Türk Dili ve Edebiyatı sitesi, Edebiyat derslerine yardımcı,
27 Ekim 2019 Pazar
DÜZ YAZI TÜRLERİ, NESİR TÜRLERİ
YAZI TÜRLERİ
Bir yazının biçimsel ve içerikle ilgili özellikle¬rine göre, girdiği bölüme o yazının türü diyoruz. Yazı türleri kalıplaşmış, demirbaş biçimler değil¬dir. Kimi türler birbirine iyice yaklaşır, birçok ben¬zerlik gösterir; kimileri de ötekilerden kalın çizgilerle ayrılır.
Yazı türlerini üç ana grupta inceleyebiliriz:
I. YAZINSAL (EDEBİYATLA İLGİLİ) TÜRLER
1. ÖYKÜ (HİKÂYE)
Gerçek veya gerçeğe uygun biçimde tasarlanmış bir olayı, zaman ve mekâna bağlı olarak anlatan kısa yazılara öykü denir. Bu anlamda, öykü serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Öykü, genelde bir olaya dayanır. Romanlarda olaylar oldukça geniş bir zaman dilimine yayılmasına rağmen, öykülerde zaman daha kısadır. Öyküdeki olaylar, belli bir mekanda geçer; birinci şahıs ya da üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılır.
Dünya edebiyatında iki ayrı tarzda öykü anlayışı vardır:
a) Olay Öyküsü:
Bu tarz öykülerde anlatılan olaylar kişi, zaman ve mekan unsurlarına bağlı olarak verilir. Merak unsuru ön plandadır. Giriş bölümünden sonra olay veya olaylar gelişmeye başlar, merak unsuru yoğunluğunu artırır, düğüm ya da düğümler atılır. Sonuç bölümünde ise düğümler çözülür, merak giderilir ve oiay bir sonuca bağlanır. Bu teknik, Fransız edebiyatının önde gelen isimlerinden Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu çeşit öykülere "Maupassant tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Ömer Seyfettin bu tarza uygun öyküler yazmıştır.
b) Durum (Kesit) Öyküsü :
Durum (kesit) öyküsünde anlatılanlar bir sonuca bağlanmayabilir ve böylece okuyucu üzerinde farklı çağrışım ve izlenimler yaratılır. Kişiler, yer
ve zaman gibi unsurlar genellikle sezdirme yoluyla okuyucuya anlatılır. Öyküde esaslı bir olay yoktur. Bu tarz öykülere, ünlü Rus hikayecisi Anton Çehov tarafından yaygınlaştırıldığı için "Çehov tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal bu tarzda öyküler yazmıştır.
Türk edebiyatında öykü:
Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde öykü türünde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemcillğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu idi.
Meşrutiyet'in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başlandı. Türkçede yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazında konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Memduh Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlayan isimlerdir.
Cumhuriyet dönemi, 1930'lar sonrasını kap¬sar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Samet Ağaoğlu,Tarık Buğra, Haldun Taner, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tan-pınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir.
3. ROMAN
Olmuş ya da olabilecek birtakım olayların gerçeğe uygun bir biçimde, zaman, mekân ve kişi unsurlarına bağlı olarak anlatıldığı yapıtlara roman denir.
Roman, bizim edebiyatımıza Batı edebiyatından girmiştir. İlk olarak Fransız yazarı Fenelon'un "Telemak" adlı eseri Yusuf Kamil Paşa tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Şemsettin Sami'nin "Taaşşuk-u Talât ve Fıtnaf'ı İlk yerli romanımızdır. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud Ekrem'in "Araba Sevdası" yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türü¬ne en yakın ilk Türk romanıdır.
Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve romancılar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları İşledi. Halit Ziya Uşaklıgll bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu" (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biri olarak kabul edilir.
1910'dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar'ın "Vurun Kahpeye", Reşat Nuri Güntekin'ln "Çalıkuşu" romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı.
Romanlar; konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir.
*Üslup Bakımından Romanlar:
Romantik Roman:
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott'un tarihsel romanları ve Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" romanı gibi.
Gerçekçi Roman:
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal'in romanları bu üsluptadır.
Doğalcı Roman:
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Guy de Maupassant romanları doğalcı romanlardır.
Estetik Roman:
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert, estetik romanın en önemli yazarıdır.
İzlenimci Roman:
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları orta¬ya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir.
Dışavurumcu Roman:
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dostoyevski, Franz Kafka, Samuel Beckett ve Bertold Brecht'in romanları bu türün örneklerindendir.
*Konu Bakımından Romanlar:
Konusu bakımından romanları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
Tarihsel Roman:
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evrensel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabilirler. Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott'un romanlarını, Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ını, Stendhal'in "Parma Manastırı" sayabiliriz.
Duygusal Roman:
İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Fransız edebiyatında Madame de La Fayette'in "Prenses de Cleves" adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.
Gotik Roman:
Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü, 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır. Gotik romanın günümüzdeki uzantıları, bilim¬kurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.
Psikolojik Roman:
Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost'un "Manon Lescaut" adlı yapıtıyla Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı, diğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Bizde Mehmet Rauf'un "Eylül"ü, Peyami Safa'nın "9. Hariciye Koğuşu" buna örnektir.
3. MASAL VE FABL :
Olağanüstü kahraman ve olaylara yer veren öykülere masal denir. Masal terimi öncelikle, sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı yapıtlar da bu türün içinde yer alır. Halk masalları dört temel grupta toplanır: hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü masallar, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü masallar, okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır. Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
Masalların, insan ve hayvan davranışlarından harekete geçerek toplumda görülen aksaklıkları yermek ve gerçek İnsanlara bir ahlak, düzen dersi vermek gibi amaç güdenleri de vardır. Manzum olarak yazılan bu masallara fabl denir.
Bilinen ilk masalların Hintlilere ait olduğu kabul edilir. Hint masalcısı Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı yapıtı masalların bilinen ilk kaynağıdır. Yunan edebiyatında Aisopos (Ezop) masallarıyla ünlüdür. Batı'da La Fontaine ise fabl türü masalın en ünlüsüdür.
4. TİYATRO
Tiyatro, insan yaşamını söz ve eyleme dayanarak anlatan bir gösterim sanatıdır. Toplumsal bir sanat olduğu için toplumsal yapı ve yaşamdaki değişmeler doğrultusunda tiyatro da gelişmiş, değişmiştir. Edebiyat tarihçileri, tiyatronun Eski Yunan'da, şarap tanrısı Dionysos adına düzenlenen törenlerden doğduğunu belirtmişlerdir.
Başlıca tiyatro türleri şunlardır:
a) Tragedya:
İlk örnekleri MÖ 6. yüzyılda Eski Yunan'da görülür. Klasisizm akımı içinde Fransa'da yeniden canlılık kazanmış 19. yüzyılın ortalarına kadar var-
lığını sürdürmüştür. Tragedya (trajedi), kısaca "acıklı olayları ele alıp anlatan oyun" olarak tanımlanabilir.
Tragedyanın özelliklerini şöyle belirtebiliriz :
-Eser baştan sona ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
-Erdeme ve ahlâka büyük değer verilir.
-Konularını mitolojiden ve tarihten alır.
-Kahramanları tanrılar, tanrıçalar, krallar vb. varlıklardır.
-Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına (yer, zaman, olayda birlik) uygun yazılır.
-Vurma, yaralama, öldürme olaylarına sahnede yer verilmez.
-Şiirle oluşturulan; ağırbaşlı bir üslup kullanılır.
■ Sophokles, Racine, Corneille... önemli yazarlarıdır.
b) Komedya :
Olayların, durumların ve İnsanların gülünç yönlerini ortaya koyan oyun türüdür. Güldürerek düşündürmeyi amaçlar. Eski Yunan edebiyatında Aristophanes'in "Eşek Arılan"; Fransız edebiya¬tında Moliere'in "Gülünç Kibarlar" adlı yapıtları birer komedya örneğidir.
Konuları bakımından üç türlü komedi vardır:
Töre komedisi : Şair Evlenmesi (Şinasi)
Karakter komedisi; Cimri (Molière)
Entrika komedisi: Scapln'in Dolapları (Molière)
Komedyaların özellikleri şunlardır:
-Konularını günlük yaşamdan alır.
-Kişiler halk arasından seçilir.
-Halkın konuşma diliyle yazılır; soylu bir üslup kaygısı güdülmez.
-Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına uyulur.
c) Dram :
18. yüzyılda Fransız filozofu Diderot, Beaumarchais ve bazı yazarların uzun tragedyaya karşı çıkmaları, günlük olayları işleyen oyunları tercih etmeleri üzerine doğdu. Dram ismini de bu filozoflar verdi. Dram türü oyunlar acıklı ve gülünç olayları bir arada işliyordu. İngiliz yazar Shakespeare klasik tiyatronun üç birlik kuralını hiçe sayan dramlar yazdı. Victor Hugo ise 19. yüzyılda Romantik dramın beyannamesi sayılan "Cromwell" adlı yapıtının önsözünde bu türün özelliklerini açıkladı.
Romantik dramla birlikte modern tiyatroya geçiş sağlandı. Romantik dramın başlıca özellikleri şunlardır:
-Üç birlik kuralına uyulmaz.
-Hem acıklı hem gülünç olaylar işlenir.
-Olaylar tarihten ya da günlük hayattan alınabilir.
-Kişiler her sınıf halktan seçilebilir.
-Yerli özelliklerin işlenmesine önem verilir.
-Her türlü olay sahnede gösterilebilir.
-Nazım veya nesir biçiminde yazılabilir.
5. ŞİİR
Şiir; zengin imgelerle (hülya, hayal), ritimli sözlerle; seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan bir edebi anlatım biçimidir.
Şiir, bilgi aktarmak amacıyla yazılmaz. Şiir, bilgi değil, duygu aktarır. Duygulardan, imgelerden, düşlerden, özlemlerden oluşmuş bir yaşantı birikiminin ürünüdür. Ozan, şiiri aracılığıyla bu yaşantıyı okuyucuyla paylaşır.
Konularına göre şiir türleri şunlardır:
A) Epik Şiir:
Bir ulusun yaşamını yakından İlgilendiren, tarih ve toplum olaylarına ait kahramanlıkları anla¬tan şiirsel öykülere epik şiir denir. Uzun manzum hikaye olarak en eski biçimleri destanlardır. Epik şiirde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu şiirin konusu hem efsanelere hem de gerçek olaylara dayanır. Yapısında masalla tarih, gerçekle düş yan yana¬dır. Ayrıca "epope" de denilen epik şiirde tarihsel bir gerçek vardır.
*Epopeler iki türlüdür:
-Doğal Epopeler (Destanlar):
Çok eski çağlarda ulusların vicdanında derin izler bırakan olayların kuşaktan kuşağa aktarılması, daha sonra bir saz şairinin bunları derlemesiyle oluşan destanlardır. Halkın ortak malıdır (anonim). Başlıca doğal destanlar:
lliada ve Odysseia :............ .Yunan edebiyatı
Şehname........................... Fars edebiyatı
Kalevala............................ Fin edebiyatı
Mahabharata - Ramayana.... .Hint edebiyatı
Le Cid................................... .İspanyol edebiyatı
Nibelungen........................ Alman edebiyatı
Chansen de Röland............ .Fransız edebiyatı
Beovvulf........................... İngiliz edebiyatı
Igor........................................Rus edebiyatı
Şinto......................................Japon edebiyatı
-Yapay Epopeler (Destanlar):
Yeni ve yakın çağlarda herhangi bir tarih olayının bir ozan tarafından destan kurallarına uygun olarak yazılmış biçimidir. Bunlar bireysel üründür. Başlıca yapma destanlar şunlardır:
Destan adı Şair Ulus
Kaybolmuş Cennet........... Milton.......İngiliz
İlahi Komedya................. Dante........İtalyan
Çılgın Orlando................. Ariosto......İtalyan
Kurtarılmış Kudüs............Tasso........ İtalyan
Aenels............................. Vergilius....Latin
Türk Destanları :
Kronolojik sıraya uygun olarak İslamiyet öncesindeki Türk destanları şunlardır:
Destan Adı Ait Olduğu Türk Topluluğu
Şu Sakalar
Alp Er Tunga Sakalar
Oğuz Kağan Hunlar
Bozkurt Göktürkler
Ergenekon Göktürkler
Türeyiş Uygurlar
Göç Uygurlar
İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk destanları ise şunlardır:
— Manas Destanı
— Battal Gazi Destanı
— Danişment Gazi Destanı
— Köroğlu Destanı
— Satuk Buğra Han Destanı
— Genç Osman Destanı (Kayıkçı Kul Mustafa)
— Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
Bunlardan Manas Destanı, Kırgız Türklerine alt bir destandır ve 400 bin dizeden fazladır. İlk kez Rus bilgini Radloff tarafından ve Kırgız halkının ağzından derlenmiş olan bu destan, dünyanın en uzun destanı niteliği taşır.
B) Lirik Şiir:
Duygu ve düşünceleri coşkulu bir dille anla¬tan şiir çeşididir. Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini "Lyra" denen telli bir sazla söyledikleri için, bu tür şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatında da "âşık" ya da "saz şairi" adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi bireysel duygular anlatılır:
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
(Attila İlhan)
C) Pastoral Şiir:
Doğa güzelliklerini, çoban yaşantısını, kır yaşamına duyulan özlemi işleyen şiir türüdür. Konuları yapmacıksız, özentisiz, sözcük oyunlarından uzak, yalın bir dili vardır. Saf, temiz, sakin yaşamı duyurmak amacıyla yazılır. Bu şiirin iki türü vardır:
I) İdil: Bir kişinin ağzından kır yaşamının güzel¬liğini ve çoban aşkını anlatan şiirdir.
II) Eglog : Birkaç çobanın aşk, kır yaşamı gibi konular üzerine karşılıklı konuşması yoluyla yazılan şiirdir.
Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle
Seğirtir kaval sesinde sağa sola
Çobandır köyün yamacında
Yayar davarı da çömelir
Meşe dallarının altına
D) Didaktik Şiir:
Duygulara değil, düşüncelere seslenen şiirdir. Çünkü didaktik şiirin amacı güzellik oluşturmak değil, öğretmek ve bilgi vermektir. Bir düşünceyi aşılamak, övmek amacıyla yazılır. Bilim, sanat, felsefe, ahlâk, din... gibi temel kavramları ve kurallarını öğretmek amacıyla yazılır:
Güvenme âlemde gençliğe çağa
Gel gönül yapışma çürük budağa
Ne evlâda güven ne bahçe bağa
Becerip yemişin dere bilmezsin
E) Dramatik Şiir:
Manzum tiyatro yapıtlarında kişilerin karşılıklı konuşmaları dramatik şiiri oluşturur. Eski Yunan edebiyatındaki manzum tragedyalar dramatik şiir sayılır. Günümüz edebiyatında terimsel anlamıyla dramatik şiir yazılmamaktadır.
F) Satirik Şiir:
Toplumdaki düzensizlikleri, tutarsızlıkları, kişilik çarpıklıklarını yerme amacıyla iğneli ve alaylı bir dille anlatan şiirlerdir. Yani bir çeşit yergi şiiridir. Divan edebiyatındaki "hicviye"ler ile Halk edebiyatındaki "taşlama"lar bu şiir türünün örnekleridir.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
II. ÖĞRETİCİ VE BİLGİLENDİRİCİ TÜRLER
1. DENEME
Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini anlattığı yazılara deneme denir, insanı ve toplumu ilgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, tarih, bilim, siyaset, kültür vb.) denemelerin konusu olabilir. Deneme türünün ilk örneklerini Epiktetos, Eflatun, Seneca, Çiçero vb. nin bazı eserlerinde görmek mümkündür. Batı edebiya-tınde en büyük deneme yazarları Montaigne (Monteyn) ve Bacon (Beykın)'dır. Türk Edebiyatında ise deneme türünde eser veren yazarlarımızdan bazıları şunlardır: Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday, Salah Birsel, Sezai Karakoç vb.
Deneme yazılarında görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
-Her konuda yazılabilir.
-Zevkle okunan yazılardır. Okuyuculara okuma zevki aşılaması yanında, çok belli etme¬den bazı gerçekleri öğretir, düşünceleri aktarır.
-Felsefi ve bilimsel konuları ele almasıyla makaleye yaklaşır. Ancak makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburiyeti yoktur.
-Ön planda olan, yazarın kişisel düşünceleridir.
-Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara varmak, belgelerden faydalanmak gibi mecburiyetler yoktur.
-Yazar, kendi kendisiyle konuşuyormuş gibidir. Deneme, bu yönüyle sohbete benzemesine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözümlemelere girişiyle sohbetten ayrılır.
-Denemenin samimi, kıvrak, akıcı, güzel bir üslûbu vardır.
2. FIKRA:
Güncel bir olayı (seçim, deprem, sel baskını, savaş...vb.) kişisel açıdan ele alıp yorumlayan' gazete yazılarına fıkra denir. Fıkralar, zamanla -güncel bir konuyu ele alıp işledikleri için - değerini yitirebilir.
Bir fıkra yazısında şu özellikler görülür:
-Konu sınırlaması yoktur. Yani her konuda fıkra yazılabilir.
-Bir yazarın günlük, sosyal ve kültürel olaylara ait herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini anlatan yazılardır.
-Fıkra yazarlarının konularında tekrarlara düşmemesi ve geniş bir kültür birikimine sahip olması gerekir.
-Fıkra, kısa ve etkili bir sonuca varmak amacını taşır.
-Fıkra, kanıtlamak amacı gütmez ve fazlaca ayrıntıya inmez.
-Fıkralar makale türüne göre daha sübjektiftir ve konuşma üslûbuna daha yakındır.
3. MAKALE
Bilim ya da sanatla ilgili bir konuda bir görüş ileri sürmek, bir düşünceyi savunmak ve desteklemek amacıyla yazılan bilimsel yazılara makale denir.Bilgisayar teknolojisi, caz müziği, arkeolojik çalışmalar, kanserle ilgili buluşlar, Akdeniz Bögesi'nin jeolojisi ya da Malazgirt Savaşı makale konusu olabilir.
Makalenin başlıca özellikleri şunlardır:
-Makalede ileri sürülen düşüncelerin kanıtlanması esastır.
-Yazar nesnel bir tutum takınmak zorundadır.
-Ciddi ve terimlere dayalı bir dil kullanılır.
Edebiyatımızda ilk makaleyi Şinasi Tercüman-ı Ahval gazetesinde yazmıştır.
4. RÖPORTAJ
Bir gerçeği,bir doğruyu,inceleme,gezip görme ya da soruşturma yoluyla yansıtan yazılardır.
Yazar, röportajı çoğu kez öyküsel bir anlatımla gerçekleştirir. Gerektikçe fotoğrafların tanıklığına başvurur. Böylece okuru gerçekle yüz yüze getirir, öğretmek istediğini yaşatarak öğretir. Röportajda bir yaşam gerçeğinden yola çıkılır. Bu gerçeğe yazarın yorumu katılmaz, yazar gerçek karşısında nesnel olmak zorundadır. İnandırıcılığı sağlamak amacıyla kullanılan belgelerin yanında, örnekleme, tanık gösterme gibi düşünceyi geliştirme yollarına başvurulur. Çok yönlü bir yazı türü olması öykülemeyle birlikte açıklamaya, tartışmaya, betimlemeye de yer vermeyi gerektirir.
5. ELEŞTİRİ (TENKİT)
Bir yapıtın iyi ve kusurlu yönlerini gerçekçi bir şekilde belirten yazı türüdür. Eleştirmen, yazılarıyla sanatçıya ışık tutar, yol gösterir; aynı zamanda okuyucuyu da aydınlatır. Gerektiğinde belgeler ve örnekler gösterilebilir. Eleştirmen, eleştirisinde kişisel görüşlere, düşünce ve duygulara yer verir. Bu açıdan hemen bütün eleştirilerde öznellik vardır. Ancak iyi bir eleştirmenden beklenen, mümkün olduğu kadar nesnel bir yaklaşım sergilemesidir.
Eleştiride daha çok tartışmacı anlatım biçimine yer verilir; açıklama, karşılaştırma, örnekleme gibi tekniklere başvurulur.
Türk edebiyatında Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Fethi Naci, Rauf Mutluay eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.
6. SOHBET (SÖYLEŞİ)
Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir konuşma havası içinde anlatan yazı türüdür. Her konuda yazılabilir.
Okuyucuyu sıkmayan, konuşma diliyle ve samimi bir havada yazılan yazılardır.
III. GERÇEK YAŞAMDAN SÖZ EDEN TÜRLER
1. GÜNLÜK
Günü gününe tutulan notlardan oluşan yazılara günlük (günce) denir. Günlükler, bir kişinin geçmişine, yaşadıklarına ışık tutması bakımından önemli yapıtlardır. Eski dilde "rûznâme", yeni dilde "günce" de denilen bu yazı türü, gerçek yaşamdan kaynaklanır. Sıcağı sıcağına yazıldığı için anıdan ayrılır.
Nurullah Ataç, Oktay Akbal gibi yazarlar günlükleriyle tanınmıştır.
2. ANI (HATIRA)
Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başlarından geçen ve devirlerinde olup biten olaylarla ilgili duygu, düşünce, bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına anı (hatıra) denir. Anı yazma, insanoğlunun yaşadığı, geride bıraktığı olay ve olguları anlatma, başkalarıyla paylaşma ihtiyacından doğmuştur.
Anı türünün özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Yaşanılmakta olan zaman dilimini değil, yaşanılmış, geride kalmış zamanı anlatır.
-Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar.
-Otobiyografi, doğrudan doğruya yazarın kendi hayatıdır. Anıda İse yazar, kendi hayatıyla birlikte devrini ve çevresini de anlatır. Bazı durumlarda anı yazarının kendini geriye çekip sadece çevresini anlattığı da olur.
-Anıları yazmakta amaç, bir kişinin hayatını anlatmaktan çok, bir döneme ayna tutmaktır.
-Anı yazarken, abartılı, yapay bir anlatımdan sakınılır; içten, akıcı, açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.
3. MEKTUP
Birbirlerinden uzakta olan insanların veya yazı yoluyla karşısındakine duygu, düşünce ve isteklerini duyurmak isteyenlerin haberleşmek için kullandıkları bir yazı türüdür.
Mektupların konuları oldukça bol, bağımsız; ufukları alabildiğine geniştir. Gönderdiğimiz mektubun türü, gönderdiğimiz kişiyle olan yakınlık derecemiz, mektuptaki samimiyetin ölçüsünü tayin eder. Yakın arkadaşlarımıza, dost ve sevdiklerimize gönderdiğimiz mektuplarla, aramızda saygı sınırı ve resmiyet bulunan kişilere gönderdiğimiz mektuplar birbirine benzemez.
4. BİYOGRAFİ (Yaşamöyküsü)
Kişilerin hayatlarını anlatan yazılara biyografi (yaşamöyküsü) denir. Biyografiler, bilim ve sanat dallarında ün yapmış, insanlığa hizmet etmiş, sevilen, sayılan kişilerin hayatlarını, nasıl ve hangi yolda başarı sağladıklarını anlatan yazılardır.
Biyografi yazmak, birtakım hazırlıklar yapmayı gerektirir. İlk iş olarak, biyografisi yazılacak kişiyle ilgili belgeler, kaynaklar ve bilgiler toplanır. Daha sonra o kişiyi tanıyan, bilen kişilerle konu¬şulur; onun yaşadığı ortamın şartları tanınmaya çalışılır.
Biyografinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Biyografi, kişiyi bütün yönleriyle ele alır.
-Biyografide kişinin doğumundan ölümüne kadar yaşadıkları (doğduğu çevre, çocukluk dönemi, öğrenimi, mesleği, arkadaşları...vb) kronolojik bir sırayla aktarılır.
öyküleyici anlatım biçimiyle yazılır.
Bir kişinin kendi yaşamını kendisinin yazmasıyla ortaya çıkan yapıtlara otobiyografi (özyaşamöyküsü) denir.
5. GEZİ (SEYAHAT)
Bir yazarın, yurt İçinde ya da yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ligi çekici yanlarını tanıtmak amacıyla canlı ve edebi bir üslûpla kaleme aldığı yazılara gezi (seyahat) yazısı denir. Gezi yazılarının bir adı da "Seyahatname" dir. Gezi, yazarlarının doğrudan gözlemlerine, bizzat duyduklarına, araştırmalarına dayandığı İçin tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarına kaynaklık eder.
Gezi yazılarının özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Gezi yazıları, gözlem gücünün ürünüdür.
-Gezilen yerlerin başka yerlere benzemeyen görüntüleri tasvir edilir. Gezilen yerlerde yaşayan İnsanların ırklarından, dillerinden, yaşayışlarından, inançların¬dan vb. söz edilir.
-Okurun çevresinde bulunan, her gün gördüğü şeylerden değil ilgi, çekici şeylerden söz edilir.
-Anlatımda betimlemlerden, benzetme ve diğer sanatlardan yararlanır.
-Açık, akıcı bir dil kullanılır.
-Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla desteklenir.
-Okuyanda gezip görme isteği uyandırır.
6. SÖYLEV (NUTUK)
Belli bir düşünceyi anlatmak, bir ülküyü aşılamak ya da toplulukları ikna etmek, coşturmak amacıyla söylenen sözlere söylev (nutuk); bu sözleri söyleyen kişiye hatip, söz söyleme sanatına ise "hitabet" denir.
Hitabetin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Hitabetin gerçekleşmesi için, konuşmacı ile dinleyicilerin bir arada bulunması gerekir.
-Topluluğu heyecanlandırmak, coşturmak; bir fikri, bir davayı açıklamak, anlatmak ve benimsetmek için yapılır.
-Cümlelerin kolay anlaşılır, açık, kesin, kısa olması gerekir.Hatibin; dilini iyi kullanması, konuya hâkim olması, sesinin güzel ve etkili olması, topluluğa güven vermesi gerekir.
-Diğer yazı türlerinde olduğu gibi, hitabette de "giriş, gelişme ve sonuç" bölümleri bulu¬nur.
20 Ekim 2008 Pazartesi
TÜRK EDEBİYATI YAZARLARIYLA İLGİLİ NOTLAR
ŞİNASİ:
Tanzimat edebiyatı Şinasi ile başlar.İlk özel gazeteyi çıkarır.Fransızcadan ilk şiir çevirilerini yapmış,ilk yerli oyunu yazmış,ilk makale örneğini yazmıştır.İlk kez noktalama işaretlerini kullanmıştır.Batı tarzı düşüncenin temellerini atmış,yeni fikirleri edebiyatımıza sokmuştur.Klasiklerin etkisindedir.
NAMIK KEMAL
“Vatan Şairi”dir.Edebiyatın hemen her türünde eser vermiştir.Hece ölçüsüyle şiir denemeleri de yapmış.Nesri,şiirinden üstündür.İlk edebi roman(İntibah),ilk tarihi roman(Cezmi) onundur.Ziya Paşa’yı eleştirmek için Tahrib-i Harabat ve Takip’i yazmıştır.Romantiktir.
ZİYA PAŞA
Eski-yeni ikilemi içinde kaldı.Ünlü şiiri “terkib-i bent” döneminin sosyal bir eleştirisidir.(Bağdatlı Ruhi’ye nazire olarak yazmıştır)Birçok beyti sonradan özdeyiş niteliği kazanmıştır.Hece ölçüsüyle yazılmış bir “türkü”sü vardır.(Eş’ar-ı Ziya,Zafer-name,Harabat)
AHMET MİTHAT EFENDİ
En popüler yazardır.Üretkendir.Bütün amacı “halkı eğitmek”tir.Her türde eser verdi.Romanlarında olayların akışını keserek okuyucuya bilgiler vermeyi sever.Letaif-i Rivayat:ilk hikaye örnekleri.Tek başına Tercüman-ı Hakikat gazetesini çıkardı.
AHMET VEFİK PAŞA
Tanzimatın milliyetçilik ve Türkçülük akımlarının ilk büyük temsilcisi.Tiyatroyu geliştirdi.
ŞEMSETTİN SAMİ
Doğu ve Batı dillerini çok iyi bilir.Kamus_i Türki adlı sözlük,yazarın dilimize kazandırdığı en önemli eserdir.Orhun Yazıtlarını ve Kutadgu Bilig’i Türkiye Türkçesine ilk çeviren kişidir.Türk dilinin sadeleştirilmesi yolundaki çabaları ve önerileri önemlidir.Türkçe-Fransızca sözlük çalışmaları önemlidir.İlk yerli roman:Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat.Kamusul Alam(ünlüler ansiklopedisi)
RECAİZADE MAHMUT EKREM
“Kulak için kafiye” görüşünü ilk kez ortaya atarak bu konuda büyük bir tartışma başlattı.”Göz için kafiye” anlayışında olan Muallim Naci ele giriştiği tartışmadan galip çıkmıştır.”Ah Nejad” adlı şiirini hece ölçüsüyle yazdı(Oğlu için)(Araba Sevdası:Realist)
ABDULHAK HAMİT TARHAN
En verimli yazarlardan.Şiir ve tiyatrolarıyla tanınmış.Shakespeare’den etkilenmiş.Ölen karısı için yazdığı Makber adlı şiir kitabı çok ünlüdür.Şiirin biçiminde ve içeriğinde önemli yenilikler yapmıştır.Ölçü,uyak,dil ve cümle kaygısı görülmez.”Şirimize metafizik ürpertiyi getiren sanatçı” olarak tanınmıştır.Serbest tarzda şiirler yazmış.Pastoral şiirin ilk örneklerini vermiş.”Şair-i Azam”(en büyük şair” olarak anılmış.Tiyatro dili ağır ve sanatlıdır.
NABİZADE NAZIM
Realist akımın ilk temsilcilerinden.İlk köy romanı Karabibik onundur.Zehra ise edebiyatımızın ilk tezli romanıdır.Bu roman psikolojik çözümlemeler içermesi bakımından önemlidir.Natüralist çizgiye yakındır.
MUALLİM NACİ
Edebiyatımızda köyden söz eden ilk şiir(Köylü Kızların Şarkısı) onundur.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
TEVFİK FİKRET:
Hastalıklar,birçok bunalımlar geçirdi.”Sis” şiirinde İstanbul’a nefretini dile getirmiş ve bu kenti “fahişe bir kadın”a benzetmiştir.Aruzu başarıyla kullandı ve konuşma diline uyguladı.”Şermin” adlı şiir kitabını çocuklar için heceyle yazmıştır.Nazmı nesre yaklaştırdı.Parnasizmden etkilendi.
CENAP ŞEHABETTİN
Parnasizmi ilk kez tanıtmış,sembolizmin öncüsü olmuştur.Aruzu başarıyla kullandı.”Sone” biçimini aldı.”Tiryaki sözleri” önemlidir
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
Modern Türk romanının kurucusu.Roman tekniği güçlü.(Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu)Realizm ve natüralizmin etkileri görülür.Ağır dillidir.Süslü,sağlam bir dili ve şiirsel söyleyişi vardır.Sonradan eserlerinin dilini sadeleştirdi. Mensur şiirin ilk örneklerini verdi.
MEHMET RAUF
Halit Ziya’nın etkisinde kaldı.İlk psikolojik roman(Eylül)
HÜSEYİN CAHİT
Gazeteciliğiyle tanındı.
SÜLEYMAN NAZİF
“Kara Bir Gün” adlı makalesindeki sert çıkışı ve işgal kuvvetlerini protesto edişi yüzünden Malta’ya sürüldü.Halkın sözcüsü oldu.
SERVETİFÜNU'NDA BAĞIMSIZ KALAN SANATÇILAR
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
Realist-natüralist anlayışla eski İstanbul’daki gündelik yaşamı çok canlı anlattı.Sade bir İstanbul Türkçesiyle yazdı.Şık,Mürebbiye,Kuyruklu Yıldız Altında
AHMET RASİM
Halk dilini canlı ve kısa cümlelerle kullandı.
FECR-İ ÂTİ
AHMET HAŞİM
Topluluğun en büyük şairi.Arap asıllıdır.Çok sevdiği annesini küçük yaşta kaybetmiş,bu da onu karamsarlığa itmiştir.Sembolizmin en önemli temsilcisi;ancak Batılı anlamda tam bir sembolist sayılmaz.Nesneleri değil,nesnelerin kendinde bıraktığı izlenimleri anlatması onu empresyonizme yaklaştırır.Şiir “duyulmak için” yazılır.Şiir,asla düzyazıya çevrilemez.Hayale çok önem verir.Tüm şiirlerini aruzla yazdı.Şiirde musikiye önem verir.
EMİN BÜLENT SERDAROĞLU
Kurucularından biri.Aruzla yazdı.Victor Hügo’nun “Mavi Gözlü Yunan Çocuğu” şiirine karşı yazdığı “Kin” şiiri geniş yankılar uyandırmış,Atatürk bu şiirinden dolayı onu takdir etmiştir.
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ
Mehmet Emin Yurdakul,Ö.Seyfettin,Ziya Gökalp,Ali Canip Yöntem,Rıza Tevfik,Faruk Nafiz Çamlıbel,Orhan Seyfi Orhon,Enis Behiç Koryürek,Yusuf Ziya Ortaç,Halit Fahri Ozansoy,Yakup Kadri,Refik Halit Karay,Halide Nusret,Halide Edip,Reşat Nuri,Ruşen Eşref,Peyami Safa,Memduh Şevket Esendal,Halikarnas Balıkçısı,Abdülhak Şinasi Hisar.
ÖMER SEYFETTİN
Genç Kalemler adlı dergide yazdı.Ziya Gökalp ve Ali Canip’le birlikte Milli Edebiyatı yaymak için çalıştı..Öykücülüğü meslek edinen ilk sanatçı.Maupassant tarzı.
ZİYA GÖKALP
Düşünür kimliği ağırdır.Türk sosyolojinin kurucusu sayılabilir.Türkçülük düşüncesini sistemleştirdi.Yeni kurulan Türk devleti büyük oranda onun düşüncelerinden etkilenmiştir.Didaktik şiirleri vardır
MEHMET EMİN YURDAKUL
Türk şairi,milli şair.Türkçülüğü ilk kez bir sanat ideali haline getirdi.Sanatı,düşüncelerini anlatmada bir araç olarak kullandı.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
Hem aruzu hem heceyi başarılı kullandı.Han Duvarları.Büyük bir memleket sevgisi görülür.
YUSUF ZİYA ORTAÇ
Hecenin beş şairinden biri.Faruk Nafiz’in etkisi vardır.Mizah alanında eserler verdi(Akbaba dergisinde)
ENİS BEHİÇ KORYÜREK
Türk denizcilerini anlattığı “Gemiciler” şiiri çok ünlüdür.Epik şiirleriyle tanındı.(5 Hececiler)
ORHON SEYFİ ORHAN
Heceyle aruzu kaynaştırmaya çalıştı.Gazel biçiminde,fakat hece ölçüsüyle yazdı.
FUAT KÖPRÜLÜ
Türkçü bir tarih ve bilim görüşüyle edebiyatımızı destanlar devrinden günümüze dek bir bütün olarak incelemiştir.Bilim dünyasına birçok sanatçıyı ilk kez o tanıtmıştır.(Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar)
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Fecr-i Âti’de başlayıp Milli Edebiyata katıldı.Realist.Dili sade.Tarih ve toplum olaylarından her birini bir romanına konu edinmiş.Kiralık Konak’ta üç neslin çatışmasını;Nur Baba’da tekkelerin yozlaşmasını,Hüküm Gecesi’nde Meşrutiyet Dönemi parti kavgalarını,Sodom ve Gomore’de Mütareke yıllarındaki İstanbul’un ahlak bozukluklarını,Yaban’da Kurtuluş Savaşı yıllarının bir Anadolu köyünü ve aydın-halk çatışmasını,Panaroma ve Ankara’da Atatürk dönemi Türkiyes’sini,Bir Sürgün’de II.Abdülhamit döneminde Fransa’ya kaçan Jön Türkleri,Hep O Şarkı ve Anamın Kitabı’nda ise çocukluk anılarını konu edinmiştir.Bu eserleri roman türündedir.
REFİK HALİT KARAY
Fecr-i Ati’de başlayıp Milli Edebiyat’a katıldı.Kalem dergisinde “Kirpi” adıyla mizahi yazılar yazmıştır.Politik tutumu yüzünden Sinop’a sürülmüştür.Aydede adlı mizah dergisinde Milli Mücadele aleyhine yazılar yazdığı için Beyrut ve Halep’te 15 yıl sürgün kalmıştır.Türk öykücülüğünü tam anlamıyla Anadolu’ya yöneltmiş,edebiyatımıza yeni ufuklar açmıştır.Memleket,Gurbet Hikayeleri,Çete Sürgün.
HALİDE EDİP ADIVAR
Romancılığı üç denemde incelenebilir:İlk dönem:Bireysel duygular ve kadın psikolojisi(Seviye Talip,Handan)İkinci Dönem:Realist bir anlayışla Kurtuluş Savaşının sosyal olayları üzerinde durmuş(Ateşten Gömlek,Vurun Kahpeye)Son dönem:Gelenek ve göreneklerin yön verdiği yaşama biçimini konu edinen töre romanları yazmıştır(Sinekli Bakkal,Tatarcık)Sinekli Bakkal,İngilizce olarak İngiltere’de yayımlanmıştır.Mor Salkımlı Ev’de yazarın çocukluk anıları dile getirilmiştir.
REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Çalıkuşu romanı yazarı büyük üne kavuşturmuştur.(Öğretmen Feride’nin Anadolu’da yaşadığı zorluklar)Hem romantik hem realist özellikler vardır.
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE BAĞIMSIZ SANATÇILAR
MEHMET AKİF ERSOY(1873-1936)
Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad adlı dergilerinde yazı yazmıştır.İslamı anlatmış,İslamın doğru anlaşılması durumunda toplumun ilerleyebileceğini söylemiştir.Realist bir şairdir.Tüm şiirlerini aruzla yazmış,aruzu konuşma diline büyük bir başarıyla uygulamış,nazmı nesre yaklaştırmıştır.Şiirlerinin çoğu manzum öykü şeklindedir.Özlediği gençliği Asım’da simgeleştirmiştir.Fransız sanatçı Emile Zola’nın gerçekçiliğine hayrandır.Bu bakımdan da natüralisttir.Gerçeği olduğu gibi bütün çirkinliği ve kusurlu yanlarıyla anlatması onu natüralistlere yaklaştırır.(Safahat)
YAHYA KEMAL BEYATLI(1884-1958)
Paris’te okurken ünlü tarihçi Albert Sorel’den etkilenmiş,Fransız sembolistlerini tanımıştır.Şiirde biçim kusursuzluğunu araması sebebiyle parnasyen sayılabilir.Çağdaş Batı şiiriyle eski Divan şiirinin bileşimini gerçekleştiren “neo-klasik” bir şairdir.”Ok” şiiri dışındaki bütün şiirlerini aruzla yazmıştır.Gazel,rubai,şarkı biçimlerini canlandırmıştır.Nazmı nesirden uzaklaştırmıştır.Toplum sorunlarına yer vermedi.İstanbul sevgisi,Türk uygarlığına hayranlık vardır.”Türkçe ağzımda annemin sütüdür” der.İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmıştır.(Kendi Gök Kubbemiz)
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL
Modern Türk öykücülüğünün öncülerinden.Kesit/durum öyküsünün edebiyatımızdaki önemli temsilcilerindendir.Çehov tarzını benimser.Sıradan insanları ele almış,toplum sorunlarını yalın bir dille anlatmıştır.(Ayaşlı ve Kiracıları,roman)
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR(1888-1963)
Eserlerinde hep İstanbul’dan söz eder.Ancak onu ilgilendiren İstanbul’un geçmişidir.Anı zenginliği vardır.Sosyal ve politik olaylara ilgisiz kaldı.(Fahim Bey ve Biz)
FALİH RIFKI ATAY(1894-1971)
Makale,fıkra yazarı olmasına rağmen gezi yazılarıyla ün kazandı.Canlı,sade,kısa cümle yapısına dayalı anlatımı var.(Bizim Akdeniz,Taymis Kıyıları,Hind)
PEYAMİ SAFA(1899/1961)
Psikolojik roman türünde önemli.Kendi kendini yetiştirdi.Daha çok romanlarıyla tanındı.Gelişmiş bir roman tekniği var.Çok geniş bir kültüre sahip.Eserlerinde kültür çatışmalarını da konu edinmiştir.Server Bedii takma adıyla da yazdı.(Yalnızız,9.Hariciye Koğuşu)
HALİKARNAS BALIKÇISI(Cevat Şakir Kabaağaçlı)
Hikaye ve romancılığımzda “deniz çığırı”nı açan bir yazardır.Bodrum’u,kıyıları,Ege Denizinin efsanelerini başarıyla anlattı.
AHMET KUTSİ TECER(1901-1967)
Faruk Nafiz’in açtığı “memleketçi şiir” yolunda yürüdü,şiire yeni bir ses ve söyleyiş güzelliği getirdi.Aşık Veysel’i keşfedip edebiyatımıza kazandırdı.Folklordan,halk edebiyatından,efsanelerden yararlandı.
AHMET HAMDİ TANPINAR
Kendine özgü bir şiir dünyası kuran sanatçı “zaman”,”rüya”,”hayal” kavramlarına geniş yer verdi;Fransız sembolistlerinin,Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in etkisinde kaldı.Bilinçaltına inen bir duyarlık görülür.Dış dünyayı değil,bilinçaltına öne çıkardı.Beş Şehir(Ankara,Erzurum,Bursa,Konya,İstanbul)
NECİP FAZIL KISAKÜREK
Edebiyatın her alanında eser verdi.Şairliği ön plandadır.Mistik,özgün bir şiir çizgisi oluşturdu.Sağlam bir dili,güçlü bir tekniği vardır.Fransız sembolistlerinden etkilenen şair,”soyut”u “metafizik ürperti”yi anlatmakta çok başarılır.(çile)Tiyatrolarında sosyal sorunları ve insanımızın manevi bunalımlarını işlemiştir.(Kaldırımlar,Örümcek ağı,Bir Adam Yaratmak)
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI
Anadolu’nun pastoral güzelliklerini anlattı.”Deniz özlemi”ni dile getiren şiirleriyle tanında.(Deniz Sarhoşları)
NURULLAH ATAÇ
Deneme ve eleştiri.Dildeki bütün yabancı sözcüklerin atılması taraftarıdır.Türkçenin özleşmesi,devrik cümleye dayalı anlatımın benimsenmesi…yolunda çok çalıştı.(Günlerin Getirdiği)
SAİT FAİK ABASIYANIK
Başıboş bir hayat yaşayan sanatçı uykusuzluk,bohem hayatı,fazla içki ve sirozdan öldü.Çehov tarzı öykücü(durum,kesit)İstanbul öykücüsüdür.Sıradan kişilerin hayatını anlattı.En basit bir konuyu bile öyküleştirdi.(Semaver)
ZİYA OSMAN SABA
Yedi Meşalecilerin şiire en sadık şairidir.İnsan sevgisi,anılara düşkünlük,kadere boyun eğiş,küçük mutluluklarla yetinme..gibi temaları işledi.(Sebil ve Güvercinler)
AHMET MUHİP DRANAS
Şiirde Fransız sembolizmi ile Türk halk şiirini kaynaştırmaya çalıştı.Şiire yeni bir ahenk getirdi.Duraksız hece ölçüsüyle yazdı.İnsanın iç dünyasını,tarih,metafizik,doğa temalarını;güzelliğe olan aşkını,yaşama sevincini mecazlı,sembollü,çoğu kez destansı bir söyleyişle şiirleştirir.Fahriye Abla,Dağlara,Ağrı,Olvido başlıklı şiirleri çok ünlüdür.
CAHİT SITKI TARANCI
“Otuz Beş Yaş” şairi olarak tanınır.Şiirlerinin çoğunda “ölüm” temasını işleyen şair,sürekli ölüm korkusu içinde olmuştur.Ölümü bir türlü kabullenemeyişi onu çok huzursuz etti.Hece ölçüsüne yeni bir ses getirmiş,biçimi ve kafiyeyi önemsemiştir.Garipçilerin etkisiyle serbest şiir de yazdı.
ORHAN VELİ KANIK
Geleneksel şiir anlayışına karşı çıkmış,ölçü ve kafiyeye karşı çıkmıştır.Şairane söz söylemekten,edebiyat yapma hünerinden kaçınır.Yalın bir halk diliyle,esprili,nükteli şiirler yazdı.”Yaprak” adlı dergi çıkardı.La Fontaine’inkine benzer fabller yazdı,Nasrettin Hoca fıkralarını nazma çekmiştir.
MELİH CEVDET ANDAY.
Garipçi şiirin üç öncüsünden biri.Güzel günlere özlem temasını işledi.
OKTAY RIFAT HOROZCU
Garipçi şair.Yaşayıp Ölmek(şiir)
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
İç ve dış gerçeklere bakarak bilinçaltına yönelerek şiire yeni ürperişler getirdi.Her şiirinde bir “yeni”yi dener.Genellikle epik-dramatik,lirik-didaktik ve toplumsal gerçekçi anlayıştadır.(Çocuk ve Allah,Üç Şehitler Destanı=şiir)
ARİF NİHAT ASYA
“Bayrak şairi” olarak tanınır.Heceyle,aruzla ve serbest ölçüyle yazdı.Epik,lirik ve didaktik özellikler görülür.(Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor)
BEHÇET NECATİGİL
Rahat,gösterişe kaçmayan,sembollere dayalı,şiir geleneklerini gözeten bir anlayıştadır.Önce garipçi çizgide yürür,sonra onlardan ayrılır.Heceyle ve serbest ölçüyle yazdı.İlk şiirleri açık,sonrakiler kapalıdır.(Kapalı Çarşı,Evler,Arada,İki Başına Yürümek)
CAHİT KÜLEBİ
Memleketçi şiire yeni bir ses getirdi.Derin bir Anadolu sevgisi vardır;iyimser,açık ve gerçekçi bir bakışla Anadolu’ya eğilmiştir.Hayale pek yer vermez.(Adamın Biri,Rüzgar)
TARIK BUĞRA
“Sanat,insanı yüceltmeyi amaçlamalıdır” görüşüyle yazan sanatçı,olayların ve kişilerin içyüzlerine eğilmiş,psikolojik öğelere yer vermiştir.Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan “Küçük Ağa” romanı çok ünlüdür.Firavun İmanı,Osmancık,Oğlumuz,Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
KEMAL TAHİR
Osmanlı sosyal hayatı ve devlet yapısı üzerinde önemle durmuş,romanlarının çoğunda bu konudaki görüşlerini ortaya koymuştur.Konularını Çorum,Çankırı dolaylarından aldı.(Devlet Ana Yorgun Savaşçı)
YAŞAR KEMAL
Eserlerinde genellikle Çukurova yöresi insanlarının sorunlarını destansı,şiirli bir dille anlatmış,güçlü doğa betimlemeleri yapmıştır.(İnce Memed,Yer Demir Gök Bakır)
ORHAN KEMAL
Yoksul insanların aşklarını,geçim sıkıntılarını,mücadelelerini yansıttı.Kahramanları her çeşit insan...Gerçekçi.Kişileri konuşturmada çok başarılı.(Ekmek Kavgası,72.Koğuş,Baba Evi,Murtaza)
TÜRK EDEBİYATINDA İLKLER
*İlk tezli roman:Nabizade Nazım:Zehra(1896)
*İlk kadın romancı:Fatma Aliye Hanım.Muhadarat.(1892)
*İlk öykü örnekleri.A.Mithat:Letaif-i Rivayat
*Batılı anlamda ilk öykü.Samipaşazade Sezai:Küçük Şeyler(1892)
*İlk tiyatro çevirisi:A.Vefik Paşa.Moliere’den yapmış.(1869)
*Sahneye konan ilk tiyatro eseri.N.Kemal:Vatan Yahut Silistre
*İlk epik tiyatro:Haldun Taner:Keşanlı Ali Destanı.(1964)
*Uyaksız ilk şiir.A.Hamit Tahran:Validem(1913)
*Divan şirinin ilk şairi ve kurucusu:Hoca Dehan(13.yy)i
*İlk mensur şiir örnekleri.Halit Ziya:Mensur Şiirler
*İlk pastoral şiir.A.Hamit Tahran:Sahra(1878)
*İlk resmi gazete.Takvim-i Vekayi(1831)
*İlk yarı resmi gazete.Ceride-i Havadis(1840)
*İlk dergi örneği.Münif Paşa:Mecmua-i Fünu(1861)n
*İlk mizah dergisi.Teodor Kasap:Diyojen.(1869)
*İlk antoloji:Harabat.Ziya Paşa(1874)
*İlk eleştiri yazısı.Namık Kemal:Edebiyatımız Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir.(1866)
*İlk eleştiri eseri.Namık Kemal:Tahrib-i Harabat.(1885)
*Batılı anlamda ilk günlük.Direktör Ali Bey:Seyahat Jurnali.(1897)
Şinasi’nin edebiyatımıza getirdiği “ilk”ler
*İlk tiyatro(Batılı anlamda):Şair Evlenmesi
*İlk şiir çevirileri:Racine,Lamartine,Fenelon
*İlk fabl çevirileri:La Fontaine’den
*İlk makale örneği:Mukaddime(önsöz)Tercüman-ı Ahval’de yayımlandı.
*İlk noktalama işaretleri
*İlk özel gazete:Tercüman-ı Ahval
TÜRKİYE DIŞINDAKİ ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI
ŞEHRİYAR(1906-1988):Çağdaş Azerbeycan’ın ve İran’ın en ünlü şairlerindendir.Farsça ve Türkçe şiirler yazdı."Heyder Baba’ya Selam”
BAHTİYAR VAHAPZADE:Azerbeycan.Kendine özgü bir hiciv ve alay vardır şiirlerinde.Şiirlerinde moda düşkünü,yabancı hayranı ve ulusal kültüre uzak kalmış kişileri hicveder.”Menim Dostlarım,Çınar,Aylı Geceler”
OSMAN TÜRKAY:Kıbrıs Türk şiirinin ünlü sanatçılarından.Serbest nazımla yazdı.”7 Telli,Uyurgezer
CENGİZ AYTMATOV:Kırgız Türk Edebiyatı.Eserlerinde destan ve efsane motiflerine sıkça yer vermiş;insanları milli kimliklerinden uzaklaştıran baskıcı rejimleri dolaylı biçimde eleştirmiştir.(Cemile,Selvi Boylum:Öykü;Gün Uzar Yüzyıl Olur,Dişi Kurdun Rüyaları:roman)
İSMAİL GASPIRALI(1851-1914):Fikir adamı,eğitimci ve gazete yazarı.Kırım Türklerinin yazarı.Rus yayılmacılığına karşı Türk birliğini savunmuştur.Tercüman gazetesini çıkarmış;”dilde,fikirde,işte birlik” düşüncesini yaymaya çalışmıştır.
CENGİZ DAĞCI:Kırım Türklerinin yazarı.Kırım Türklerinin çektiği acıları anlatmıştır.Anlattığı olaylar gerçeğe uygundur.Roman:Onlar da İnsandı,Korkunç Yıllar,O Topraklar Bizimdi)
ATA TERZİBAŞI:Irak Türkleri.”Kerkük Hoyratları ve Manileri”
TÜRK EDEBİYATI İLE İLGİLİ KÜÇÜK NOTLAR
*Dede Korkut Hikayeleri,destan geleneğinden halk öykücülüğüne geçiş döneminin ürünüdür.
*Eski Yunan edebiyatında Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseri anı türünün ilk örneklerindendir.
*II.Yeni akımı sürrealizmin etkisindedir.
*Nabi’nin Tuhfet-ül Harameyn (gezi notları) eseri vardır
*Nef’i kaside ve özellikle de yergileriyle ünlüdür.(Siham-ı Kaza)
*Şeyh Galip Sebk-i Hindi denilen tarzın öncüsüdür.(sembolizm)
*Evliya Çelebi gezi yazılarıyla(seyahatname) ünlüdür.
*Naima,tarihçiliğiyle ünlüdür.
*Katip Çelebi,bibliyografya(Keşfüz-zünün) çalışmasıyla ünlüdür.
*Baki,şairler sultanıdır.Şiirlerinde tasavvufa yer vermemiştir.
*Hoca Dehhani Divan edebiyatının kurucusudur.(Şelçuk Şahnamesi)
*Fuzuli, Divan edebiyatının “lirizm” yönünden en zengin şairidir.
*Ahmedi,nin İskendername adlı büyük mesnevisi,”Doğu ilimlerinin manzum ansiklopedisi” haline koymuştur.
*Koşma,anonim halk edebiyatı ürünü değildir.
*Türk edebiyatında sembolist şair deyince aklımıza Ahmet Haşim gelir.
*Şeyhi,Divan şiirinin ilk ustalarındandır.(Harname,Hüsrev ile Şirin)
*Mani,yalnız aşk konularına değil sosyal konulara da değinen Halk edebiyatı nazım şeklidir.
*Şikayetname,Fuzuli’nin Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi’ye yazdığı ünlü bir mektuptur.
*Şarkı türünün en güzel örneklerini Nedim vermiştir.
*Halit Ziya,modern romancılığımızın kurucusudur.
*Parnasizm,şiirde gerçekçi akımdır.
*Servet-i Fünun edebiyatının dil anlayışı , Divan edebiyatının dil anlayışı ile hemen hemen aynıdır.
*Vatan ve özgürlük aşkını ilk işleyen Namık Kemal’dir.
*Şiirde geleneksel kuralları yıkan,ölçü ve uyağı kaldıran Orhan Veli’dir.
*Kiralık Konak romanında dede,baba ve torun üç kuşak çatışması işleniyor.
*Türklerin Divan edebiyatına kattıkları iki tür:Şarkı ve tuyuğdur.
*Türkçemiz köken bakımından Ural-Altay dil grubunun Altay koluna bağlı sondan eklemeli bir dildir.
*Türkler bugüne kadar Göktürk,Uygur,Arap ve Latin yazısı olmak üzere dört çeşit yazı kullanmışlardır.
*38 harfli Göktürk alfabesi ile yazılan ilk ürünler Yenisey yazıtlarıdır.(mezartaşı yazılarıdır)Bu alfabe ile yazılmış olan önemli metinler Göktürk(Orhun) yazıtlarıdır.Türkçenin gelişmiş bir dil olduğu anlaşılıyor.
*Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i önemlidir.
*Şeyhi’nin Harname adlı satirik mesnevisi ünlüdür.
*Ali Şir Nevai’nin Muhakemetü’l-Lügateyn adlı eseri ve ilk şairler tezkiresi(biyografi) edebiyatımızın önemli eserleridir.
*Bağdatlı Ruhi,terkib-i bend’iyle tanınır.(hicivler,yergiler)
*Divan şiirinin son temsilcileri:Enderunlu Vasıf,İzzet Molla,Leskofçalı Galip ve Yenişehirli Avni’dir.
*Veysi ve Nergisi,süslü-sanatlı nesri,secilerle,söz oyunlarıyla en uç biçimde temsil ederler.
*Yunus Emre,hece ölçüsüyle yazmıştır genellikle.Ama aruz ölçüsü ve Divan edebiyatı nazım biçimlerini de kullanmıştır.
*Ahmet Cevdet Paşa:Tarih,hukuk,dil ve edebiyat alanında çalışmalar yaptı.Kavaid-i Osmaniye adlı dilbilgisi kitabıyla Belagat-ı Osmaniye adlı kuramsal edebiyat kitabı tanınmıştır.Tarih-i Cevdet,Kısas-ı Enbiya,Mecelle.
*Muallim Naci:Türkçeyi,doğal söylenişini bozmadan aruza uydurması bakımından Tevfik Fikret’i ve Mehmet Akif’i etkilemiştir.”Ateş-pare,Şerare,Demdeme,Ömer’in Çocukluğu”
*Cenap Şehabettin,sembolist tarzda yazdığı şiirlerle tanındı.
*Mehmet Rauf:Mensur şiir türünün başarılı örneklerini vererek bu türün yayılıp tanınmasını sağladı.Halit Ziya’nın etkisinde kaldı.
*Hüseyin Rahmi:Ahmet Mithat geleneğini sürdürerek “halk için sanat” anlayışıyla yazdığı romanlarıyla tanındı.
*Ahmet Rasim:Edebiyat aracılığıyla halkı eğitmeyi amaçlayan bir yazar olarak Ahmet Mithat geleneğini sürdürür.Üçer beşer sözcüklü,kısa,hareketli,canlı cümleleriyle döneminin dil ve anlatımından oldukça farklı özellikler gösterir.Falaka(anı),Gecelerim(anı),Gülüp Ağladıklarım(fıkra)
*Behçet Kemal Çağlar:Onuncu Yıl Marşı”nın söz yazarlarındandır(Öteki F.Naf iz Çamlıbel’dir)
*Peyami Safa:Psikolojik roman türündeki başarısıyla tanınır.
BATI EDEBİYATI İLE İLGİLİ KÜÇÜK NOTLAR
*Emile Zola,natüralizmin kurucusu ve kuramcısıdır.Natüralistler çevrenin insan üzerindeki etkisine çok önem verirler.
*Racine klasisizmin temsilcisidir.
*Denemenin kurucusu Montaigne’dir.
*En ünlü komedi yazarları Aristophanes ve Moliere’dir.
*En ünlü trajedi yazarları:Sophokles,Corneille,Racine’dir.
*Adgar Allen Poe,”gerilim” öğesini öykü ve romanda ilk kullananlardandır.
*P.Verlaine:Sembolistlerden olmasına rağmen emprestyonistler arasında da adı geçer.
*A.Rimbaud:Emprestyonistler arasında adı geçmiş ve sürrealisme kaynaklık etmiştir.
*J.Joyce:Romanın yapısını değiştirmiş,dil kurallarını kırmış;bilinçle bilinçaltını,zamanla uzayı birilikte verebilmek için iç konuşmalardan,kesintilerden,çağrışımlardan,izlenimlerden
yararlanmıştır.Düzyazıda oldukça ustadır.Ulysses.
*P.Eluard:Önce dadaizm,sonra sürrealizm,oradan da toplumsal gerçekçiliğe yönelmiştir.”Ölmeden Ölmek”
*L.Aragon:Sanatta başkaldırının yetersizliğini dadaizm ve sürrealizm anlayışlarından sonra görmüş,toplumsal gerçekçiliğe yönelmiştir.”Rüyalardan Bir Dalga,Elsa’nın Gözleri”
*Egzistansiyalizm,edebiyatta yeni bir hümanizm olarak kendini göstermiştir.
*Sanat ve edebiyat akımlarının ortaya çıkış sıralaması:
Klasisizm,romantizm,realizm,natüralizm,sürrealizm
DÜZ YAZI TÜRLERİ
YAZI TÜRLERİ
Bir yazının biçimsel ve içerikle ilgili özellikle¬rine göre, girdiği bölüme o yazının türü diyoruz. Yazı türleri kalıplaşmış, demirbaş biçimler değil¬dir. Kimi türler birbirine iyice yaklaşır, birçok ben¬zerlik gösterir; kimileri de ötekilerden kalın çizgi¬lerle ayrılır.
Yazı türlerini üç ana grupta inceleyebiliriz:
I. YAZINSAL (EDEBİYATLA İLGİLİ) TÜRLER
1. ÖYKÜ (HİKÂYE)
Gerçek veya gerçeğe uygun biçimde tasar¬lanmış bir olayı, zaman ve mekâna bağlı olarak anlatan kısa yazılara öykü denir. Bu anlamda, öy¬kü serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Öykü, genelde bir olaya dayanır. Romanlarda olaylar oldukça geniş bir zaman dilimine yayıl¬masına rağmen, öykülerde zaman daha kısadır. Öyküdeki olaylar, belli bir mekanda geçer; birinci şahıs ya da üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılır.
Dünya edebiyatında iki ayrı tarzda öykü an¬layışı vardır:
a) Olay Öyküsü:
Bu tarz öykülerde anlatılan olaylar kişi, za¬man ve mekan unsurlarına bağlı olarak verilir. Merak unsuru ön plandadır. Giriş bölümünden sonra olay veya olaylar gelişmeye başlar, merak unsuru yoğunluğunu artırır, düğüm ya da düğüm¬ler atılır. Sonuç bölümünde ise düğümler çözülür, merak giderilir ve oiay bir sonuca bağlanır. Bu teknik, Fransız edebiyatının önde gelen isimlerin¬den Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tara¬fından geliştirildiği için bu çeşit öykülere "Ma¬upassant tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Ömer Seyfettin bu tarza uygun öyküler yazmıştır.
b) Durum (Kesit) Öyküsü :
Durum (kesit) öyküsünde anlatılanlar bir so¬nuca bağlanmayabilir ve böylece okuyucu üzerin¬de farklı çağrışım ve izlenimler yaratılır. Kişiler, yer
ve zaman gibi unsurlar genellikle sezdirme yoluy¬la okuyucuya anlatılır. Öyküde esaslı bir olay yok¬tur. Bu tarz öykülere, ünlü Rus hikayecisi Anton Çehov tarafından yaygınlaştırıldığı İçin "Çehov tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal bu tarz¬da öyküler yazmıştır.
Türk edebiyatında öykü:
Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öykü¬ler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır. Türk öykücülüğünü yet¬kinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde öykü türünde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemcill-ğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gür¬pınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ah¬met Hikmet Müftüoğlu idi.
Meşrutiyet'in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve si¬yasi sorunlar işlenmeye başlandı. Türkçede ya¬bancı sözcüklerin temizlenmesi, yazında konuş¬ma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykü¬cülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay iz¬ledi. Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Mem¬duh Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücü¬lüğünü hazırlayan isimlerdir.
Cumhuriyet dönemi, 1930'lar sonrasını kap¬sar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dün¬yası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balık¬çısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta ya¬zarı Orhan Kemal, Samet Ağaoğlu,Tarık Buğra, Haldun Taner, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tan-pınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günü¬müzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir.
3. ROMAN
Olmuş ya da olabilecek birtakım olayların gerçeğe uygun bir biçimde, zaman, mekân ve kişi unsurlarına bağlı olarak anlatıldığı yapıtlara roman denir.
Roman, bizim edebiyatımıza Batı edebiya¬tından girmiştir. İlk olarak Fransız yazarı Fene-lon'un "Telemak" adlı eseri Yusuf Kamil Paşa ta¬rafından Türkçeye çevrilmiştir. Şemsettin Sa¬mi'nin "Taaşşuk-u Talât ve Fıtnaf'ı İlk yerli romanımızdır. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud Ekrem'in "Araba Sev¬dası" yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türü¬ne en yakın ilk Türk romanıdır.
Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve romancılar kendilerini gösterdi. "Sa¬nat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları İşledi. Halit Ziya Uşaklıgll bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Uşaklı-gil'in "Aşk-ı Memnu" (1925) adlı romanı günü¬müzde de en başarılı Türk romanlarından biri ola¬rak kabul edilir.
1910'dan sonra milli duyguların ağır basma¬sıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar'ın "Vu¬run Kahpeye", Reşat Nuri Güntekin'ln "Çalıkuşu" romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı.
Romanlar; konu, üslup, yazıldığı dönem ba¬kımından çeşitli türlere ayrılabilir.
*Üslup Bakımından Romanlar:
Romantik Roman:
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve ger¬çek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott'un tarihsel romanları ve Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" romanı gibi.
Gerçekçi Roman:
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuş¬kucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal'in romanları bu üsluptadır.
Doğalcı Roman:
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zo¬la ve Guy de Maupassant romanları doğalcı ro¬manlardır.
Estetik Roman:
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert, estetik romanın en önemli yazarıdır.
İzlenimci Roman:
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları orta¬ya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir.
Dışavurumcu Roman:
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumcu¬luk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dos-toyevski, Franz Kafka, Samuel Beckett ve Bertold Brecht'in romanları bu türün örneklerindendir.
*Konu Bakımından Romanlar:
Konusu bakımından romanları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
Tarihsel Roman:
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evrensel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabilirler. Tarihi romanların örnekleri ara¬sında Walter Scott'un romanlarını, Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ını, Stendhal'in "Parma Manastı¬rı"™ sayabiliriz.
Duygusal Roman:
İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu tür¬de yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Fransız edebiyatında Madame de La Fayette'in "Prenses de Cleves" adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.
Gotik Roman:
Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü, 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir tür¬dür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir or¬tamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır. Gotik romanın günümüzdeki uzantıları, bilim¬kurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.
Psikolojik Roman:
Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümle¬meye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve de
netimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost'un "Manon Lescaut" adlı yapıtıyla Fran¬sız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı, di¬ğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Bizde Mehmet Rauf'un "Eylül"ü, Peyami Safa'nın "9. Hariciye Koğuşu" buna örnektir.
3. MASAL VE FABL :
Olağanüstü kahraman ve olaylara yer veren öykülere masal denir. Masal terimi öncelikle, söz¬lü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı yapıtlar da bu türün içinde yer alır. Halk masalları dört temel grupta toplanır: hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masal¬lar, güldürücü masallar, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine masalları bu türün en güzel örnekleri¬dir. Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların ya¬nı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü var¬lıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gi¬bi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü masallar, okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan ma¬sallardır. Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.
Masalların, insan ve hayvan davranışların¬dan harekete geçerek toplumda görülen aksak¬lıkları yermek ve gerçek İnsanlara bir ahlak, dü¬zen dersi vermek gibi amaç güdenleri de vardır. Manzum olarak yazılan bu masallara fabl denir.
Bilinen ilk masalların Hintlilere ait olduğu ka¬bul edilir. Hint masalcısı Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı yapıtı masalların bilinen ilk kaynağı¬dır. Yunan edebiyatında Aisopos (Ezop) masalla¬rıyla ünlüdür. Batı'da La Fontaine ise fabl türü masalın en ünlüsüdür.
4. TİYATRO
Tiyatro, insan yaşamını söz ve eyleme daya¬narak anlatan bir gösterim sanatıdır. Toplumsal bir sanat olduğu için toplumsal yapı ve yaşamda¬ki değişmeler doğrultusunda tiyatro da gelişmiş, değişmiştir. Edebiyat tarihçileri, tiyatronun Eski Yunan'da, şarap tanrısı Dionysos adına düzenle¬nen törenlerden doğduğunu belirtmişlerdir.
Başlıca tiyatro türleri şunlardır:
a) Tragedya:
İlk örnekleri MÖ 6. yüzyılda Eski Yunan'da görülür. Klasisizm akımı içinde Fransa'da yeniden canlılık kazanmış 19. yüzyılın ortalarına kadar var-
lığını sürdürmüştür. Tragedya (trajedi), kısaca "acıklı olayları ele alıp anlatan oyun" olarak ta¬nımlanabilir.
Tragedyanın özelliklerini şöyle belirtebiliriz :
-Eser baştan sona ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
-Erdeme ve ahlâka büyük değer verilir.
-Konularını mitolojiden ve tarihten alır.
-Kahramanları tanrılar, tanrıçalar, krallar vb. varlıklardır.
-Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına (yer, zaman, olayda birlik) uygun yazılır.
-Vurma, yaralama, öldürme olaylarına sahne¬de yer verilmez.
-Şiirle oluşturulan; ağırbaşlı bir üslup kullanı¬lır.
■ Sophokles, Racine, Corneille... önemli ya¬zarlarıdır.
b) Komedya :
Olayların, durumların ve İnsanların gülünç yönlerini ortaya koyan oyun türüdür. Güldürerek düşündürmeyi amaçlar. Eski Yunan edebiyatında Aristophanes'in "Eşek Arılan"; Fransız edebiya¬tında Moliere'in "Gülünç Kibarlar" adlı yapıtları bi¬rer komedya örneğidir.
Konuları bakımından üç türlü komedi vardır:
Töre komedisi : Şair Evlenmesi (Şinasi)
Karakter komedisi; Cimri (Molière)
Entrika komedisi: Scapln'in Dolapları (Molière)
Komedyaların özellikleri şunlardır:
-Konularını günlük yaşamdan alır.
-Kişiler halk arasından seçilir.
-Halkın konuşma diliyle yazılır; soylu bir üslup kaygısı güdülmez.
-Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerin¬den oluşur.
-Üç birlik kuralına uyulur.
c) Dram :
18. yüzyılda Fransız filozofu Diderot, Beau¬marchais ve bazı yazarların uzun tragedyaya kar¬şı çıkmaları, günlük olayları işleyen oyunları tercih etmeleri üzerine doğdu. Dram ismini de bu filo¬zoflar verdi. Dram türü oyunlar acıklı ve gülünç
olayları bir arada işliyordu. İngiliz yazar Shakes¬peare klasik tiyatronun üç birlik kuralını hiçe sa¬yan dramlar yazdı. Victor Hugo ise 19. yüzyılda Romantik dramın beyannamesi sayılan "Crom¬well" adlı yapıtının önsözünde bu türün özellikleri¬ni açıkladı.
Romantik dramla birlikte modern tiyatroya geçiş sağlandı. Romantik dramın başlıca özellik¬leri şunlardır:
-Üç birlik kuralına uyulmaz.
-Hem acıklı hem gülünç olaylar işlenir.
-Olaylar tarihten ya da günlük hayattan alına¬bilir.
-Kişiler her sınıf halktan seçilebilir.
-Yerli özelliklerin işlenmesine önem verilir.
-Her türlü olay sahnede gösterilebilir.
-Nazım veya nesir biçiminde yazılabilir.
5. ŞİİR
Şiir; zengin imgelerle (hülya, hayal), ritimli sözlerle; seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çı¬kan bir edebi anlatım biçimidir.
Şiir, bilgi aktarmak amacıyla yazılmaz. Şiir, bilgi değil, duygu aktarır. Duygulardan, imgeler¬den, düşlerden, özlemlerden oluşmuş bir yaşantı birikiminin ürünüdür. Ozan, şiiri aracılığıyla bu ya¬şantıyı okuyucuyla paylaşır.
Konularına göre şiir türleri şunlardır:
A) Epik Şiir:
Bir ulusun yaşamını yakından İlgilendiren, ta¬rih ve toplum olaylarına ait kahramanlıkları anla¬tan şiirsel öykülere epik şiir denir. Uzun manzum hikaye olarak en eski biçimleri destanlardır. Epik şiirde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu şiirin konusu hem efsanelere hem de gerçek olaylara dayanır. Yapısında masalla tarih, gerçekle düş yan yana¬dır. Ayrıca "epope" de denilen epik şiirde tarihsel bir gerçek vardır.
*Epopeler iki türlüdür:
-Doğal Epopeler (Destanlar):
Çok eski çağlarda ulusların vicdanında derin izler bırakan olayların kuşaktan kuşağa aktarılma¬sı, daha sonra bir saz şairinin bunları derlemesiy-le oluşan destanlardır. Halkın ortak malıdır (ano¬nim). Başlıca doğal destanlar:
lliada ve Odysseia :.............Yunan edebiyatı
Şehname...........................Fars edebiyatı
Kalevala............................Fin edebiyatı
Mahabharata - Ramayana.....Hint edebiyatı
Le Cid....................................İspanyol edebiyatı
Nibelungen........................Alman edebiyatı
Chansen de Röland.............Fransız edebiyatı
Beovvulf...........................İngiliz edebiyatı
Igor........................................Rus edebiyatı
Şinto......................................Japon edebiyatı
-Yapay Epopeler (Destanlar):
Yeni ve yakın çağlarda herhangi bir tarih olayının bir ozan tarafından destan kurallarına uy¬gun olarak yazılmış biçimidir. Bunlar bireysel üründür. Başlıca yapma destanlar şunlardır:
Destan adı Şair - Ulus
Kaybolmuş Cennet........... Milton.......İngiliz
İlahi Komedya................. Dante........İtalyan
Çılgın Orlando................. Ariosto......İtalyan
Kurtarılmış Kudüs............. Tasso........italyan
Aenels.............................Vergilius....Latin
Türk Destanları :
Kronolojik sıraya uygun olarak İslamiyet ön¬cesindeki Türk destanları şunlardır:
Destan Adı Ait Olduğu Türk Topluluğu
Şu Sakalar
Alp Er Tunga Sakalar
Oğuz Kağan Hunlar
Bozkurt Göktürkler
Ergenekon Göktürkler
Türeyiş Uygurlar
Göç Uygurlar
İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk des¬tanları ise şunlardır:
— Manas Destanı
— Battal Gazi Destanı
— Danişment Gazi Destanı
— Köroğlu Destanı
— Satuk Buğra Han Destanı
— Genç Osman Destanı (Kayıkçı Kul Mustafa)
— Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
Bunlardan Manas Destanı, Kırgız Türklerine alt bir destandır ve 400 bin dizeden fazladır. İlk kez Rus bilgini Radloff tarafından ve Kırgız halkı¬nın ağzından derlenmiş olan bu destan, dünyanın en uzun destanı niteliği taşır.
B) Lirik Şiir:
Duygu ve düşünceleri coşkulu bir dille anla¬tan şiir çeşididir. Eski Yunan edebiyatında ozan¬lar şiirlerini "Lyra" denen telli bir sazla söyledikleri için, bu tür şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatın¬da da "âşık" ya da "saz şairi" adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden du¬yulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi bireysel duygu¬lar anlatılır:
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
(Attila İlhan)
C) Pastoral Şiir:
Doğa güzelliklerini, çoban yaşantısını, kır ya¬şamına duyulan özlemi işleyen şiir türüdür. Konu¬ları yapmacıksız, özentisiz, sözcük oyunlarından uzak, yalın bir dili vardır. Saf, temiz, sakin yaşamı duyurmak amacıyla yazılır. Bu şiirin iki türü vardır:
I) İdil: Bir kişinin ağzından kır yaşamının güzel¬liğini ve çoban aşkını anlatan şiirdir.
II) Eglog : Birkaç çobanın aşk, kır yaşamı gibi konular üzerine karşılıklı konuşması yoluyla yazılan şiirdir.
Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle Seğirtir kaval sesinde sağa sola Çobandır köyün yamacında Yayar davarı da çömelir Meşe dallarının altına
D) Didaktik Şiir:
Duygulara değil, düşüncelere seslenen şiir¬dir. Çünkü didaktik şiirin amacı güzellik oluştur¬mak değil, öğretmek ve bilgi vermektir. Bir dü¬şünceyi aşılamak, övmek amacıyla yazılır. Bilim, sanat, felsefe, ahlâk, din... gibi temel kavramları ve kurallarını öğretmek amacıyla yazılır:
Güvenme âlemde gençliğe çağa
Gel gönül yapışma çürük budağa
Ne evlâda güven ne bahçe bağa
Becerip yemişin derebilmezsin
E) Dramatik Şiir:
Manzum tiyatro yapıtlarında kişilerin karşılıklı konuşmaları dramatik şiiri oluşturur. Eski Yunan edebiyatındaki manzum tragedyalar dramatik şiir sayılır. Günümüz edebiyatında terimsel anlamıyla dramatik şiir yazılmamaktadır.
F) Satirik Şiir:
Toplumdaki düzensizlikleri, tutarsızlıkları, ki¬şilik çarpıklıklarını yerme amacıyla iğneli ve alaylı bir dille anlatan şiirlerdir. Yani bir çeşit yergi şiiri¬dir. Divan edebiyatındaki "hicviye"ler ile Halk edebiyatındaki "taşlama"lar bu şiir türünün ör¬nekleridir.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
II. ÖĞRETİCİ VE BİLGİLENDİRİCİ TÜRLER
1. DENEME
Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini an¬lattığı yazılara deneme denir, insanı ve toplumu il¬gilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, fel¬sefe, din, tarih, bilim, siyaset, kültür vb.) deneme¬lerin konusu olabilir. Deneme türünün ilk örnekle¬rini Epiktetos, Eflatun, Seneca, Çiçero vb. nin ba¬zı eserlerinde görmek mümkündür. Batı edebiya-tınde en büyük deneme yazarları Montaigne (Monteyn) ve Bacon (Beykın)'dır. Türk Edebiyatın¬da ise deneme türünde eser veren yazarlarımız¬dan bazıları şunlardır: Ahmet Haşim, Yakup Kad¬ri, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Ke¬mal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Vedat Günyol, Me¬lih Cevdet Anday, Salah Birsel, Sezai Karakoç vb.
Deneme yazılarında görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
-Her konuda yazılabilir.
-Zevkle okunan yazılardır. Okuyuculara oku¬ma zevki aşılaması yanında, çok belli etme¬den bazı gerçekleri öğretir, düşünceleri ak¬tarır.
-Felsefi ve bilimsel konuları ele almasıyla ma¬kaleye yaklaşır. Ancak makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburi¬yeti yoktur.
-Ön planda olan, yazarın kişisel düşünceleri¬dir.
-Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara var¬mak, belgelerden faydalanmak gibi mecbu¬riyetler yoktur.
-Yazar, kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi¬dir. Deneme, bu yönüyle sohbete benzeme¬sine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözüm¬lemelere girişiyle sohbetten ayrılır.
-Denemenin samimi, kıvrak, akıcı, güzel bir üslûbu vardır.
2. FIKRA:
Güncel bir olayı (seçim, deprem, sel baskını, savaş...vb.) kişisel açıdan ele alıp yorumlayan' gazete yazılarına fıkra denir. Fıkralar, zamanla -güncel bir konuyu ele alıp işledikleri için - değeri¬ni yitirebilir.
Bir fıkra yazısında şu özellikler görülür:
-Konu sınırlaması yoktur. Yani her konuda fıkra yazılabilir.
-Bir yazarın günlük, sosyal ve kültürel olayla¬ra ait herhangi bir konu üzerinde kişisel gö¬rüş ve düşüncelerini anlatan yazılardır.
-Fıkra yazarlarının konularında tekrarlara düş¬memesi ve geniş bir kültür birikimine sahip olması gerekir.
-Fıkra, kısa ve etkili bir sonuca varmak ama¬cını taşır.
-Fıkra, kanıtlamak amacı gütmez ve fazlaca ayrıntıya inmez.
-Fıkralar makale türüne göre daha sübjektiftir ve konuşma üslûbuna daha yakındır.
3. MAKALE
Bilim ya da sanatla ilgili bir konuda bir görüş ileri sürmek, bir düşünceyi savunmak ve desteklemek amacıyla yazılan bilimsel yazılara makale denir.Bilgisayar teknolojisi, caz müziği, arkeolojik çalışmalar, kanserle ilgili buluşlar, Akdeniz Bögesi'nin jeolojisi ya da Malazgirt Savaşı makale konusu olabilir.
Makalenin başlıca özellikleri şunlardır:
-Makalede ileri sürülen düşüncelerin kanıtlanması esastır.
-Yazar nesnel bir tutum takınmak zorundadır.
-Ciddi ve terimlere dayalı bir dil kullanılır.
Edebiyatımızda ilk makaleyi Şinasi Tercüman-ı Ahval gazetesinde yazmıştır.
4. RÖPORTAJ
Bir gerçeği,bir doğruyu,inceleme,gezip görme ya da soruşturma yoluyla yansıtan yazılardır.
Yazar, röportajı çoğu kez öyküsel bir anla¬tımla gerçekleştirir. Gerektikçe fotoğrafların tanık¬lığına başvurur. Böylece okuru gerçekle yüz yüze getirir, öğretmek istediğini yaşatarak öğretir. Rö¬portajda bir yaşam gerçeğinden yola çıkılır. Bu gerçeğe yazarın yorumu katılmaz, yazar gerçek karşısında nesnel olmak zorundadır. İnandırıcılığı sağlamak amacıyla kullanılan belgelerin yanında, örnekleme, tanık gösterme gibi düşünceyi geliş¬tirme yollarına başvurulur. Çok yönlü bir yazı türü olması öykülemeyle birlikte açıklamaya, tartışma¬ya, betimlemeye de yer vermeyi gerektirir.
5. ELEŞTİRİ (TENKİT)
Bir yapıtın iyi ve kusurlu yönlerini gerçekçi bir şekilde belirten yazı türüdür. Eleştirmen, yazı¬larıyla sanatçıya ışık tutar, yol gösterir; aynı za¬manda okuyucuyu da aydınlatır. Gerektiğinde belgeler ve örnekler gösterilebilir. Eleştirmen, eleştirisinde kişisel görüşlere, düşünce ve duygu¬lara yer verir. Bu açıdan hemen bütün eleştiriler¬de öznellik vardır. Ancak iyi bir eleştirmenden beklenen, mümkün olduğu kadar nesnel bir yak¬laşım sergilemesidlr.
Eleştiride daha çok tartışmacı anlatım biçi¬mine yer verilir; açıklama, karşılaştırma, örnekle¬me gibi tekniklere başvurulur.
Türk edebiyatında Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Fethi Naci, Rauf Mut-luay eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.
6. SOHBET (SÖYLEŞİ)
Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir ko¬nuşma havası içinde anlatan yazı türüdür. Her konuda yazılabilir.
Okuyucuyu sıkmayan, konuşma diliyle ve samimi bir havada yazılan yazılardır.
III. GERÇEK YAŞAMDAN SÖZ EDEN TÜRLER
1. GÜNLÜK
Günü gününe tutulan notlardan oluşan yazı¬lara günlük (günce) denir. Günlükler, bir kişinin geçmişine, yaşadıklarına ışık tutması bakımından önemli yapıtlardır. Eski dilde "rûznâme", yeni dil¬de "günce" de denilen bu yazı türü, gerçek ya¬şamdan kaynaklanır. Sıcağı sıcağına yazıldığı için anıdan ayrılır.
Nurullah Ataç, Oktay Akbal gibi yazarlar günlükleriyle tanınmıştır.
2. ANI (HATIRA)
Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başlarından geçen ve devirlerinde olup biten olaylarla ilgili duygu, düşünce, bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına anı (hatıra) denir. Anı yazma, insanoğlunun yaşadığı, geride bıraktı¬ğı olay ve olguları anlatma, başkalarıyla paylaşma ihtiyacından doğmuştur.
Anı türünün özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Yaşanılmakta olan zaman dilimini değil, ya¬şanılmış, geride kalmış zamanı anlatır.
-Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar.
-Otobiyografi, doğrudan doğruya yazarın kendi hayatıdır. Anıda İse yazar, kendi haya¬tıyla birlikte devrini ve çevresini de anlatır. Bazı durumlarda anı yazarının kendini geriye çekip sadece çevresini anlattığı da olur.
-Anıları yazmakta amaç, bir kişinin hayatını anlatmaktan çok, bir döneme ayna tutmak¬tır.
-Anı yazarken, abartılı, yapay bir anlatımdan sakınılır; içten, akıcı, açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.
3. MEKTUP
Birbirlerinden uzakta olan insanların veya yazı yoluyla karşısındakine duygu, düşünce ve is¬teklerini duyurmak isteyenlerin haberleşmek için kullandıkları bir yazı türüdür.
Mektupların konuları oldukça bol, bağımsız; ufukları alabildiğine geniştir. Gönderdiğimiz mek¬tubun türü, gönderdiğimiz kişiyle olan yakınlık de¬recemiz, mektuptaki samimiyetin ölçüsünü tayin eder. Yakın arkadaşlarımıza, dost ve sevdikleri¬mize gönderdiğimiz mektuplarla, aramızda saygı sınırı ve resmiyet bulunan kişilere gönderdiğimiz mektuplar birbirine benzemez.
4. BİYOGRAFİ (Yaşamöyküsü)
Kişilerin hayatlarını anlatan yazılara biyogra¬fi (yaşamöyküsü) denir. Biyografiler, bilim ve sa¬nat dallarında ün yapmış, insanlığa hizmet etmiş, sevilen, sayılan kişilerin hayatlarını, nasıl ve hangi yolda başarı sağladıklarını anlatan yazılardır.
Biyografi yazmak, birtakım hazırlıklar yap¬mayı gerektirir. İlk iş olarak, biyografisi yazılacak kişiyle ilgili belgeler, kaynaklar ve bilgiler toplanır. Daha sonra o kişiyi tanıyan, bilen kişilerle konu¬şulur; onun yaşadığı ortamın şartları tanınmaya çalışılır.
Biyografinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Biyografi, kişiyi bütün yönleriyle ele alır.
-Biyografide kişinin doğumundan ölümüne kadar yaşadıkları (doğduğu çevre, çocukluk dönemi, öğrenimi, mesleği, arkadaşları...vb) kronolojik bir sırayla aktarılır.
er öyküleyicl anlatım biçimiyle yazılır.
Bir kişinin kendi yaşamını kendisinin yazma¬sıyla ortaya çıkan yapıtlara otobiyografi (özya-şamöyküsü) denir.
5. GEZİ (SEYAHAT)
Bir yazarın, yurt İçinde ya da yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ligi çekici yanlarını tanıt¬mak amacıyla canlı ve edebi bir üslûpla kaleme aldığı yazılara gezi (seyahat) yazısı denir. Gezi yazılarının bir adı da "Seyahatname" dir. Gezi, yazarlarının doğrudan gözlemlerine, bizzat duy¬duklarına, araştırmalarına dayandığı İçin tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarına kaynaklık eder.
Gezi yazılarının özelliklerini şöyle sıralayabili¬riz:
-Gezi yazıları, gözlem gücünün ürünüdür.
-Gezilen yerlerin başka yerlere benzemeyen görüntüleri tasvir edilir. Gezilen yerlerde yaşayan İnsanların ırkların¬dan, dillerinden, yaşayışlarından, inançların¬dan vb. söz edilir.
-Okurun çevresinde bulunan, her gün gördü¬ğü şeylerden değil ilgi, çekici şeylerden söz edilir.
-Anlatımda betimlemlerden, benzetme ve di¬ğer sanatlardan yararlanır.
-Açık, akıcı bir dil kullanılır.
-Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla destekle¬nir.
-Okuyanda gezip görme isteği uyandırır.
6. SÖYLEV (NUTUK)
Belli bir düşünceyi anlatmak, bir ülküyü aşı¬lamak ya da toplulukları ikna etmek, coşturmak amacıyla söylenen sözlere söylev (nutuk); bu sözleri söyleyen kişiye hatip, söz söyleme sanatı¬na ise "hitabet" denir.
Hitabetin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :
-Hitabetin gerçekleşmesi için, konuşmacı ile dinleyicilerin bir arada bulunması gerekir.
-Topluluğu heyecanlandırmak, coşturmak; bir fikri, bir davayı açıklamak, anlatmak ve be¬nimsetmek için yapılır.
-Cümlelerin kolay anlaşılır, açık, kesin, kısa olması gerekir.Hatibin; dilini iyi kullanması, konuya hâkim olması, sesinin güzel ve etkili olması, toplu¬luğa güven vermesi gerekir.
-Diğer yazı türlerinde olduğu gibi, hitabette de "giriş, gelişme ve sonuç" bölümleri bulu¬nur.