Şiir; zengin imgelerle (hülya, hayal), ritimli sözlerle; seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan bir edebi anlatım biçimidir.
Şiir, bilgi aktarmak amacıyla yazılmaz. Şiir, bilgi değil, duygu aktarır. Duygulardan, imgelerden, düşlerden, özlemlerden oluşmuş bir yaşantı birikiminin ürünüdür. Ozan, şiiri aracılığıyla bu yaşantıyı okuyucuyla paylaşır.
Konularına göre şiir türleri şunlardır:
A) Epik Şiir:
Bir ulusun yaşamını yakından İlgilendiren, tarih ve toplum olaylarına ait kahramanlıkları anla¬tan şiirsel öykülere epik şiir denir. Uzun manzum hikaye olarak en eski biçimleri destanlardır. Epik şiirde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu şiirin konusu hem efsanelere hem de gerçek olaylara dayanır. Yapısında masalla tarih, gerçekle düş yan yana¬dır. Ayrıca "epope" de denilen epik şiirde tarihsel bir gerçek vardır.
*Epopeler iki türlüdür:
-Doğal Epopeler (Destanlar):
Çok eski çağlarda ulusların vicdanında derin izler bırakan olayların kuşaktan kuşağa aktarılması, daha sonra bir saz şairinin bunları derlemesiyle oluşan destanlardır. Halkın ortak malıdır (anonim). Başlıca doğal destanlar:
lliada ve Odysseia :............ .Yunan edebiyatı
Şehname........................... Fars edebiyatı
Kalevala............................ Fin edebiyatı
Mahabharata - Ramayana.... .Hint edebiyatı
Le Cid................................... .İspanyol edebiyatı
Nibelungen........................ Alman edebiyatı
Chansen de Röland............ .Fransız edebiyatı
Beovvulf........................... İngiliz edebiyatı
Igor........................................Rus edebiyatı
Şinto......................................Japon edebiyatı
-Yapay Epopeler (Destanlar):
Yeni ve yakın çağlarda herhangi bir tarih olayının bir ozan tarafından destan kurallarına uygun olarak yazılmış biçimidir. Bunlar bireysel üründür. Başlıca yapma destanlar şunlardır:
Destan adı Şair Ulus
Kaybolmuş Cennet........... Milton.......İngiliz
İlahi Komedya................. Dante........İtalyan
Çılgın Orlando................. Ariosto......İtalyan
Kurtarılmış Kudüs............Tasso........ İtalyan
Aenels............................. Vergilius....Latin
Türk Destanları :
Kronolojik sıraya uygun olarak İslamiyet öncesindeki Türk destanları şunlardır:
Destan Adı Ait Olduğu Türk Topluluğu
Şu Sakalar
Alp Er Tunga Sakalar
Oğuz Kağan Hunlar
Bozkurt Göktürkler
Ergenekon Göktürkler
Türeyiş Uygurlar
Göç Uygurlar
İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk destanları ise şunlardır:
— Manas Destanı
— Battal Gazi Destanı
— Danişment Gazi Destanı
— Köroğlu Destanı
— Satuk Buğra Han Destanı
— Genç Osman Destanı (Kayıkçı Kul Mustafa)
— Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
Bunlardan Manas Destanı, Kırgız Türklerine alt bir destandır ve 400 bin dizeden fazladır. İlk kez Rus bilgini Radloff tarafından ve Kırgız halkının ağzından derlenmiş olan bu destan, dünyanın en uzun destanı niteliği taşır.
B) Lirik Şiir:
Duygu ve düşünceleri coşkulu bir dille anla¬tan şiir çeşididir. Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini "Lyra" denen telli bir sazla söyledikleri için, bu tür şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatında da "âşık" ya da "saz şairi" adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi bireysel duygular anlatılır:
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
(Attila İlhan)
C) Pastoral Şiir:
Doğa güzelliklerini, çoban yaşantısını, kır yaşamına duyulan özlemi işleyen şiir türüdür. Konuları yapmacıksız, özentisiz, sözcük oyunlarından uzak, yalın bir dili vardır. Saf, temiz, sakin yaşamı duyurmak amacıyla yazılır. Bu şiirin iki türü vardır:
I) İdil: Bir kişinin ağzından kır yaşamının güzel¬liğini ve çoban aşkını anlatan şiirdir.
II) Eglog : Birkaç çobanın aşk, kır yaşamı gibi konular üzerine karşılıklı konuşması yoluyla yazılan şiirdir.
Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle
Seğirtir kaval sesinde sağa sola
Çobandır köyün yamacında
Yayar davarı da çömelir
Meşe dallarının altına
D) Didaktik Şiir:
Duygulara değil, düşüncelere seslenen şiirdir. Çünkü didaktik şiirin amacı güzellik oluşturmak değil, öğretmek ve bilgi vermektir. Bir düşünceyi aşılamak, övmek amacıyla yazılır. Bilim, sanat, felsefe, ahlâk, din... gibi temel kavramları ve kurallarını öğretmek amacıyla yazılır:
Güvenme âlemde gençliğe çağa
Gel gönül yapışma çürük budağa
Ne evlâda güven ne bahçe bağa
Becerip yemişin dere bilmezsin
E) Dramatik Şiir:
Manzum tiyatro yapıtlarında kişilerin karşılıklı konuşmaları dramatik şiiri oluşturur. Eski Yunan edebiyatındaki manzum tragedyalar dramatik şiir sayılır. Günümüz edebiyatında terimsel anlamıyla dramatik şiir yazılmamaktadır.
F) Satirik Şiir:
Toplumdaki düzensizlikleri, tutarsızlıkları, kişilik çarpıklıklarını yerme amacıyla iğneli ve alaylı bir dille anlatan şiirlerdir. Yani bir çeşit yergi şiiridir. Divan edebiyatındaki "hicviye"ler ile Halk edebiyatındaki "taşlama"lar bu şiir türünün örnekleridir.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
II. ÖĞRETİCİ VE BİLGİLENDİRİCİ TÜRLER
1. DENEME
Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini anlattığı yazılara deneme denir, insanı ve toplumu ilgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, tarih, bilim, siyaset, kültür vb.) denemelerin konusu olabilir. Deneme türünün ilk örneklerini Epiktetos, Eflatun, Seneca, Çiçero vb. nin bazı eserlerinde görmek mümkündür. Batı edebiya-tınde en büyük deneme yazarları Montaigne (Monteyn) ve Bacon (Beykın)'dır. Türk Edebiyatında ise deneme türünde eser veren yazarlarımızdan bazıları şunlardır: Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday, Salah Birsel, Sezai Karakoç vb.
Deneme yazılarında görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
-Her konuda yazılabilir.
-Zevkle okunan yazılardır. Okuyuculara okuma zevki aşılaması yanında, çok belli etme¬den bazı gerçekleri öğretir, düşünceleri aktarır.
-Felsefi ve bilimsel konuları ele almasıyla makaleye yaklaşır. Ancak makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburiyeti yoktur.
-Ön planda olan, yazarın kişisel düşünceleridir.
-Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara varmak, belgelerden faydalanmak gibi mecburiyetler yoktur.
-Yazar, kendi kendisiyle konuşuyormuş gibidir. Deneme, bu yönüyle sohbete benzemesine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözümlemelere girişiyle sohbetten ayrılır.
-Denemenin samimi, kıvrak, akıcı, güzel bir üslûbu vardır.
2. FIKRA:
Güncel bir olayı (seçim, deprem, sel baskını, savaş...vb.) kişisel açıdan ele alıp yorumlayan' gazete yazılarına fıkra denir. Fıkralar, zamanla -güncel bir konuyu ele alıp işledikleri için - değerini yitirebilir.
Bir fıkra yazısında şu özellikler görülür:
-Konu sınırlaması yoktur. Yani her konuda fıkra yazılabilir.
-Bir yazarın günlük, sosyal ve kültürel olaylara ait herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini anlatan yazılardır.
-Fıkra yazarlarının konularında tekrarlara düşmemesi ve geniş bir kültür birikimine sahip olması gerekir.
-Fıkra, kısa ve etkili bir sonuca varmak amacını taşır.
-Fıkra, kanıtlamak amacı gütmez ve fazlaca ayrıntıya inmez.
-Fıkralar makale türüne göre daha sübjektiftir ve konuşma üslûbuna daha yakındır.
3. MAKALE
Bilim ya da sanatla ilgili bir konuda bir görüş ileri sürmek, bir düşünceyi savunmak ve desteklemek amacıyla yazılan bilimsel yazılara makale denir.Bilgisayar teknolojisi, caz müziği, arkeolojik çalışmalar, kanserle ilgili buluşlar, Akdeniz Bögesi'nin jeolojisi ya da Malazgirt Savaşı makale konusu olabilir.
Makalenin başlıca özellikleri şunlardır:
-Makalede ileri sürülen düşüncelerin kanıtlanması esastır.
-Yazar nesnel bir tutum takınmak zorundadır.
-Ciddi ve terimlere dayalı bir dil kullanılır.
Edebiyatımızda ilk makaleyi Şinasi Tercüman-ı Ahval gazetesinde yazmıştır.
4. RÖPORTAJ
Bir gerçeği,bir doğruyu,inceleme,gezip görme ya da soruşturma yoluyla yansıtan yazılardır.
Yazar, röportajı çoğu kez öyküsel bir anlatımla gerçekleştirir. Gerektikçe fotoğrafların tanıklığına başvurur. Böylece okuru gerçekle yüz yüze getirir, öğretmek istediğini yaşatarak öğretir. Röportajda bir yaşam gerçeğinden yola çıkılır. Bu gerçeğe yazarın yorumu katılmaz, yazar gerçek karşısında nesnel olmak zorundadır. İnandırıcılığı sağlamak amacıyla kullanılan belgelerin yanında, örnekleme, tanık gösterme gibi düşünceyi geliştirme yollarına başvurulur. Çok yönlü bir yazı türü olması öykülemeyle birlikte açıklamaya, tartışmaya, betimlemeye de yer vermeyi gerektirir.
5. ELEŞTİRİ (TENKİT)
Bir yapıtın iyi ve kusurlu yönlerini gerçekçi bir şekilde belirten yazı türüdür. Eleştirmen, yazılarıyla sanatçıya ışık tutar, yol gösterir; aynı zamanda okuyucuyu da aydınlatır. Gerektiğinde belgeler ve örnekler gösterilebilir. Eleştirmen, eleştirisinde kişisel görüşlere, düşünce ve duygulara yer verir. Bu açıdan hemen bütün eleştirilerde öznellik vardır. Ancak iyi bir eleştirmenden beklenen, mümkün olduğu kadar nesnel bir yaklaşım sergilemesidir.
Eleştiride daha çok tartışmacı anlatım biçimine yer verilir; açıklama, karşılaştırma, örnekleme gibi tekniklere başvurulur.
Türk edebiyatında Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Fethi Naci, Rauf Mutluay eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.
6. SOHBET (SÖYLEŞİ)
Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir konuşma havası içinde anlatan yazı türüdür. Her konuda yazılabilir.
Okuyucuyu sıkmayan, konuşma diliyle ve samimi bir havada yazılan yazılardır.
III. GERÇEK YAŞAMDAN SÖZ EDEN TÜRLER
1. GÜNLÜK
Günü gününe tutulan notlardan oluşan yazılara günlük (günce) denir. Günlükler, bir kişinin geçmişine, yaşadıklarına ışık tutması bakımından önemli yapıtlardır. Eski dilde "rûznâme", yeni dilde "günce" de denilen bu yazı türü, gerçek yaşamdan kaynaklanır. Sıcağı sıcağına yazıldığı için anıdan ayrılır.
Nurullah Ataç, Oktay Akbal gibi yazarlar günlükleriyle tanınmıştır.
2. ANI (HATIRA)
Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başlarından geçen ve devirlerinde olup biten olaylarla ilgili duygu, düşünce, bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına anı (hatıra) denir. Anı yazma, insanoğlunun yaşadığı, geride bıraktığı olay ve olguları anlatma, başkalarıyla paylaşma ihtiyacından doğmuştur.
Anı türünün özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Yaşanılmakta olan zaman dilimini değil, yaşanılmış, geride kalmış zamanı anlatır.
-Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar.
-Otobiyografi, doğrudan doğruya yazarın kendi hayatıdır. Anıda İse yazar, kendi hayatıyla birlikte devrini ve çevresini de anlatır. Bazı durumlarda anı yazarının kendini geriye çekip sadece çevresini anlattığı da olur.
-Anıları yazmakta amaç, bir kişinin hayatını anlatmaktan çok, bir döneme ayna tutmaktır.
-Anı yazarken, abartılı, yapay bir anlatımdan sakınılır; içten, akıcı, açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.
3. MEKTUP
Birbirlerinden uzakta olan insanların veya yazı yoluyla karşısındakine duygu, düşünce ve isteklerini duyurmak isteyenlerin haberleşmek için kullandıkları bir yazı türüdür.
Mektupların konuları oldukça bol, bağımsız; ufukları alabildiğine geniştir. Gönderdiğimiz mektubun türü, gönderdiğimiz kişiyle olan yakınlık derecemiz, mektuptaki samimiyetin ölçüsünü tayin eder. Yakın arkadaşlarımıza, dost ve sevdiklerimize gönderdiğimiz mektuplarla, aramızda saygı sınırı ve resmiyet bulunan kişilere gönderdiğimiz mektuplar birbirine benzemez.
4. BİYOGRAFİ (Yaşamöyküsü)
Kişilerin hayatlarını anlatan yazılara biyografi (yaşamöyküsü) denir. Biyografiler, bilim ve sanat dallarında ün yapmış, insanlığa hizmet etmiş, sevilen, sayılan kişilerin hayatlarını, nasıl ve hangi yolda başarı sağladıklarını anlatan yazılardır.
Biyografi yazmak, birtakım hazırlıklar yapmayı gerektirir. İlk iş olarak, biyografisi yazılacak kişiyle ilgili belgeler, kaynaklar ve bilgiler toplanır. Daha sonra o kişiyi tanıyan, bilen kişilerle konu¬şulur; onun yaşadığı ortamın şartları tanınmaya çalışılır.
Biyografinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Biyografi, kişiyi bütün yönleriyle ele alır.
-Biyografide kişinin doğumundan ölümüne kadar yaşadıkları (doğduğu çevre, çocukluk dönemi, öğrenimi, mesleği, arkadaşları...vb) kronolojik bir sırayla aktarılır.
öyküleyici anlatım biçimiyle yazılır.
Bir kişinin kendi yaşamını kendisinin yazmasıyla ortaya çıkan yapıtlara otobiyografi (özyaşamöyküsü) denir.
5. GEZİ (SEYAHAT)
Bir yazarın, yurt İçinde ya da yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ligi çekici yanlarını tanıtmak amacıyla canlı ve edebi bir üslûpla kaleme aldığı yazılara gezi (seyahat) yazısı denir. Gezi yazılarının bir adı da "Seyahatname" dir. Gezi, yazarlarının doğrudan gözlemlerine, bizzat duyduklarına, araştırmalarına dayandığı İçin tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarına kaynaklık eder.
Gezi yazılarının özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Gezi yazıları, gözlem gücünün ürünüdür.
-Gezilen yerlerin başka yerlere benzemeyen görüntüleri tasvir edilir. Gezilen yerlerde yaşayan İnsanların ırklarından, dillerinden, yaşayışlarından, inançların¬dan vb. söz edilir.
-Okurun çevresinde bulunan, her gün gördüğü şeylerden değil ilgi, çekici şeylerden söz edilir.
-Anlatımda betimlemlerden, benzetme ve diğer sanatlardan yararlanır.
-Açık, akıcı bir dil kullanılır.
-Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla desteklenir.
-Okuyanda gezip görme isteği uyandırır.
6. SÖYLEV (NUTUK)
Belli bir düşünceyi anlatmak, bir ülküyü aşılamak ya da toplulukları ikna etmek, coşturmak amacıyla söylenen sözlere söylev (nutuk); bu sözleri söyleyen kişiye hatip, söz söyleme sanatına ise "hitabet" denir.
Hitabetin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Hitabetin gerçekleşmesi için, konuşmacı ile dinleyicilerin bir arada bulunması gerekir.
-Topluluğu heyecanlandırmak, coşturmak; bir fikri, bir davayı açıklamak, anlatmak ve benimsetmek için yapılır.
-Cümlelerin kolay anlaşılır, açık, kesin, kısa olması gerekir.Hatibin; dilini iyi kullanması, konuya hâkim olması, sesinin güzel ve etkili olması, topluluğa güven vermesi gerekir.
-Diğer yazı türlerinde olduğu gibi, hitabette de "giriş, gelişme ve sonuç" bölümleri bulu¬nur.
20 Ekim 2008 Pazartesi
DÜZ YAZI TÜRLERİ-DÜŞÜNCE YAZILARI
DÜŞÜNCE TÜRLERİ MAKALE
Bir konuda bilgi verirken veya bir gerçeği savunurken,türlü kanıtlardan faydalanan,bunları bilimsel biçimde inceleyen gazete ve dergi yazılarına makale denir. Makaleler her konuda yazılabilir. Makale türü, edebiyatımıza Tanzimat döneminde gazete ile birlikte Batı'dan giren bir türdür. Düşünce yazıları içinde en ağırbaşlı ve en zor olan tür makaledir. Makalenin amacı bilgi vermektir ama bu bilgi ansiklopedik bilgilerden çok farklıdır. Ansiklopedik bilgide,tanıtma,açıklama,sıralama ve kendiliğinden kesinleşmiş olma özellikleri vardır. Oysa makalede kişilik sezinleten bir anlatım,bir yorum ve inandırma eğilimi,bir amaç vardır. Bilim ve kültür alanında yazılan makaleler,sınırlı bir kültür kesimine ulaşmayı amaçladığından bu makalelerde daha bilimsel bir dil kullanılır. Gazete ve dergilerdeki makalelerse,geniş halk kitlelerine ulaşmayı amaçladığından yazar,dilini daha açık,daha popüler ve daha anlaşılır bir düzeyde tutar,özel terimler kullanmaktan kaçınır.
FIKRA ( KÖŞE YAZISI)
Gazete ve dergilerde yayımlanan güncel,siyasal,toplumsal sorunları ele alan yazılardır.Gülmece nitelikli fıkralar da olmakla birlikte yazılı kompozisyon türü olarak fıkra,düşünsel ağırlıklı kısa yazılardır. Fıkralarda siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere,kanıtlara,aşırı ayrıntılara yer verilmez.Makaleler gibi iddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir.Fıkra yazarı,geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır bir dil olmalıdır.Her konuda fıkra yazılabilir.
DENEME
Edebi türlerin tümü gibi deneme için de bir tanım vermek çok güçtür.Deneme günümüzde hemen bütün yazı türlerine doğru yayılma göstermektedir. Bu türler içinde en çok eleştiriyle bir arada anıldığı görülmektedir.Ancak burada söz konusu olan daha çok izlenimsel eleştiridir. Deneme için bir tanım yapmak gerekirse şunları söyleyebiliriz: “Deneme;bir yazarın,herhangi bir konu üzerinde,özel görüş ve düşüncelerini hiçbir iddiaya yer vermeden,kesin yargılara varmadan anlattığı yazı türüdür.” Batı edebiyatında essai (ese ) adı verilen deneme konuları genellikle edebiyat,sanat,bilim,felsefe...vb.dir. Özellikle Fransız edebiyatında Montaigne,İngiliz edebiyatında Bacon en tanınmış deneme yazarlarıdır. Denemede bir konu sınırlılığı,belli bir biçim yoktur.Yazar,konu seçmede tam bir özgürlüğe sahiptir.Denemede yazar,kendi kendine konuşur gibi bir anlatım rahatlığı içindedir. Denemenin sonunda kesin bir yargıya, bir sonuca varmak gayesi güdülmez.
ELEŞTİRİ
Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.Eleştiride eserin yada sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır. Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya koyar.Eleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara tanıtmaktır. Eleştiriler;okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük eleştiri,yapıta dönük eleştiri... olmak üzere türlere ayrılır.
İNCELEME
Bir eserin,bir sorunun,bir olayın özelliklerini,en ince ayrıntılarını araştırarak göz önüne seren yazı türlerine inceleme denir.Her obje bir inceleme konusu olabilir.Ama konumuz kompozisyon olduğu için biz yalnız bu anlamda inceleme yazıları üzerinde duracağız. İnceleme,ister sözlü,ister yazılı olsun,bir tartışma niteliği taşır. İnceleme yazıları yazarın teknik ve üslubuna göre diğer türlerin özelliklerini de gösterir; buna göre kimi yerde makale,kimi yerde deneme,kimi yerde sohbet havasına bürünür. İnceleme yazılarında bir kolaylık olmak üzere şu soruları sırasıyla sorarak çalışmak,faydalı sonuçlar verecektir: a. Ne? ( Bize eserin ve sorunun konusunu verir. ) b. Niçin? ( Eserin yazılma amacını, ana fikrini, temasını buldurur. ) c. Nasıl? ( Eserin yöntemini kavratır. ) d. Nerede? ( Yer,dekor. ) e. Kim? ( Kişileri verir. ) f. Ne zaman? ( işin süresini belirtir. ) İnceleme Planı : A. Eserin Dış İncelemesi: Eserin adı Yazarı,çevireni Basıldığı matbaa ve basılış tarihi Kaçıncı baskı olduğu Sayfa sayısı,fiyatı Eserin boyutları B. Eserin İç İncelemesi : Yazarı hakkında bilgi Türü hakkında bilgi Özet Eserdeki kişiler Başroldekilerin kısaca tanıtımı Ana fikir Dil ve anlatım Değerlendirme ( kritik )
RAPOR
Rapor,araştırma ve inceleme esasına dayanan bir yazı türüdür. Herhangi bir konuyla ilgili bilgi vermek,mesleki ve teknik bakımdan bazı noktaları açıklamak; görüş,düşünce ve önerileri bildirmek gibi amaçlarla yazılır. Günümüzde rapor, geniş kapsamlı bir kelime olarak çok çeşitli alanlarda karşımıza çıkar. Doktor raporu, bilirkişi raporu, polis raporu, mühendis raporu, müfettiş raporu, deney raporu gibi çeşitli isimlerle anılan raporları ; meslek ve iş raporları, araştırma ve inceleme raporları gibi kısaca sınıflandırabiliriz. Her rapor türünün kendine özgü yazılış kuralları vardır. Genel esas, konunun iyi kavranması ve konu üzerinde yeterli bilginin bulunmasıdır. Ancak, çok iyi anlaşılan,ilgi duyulan ve bilgi sahibi olunan konularda rapor yazılabilir. Sağlam bir rapor yazabilmek için; raporun konusunu ilgilendiren kitapları,dergileri,gazeteleri okumak,yetkili kimselerle konuşmak,gözlem yolundan faydalanmak,özel deneylerde bulunmak,faydalanılan kaynakları göstermek gerekir.
RÖPORTAJ
Herhangi bir konu yada sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği gazete ve dergi yazılarıdır. Röportajcı,yalnız gördükleriyle, izlenimleriyle yetinmez. Konuyla ilgili derinlemesine araştırma ve inceleme yapar,ilgililerin bilgisine başvurur. Röportajcının amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak,okuyucuyu konunun içinde yaşatmak,kamuoyunu aydınlatmaktır. Röportaj, tek bir yazı olabileceği gibi,aynı konuda dizi yazı da olabilir.
ANLATI TÜRLERİ
Edebi türler yada sanatsal türler de denilen bu türlerin kesin kuralları,kesin tanımları yoktur. Her sanat eseri kendi kurallarını getirir, böylelikle de şimdiye kadar saydığımız türlerden ayrılır. Bir başka ifadeyle, her sanat eseri tektir,yaratıcısının özgün bir ürünüdür. Sanat eserine bu açıdan bakıldığında, genellemelere sığdırılamaz. Bu yüzden anlatı türlerini çok kalın çizgilerle ele aldık. Ayrıca bunların hepsini sıralamak yerine,yaygın olan birkaçına değinmekle yetineceğiz. Bunlar hikaye ve romandır.
HİKAYE VE ROMAN
Her iki türün geleneksel tanımında birleşilen nokta, olmuş yada olması mümkün bulunan olayları anlatan türler oluşlarıdır. Bunu, gerçek yada hayal edilmiş bir evrene ait gerçeklik duygusunu uyandıran olayların anlatımıdır,diye genişletebiliriz. Hikaye ve roman tanımlarında bu ortak noktadan sonra, iki türü birbirinden ayıran özellikler kısaca şöyle sıralanabilir : a. Romanlar uzun, hikayeler kısa anlatı türleridir. b. Romanlarda kişiler ( karakterler ) çok, hikayelerde azdır. c. Romanlar geniş bir zaman kesitinde geçerken, hikayelerde bu kesit dardır. d. Romanlardaki karakterler genellikle çok yönlü, hikayelerdeki karakterler tek yönlüdürler. Ancak bu özellikler bile hikaye ve romanı kesin çizgilerle birbirinden ayırmaya yetmez. Bu sayılan özellikler her iki türde de bulunabilir.
YAZIŞMA TÜRLERİ MEKTUP
Başka bir yerde bulunan kişiye yada kuruma bir bilgi iletmek amacıyla yazılan yazılara mektup denir. Mektubun diğer yazı türlerinden ayrı bir özelliği vardır. Herşeyden önce; bağımsızdır,ufukları alabildiğine geniştir,dar kalıplar ve kurallar içinde tanımlanamaz. Konuları oldukça bol ve sınırsızdır. Doğallığın ve içtenliğin en çekici belgesidir. Elbette ki herkese aynı içtenlikle mektup yazılmaz. Gönderdiğimiz kişi yada kurumla olan ilginin derecesine göre,mektubun hitap bölümünden,amaç,hatta sonuç bölümüne kadar değişen üslup özelliği vardır. Mektup kişiliğimizin bir aynasıdır. Saygımız,sevgimiz,karakterimiz,inancımız,görüş ve düşüncelerimiz hatta kültürümüz mektubumuza yansır. Basit bir yazı türü gibi görülmesine rağmen mektubun da kendine özgü bir düzeni,bir disiplini,bir planı vardır. Mektup Yazarken Nelere Dikkat Edilmelidir? • Mektup yazarken kullanacağımız kağıt ve zarf temiz olmalıdır. Bu basit ayrıntı karşımızdakine verdiğimiz değeri gösterir. • Mektuptaki hitap,göndereceğimiz kişi yada kurum göz önünde bulundurularak seçilmelidir: Sevgili Kardeşim, Canım Kardeşim, Canım • Babacığım, Aziz Dostum, Saygıdeğer Büyüğüm, Sayın Murat Bey, Sayın Genel Müdür... • Mektupta daha sonra giriş ve amaç bölümüne geçilir. Bu bölümde mektubun niçin yazıldığı belirtilir. • Sonuç bölümünde daha çok klişe sözlere yer verilerek, hoşa gidici bir dilekle mektup bitirilir ; sevgi ve saygılar sunar,esenlikler dilerim. gibi. • Öfkeli anlarda kesinlikle mektup yazılmamalıdır. • Mektupta kullanılan ağır ve kırıcı sözler, ileride pişmanlığa yol açabilir. Ancak, yazının kalıcı etkisi nedeniyle, yarattığı kırgınlık tümüyle unutulamaz. • Mektup Türleri Mektuplar, konularına ve yazanla yazılan arasındaki ilgiye göre üçe ayrılır : 1. Özel mektuplar 2. Resmi mektuplar 3. İş mektupları Özel Mektuplar Birbirine yakın, tanışık insanlar ve eş dost arasında yazılan mektuplardır. Tebrikler Bayramlarda, yılbaşlarında veya mutlu bir olay dolayısıyla karşı tarafa iyilik ve mutluluk dileklerinde bulunmak amacıyla yazılan kısa,öz ve içten mektuplardır. Bunlarda kağıt yerine daha çok basılı kartlar kullanılmaktadır. Telgraf Mektubun gecikebileceği ivedi durumlarda bildirilmesi gereken istek, olay ve haberleri, kısa ve öz olarak anlatan bir mektup türüdür. Telgrafta az ve öz ifade önemlidir. § Alacak olanın adı,soyadı ve açık adresi yazılır. § Telgraf çekmemize sebep olan konu,kısa ve öz olarak ifade belirtilir. § Sağ alt köşeye gönderenin adı ve soyadı yazılır. § Telgraf metninin altına bir çizgi çekilir. Bu çizginin altına gönderenin adresi yazılır. Bu bilgi,alıcının bulunmaması durumunda telgrafın iadesi için gereklidir. Ücrete tabi değildir. Telgraf,bugün kullanım alanı yok denecek kadar az kalmış bir yazışma türüdür. Resmi Mektuplar Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devler daireleri arasında yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplarda, konunun uzunluğuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz,beyaz kağıtlar kullanılır. Anlatım ciddi ve ağırbaşlı olmalıdır. Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez. Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır. Üst makam yetkilisi alt makamdakine yazdığı yazıyı “rica ederim”, alt makamdaki üst makamdakine “bilgilerinize saygıyla sunarım” veya “arz ederim” şeklinde bitirmelidir. Resmi Yazışmalarda Dikkat Edilecek Noktalar : • Kağıdın üst yanından iki santim aşağıda ve ortada olmak üzere yazının çıktığı dairenin adresi bulunur. • Sağ üst köşeye tarih konur. • Yazıya başlamadan,hangi tarih ve sayılı yazıya cevap olarak yazıldığı belirtilir. • Yazının ilk paragrafında sorun veya konu ortaya konur. • Gelişme paragraflarında,bizim konu hakkındaki görüşümüz belirtilir,bizden istenilen bilgiler verilir. • Sonuç bölümünde,yazının gönderildiği makamın durumuna göre ( alt makam,üst makam ) yazı,rica yada sunu biçimlerinden biriyle bitirilir. • Resmi yazıyı tamamlayan evraklar,metnin sol alt kısmına,sıra numarası verilerek belirtilir. • Kağıdın sol en alt köşesine yazıyı daktilo edenle,konuyla ilgili bölüm şefinin ad ve soyadlarının ilk harfleri yazılır. İş Mektupları Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ve kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplara iş mektubu denir. İşyerleri bu mektuplarda, firma ismini taşıyan başlıklı ( antetli ) beyaz kağıtlar kullanırlar. Yazıda daktilo ( veya bilgisayar ) kullanmak yerleşmiş bir kuraldır. İş mektuplarında da konu kısa,öz olarak açık ve yalın bir anlatımla ele alınmalıdır. Resmi mektupların özellik ve yazılışlarını kavramış olmak bu tür mektup yazmada da büyük kolaylık sağlar. İş Mektuplarının Yazılışında Uyulacak Kurallar : • Ciddi bir anlatım kullanılmalı, kısa ve özlü bir anlatım yolu seçilmelidir. • Her iş için ayrı bir mektup yazılmalıdır. • Daktilo veya mavi mürekkepli dolma kalem kullanılmalıdır. • Ele alınan konu hakkında amaca uygun açıklamalar yapılmalı, gerekli yerlerde teknik terimler kullanılmalıdır. • İstekler yapmacıklığa kaçmadan ciddi bir hava içinde belirtilmeli, saygı bildiren kelimeler ölçülü şekilde kullanılmalıdır. • Eğer yazılan iş mektubu, bir başka mektuba cevap niteliği taşıyorsa,bu, metnin başında “ilgi” bölümünde belirtilmelidir. Bunun için o mektubun tarihi ve numarasının yazılması yeterlidir.
DİLEKÇE
Bir dilekte yada şikayette bulunmak veya bilgi vermek amacıyla resmi makamlara sunulan tarihli,imzalı mektuptur.Kişiyi ve kamuyu ilgilendiren bir hakkın sağlanması, bir haksızlığın düzeltilmesi, kaldırılması için gerçek yahut tüzel kişilerce ilgili makamlara yazılan yazılara dilekçe denildiği gibi, “istida, arzuhal” de denir. Dilekçe Yazımında Göz Önünde Bulundurulması Gereken Kurallar : • Dilekçeler,konularına göre uzun veya kısa olabilir. Konular kısa v öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez. • Dilekçelerde ciddi, ağırbaşlı bir dil kullanılır. Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir. Süslü,yapmacık,laubali bir ifadeden kesinlikle kaçınılmalıdır. • Dilekçeler ; çizgisiz,beyaz dosya kağıdına daktiloyla veya dolmakalemle,okunaklı el yazısıyla yazılmalıdır. • Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa,bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır. • Konunun kısa bir özeti bu başlığın altına yazılır. • Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikayet dilekçesiyse,şikayet sağlam kanıtlara dayandırılmalıdır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu,yaş,kısa bir özgeçmiş,kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilmelidir. • Dilekçede bir durum belirtiliyorsa ,son cümle “Durumu bilgilerinize saygılarımla sunarım”, bir istek belirtiliyorsa “Gereğini izinlerinize saygılarımla sunarım” şeklinde olmalıdır. • Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye ad ve soyadı yazılmalı,imzalanmalıdır. Tarih,isim ve imzanın bir satır üstünde olabileceği gibi dilekçenin sağ üst köşesine de konulabilir. • Sol alt köşeye açık adres yazılmalıdır. Dilekçe, herkesin zaman zaman yazmak zorunda kalabileceği bir mektup türüdür. Dilekçenin ilk bakışta güven verici bir düzen içinde olması gerekir.
DÜZ YAZI TÜRLERİ
YAZI TÜRLERİ
Bir yazının biçimsel ve içerikle ilgili özellikle¬rine göre, girdiği bölüme o yazının türü diyoruz. Yazı türleri kalıplaşmış, demirbaş biçimler değil¬dir. Kimi türler birbirine iyice yaklaşır, birçok ben¬zerlik gösterir; kimileri de ötekilerden kalın çizgi¬lerle ayrılır.
Yazı türlerini üç ana grupta inceleyebiliriz:
I. YAZINSAL (EDEBİYATLA İLGİLİ) TÜRLER
1. ÖYKÜ (HİKÂYE)
Gerçek veya gerçeğe uygun biçimde tasar¬lanmış bir olayı, zaman ve mekâna bağlı olarak anlatan kısa yazılara öykü denir. Bu anlamda, öy¬kü serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Öykü, genelde bir olaya dayanır. Romanlarda olaylar oldukça geniş bir zaman dilimine yayıl¬masına rağmen, öykülerde zaman daha kısadır. Öyküdeki olaylar, belli bir mekanda geçer; birinci şahıs ya da üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılır.
Dünya edebiyatında iki ayrı tarzda öykü an¬layışı vardır:
a) Olay Öyküsü:
Bu tarz öykülerde anlatılan olaylar kişi, za¬man ve mekan unsurlarına bağlı olarak verilir. Merak unsuru ön plandadır. Giriş bölümünden sonra olay veya olaylar gelişmeye başlar, merak unsuru yoğunluğunu artırır, düğüm ya da düğüm¬ler atılır. Sonuç bölümünde ise düğümler çözülür, merak giderilir ve oiay bir sonuca bağlanır. Bu teknik, Fransız edebiyatının önde gelen isimlerin¬den Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tara¬fından geliştirildiği için bu çeşit öykülere "Ma¬upassant tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Ömer Seyfettin bu tarza uygun öyküler yazmıştır.
b) Durum (Kesit) Öyküsü :
Durum (kesit) öyküsünde anlatılanlar bir so¬nuca bağlanmayabilir ve böylece okuyucu üzerin¬de farklı çağrışım ve izlenimler yaratılır. Kişiler, yer
ve zaman gibi unsurlar genellikle sezdirme yoluy¬la okuyucuya anlatılır. Öyküde esaslı bir olay yok¬tur. Bu tarz öykülere, ünlü Rus hikayecisi Anton Çehov tarafından yaygınlaştırıldığı İçin "Çehov tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal bu tarz¬da öyküler yazmıştır.
Türk edebiyatında öykü:
Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öykü¬ler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır. Türk öykücülüğünü yet¬kinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde öykü türünde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemcill-ğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gür¬pınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ah¬met Hikmet Müftüoğlu idi.
Meşrutiyet'in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve si¬yasi sorunlar işlenmeye başlandı. Türkçede ya¬bancı sözcüklerin temizlenmesi, yazında konuş¬ma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykü¬cülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay iz¬ledi. Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Mem¬duh Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücü¬lüğünü hazırlayan isimlerdir.
Cumhuriyet dönemi, 1930'lar sonrasını kap¬sar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dün¬yası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balık¬çısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta ya¬zarı Orhan Kemal, Samet Ağaoğlu,Tarık Buğra, Haldun Taner, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tan-pınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günü¬müzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir.
3. ROMAN
Olmuş ya da olabilecek birtakım olayların gerçeğe uygun bir biçimde, zaman, mekân ve kişi unsurlarına bağlı olarak anlatıldığı yapıtlara roman denir.
Roman, bizim edebiyatımıza Batı edebiya¬tından girmiştir. İlk olarak Fransız yazarı Fene-lon'un "Telemak" adlı eseri Yusuf Kamil Paşa ta¬rafından Türkçeye çevrilmiştir. Şemsettin Sa¬mi'nin "Taaşşuk-u Talât ve Fıtnaf'ı İlk yerli romanımızdır. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud Ekrem'in "Araba Sev¬dası" yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türü¬ne en yakın ilk Türk romanıdır.
Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve romancılar kendilerini gösterdi. "Sa¬nat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları İşledi. Halit Ziya Uşaklıgll bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Uşaklı-gil'in "Aşk-ı Memnu" (1925) adlı romanı günü¬müzde de en başarılı Türk romanlarından biri ola¬rak kabul edilir.
1910'dan sonra milli duyguların ağır basma¬sıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar'ın "Vu¬run Kahpeye", Reşat Nuri Güntekin'ln "Çalıkuşu" romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı.
Romanlar; konu, üslup, yazıldığı dönem ba¬kımından çeşitli türlere ayrılabilir.
*Üslup Bakımından Romanlar:
Romantik Roman:
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve ger¬çek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott'un tarihsel romanları ve Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" romanı gibi.
Gerçekçi Roman:
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuş¬kucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal'in romanları bu üsluptadır.
Doğalcı Roman:
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zo¬la ve Guy de Maupassant romanları doğalcı ro¬manlardır.
Estetik Roman:
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert, estetik romanın en önemli yazarıdır.
İzlenimci Roman:
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları orta¬ya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir.
Dışavurumcu Roman:
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumcu¬luk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dos-toyevski, Franz Kafka, Samuel Beckett ve Bertold Brecht'in romanları bu türün örneklerindendir.
*Konu Bakımından Romanlar:
Konusu bakımından romanları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
Tarihsel Roman:
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evrensel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabilirler. Tarihi romanların örnekleri ara¬sında Walter Scott'un romanlarını, Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ını, Stendhal'in "Parma Manastı¬rı"™ sayabiliriz.
Duygusal Roman:
İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu tür¬de yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Fransız edebiyatında Madame de La Fayette'in "Prenses de Cleves" adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.
Gotik Roman:
Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü, 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir tür¬dür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir or¬tamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır. Gotik romanın günümüzdeki uzantıları, bilim¬kurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.
Psikolojik Roman:
Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümle¬meye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve de
netimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost'un "Manon Lescaut" adlı yapıtıyla Fran¬sız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı, di¬ğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Bizde Mehmet Rauf'un "Eylül"ü, Peyami Safa'nın "9. Hariciye Koğuşu" buna örnektir.
3. MASAL VE FABL :
Olağanüstü kahraman ve olaylara yer veren öykülere masal denir. Masal terimi öncelikle, söz¬lü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı yapıtlar da bu türün içinde yer alır. Halk masalları dört temel grupta toplanır: hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masal¬lar, güldürücü masallar, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine masalları bu türün en güzel örnekleri¬dir. Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların ya¬nı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü var¬lıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gi¬bi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü masallar, okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan ma¬sallardır. Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
Masalların, insan ve hayvan davranışların¬dan harekete geçerek toplumda görülen aksak¬lıkları yermek ve gerçek İnsanlara bir ahlak, dü¬zen dersi vermek gibi amaç güdenleri de vardır. Manzum olarak yazılan bu masallara fabl denir.
Bilinen ilk masalların Hintlilere ait olduğu ka¬bul edilir. Hint masalcısı Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı yapıtı masalların bilinen ilk kaynağı¬dır. Yunan edebiyatında Aisopos (Ezop) masalla¬rıyla ünlüdür. Batı'da La Fontaine ise fabl türü masalın en ünlüsüdür.
4. TİYATRO
Tiyatro, insan yaşamını söz ve eyleme daya¬narak anlatan bir gösterim sanatıdır. Toplumsal bir sanat olduğu için toplumsal yapı ve yaşamda¬ki değişmeler doğrultusunda tiyatro da gelişmiş, değişmiştir. Edebiyat tarihçileri, tiyatronun Eski Yunan'da, şarap tanrısı Dionysos adına düzenle¬nen törenlerden doğduğunu belirtmişlerdir.
Başlıca tiyatro türleri şunlardır:
a) Tragedya:
İlk örnekleri MÖ 6. yüzyılda Eski Yunan'da görülür. Klasisizm akımı içinde Fransa'da yeniden canlılık kazanmış 19. yüzyılın ortalarına kadar var-
lığını sürdürmüştür. Tragedya (trajedi), kısaca "acıklı olayları ele alıp anlatan oyun" olarak ta¬nımlanabilir.
Tragedyanın özelliklerini şöyle belirtebiliriz :
-Eser baştan sona ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
-Erdeme ve ahlâka büyük değer verilir.
-Konularını mitolojiden ve tarihten alır.
-Kahramanları tanrılar, tanrıçalar, krallar vb. varlıklardır.
-Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına (yer, zaman, olayda birlik) uygun yazılır.
-Vurma, yaralama, öldürme olaylarına sahne¬de yer verilmez.
-Şiirle oluşturulan; ağırbaşlı bir üslup kullanı¬lır.
■ Sophokles, Racine, Corneille... önemli ya¬zarlarıdır.
b) Komedya :
Olayların, durumların ve İnsanların gülünç yönlerini ortaya koyan oyun türüdür. Güldürerek düşündürmeyi amaçlar. Eski Yunan edebiyatında Aristophanes'in "Eşek Arılan"; Fransız edebiya¬tında Moliere'in "Gülünç Kibarlar" adlı yapıtları bi¬rer komedya örneğidir.
Konuları bakımından üç türlü komedi vardır:
Töre komedisi : Şair Evlenmesi (Şinasi)
Karakter komedisi; Cimri (Molière)
Entrika komedisi: Scapln'in Dolapları (Molière)
Komedyaların özellikleri şunlardır:
-Konularını günlük yaşamdan alır.
-Kişiler halk arasından seçilir.
-Halkın konuşma diliyle yazılır; soylu bir üslup kaygısı güdülmez.
-Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerin¬den oluşur.
-Üç birlik kuralına uyulur.
c) Dram :
18. yüzyılda Fransız filozofu Diderot, Beau¬marchais ve bazı yazarların uzun tragedyaya kar¬şı çıkmaları, günlük olayları işleyen oyunları tercih etmeleri üzerine doğdu. Dram ismini de bu filo¬zoflar verdi. Dram türü oyunlar acıklı ve gülünç
olayları bir arada işliyordu. İngiliz yazar Shakes¬peare klasik tiyatronun üç birlik kuralını hiçe sa¬yan dramlar yazdı. Victor Hugo ise 19. yüzyılda Romantik dramın beyannamesi sayılan "Crom¬well" adlı yapıtının önsözünde bu türün özellikleri¬ni açıkladı.
Romantik dramla birlikte modern tiyatroya geçiş sağlandı. Romantik dramın başlıca özellik¬leri şunlardır:
-Üç birlik kuralına uyulmaz.
-Hem acıklı hem gülünç olaylar işlenir.
-Olaylar tarihten ya da günlük hayattan alına¬bilir.
-Kişiler her sınıf halktan seçilebilir.
-Yerli özelliklerin işlenmesine önem verilir.
-Her türlü olay sahnede gösterilebilir.
-Nazım veya nesir biçiminde yazılabilir.
5. ŞİİR
Şiir; zengin imgelerle (hülya, hayal), ritimli sözlerle; seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çı¬kan bir edebi anlatım biçimidir.
Şiir, bilgi aktarmak amacıyla yazılmaz. Şiir, bilgi değil, duygu aktarır. Duygulardan, imgeler¬den, düşlerden, özlemlerden oluşmuş bir yaşantı birikiminin ürünüdür. Ozan, şiiri aracılığıyla bu ya¬şantıyı okuyucuyla paylaşır.
Konularına göre şiir türleri şunlardır:
A) Epik Şiir:
Bir ulusun yaşamını yakından İlgilendiren, ta¬rih ve toplum olaylarına ait kahramanlıkları anla¬tan şiirsel öykülere epik şiir denir. Uzun manzum hikaye olarak en eski biçimleri destanlardır. Epik şiirde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu şiirin konusu hem efsanelere hem de gerçek olaylara dayanır. Yapısında masalla tarih, gerçekle düş yan yana¬dır. Ayrıca "epope" de denilen epik şiirde tarihsel bir gerçek vardır.
*Epopeler iki türlüdür:
-Doğal Epopeler (Destanlar):
Çok eski çağlarda ulusların vicdanında derin izler bırakan olayların kuşaktan kuşağa aktarılma¬sı, daha sonra bir saz şairinin bunları derlemesiy-le oluşan destanlardır. Halkın ortak malıdır (ano¬nim). Başlıca doğal destanlar:
lliada ve Odysseia :.............Yunan edebiyatı
Şehname...........................Fars edebiyatı
Kalevala............................Fin edebiyatı
Mahabharata - Ramayana.....Hint edebiyatı
Le Cid....................................İspanyol edebiyatı
Nibelungen........................Alman edebiyatı
Chansen de Röland.............Fransız edebiyatı
Beovvulf...........................İngiliz edebiyatı
Igor........................................Rus edebiyatı
Şinto......................................Japon edebiyatı
-Yapay Epopeler (Destanlar):
Yeni ve yakın çağlarda herhangi bir tarih olayının bir ozan tarafından destan kurallarına uy¬gun olarak yazılmış biçimidir. Bunlar bireysel üründür. Başlıca yapma destanlar şunlardır:
Destan adı Şair - Ulus
Kaybolmuş Cennet........... Milton.......İngiliz
İlahi Komedya................. Dante........İtalyan
Çılgın Orlando................. Ariosto......İtalyan
Kurtarılmış Kudüs............. Tasso........italyan
Aenels.............................Vergilius....Latin
Türk Destanları :
Kronolojik sıraya uygun olarak İslamiyet ön¬cesindeki Türk destanları şunlardır:
Destan Adı Ait Olduğu Türk Topluluğu
Şu Sakalar
Alp Er Tunga Sakalar
Oğuz Kağan Hunlar
Bozkurt Göktürkler
Ergenekon Göktürkler
Türeyiş Uygurlar
Göç Uygurlar
İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk des¬tanları ise şunlardır:
— Manas Destanı
— Battal Gazi Destanı
— Danişment Gazi Destanı
— Köroğlu Destanı
— Satuk Buğra Han Destanı
— Genç Osman Destanı (Kayıkçı Kul Mustafa)
— Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
Bunlardan Manas Destanı, Kırgız Türklerine alt bir destandır ve 400 bin dizeden fazladır. İlk kez Rus bilgini Radloff tarafından ve Kırgız halkı¬nın ağzından derlenmiş olan bu destan, dünyanın en uzun destanı niteliği taşır.
B) Lirik Şiir:
Duygu ve düşünceleri coşkulu bir dille anla¬tan şiir çeşididir. Eski Yunan edebiyatında ozan¬lar şiirlerini "Lyra" denen telli bir sazla söyledikleri için, bu tür şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatın¬da da "âşık" ya da "saz şairi" adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden du¬yulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi bireysel duygu¬lar anlatılır:
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
(Attila İlhan)
C) Pastoral Şiir:
Doğa güzelliklerini, çoban yaşantısını, kır ya¬şamına duyulan özlemi işleyen şiir türüdür. Konu¬ları yapmacıksız, özentisiz, sözcük oyunlarından uzak, yalın bir dili vardır. Saf, temiz, sakin yaşamı duyurmak amacıyla yazılır. Bu şiirin iki türü vardır:
I) İdil: Bir kişinin ağzından kır yaşamının güzel¬liğini ve çoban aşkını anlatan şiirdir.
II) Eglog : Birkaç çobanın aşk, kır yaşamı gibi konular üzerine karşılıklı konuşması yoluyla yazılan şiirdir.
Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle Seğirtir kaval sesinde sağa sola Çobandır köyün yamacında Yayar davarı da çömelir Meşe dallarının altına
D) Didaktik Şiir:
Duygulara değil, düşüncelere seslenen şiir¬dir. Çünkü didaktik şiirin amacı güzellik oluştur¬mak değil, öğretmek ve bilgi vermektir. Bir dü¬şünceyi aşılamak, övmek amacıyla yazılır. Bilim, sanat, felsefe, ahlâk, din... gibi temel kavramları ve kurallarını öğretmek amacıyla yazılır:
Güvenme âlemde gençliğe çağa
Gel gönül yapışma çürük budağa
Ne evlâda güven ne bahçe bağa
Becerip yemişin derebilmezsin
E) Dramatik Şiir:
Manzum tiyatro yapıtlarında kişilerin karşılıklı konuşmaları dramatik şiiri oluşturur. Eski Yunan edebiyatındaki manzum tragedyalar dramatik şiir sayılır. Günümüz edebiyatında terimsel anlamıyla dramatik şiir yazılmamaktadır.
F) Satirik Şiir:
Toplumdaki düzensizlikleri, tutarsızlıkları, ki¬şilik çarpıklıklarını yerme amacıyla iğneli ve alaylı bir dille anlatan şiirlerdir. Yani bir çeşit yergi şiiri¬dir. Divan edebiyatındaki "hicviye"ler ile Halk edebiyatındaki "taşlama"lar bu şiir türünün ör¬nekleridir.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
II. ÖĞRETİCİ VE BİLGİLENDİRİCİ TÜRLER
1. DENEME
Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini an¬lattığı yazılara deneme denir, insanı ve toplumu il¬gilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, fel¬sefe, din, tarih, bilim, siyaset, kültür vb.) deneme¬lerin konusu olabilir. Deneme türünün ilk örnekle¬rini Epiktetos, Eflatun, Seneca, Çiçero vb. nin ba¬zı eserlerinde görmek mümkündür. Batı edebiya-tınde en büyük deneme yazarları Montaigne (Monteyn) ve Bacon (Beykın)'dır. Türk Edebiyatın¬da ise deneme türünde eser veren yazarlarımız¬dan bazıları şunlardır: Ahmet Haşim, Yakup Kad¬ri, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Ke¬mal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Vedat Günyol, Me¬lih Cevdet Anday, Salah Birsel, Sezai Karakoç vb.
Deneme yazılarında görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
-Her konuda yazılabilir.
-Zevkle okunan yazılardır. Okuyuculara oku¬ma zevki aşılaması yanında, çok belli etme¬den bazı gerçekleri öğretir, düşünceleri ak¬tarır.
-Felsefi ve bilimsel konuları ele almasıyla ma¬kaleye yaklaşır. Ancak makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburi¬yeti yoktur.
-Ön planda olan, yazarın kişisel düşünceleri¬dir.
-Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara var¬mak, belgelerden faydalanmak gibi mecbu¬riyetler yoktur.
-Yazar, kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi¬dir. Deneme, bu yönüyle sohbete benzeme¬sine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözüm¬lemelere girişiyle sohbetten ayrılır.
-Denemenin samimi, kıvrak, akıcı, güzel bir üslûbu vardır.
2. FIKRA:
Güncel bir olayı (seçim, deprem, sel baskını, savaş...vb.) kişisel açıdan ele alıp yorumlayan' gazete yazılarına fıkra denir. Fıkralar, zamanla -güncel bir konuyu ele alıp işledikleri için - değeri¬ni yitirebilir.
Bir fıkra yazısında şu özellikler görülür:
-Konu sınırlaması yoktur. Yani her konuda fıkra yazılabilir.
-Bir yazarın günlük, sosyal ve kültürel olayla¬ra ait herhangi bir konu üzerinde kişisel gö¬rüş ve düşüncelerini anlatan yazılardır.
-Fıkra yazarlarının konularında tekrarlara düş¬memesi ve geniş bir kültür birikimine sahip olması gerekir.
-Fıkra, kısa ve etkili bir sonuca varmak ama¬cını taşır.
-Fıkra, kanıtlamak amacı gütmez ve fazlaca ayrıntıya inmez.
-Fıkralar makale türüne göre daha sübjektiftir ve konuşma üslûbuna daha yakındır.
3. MAKALE
Bilim ya da sanatla ilgili bir konuda bir görüş ileri sürmek, bir düşünceyi savunmak ve desteklemek amacıyla yazılan bilimsel yazılara makale denir.Bilgisayar teknolojisi, caz müziği, arkeolojik çalışmalar, kanserle ilgili buluşlar, Akdeniz Bögesi'nin jeolojisi ya da Malazgirt Savaşı makale konusu olabilir.
Makalenin başlıca özellikleri şunlardır:
-Makalede ileri sürülen düşüncelerin kanıtlanması esastır.
-Yazar nesnel bir tutum takınmak zorundadır.
-Ciddi ve terimlere dayalı bir dil kullanılır.
Edebiyatımızda ilk makaleyi Şinasi Tercüman-ı Ahval gazetesinde yazmıştır.
4. RÖPORTAJ
Bir gerçeği,bir doğruyu,inceleme,gezip görme ya da soruşturma yoluyla yansıtan yazılardır.
Yazar, röportajı çoğu kez öyküsel bir anla¬tımla gerçekleştirir. Gerektikçe fotoğrafların tanık¬lığına başvurur. Böylece okuru gerçekle yüz yüze getirir, öğretmek istediğini yaşatarak öğretir. Rö¬portajda bir yaşam gerçeğinden yola çıkılır. Bu gerçeğe yazarın yorumu katılmaz, yazar gerçek karşısında nesnel olmak zorundadır. İnandırıcılığı sağlamak amacıyla kullanılan belgelerin yanında, örnekleme, tanık gösterme gibi düşünceyi geliş¬tirme yollarına başvurulur. Çok yönlü bir yazı türü olması öykülemeyle birlikte açıklamaya, tartışma¬ya, betimlemeye de yer vermeyi gerektirir.
5. ELEŞTİRİ (TENKİT)
Bir yapıtın iyi ve kusurlu yönlerini gerçekçi bir şekilde belirten yazı türüdür. Eleştirmen, yazı¬larıyla sanatçıya ışık tutar, yol gösterir; aynı za¬manda okuyucuyu da aydınlatır. Gerektiğinde belgeler ve örnekler gösterilebilir. Eleştirmen, eleştirisinde kişisel görüşlere, düşünce ve duygu¬lara yer verir. Bu açıdan hemen bütün eleştiriler¬de öznellik vardır. Ancak iyi bir eleştirmenden beklenen, mümkün olduğu kadar nesnel bir yak¬laşım sergilemesidlr.
Eleştiride daha çok tartışmacı anlatım biçi¬mine yer verilir; açıklama, karşılaştırma, örnekle¬me gibi tekniklere başvurulur.
Türk edebiyatında Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Fethi Naci, Rauf Mut-luay eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.
6. SOHBET (SÖYLEŞİ)
Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir ko¬nuşma havası içinde anlatan yazı türüdür. Her konuda yazılabilir.
Okuyucuyu sıkmayan, konuşma diliyle ve samimi bir havada yazılan yazılardır.
III. GERÇEK YAŞAMDAN SÖZ EDEN TÜRLER
1. GÜNLÜK
Günü gününe tutulan notlardan oluşan yazı¬lara günlük (günce) denir. Günlükler, bir kişinin geçmişine, yaşadıklarına ışık tutması bakımından önemli yapıtlardır. Eski dilde "rûznâme", yeni dil¬de "günce" de denilen bu yazı türü, gerçek ya¬şamdan kaynaklanır. Sıcağı sıcağına yazıldığı için anıdan ayrılır.
Nurullah Ataç, Oktay Akbal gibi yazarlar günlükleriyle tanınmıştır.
2. ANI (HATIRA)
Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başlarından geçen ve devirlerinde olup biten olaylarla ilgili duygu, düşünce, bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına anı (hatıra) denir. Anı yazma, insanoğlunun yaşadığı, geride bıraktı¬ğı olay ve olguları anlatma, başkalarıyla paylaşma ihtiyacından doğmuştur.
Anı türünün özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Yaşanılmakta olan zaman dilimini değil, ya¬şanılmış, geride kalmış zamanı anlatır.
-Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar.
-Otobiyografi, doğrudan doğruya yazarın kendi hayatıdır. Anıda İse yazar, kendi haya¬tıyla birlikte devrini ve çevresini de anlatır. Bazı durumlarda anı yazarının kendini geriye çekip sadece çevresini anlattığı da olur.
-Anıları yazmakta amaç, bir kişinin hayatını anlatmaktan çok, bir döneme ayna tutmak¬tır.
-Anı yazarken, abartılı, yapay bir anlatımdan sakınılır; içten, akıcı, açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.
3. MEKTUP
Birbirlerinden uzakta olan insanların veya yazı yoluyla karşısındakine duygu, düşünce ve is¬teklerini duyurmak isteyenlerin haberleşmek için kullandıkları bir yazı türüdür.
Mektupların konuları oldukça bol, bağımsız; ufukları alabildiğine geniştir. Gönderdiğimiz mek¬tubun türü, gönderdiğimiz kişiyle olan yakınlık de¬recemiz, mektuptaki samimiyetin ölçüsünü tayin eder. Yakın arkadaşlarımıza, dost ve sevdikleri¬mize gönderdiğimiz mektuplarla, aramızda saygı sınırı ve resmiyet bulunan kişilere gönderdiğimiz mektuplar birbirine benzemez.
4. BİYOGRAFİ (Yaşamöyküsü)
Kişilerin hayatlarını anlatan yazılara biyogra¬fi (yaşamöyküsü) denir. Biyografiler, bilim ve sa¬nat dallarında ün yapmış, insanlığa hizmet etmiş, sevilen, sayılan kişilerin hayatlarını, nasıl ve hangi yolda başarı sağladıklarını anlatan yazılardır.
Biyografi yazmak, birtakım hazırlıklar yap¬mayı gerektirir. İlk iş olarak, biyografisi yazılacak kişiyle ilgili belgeler, kaynaklar ve bilgiler toplanır. Daha sonra o kişiyi tanıyan, bilen kişilerle konu¬şulur; onun yaşadığı ortamın şartları tanınmaya çalışılır.
Biyografinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Biyografi, kişiyi bütün yönleriyle ele alır.
-Biyografide kişinin doğumundan ölümüne kadar yaşadıkları (doğduğu çevre, çocukluk dönemi, öğrenimi, mesleği, arkadaşları...vb) kronolojik bir sırayla aktarılır.
er öyküleyicl anlatım biçimiyle yazılır.
Bir kişinin kendi yaşamını kendisinin yazma¬sıyla ortaya çıkan yapıtlara otobiyografi (özya-şamöyküsü) denir.
5. GEZİ (SEYAHAT)
Bir yazarın, yurt İçinde ya da yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ligi çekici yanlarını tanıt¬mak amacıyla canlı ve edebi bir üslûpla kaleme aldığı yazılara gezi (seyahat) yazısı denir. Gezi yazılarının bir adı da "Seyahatname" dir. Gezi, yazarlarının doğrudan gözlemlerine, bizzat duy¬duklarına, araştırmalarına dayandığı İçin tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarına kaynaklık eder.
Gezi yazılarının özelliklerini şöyle sıralayabili¬riz:
-Gezi yazıları, gözlem gücünün ürünüdür.
-Gezilen yerlerin başka yerlere benzemeyen görüntüleri tasvir edilir. Gezilen yerlerde yaşayan İnsanların ırkların¬dan, dillerinden, yaşayışlarından, inançların¬dan vb. söz edilir.
-Okurun çevresinde bulunan, her gün gördü¬ğü şeylerden değil ilgi, çekici şeylerden söz edilir.
-Anlatımda betimlemlerden, benzetme ve di¬ğer sanatlardan yararlanır.
-Açık, akıcı bir dil kullanılır.
-Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla destekle¬nir.
-Okuyanda gezip görme isteği uyandırır.
6. SÖYLEV (NUTUK)
Belli bir düşünceyi anlatmak, bir ülküyü aşı¬lamak ya da toplulukları ikna etmek, coşturmak amacıyla söylenen sözlere söylev (nutuk); bu sözleri söyleyen kişiye hatip, söz söyleme sanatı¬na ise "hitabet" denir.
Hitabetin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Hitabetin gerçekleşmesi için, konuşmacı ile dinleyicilerin bir arada bulunması gerekir.
-Topluluğu heyecanlandırmak, coşturmak; bir fikri, bir davayı açıklamak, anlatmak ve be¬nimsetmek için yapılır.
-Cümlelerin kolay anlaşılır, açık, kesin, kısa olması gerekir.Hatibin; dilini iyi kullanması, konuya hâkim olması, sesinin güzel ve etkili olması, toplu¬luğa güven vermesi gerekir.
-Diğer yazı türlerinde olduğu gibi, hitabette de "giriş, gelişme ve sonuç" bölümleri bulu¬nur.
DÜZ YAZI TÜRLERİ İLE İLGİLİ SORULAR
1. İzlediğim bir filmde, kaptan, gemide yaşananları,rota bilgilerini odasındaki bir deftere her gün yazıyordu. Filmin sonundaki gizemi ise yine bu defterdeki bilgiler çözüyordu. O filmden sonra ben de kendi hayat gemimde yaşadıklarımı doğal bir anlatımla ve günü gününe yazmaya karar verdim.
Bu parçada yazarın yazmaya karar verdiği yazının türü, aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Günlük B) Anı C) Eleştiri D) Makale E) Deneme
2. Tutun kızlar tutun, birleşsin eller
Çalın sazlar çalın, kırılsın teller
Dönün kızlar dönün, kıvrılsın beller
Siyah, uzun saçlar tel tel çözülsün
Bu dörtlükteki uyak türü, aşağıdakilerden hangisidir?
A) Cinaslı uyak B) Yarım uyak C) Tam uyak D) Tunç uyak E) Zengin uyak
3. Çözülen bir demetten indiler birer birer
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun
Yukarıdaki dizelerle,
I. bir damla gözyaşı sun
II. bir sebile döküldü
III. bembeyaz güvercinler
IV. tutuşmuş ruhlarına
sözlerinin tümü kullanılarak "sarmal uyak" düzeninde anlamlı bir dörtlük kurulmak iste¬nirse, aşağıdaki sıralamalardan hangisi son iki dizeyi oluşturur?
A) I. ve II. III. ve IV.
B) I. ve III. II. ve IV.
C) I. ve IV. III. ve II.
D) II. ve III. IV. ve I.
E) IV. ve I. II. ve III.
4. O beğendiniz yazının hazırlık aşaması, sandığınız kadar kolay geçmedi. Büyük şairin yaşayan akrabalarından tutun da alışveriş yaptığı bakkalı dahi buldum. Akrabalarından, yazıp da bastırmadığı birçok şiirinin kopyalarını dahi aldım. Hakkında yazılmış tüm yazıları okudum. Sevmeyenlerinin de görüşlerini taşıdım bu yazıya. Bu parçada yazarın sözünü ettiği yazı türü, aşağıdakilerden hangisidir?
A) Biyografi B) Gezi C) Makale D) Deneme E) Otobiyografi
5. Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmaya çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır dişini
Bir yarayı sarmak için yeltenme
Bu dörtlük Halk şairlerinden Huzurî'ye ait bir taşlamadan alınmıştır.
Yukarıdaki dörtlüğün ozanı Divan şairi olsaydı, aynı amaçla yazdığı şiirin türü, aşağıdakilerden hangisi olurdu?
A) Mersiye B) Terci-i bent C) Naat D) Hicviye E) Münacaat
6. Anonim Halk edebiyatı ürünlerinden biridir. Bir eğlence ve eğitim aracı olarak bütün uluslarda görülen bir türdür. İnsanlığın hayat ve tabiat karşısındaki ortak duygu, düşünce ve hayallerini konu alır. Söylendikleri dile göre ulusallık özelliği gösterir. Türk Halk edebiyatında, sözlü gelenekte varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. "Bir varmış bir yokmuş..." gibi tekerlemelerle başlayan bu türde kahramanlar dev, cin, peri ve benzeri olağanüstü yaratıklardır.
Bu parçada sözü edilen Anonim Halk edebiyatı ürünü, aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mani B) Bilmece C) Masal D) Fıkra E) Ninni
7. "Kaside" nazım biçimi için aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
A) Bir kişiyi övmek asıl amaçtır.
B) Beyitleri kendi içinde uyaklıdır.
C) Son beytine "makta" adı verilir.
D) Bu türün en güçlü şairi Nefî'dir.
E) Şairin kendisini de övebildiği bir türdür.
8. Eski Yunan'da, bağbozumu şenliklerinde yapılan dini törenlerden doğmuştur. Serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunur. Komedi, dram, trajedi adları verilen türleri vardır. Bizdeki modern anlamda ilk örneğine Tanzimat döneminde rastlanır.
Bu parçada tanıtılan tür, aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tiyatro B) Roman C) Hikâye D) Masal E) Günlük
9. Montaigne denince akla ilk gelen tür, denemedir.Fakat........ denince böyle, şöhret kazanmış, adı yazdığı türle özdeşleşmiş bir yazar yoktur. Bunda, bu yazı türünün konusunun güncel olmasının, geleceğe kalacak bir içeriğinin bulunmamasının da payı vardır.
Bu parçada boş bırakılan yere, aşağıdaki türlerden hangisi getirilmelidir?
A) makale B) gezi yazısı C) günlük D) eleştiri E) fıkra
10. Arkasında başak kokusundan
Yakamozlar bırakan araba
Çınar böceklerinin türküsü içinden geçti gitti ovada
Çocukluk kırlarını düşündüm
Bu dizelerde, aşağıdaki şiir türlerinden hangisine özgü nitelikler ağır basmaktadır?
A) Epik B) Lirik C) Didaktik D) Pastoral E) Dramatik
11. Oyun yazarı denince aklıma Cahit Atay gelir. Bütün oyun yazarları bir yana Cahit Atay bir yana. O, doğuştan oyun yazarıdır. Tiyatromuzu edebiyat ve şiir çizgisine en çok yaklaştırabilen kişidir. "Sultan Gelin" adlı kısa oyunuyla aldığı ödülü, zaten çoktan hak etmişti.
Bu parçanın alındığı yazının türü, aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Eleştiri B) Deneme C) Makale D) Tiyatro E) Günlük
12. I. Nurullah Ataç: Günce
II. Halit Ziya Uşaklıgil: Kırk Yıl
III. Salah Birsel: Günlük
IV. Falih Rıfkı Atay: Çankaya
V. N. Kemal: Tahrib-i Harabat
Yukarıda yazarlarıyla birlikte verilen yapıtlar türlerine göre eşleştirildiğinde hangisi dışarda kalır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
13. Aşağıdakilerden hangisi bir gazelin "matla" beyltidlr?
A) Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber
Nedim Bir peri-suret görünmüş bir hayal olmuş sana
B) Bakî mey içmeye and içti demişler
Divane midir mey dururken içsin andı
C) Canı kim cananı için sevse cananın sever
Canı için kim ki cananın sever canın sever
D) Kadrini seng-i musallada bilip ey Baki
Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf
E) Düştü Baki belalara demedin hiç
Acep o derdle mübtela neyler
14. Aşağıdaki yazı türlerinden hangisinin ilk örnekleri diğerlerine göre daha eski döneme aittir?
A) Deneme
B) Tiyatro
C) Makale
D) Fıkra
E) Anı
15. ... Yatılı okuduğum Kandilli Kız Lisesi'nden bir gece gizlice kaçmıştık. Yağmur sicim gibi yağıyordu. Bizim aklımızda tek şey vardı: Hamlet oyununa za¬manında varabilmek. Varmıştık da. Oyunun bitiminde sanatçıları delicesine alkışlarken birden gözüm saate ilişti. Nasıl dönecektik okula? O zamanlar şimdiki gibi dakika başı otobüs, dolmuş nerede? Yürüyerek dönmüştük okula. Kaçtığımız fark edilmişti.
Bu parça aşağıdaki yazı türlerinin hangisinden alınmıştır?
A) Fıkra B) Röportaj C) Biyografi D) Günlük E) Anı
16. Dünyada ne ikbal ne servet dileriz
Hatta ne de ukbada saadet dileriz
Bu dizelerle,
I. aşkın gül açan
II. yar ile vuslat
III. bülbül öten vaktinde
IV. yaran ile sohbet dileriz
sözlerinin tümü kullanılarak "rubai" nazım biçiminde bir dörtlük oluşturulmak İstenirse, aşağıdaki sıralamalardan hangisi son İki dizeyi oluşturur?
A) I. ve II. III. ve IV.
B) I. ve III. II. ve IV.
C) I. ve IV. II. ve III.
D) I. ve IV. III. ve II.
E) II. ve II. I. ve IV.
17. Anonim Halk edebiyatı nazım biçimlerindendir. Genellikle yedili hece ölçüsüyle yazılır. Tek dörtlük¬ten oluşur. Birinci dize serbesttir. Kesik, yedekli gibi türlere ayrılır. Aşk, ayrılık, gurbet, kıskançlık gibi duygular işlenir.
Bu parçada sözü edilen nazım biçimi, aşağıdakilerden hangisidir?
A) Koşma B) Semai C) Varsağı D) Mani E) Türkü
18. Kulak ver, dolaşan ruhumuzu tel tel
Dallardaki tomurcukları ürperten
Bir türkü söylenmede kendiliğinden
Dinledikçe ömrün artar, öyle güzel
Bu dörtlükteki uyak düzeni ve türü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sarmal - zengin uyak
B) Çapraz - tam uyak
C) Düz - tam uyak
D) Çapraz - yarım uyak
E) Sarmal - tam uyak
DÜZ YAZI TÜRLERİ
İnsanların yaşadıkları ya da yaşayabilecekleri olayları, yere, zamana ve şahsa bağlayarak anlatan eserlere roman denir.
*Romanda olaylar geniş ve ayrıntılı olarak anlatılır.
*Ana olay etrafında olaycıklar vardır.
*Şahıs kadrosu geniştir.Karakter çözümlemeleri yapılır.
*Zaman olarak geri dönüşler olur.
Romanlar çeşitli türlere ayrılır;
- Tarihi Roman: Konusunu tarihten alır.
- Töre Romanı: Toplumun yaşayış tarzını, geleneklerini, adetlerini işleyen romandır.
- Psikolojik Roman: Ruh çözümlemelerinin yapıldığı romanlardır.
- Egzotik Roman: Uzak ve yabancı ülkelerin doğa ve insanlarını anlatan romandır.
- Tezli Roman: Bir görüş veya düşünceyi savunan romandır.
- Polisiye Roman: Dedektif hikayelerini anlatan romandır.
HİKAYE
Olmuş ya da olması mümkün olan olayları anlatan kısa sanat eserleridir.
*Tek bir olay vardır.Olaycıklar yoktur.
*Şahıs kadrosu romana göre dardır.
*Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir anı içinde anlatılır.
*İki tür hikaye görülür;
a)Olay Hikayesi: Maupassant tarzı da denir. Olay esastır.Bizdeki temsilcisi, Ömer Seyfettindir.
b)Durum Hikayesi: Çehov tarzı da denir. Olaydan çok insanın belli bir zaman dilimindeki durumu anlatılır.Bizdeki temsilcisi, Sait Faik Abasıyanıktır
MASAL
Olağanüstü olayların anlatıldığı sözlü bir edebiyat ürünüdür.
*Olaylar hayal ürünüdür.
*Yer ve zaman belli değildir.
*Kahramanlar insanüstü nitelikler gösterir.
*İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür.
*iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
*Eğiticilik esastır. Evrensel konular işlenir.
*Olaylar miş'li geçmiş zaman kullanılarak anlatılır.
MAKALE
Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara makale denir.
*Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.
*Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
*Söz oyunlarına baş vurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur.
*Her konuda makale yazılabilir.
*Gazete ve dergilerde yayımlanır.
DENEME
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür.
*Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir.
*Samimi bir dil kullanılır.
*Yazar, öne sürdüğü görüşleri ispatlamak zorunda değildir.
*Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.
*Nurullah Ataç "Deneme, ben ülkesidir" der.
*Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür.
*Türün ünlüleri, Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Selahattin Eyyüboğlu.
FIKRA
Yazarın, gündelik olayları, özel bir görüşle, güzel bir üslupla, kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa, günübirlik yazılardır.
*Gazete yazısıdır.
*Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez.
*Dil tabiidir.Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer verilir.
*Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava sezdirilir.
*Türün ünlüleri, Ahmet Rasim, Falih Rıfkı, Ahmet Haşim, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa.
SOHBET
Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılardır.
*Herkesi ilgilendiren konular seçilir.
*Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir.
*Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir.
*İçtenlik, samimilik,doğallık sohbetin özelliklerindendir.
*Türün ünlüleri, Ahmet Rasim, Şevket Rado, Atilla İlhan.
ELEŞTİRİ
Sanat, edebiyat, düşünce eserlerini hem öz hem yapı yönünden açıklayan, başarılı ve başarısız ya da değerli ve değersiz yönlerini gösteren, bunları örneklerle somutlayıp belirten yazı türüdür.
*Eleştiri objektif olmalıdır.
*Eleştiride amaç okura ve yazara yol göstermektir.
*Eleştirmenin kişisel duygularını kattığı eleştirilere öznel eleştiri, kişisel duygularını katmadığı,objektif olduğu eleştirilere de nesnel eleştiri denir.
GÜNLÜK (GÜNCE)
Yaşanan olayların, izlenimlerin, tarih atılarak, günü gününe yazılması ile oluşan türe günlük denir.
*Kısa yazılardır.
*Olayı yaşayan kişi tarafından yazılır.
*Yazarın hayatından izler taşır.
*İçten ve sevecendir.
*Ruzname de denir.
*Türün ünlüleri, Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu.
HATIRA (ANI)
Bir yazarın kendisini yaşadığı ya da tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır.
*Geçmişteki olay üzerine yazılır.
*Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır.
*Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
*Anılarda, yazarın kişisel bakışı söz konusudur.
*Türün ünlüleri, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Rasim, Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Falih Rıfkı.
BİYOGRAFİ
Ünlü kişilerin hayatını anlatan yazı türüdür.
*Kişiyi tüm yönleriyle tanıtır.
*Açık, sade bir dil kullanılır.
*Divan edebiyatında şairleri anlatan bu eserlere, "Tezkire" denirdi.
*Türün ünlüleri; Mithat Cemal Kuntay, Şevket Süreyya Aydemir.
OTOBİYOGRAFİ
Bir kimsenin kendi yaşam olaylarını anlattığı eserlerdir.
*Çoğu zaman bunlarda, sanatçı kendisiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder.
MEKTUP
Bir düşünce veya duygunun birilerine iletilmesi amacıyla yazılan özel yazılardır.
*Türün ünlüleri; Fuzuli, Namık Kemal, Ziya Gökalp, A. Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı.
GEZİ YAZISI
Gezilip görülen yerler hakkında yazılan yazılardır.
*Gezi yazısında yazar daima, gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir.
*Yazar gördüklerini, okuyucusunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar.Okur sanki o yerleri sanatçıyla gezer gibi olur.
TİYATRO
Hayattaki olayları konu edinen, sahnede oynanmak amacıyla yazılan edebi eserdir.
*Roman ve hikaye soyut olduğu halde, tiyatro somuttur.
*Tiyatro eserleri, konularına göre dram, trajedi ve komedi gibi türlere ayrılır.
A-TRAJEDİ:
Seyirciye, hayatın acıklı yönlerini göstermek, ahlak, erdemi anlatmak için yazılmış manzum eserlerdir.
*Konusunu seçkin kimselerin hayatından ya da mitolojiden alır.
*Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir.
*Kusursuz bir üslubu vardır. Kaba sözlere yer verilmez.
*Eser baştan sona kadar ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
*Çirkin olaylar, seyircinin gözü önünde gerçekleştirilmez, sahne arkasında gerçekleştirilir. Bu olaylar haberciler tarafından sahnede aktarılır.
*Üç birlik kuralına uyulur.( Yer, zaman, olay )
*Oyunda korolara yer verilir.
*Ünlü trajedi yazarları; Eski Yunan; Aiskhylos, Eurupides, Sophokles. Fransız; Corneille, Racine.
B-KOMEDİ:
İnsanların ve olayların gülünç yönlerini ortaya koymak, izleyenleri güldürmek ve düşündürmek amacıyla yazılmış tiyatro eseridir.
*Konusunu, yaşanılan hayattan ve günlük olaylardan alır.
*Kişiler halktan ve yüksek zümreden her çeşit insan olabilir.
*Her türlü söze şakaya yer verilir.
*Kişilerin her türlü davranışları sahnede gösterilir.
*Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
*Manzum olarak yazılır.
*Üç birlik kuralına uyulur.
Türün yazarları, Yunan-Aristophanes, Fransız- Moliere.
C-DRAM:
Hayatı olduğu gibi acıklı ve gülünç yönleriyle sahnede göstermek için yazılan tiyatro eseridir.
*Hayatı olduğu gibi yansıtır. Trajedi ve Komedi kaynaşmıştır.
*Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.
*Üçbirlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
*Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterildiği gibi kişiler hangi sınıf ve halktan olursa olsun dramda yer alır.