Bu Blogda Ara

Türk Dili ve Edebiyatı sitesi, Edebiyat derslerine yardımcı,

29 Kasım 2019 Cuma

9.SINIF TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI SINAVI





1.Edebiyat,bir güzel sanat dalıdır.Bütün sanatlar gibi,edebiyat sanatı da öğrenilmez.Onun ancak bilimi öğretilebilir.Yani demek istiyorum ki,sanat,bilimden sonra gelir ve her sanatçı,işin bilim yanını öğrendikten sonra,kendi sanatını kendini oluşturur.Edebiyat kitapları da bilimi öğretme bakımından yararlıdır.

Aşağıdaki yargılardan hangisi bu parçanın düşüncesi ile çelişir?

A)Bilim öğrenmeden sanat yapılamaz.
B)Edebiyat bir güzel sanat dalıdır.
C)Edebiyat kitapları edebiyat sanatını da öğretir.     
D)Edebiyat kitaplarıyla edebiyat bilimi öğretilir.
E)Sanatçı,bilimi öğrendikten sonra kendi sanatını kendi oluşturur.

    2. .  Aşağıdaki tanımlardan hangisi yanlıştır?

a. Anlam bütünlüğü taşıyan ikiden çok mısra kümesine bent denir.
b. Mısra sonlarında, ayrı anlamdaki kelimelerdeki ses benzerliğine kafiye denir.
c. Divan şiirinde ve onun etkisinde kalan şiirlerde anlam bütünlüğü taşıyan iki mısraya beyit denir.
d. Ölçülü mısra kümeleriyle kurulan yazı şekline nazım, nazımla ortaya konmuş kısa eserlere dörtlük denir.             
e. Ölçü ve uyak geleneğine bağlı olmayan yazılara nesir denir.

     3.               I.   Görünce bir kuvvetin bükülmeyen kolunu
                            Ne var değiştirse de ayaklarım yolunu
                     II.    Hasretinle her dem bağrım deliktir
                            Kül oldu vücudum yanıktır
                     III. Karışmasın kimse benim karıma
                            Rahm etmesin gören ah u zarıma
                     IV  Gökyüzünde tüten olsam
                           Yeryüzünde biten olsam
                      V. İstinye Körfezi’nde bu akşam garipliği
                            Bir mihnetin sonunda teselli kadar iyi

Yukarıdaki beyitlerin hangisinde, redif kullanılmamıştır?

 a. I        b. II              c. III              d. IV        e. V     

   4. Sağ yanımda homurdayan, ak köpüklü engin mavilik… İsyan eden bir insan gibi üzerimde engin bir mavi kubbe… kandillerini yakmış; sessizlik içinde huzur bulan bir derviş sanki.”

Yukarıdaki parçada “benzeyen” varlıklar aşağıdakilerden hangileridir?

a. İnsan- dalga             b. Su- köpük        c. Deniz- gökyüzü
d. Sular- gökyüzü        e. İnsan- gökyüzü         
   
   5. “Yaşamı anlayabilmek için tek şey yeterli değil. Umut, büyük bir öğretmendir; ama, umutsuzluk da büyük bir öğretmendir. Merak büyük bir öğretmendir; ama, şaşkınlık da öyledir. Yaşamın kendisi de bir öğretmendir de ölüm de”

Bu parçada belirtilenlerle asıl anlatılmak istenen nedir?

a. Hayat, engellerle dolu olduğundan bazen çok sıkıcı gelebilir insana
b. İyimser kişilerin mutlu olması çok da zor değildir.
c. İnsanlar dış dünyayı duyuları ve duygularıyla anlamak durumundadır.
d. Gerçek yaşam, kitaplarla değil, deneyimlerle güzelleşir.
e. Yaşamı anlayabilmek, olumlu ve olumsuz durumları bir arada düşünmekle mümkündür.    
      
6. Aşağıdaki dizelerin hangisinde dört ögesi de bulunan bir teşbih vardır?

A)Sarar yırtık bir yağmurluk gibi hüzün gönlümü
B)Yarım bir kızartı içindedir gökyüzü
C)Puslu bir çisenti arkasında kalsın ay
D)Sıla kızgın bir deniz,yaksın,dağlasın
E)Oralarda kaldı bir yanı,bir yanım buralarda.  
 
 7. Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal.

Yukarıdaki dizede,aşağıdaki edebi sanatlardan hangileri vardır?

A)Teşhis-mecaz-ı mürsel
B)Benzetme-mecaz
C)Açık istiare-telmih
D)Hüsn-i talil-telmih
E)Teşhis-İstiare     

   8. Aşağıdaki beyitlerin hangisinde redif vardır?

A)Sönmüş saçlarında son damla ışık
     Ve yüzleri duman kadar dağınık

B)Bir düşün içinde gibi her akşam
     Geçer bu sokaktan binlerce adam

C)Umut gözlerinde ölü bir bakış
    Bulamadılar nedir ki,yaz kış

D)Çığlık bir bükülüş dudaklarında
    Dolaşırlar şehrin sokaklarında

E)Sanki yalvaran bir duadır onlar
    Bir nehir,bu nehir her akşam akar  
   
   9. Aşağıdaki beyitlerin hangisinde zengin kafiye kullanılmıştır?

A)Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
    Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

B)Yaşamak zevki nedir bilmez ölümden korkan
     Gür bir imanla damarlarda ateşten bir kan

C)Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece
    Guruba karşı bu son bahçelerde keyfince

D)Ya şevk içinde harap ol,ya aşk içinde gönül
     Ya lâle açmalıdır göğsümüzde yahut gül

E)Böyle bir dersi alan ruha vatan dar görünür
    Daima başka sefer,başka ufuklar görünür    
     
   10. Aşağıdakilerden hangisi teşhise(kişileştirme) örnek olarak gösterilemez?

A)Islak tavandan içeriye sinirli bir ışık süzüldü.
B)Bütün masallar yaylanın koynunda büyüdü.
C)Destanlar suyunu,Sakarya nehrinden aldı.    
D)Yayla insanı durgun,vurdumduymaz bir göl gibidir.
E)Yaylanın sesi yanık,türküsü acıklıdır.

   11. Çalıkuşu,tamamıyla eski Çalıkuşu olmuştu.Geçici bir fırtına ile örselendikten sonra tekrar güneşe kavuşan taze çiçekler gibi günden güne açılıyordu.

Yukarıdaki parçada birbirine benzetilenler,aşağıdakilerden hangisinde bir arada verilmiştir?

A)Çalıkuşu-çiçekler           B)Fırtına-çiçekler
C)Çiçekler-güneş               D)Çalıkuşu-güneş
E)Fırtına-Çalıkuşu             
    
   12. Aşağıdaki dizelerin hangisinde yarım uyak vardır?

A)Bir varlığı istemekle hâlâ,sersem
    Dünyaları eskitip geçenler her dem

B)Onlar ki öz olmakla ün almışlardır
    Yükseklere çok düşünce salmışlardır

C)Benim çektiğimi kimler çeker
    Gözlerim kanlı yaşyar döker   
 
D)Esrârını âlemin bilen bir insan
     Kaygıyla sevinci bir tutar her yandan

E)Bir şanlı saray gökleri sarmıştı kolu
    Şahlar eşiğine yüz sürmüştü yolu

   13. .Ellerim takılırken rüzgârların saçına
          Asıldı arabamız bir dağın yamacına
          Her tarafta yükseklik,her tarafta ıssızlık
          Yalnız arabacının dudağında bir ıslık

Bu dörtlüğün uyak düzeni aşağıdakilerden hangisidir?

A)Düz uyak           B)Sarma uyak     C)Çapraz uyak
D)Cinaslı uyak      E)Örüşük uyak  
 
   14. Edebiyatta insana ait özellikler kurmaca bir yapıyla verilir. Bu yapı içinde gerçek dünya değiştirilir. Okuyucuya estetik bir zevk verecek biçimde şekillendirilir. Bu nedenle edebî metinlerin dili günlük dilden farklı bir yapıdadır. Mecazlı ifadelere sıkça başvurulur.

Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A)Edebiyat insana ait özellikleri kurmaca bir yapıyla verir.
B)Edebî metinlerde gerçek dünya değiştirilerek verilir.
C)Edebî metinlerde okuyucuya estetik zevk vermek amaçlanır.
D)Edebî metinler gelenekle sıkı bir ilişki içindedir.  
E)Edebî metinlerde işlenmiş bir dil vardır.

   15. Edebî metinler kurmaca bir yapıya sahiptir. Bu kurmacanın malzemesi gerçek ve gerçekliktir. Edebî metnin yapısını meydana getiren bütün ögeler somut olarak vardır. Gerçek ve gerçeklik günlük hayatta çok farklı görünüş ve kılıklarda karşımıza çıkar.

Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A)Edebî metinlerin malzemesi gerçekliktir.
B)Edebî metni meydana getiren ögeler somut olarak vardır.
C)Edebî metinler kurmacadır.
D)Edebî metinlerde kullanılan dil işlenmiş bir dildir.              
E)Edebî metinlerdeki gerçeklik günlük hayattan farklı bir gerçekliktir.

   16.Aşağıdaki dizelerin hangisinde ulama yoktur?

A)İstanbul’un öyledir baharı
B)Bir aşk oluverdi âşinalık
C)Aylarca hayal içinde kaldık
D)Zannımca Erenköyü’nde artık    
E)Görmez felek öyle bir baharı 
     
    17.Aşağıdaki beyitlerin hangisinde tunç kafiye vardır?

A)Eyvah ne yer yâr kaldı
    Gönlüm dolu âh u zâr kaldı

B)Tabiplerde ilaç yoktur yarama     
    Aşk deyince ötesini arama

C)Meraklanma,gönlüm dağlardan yüce
    Bir gün değil,beş gün değil,her gece

D)Bildir bana nerde,nerde Yarab
    Kim attı beni bu derde Yarab

E)Süratle nasıl da değişti halim
    Almaz bunu havsalam,hayâlim.

    18.Aşağıdaki beyitlerin hangisinde cinaslı kafiye vardır?

A)Bir bölük turnaya sökün dediler
    Yürekteki derdi sökün dediler

B)Sihrine uğrattın şaşırttın beni
    Aşk ateşi ile pişirdin beni

C)Veysel der ismini koymam dilimden
    Ayrı düştüm vatanımdan ilimden

D)Geçti istemem gelmeni
     Yokluğunda buldum seni

E)Vurdu beni zalim,kanlı yaramaz
     Gayet çoktur,değil benim yaram az   

   19.Aruz ölçüsü(vezni) ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?

A)Hecelerin uzunluk-kısalık gibi ses değeri bakımından denk olmasına dayanır.
B)Arap edebiyatında ortaya çıkmıştır.
C)Türk dilinin yapısına uygundur.    
D)Türk edebiyatına İranlılardan geçmiştir.
E)Mısra sonlarındaki bütün heceler kapalı sayılır.

   20.Aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışlığı yapılmıştır?

A)Hece ölçüsü,bir şiirin bütün dizelerinin eşit sayıda heceden oluşması esasına dayanır.
B)Yazılış ve okunuşları aynı ancak anlamları farklı sözler cinaslı kafiyeyi oluşturur.
C)Bir dizenin sonundaki bir sözcük başka bir dizenin sonundaki sözcüğün sonunda geçiyorsa buna tunç uyak denir.
D)Aruz ölçüsü sözcükteki kapalı ve açık hecelerin belli bir düzen içinde alt alta gelmesiyle oluşan bir ahenk içerir?
E)Dize sonlarında anlamları ve görevleri aynı olan ses veya sözlere uyak denir.  
 
    21. Evleri var hâne hâne
          Benleri var dâne dâne
          Saramadan kâne kâne
          Görmedin mi ah civan Aliş’imi

   Yukarıdaki dörtlük ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Redif kullanılmıştır.  
B) a a a b şeklinde kafiyelenmiştir.
C) Zengin kafiye kullanılmıştır.
D) 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
E) “Kana kana” söyleyişi kafiye için “kâne kâne” olmuştur.

    22. Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle
        Seğirtir kaval sesinde sağa sola
        Çobandır köyün yamacında
        Yayar davarı da çömelir
         Meşe dallarının altına

Bu dizelerde aşağıdaki şiir türlerinden hangisine özgü bir nitelik vardır?

A) Lirik           B) Dramatik                C) Didaktik
D) Epik           E) Pastoral   
   
   23. Kara gözler, kara gözler
         Kararmış kara gözler,
          Gemim deryada kaldı,
          Yelkenim kara gözler.

Bu dörtlükteki en belirgin edebi sanat, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tecahül-i arif
B) Kinaye
C) Mübalağa
D) Teşbih
E) Cinas            

    24.  Tarihsel ve sosyal alandan hareketle dille gerçekleştirilen edebî metinler de diğer güzel sanat eserleri gibi döneminden izler taşır. Çünkü döneminde hâkim olan ahlâk ve estetik anlayışına uygun olarak kaleme alınmıştır bu metinler.

Yukarıdaki parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdaki seçeneklerden hanginde verilmiştir?

A)Edebî metinler oluşturduğu dönemin özelliklerini üzerinde taşır.
B)Edebî metinler şairin düşünce dünyasının yansımasıdır.
C)Edebî metinler sosyal çevreden etkilenir.
D)Edebî metinlerde tarihsel olaylar işlenebilir.
E)Ahlâk ve estetik edebî metinlerin en önemli parçasıdır.  

   25. Yunus Emre 13. yüzyılda Anadolu’da yaşamış mutasavvıf bir şairimizdir. Tasavvuf düşüncesinde dünya geçici bir yer olarak görülmektedir. Çünkü asıl olan ölümden sonra sürdürülecek hayattır. Gerçek mutluluğa ancak orada ulaşılabilir. Bu dünya geçicidir; burası yalnızca ahirete hazırlık yeridir. Bu anlayış tasavvuf düşüncesinin esasıdır.

Yunus’u dönemindeki bu düşünceyle şiir yazmaya iten etmen aşağıdaki seçeneklerden hangisinde verilmektedir?

A)Dini yaşayış
B)Dönemindeki Zihniyet     
C)Sanat
D)Tarihi faktörler
E)Savaşlar

                                                               



 CEVAP ANAHTARI

1.C    2.D    3.E     4.C     5.E     6.A    7.A    8.D    9.B    10.D   11.A    12.C  13.A
14.D    15.D     16.D    17.B    18.E    19C     20.E   21.A  22.E   23.E  24.A   25.B






3 Kasım 2019 Pazar

DÜNYAMIZ KAÇ SEÇENEKLİ?

Hayatı algılayışımız üzerinde düşünüyorum bazen .Gençlerin hayata bakışına takılıyorum. A,b,c,d,e şıklarının haricinde hayalleri yok sanki. Hayatlarında alternatiflere yer yok gibi. Alfabenin diğer harflerini kullanmak, o harfleri de hayallerine katmak gibi düşünceleri yok gibi. Beş seçenekli bir dünya nasıl bir dünyadır acaba? Dar bir dünya olduğundan kuşku duymuyorum gerçi ama, bunu gençlere anlatabilmek çok zor.


10.sınıf Türk Dili ve Edebiyatı 1.yazılı için klasik çalışma soruları (Öğün Yayınları)



1.  Edebiyat-tarih ilişkisini açıklayınız.  (12)
2. Din-Edebiyat ilişkisini açıklayınız.  (13)
3. Türk edebiyatının ana dönemleri kaça ayrılır? (18)
4. İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatı kaç bölümde incelenir? (18-19)
5. İslamiyet'ten önceki Türk edebiyatında sözlü edebiyat ürünlerini yazınız.   (18)
6. İslamiyet'ten önceki Türk edebiyatında sözlü dönemin özellikleri nelerdir?  (18)
7. İslamiyet’ten önceki Türk edebiyatının  yazılı döneminde hangi ürünler vardır? (19)
8. İslamiyet’in etkisiyle gelişen Türk edebiyatının “Geçiş Dönemi” de denen bu dönemindeki ürünler nelerdir? (20)
9. a) İslamiyet’in etkisiyle gelişen Türk edebiyatı kaç kolda gelişmiştir?  (21)
    b)Türk halk şiirinin özellikleri nelerdir? (21)
10. Divan edebiyatının belirleyici özellikleri nelerdir?  (21)
11. Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının dönemleri nelerdir? (22-23)
12.  Geçiş dönemi eserleri Türk yazı dilinin hangi tarihi döneminde yazılmıştır? (26)
13. Batı Türkçesi kaç devreye ayrılır,  yazınız.  (27)
14. Türkler tarih boyunca hangi alfabeleri kullanmışlardır?  (27-28)
15. Dede Korkut Hikâyelerinde kaç hikâye vardır ve kaçıncı yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir? (44)
16. Dede Korkut Hikâyelerinin özelliklerini beş maddede yazınız.  (44)
17. Dede Korkut Hikâyelerinin önemi  hangi özelliğinden kaynaklanır?  (43)
18. Halk hikâyelerinin konuları genellikle nelerdir? (52)
19. Halk hikâyelerinin özelliklerini yazınız. (52-53)
20. Konuları aşk olan halk hikâyelerinden üç örnek veriniz.   (52)
21. Cengnamelerde Hz.  Ali hangi “tip”i temsil etmektedir? (61)
22.  a)Türk halk hikâyelerinin bölümleri nelerdir,  yazınız.  (60-61)
       b) Arap kaynaklı halk hikâyelerine iki örnek veriniz.  (61)
23. Ashab-ı Kehf kıssasının nazım biçimi nedir? (68)
24. Mesnevi nazım biçimi hakkında bilgi veriniz.  (Bölümleri,  özellikleri)  (67)
25. Mesnevi nazım birimi nedir? (67)
26. Hamse nedir,  hamse sahibi iki şair adı yazınız? (67)
27. Türk edebiyatında ilk mesnevinin adı ve yazarını yazınız; Mevlana,  Yunus Emre,  Süleyman Çelebi,  Fuzuli,  Nâbi ve Şeyh Galip’ten birer mesnevi eser ismi yazınız.  (68)
28. Mesneviler,  günümüz edebiyatında hangi edebi türün yerini tutmaktaydı?
29. Türk edebiyatının Batılı anlamda ilk hikâye örneklerinden kabul edilen eser ve yazarını yazınız.  (73)
30. Türk edebiyatındaki ilk yerli hikâye örneklerini yazan kimdir ve eserinin adı nedir?   (73)
31. Tanzimat hikâyelerinde işlenen temalar nelerdir? (73)
32. Servetifünun hikâyesinin özellikleri nelerdir?
33. Milli edebiyat döneminde en çok işlenen konular nelerdir? (79-80)
34. Milli edebiyat dönemi hikâyecilerinden üç yazar ismi yazınız.  (80)
35. Milli edebiyat bildirgesi sayılan yazı,  hangi dergide kim tarafından hangi başlıkla yayımlanmıştır? (81) (Ömer Seyfettin’in biyografisi)
36.  Ömer Seyfettin’in üç hikâye kitabının ismini yazınız.  (81)
37. Milli edebiyat akımının (döneminin) öncü isimlerini yazınız.  (81)
38.  Ömer Seyfettin eserlerini hangi konular oluşturmaktadır? (81)
39. Fiilimsiler ve çeşitleri ile ilgili sorular
40. İmla Kuralları ve Noktalama işaretleri konularında sorular

27 Ekim 2019 Pazar

DÜZ YAZI TÜRLERİ, NESİR TÜRLERİ



YAZI TÜRLERİ

Bir yazının biçimsel ve içerikle ilgili özellikle¬rine göre, girdiği bölüme o yazının türü diyoruz. Yazı türleri kalıplaşmış, demirbaş biçimler değil¬dir. Kimi türler birbirine iyice yaklaşır, birçok ben¬zerlik gösterir; kimileri de ötekilerden kalın çizgilerle ayrılır.

Yazı türlerini üç ana grupta inceleyebiliriz:

I. YAZINSAL (EDEBİYATLA İLGİLİ) TÜRLER

1. ÖYKÜ (HİKÂYE)

Gerçek veya gerçeğe uygun biçimde tasarlanmış bir olayı, zaman ve mekâna bağlı olarak anlatan kısa yazılara öykü denir. Bu anlamda, öykü serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşur. Öykü, genelde bir olaya dayanır. Romanlarda olaylar oldukça geniş bir zaman dilimine yayılmasına rağmen, öykülerde zaman daha kısadır. Öyküdeki olaylar, belli bir mekanda geçer; birinci şahıs ya da üçüncü tekil şahıs ağzından anlatılır.

Dünya edebiyatında iki ayrı tarzda öykü anlayışı vardır:

a) Olay Öyküsü:

Bu tarz öykülerde anlatılan olaylar kişi, zaman ve mekan unsurlarına bağlı olarak verilir. Merak unsuru ön plandadır. Giriş bölümünden sonra olay veya olaylar gelişmeye başlar, merak unsuru yoğunluğunu artırır, düğüm ya da düğümler atılır. Sonuç bölümünde ise düğümler çözülür, merak giderilir ve oiay bir sonuca bağlanır. Bu teknik, Fransız edebiyatının önde gelen isimlerinden Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu çeşit öykülere "Maupassant tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Ömer Seyfettin bu tarza uygun öyküler yazmıştır.

b) Durum (Kesit) Öyküsü :

Durum (kesit) öyküsünde anlatılanlar bir sonuca bağlanmayabilir ve böylece okuyucu üzerinde farklı çağrışım ve izlenimler yaratılır. Kişiler, yer
ve zaman gibi unsurlar genellikle sezdirme yoluyla okuyucuya anlatılır. Öyküde esaslı bir olay yoktur. Bu tarz öykülere, ünlü Rus hikayecisi Anton Çehov tarafından yaygınlaştırıldığı için "Çehov tarzı öykü" de denir. Edebiyatımızda Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal bu tarzda öyküler yazmıştır.

Türk edebiyatında öykü:

            Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde öykü türünde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemcillğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu idi.

           Meşrutiyet'in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başlandı. Türkçede yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazında konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Memduh Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlayan isimlerdir.

         Cumhuriyet dönemi, 1930'lar sonrasını kap¬sar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Samet Ağaoğlu,Tarık Buğra, Haldun Taner, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tan-pınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir.

3. ROMAN

         Olmuş ya da olabilecek birtakım olayların gerçeğe uygun bir biçimde, zaman, mekân ve kişi unsurlarına bağlı olarak anlatıldığı yapıtlara roman denir.
Roman, bizim edebiyatımıza Batı edebiyatından girmiştir. İlk olarak Fransız yazarı Fenelon'un "Telemak" adlı eseri Yusuf Kamil Paşa tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Şemsettin Sami'nin "Taaşşuk-u Talât ve Fıtnaf'ı İlk yerli romanımızdır. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti. Recaizade Mahmud Ekrem'in "Araba Sevdası" yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türü¬ne en yakın ilk Türk romanıdır.

         Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve romancılar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları İşledi. Halit Ziya Uşaklıgll bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Uşaklıgil'in "Aşk-ı Memnu" (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biri olarak kabul edilir.

         1910'dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar'ın "Vurun Kahpeye", Reşat Nuri Güntekin'ln "Çalıkuşu" romanları bu dönemin örneklerindendir.
Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı.

Romanlar; konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir.

*Üslup Bakımından Romanlar:

Romantik Roman:

Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür. Örneğin Sir Walter Scott'un tarihsel romanları ve Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" romanı gibi.

Gerçekçi Roman:
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır. Balzac ve Stendhal'in romanları bu üsluptadır.

Doğalcı Roman:
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer. Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür. Emile Zola ve Guy de Maupassant romanları doğalcı romanlardır.

Estetik Roman:
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır. Gustave Flaubert, estetik romanın en önemli yazarıdır.

İzlenimci Roman:
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları orta¬ya çıkarmaya yönelir. Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir.

Dışavurumcu Roman:
20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir. Dostoyevski, Franz Kafka, Samuel Beckett ve Bertold Brecht'in romanları bu türün örneklerindendir.

*Konu Bakımından Romanlar:

Konusu bakımından romanları aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:

Tarihsel Roman:

       Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır. Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evrensel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabilirler. Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott'un romanlarını, Tolstoy'un "Savaş ve Barış"ını, Stendhal'in "Parma Manastırı" sayabiliriz.

Duygusal Roman:

      İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır. Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar. Fransız edebiyatında Madame de La Fayette'in "Prenses de Cleves" adlı romanı bu türe örnek gösterilebilir.

Gotik Roman:

       Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü, 18. yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür. Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır. Gotik romanın günümüzdeki uzantıları, bilim¬kurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir.

Psikolojik Roman:

        Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır. Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır. Abbe Prevost'un "Manon Lescaut" adlı yapıtıyla Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı, diğer ülke romancılarını da etkilemiştir. Bizde Mehmet Rauf'un "Eylül"ü, Peyami Safa'nın "9. Hariciye Koğuşu" buna örnektir.

3. MASAL VE FABL :

       Olağanüstü kahraman ve olaylara yer veren öykülere masal denir. Masal terimi öncelikle, sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı yapıtlar da bu türün içinde yer alır. Halk masalları dört temel grupta toplanır: hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü masallar, zincirlemeli masallar.

      Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. La Fontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prens ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir. Güldürücü masallar, okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır. Zincirleme masallarda sıkı bir mantık bağıyla birbirine bağlanan, küçük ve önemsiz bir dizi olay art arda sıralanır.

       Masalların, insan ve hayvan davranışlarından harekete geçerek toplumda görülen aksaklıkları yermek ve gerçek İnsanlara bir ahlak, düzen dersi vermek gibi amaç güdenleri de vardır. Manzum olarak yazılan bu masallara fabl denir.
Bilinen ilk masalların Hintlilere ait olduğu kabul edilir. Hint masalcısı Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı yapıtı masalların bilinen ilk kaynağıdır. Yunan edebiyatında Aisopos (Ezop) masallarıyla ünlüdür. Batı'da La Fontaine ise fabl türü masalın en ünlüsüdür.

4. TİYATRO

      Tiyatro, insan yaşamını söz ve eyleme dayanarak anlatan bir gösterim sanatıdır. Toplumsal bir sanat olduğu için toplumsal yapı ve yaşamdaki değişmeler doğrultusunda tiyatro da gelişmiş, değişmiştir. Edebiyat tarihçileri, tiyatronun Eski Yunan'da, şarap tanrısı Dionysos adına düzenlenen törenlerden doğduğunu belirtmişlerdir.

Başlıca tiyatro türleri şunlardır:

a) Tragedya:

       İlk örnekleri MÖ 6. yüzyılda Eski Yunan'da görülür. Klasisizm akımı içinde Fransa'da yeniden canlılık kazanmış 19. yüzyılın ortalarına kadar var-
lığını sürdürmüştür. Tragedya (trajedi), kısaca "acıklı olayları ele alıp anlatan oyun" olarak tanımlanabilir.

Tragedyanın özelliklerini şöyle belirtebiliriz :

-Eser baştan sona ağırbaşlı, ciddi bir hava içinde geçer.
-Erdeme ve ahlâka büyük değer verilir.
-Konularını mitolojiden ve tarihten alır.
-Kahramanları tanrılar, tanrıçalar, krallar vb. varlıklardır.
-Diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına (yer, zaman, olayda birlik) uygun yazılır.
-Vurma, yaralama, öldürme olaylarına sahnede yer verilmez.
-Şiirle oluşturulan; ağırbaşlı bir üslup kullanılır.
■ Sophokles, Racine, Corneille... önemli yazarlarıdır.

b) Komedya :

Olayların, durumların ve İnsanların gülünç yönlerini ortaya koyan oyun türüdür. Güldürerek düşündürmeyi amaçlar. Eski Yunan edebiyatında Aristophanes'in "Eşek Arılan"; Fransız edebiya¬tında Moliere'in "Gülünç Kibarlar" adlı yapıtları birer komedya örneğidir.

Konuları bakımından üç türlü komedi vardır:

Töre komedisi : Şair Evlenmesi (Şinasi)
Karakter komedisi; Cimri (Molière)
Entrika komedisi: Scapln'in Dolapları (Molière)
Komedyaların özellikleri şunlardır:
-Konularını günlük yaşamdan alır.
-Kişiler halk arasından seçilir.
-Halkın konuşma diliyle yazılır; soylu bir üslup kaygısı güdülmez.
-Birbirini izleyen diyalog ve koro bölümlerinden oluşur.
-Üç birlik kuralına uyulur.

c) Dram :

      18. yüzyılda Fransız filozofu Diderot, Beaumarchais ve bazı yazarların uzun tragedyaya karşı çıkmaları, günlük olayları işleyen oyunları tercih etmeleri üzerine doğdu. Dram ismini de bu filozoflar verdi. Dram türü oyunlar acıklı ve gülünç olayları bir arada işliyordu. İngiliz yazar Shakespeare klasik tiyatronun üç birlik kuralını hiçe sayan dramlar yazdı. Victor Hugo ise 19. yüzyılda Romantik dramın beyannamesi sayılan "Cromwell" adlı yapıtının önsözünde bu türün özelliklerini açıkladı.

        Romantik dramla birlikte modern tiyatroya geçiş sağlandı. Romantik dramın başlıca özellikleri şunlardır:

-Üç birlik kuralına uyulmaz.
-Hem acıklı hem gülünç olaylar işlenir.
-Olaylar tarihten ya da günlük hayattan alınabilir.
-Kişiler her sınıf halktan seçilebilir.
-Yerli özelliklerin işlenmesine önem verilir.
-Her türlü olay sahnede gösterilebilir.
-Nazım veya nesir biçiminde yazılabilir.

5. ŞİİR

         Şiir; zengin imgelerle (hülya, hayal), ritimli sözlerle; seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan bir edebi anlatım biçimidir.

       Şiir, bilgi aktarmak amacıyla yazılmaz. Şiir, bilgi değil, duygu aktarır. Duygulardan, imgelerden, düşlerden, özlemlerden oluşmuş bir yaşantı birikiminin ürünüdür. Ozan, şiiri aracılığıyla bu yaşantıyı okuyucuyla paylaşır.

      Konularına göre şiir türleri şunlardır:

A) Epik Şiir:

Bir ulusun yaşamını yakından İlgilendiren, tarih ve toplum olaylarına ait kahramanlıkları anla¬tan şiirsel öykülere epik şiir denir. Uzun manzum hikaye olarak en eski biçimleri destanlardır. Epik şiirde yiğitçe bir söyleyiş vardır. Bu şiirin konusu hem efsanelere hem de gerçek olaylara dayanır. Yapısında masalla tarih, gerçekle düş yan yana¬dır. Ayrıca "epope" de denilen epik şiirde tarihsel bir gerçek vardır.

*Epopeler iki türlüdür:

-Doğal Epopeler (Destanlar):

      Çok eski çağlarda ulusların vicdanında derin izler bırakan olayların kuşaktan kuşağa aktarılması, daha sonra bir saz şairinin bunları derlemesiyle oluşan destanlardır. Halkın ortak malıdır (anonim). Başlıca doğal destanlar:
lliada ve Odysseia :............    .Yunan edebiyatı
Şehname...........................       Fars edebiyatı
Kalevala............................      Fin edebiyatı
Mahabharata - Ramayana....  .Hint edebiyatı
Le Cid................................... .İspanyol edebiyatı
Nibelungen........................     Alman edebiyatı
Chansen de Röland............   .Fransız edebiyatı
Beovvulf...........................      İngiliz edebiyatı
Igor........................................Rus edebiyatı
Şinto......................................Japon edebiyatı

-Yapay Epopeler (Destanlar):

      Yeni ve yakın çağlarda herhangi bir tarih olayının bir ozan tarafından destan kurallarına uygun olarak yazılmış biçimidir. Bunlar bireysel üründür. Başlıca yapma destanlar şunlardır:

Destan adı                          Şair           Ulus
Kaybolmuş Cennet........... Milton.......İngiliz
İlahi Komedya................. Dante........İtalyan
Çılgın Orlando................. Ariosto......İtalyan
Kurtarılmış Kudüs............Tasso........ İtalyan
Aenels.............................  Vergilius....Latin

Türk Destanları :

     Kronolojik sıraya uygun olarak İslamiyet öncesindeki Türk destanları şunlardır:

Destan Adı             Ait Olduğu Türk Topluluğu
Şu                                        Sakalar
Alp Er Tunga                      Sakalar
Oğuz Kağan                         Hunlar
Bozkurt                                Göktürkler
Ergenekon                            Göktürkler
Türeyiş                                 Uygurlar
Göç                                      Uygurlar

İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk destanları ise şunlardır:

— Manas Destanı
— Battal Gazi Destanı
— Danişment Gazi Destanı
— Köroğlu Destanı
— Satuk Buğra Han Destanı
— Genç Osman Destanı (Kayıkçı Kul Mustafa)
— Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)

       Bunlardan Manas Destanı, Kırgız Türklerine alt bir destandır ve 400 bin dizeden fazladır. İlk kez Rus bilgini Radloff tarafından ve Kırgız halkının ağzından derlenmiş olan bu destan, dünyanın en uzun destanı niteliği taşır.

B) Lirik Şiir:

     Duygu ve düşünceleri coşkulu bir dille anla¬tan şiir çeşididir. Eski Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini "Lyra" denen telli bir sazla söyledikleri için, bu tür şiirlere lirik denmiştir. Türk edebiyatında da "âşık" ya da "saz şairi" adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler. Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı gibi bireysel duygular anlatılır:

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
(Attila İlhan)

C) Pastoral Şiir:

      Doğa güzelliklerini, çoban yaşantısını, kır yaşamına duyulan özlemi işleyen şiir türüdür. Konuları yapmacıksız, özentisiz, sözcük oyunlarından uzak, yalın bir dili vardır. Saf, temiz, sakin yaşamı duyurmak amacıyla yazılır. Bu şiirin iki türü vardır:

I) İdil: Bir kişinin ağzından kır yaşamının güzel¬liğini ve çoban aşkını anlatan şiirdir.
II) Eglog : Birkaç çobanın aşk, kır yaşamı gibi konular üzerine karşılıklı konuşması yoluyla yazılan şiirdir.

Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle
Seğirtir kaval sesinde sağa sola
Çobandır köyün yamacında
Yayar davarı da çömelir
Meşe dallarının altına

D) Didaktik Şiir:

      Duygulara değil, düşüncelere seslenen şiirdir. Çünkü didaktik şiirin amacı güzellik oluşturmak değil, öğretmek ve bilgi vermektir. Bir düşünceyi aşılamak, övmek amacıyla yazılır. Bilim, sanat, felsefe, ahlâk, din... gibi temel kavramları ve kurallarını öğretmek amacıyla yazılır:

Güvenme âlemde gençliğe çağa
Gel gönül yapışma çürük budağa
Ne evlâda güven ne bahçe bağa
Becerip yemişin dere bilmezsin

E) Dramatik Şiir:

          Manzum tiyatro yapıtlarında kişilerin karşılıklı konuşmaları dramatik şiiri oluşturur. Eski Yunan edebiyatındaki manzum tragedyalar dramatik şiir sayılır. Günümüz edebiyatında terimsel anlamıyla dramatik şiir yazılmamaktadır.

F) Satirik Şiir:

        Toplumdaki düzensizlikleri, tutarsızlıkları, kişilik çarpıklıklarını yerme amacıyla iğneli ve alaylı bir dille anlatan şiirlerdir. Yani bir çeşit yergi şiiridir. Divan edebiyatındaki "hicviye"ler ile Halk edebiyatındaki "taşlama"lar bu şiir türünün örnekleridir.

Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim

II. ÖĞRETİCİ VE BİLGİLENDİRİCİ TÜRLER

1. DENEME

        Bir yazarın, serbestçe seçtiği herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini anlattığı yazılara deneme denir, insanı ve toplumu ilgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, tarih, bilim, siyaset, kültür vb.) denemelerin konusu olabilir. Deneme türünün ilk örneklerini Epiktetos, Eflatun, Seneca, Çiçero vb. nin bazı eserlerinde görmek mümkündür. Batı edebiya-tınde en büyük deneme yazarları Montaigne (Monteyn) ve Bacon (Beykın)'dır. Türk Edebiyatında ise deneme türünde eser veren yazarlarımızdan bazıları şunlardır: Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday, Salah Birsel, Sezai Karakoç vb.

Deneme yazılarında görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

-Her konuda yazılabilir.
-Zevkle okunan yazılardır. Okuyuculara okuma zevki aşılaması yanında, çok belli etme¬den bazı gerçekleri öğretir, düşünceleri aktarır.
-Felsefi ve bilimsel konuları ele almasıyla makaleye yaklaşır. Ancak makalede olduğu gibi ortaya konan fikirlerin ispatlanması mecburiyeti yoktur.
-Ön planda olan, yazarın kişisel düşünceleridir.
-Bir görüşü ispat etmek, kesin sonuçlara varmak, belgelerden faydalanmak gibi mecburiyetler yoktur.
-Yazar, kendi kendisiyle konuşuyormuş gibidir. Deneme, bu yönüyle sohbete benzemesine rağmen, düşünceleri açıklayışı, çözümlemelere girişiyle sohbetten ayrılır.
-Denemenin samimi, kıvrak, akıcı, güzel bir üslûbu vardır.

2. FIKRA:

Güncel bir olayı (seçim, deprem, sel baskını, savaş...vb.) kişisel açıdan ele alıp yorumlayan' gazete yazılarına fıkra denir. Fıkralar, zamanla -güncel bir konuyu ele alıp işledikleri için - değerini yitirebilir.

Bir fıkra yazısında şu özellikler görülür:

-Konu sınırlaması yoktur. Yani her konuda fıkra yazılabilir.
-Bir yazarın günlük, sosyal ve kültürel olaylara ait herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini anlatan yazılardır.
-Fıkra yazarlarının konularında tekrarlara düşmemesi ve geniş bir kültür birikimine sahip olması gerekir.
-Fıkra, kısa ve etkili bir sonuca varmak amacını taşır.
-Fıkra, kanıtlamak amacı gütmez ve fazlaca ayrıntıya inmez.
-Fıkralar makale türüne göre daha sübjektiftir ve konuşma üslûbuna daha yakındır.

3. MAKALE

       Bilim ya da sanatla ilgili bir konuda bir görüş ileri sürmek, bir düşünceyi savunmak ve desteklemek amacıyla yazılan bilimsel yazılara makale denir.Bilgisayar teknolojisi, caz müziği, arkeolojik çalışmalar, kanserle ilgili buluşlar, Akdeniz Bögesi'nin jeolojisi ya da Malazgirt Savaşı makale konusu olabilir.

Makalenin başlıca özellikleri şunlardır:

-Makalede ileri sürülen düşüncelerin kanıtlanması esastır.
-Yazar nesnel bir tutum takınmak zorundadır.
-Ciddi ve terimlere dayalı bir dil kullanılır.
Edebiyatımızda ilk makaleyi Şinasi Tercüman-ı Ahval gazetesinde yazmıştır.

4. RÖPORTAJ

         Bir gerçeği,bir doğruyu,inceleme,gezip görme ya da soruşturma yoluyla yansıtan yazılardır.
          Yazar, röportajı çoğu kez öyküsel bir anlatımla gerçekleştirir. Gerektikçe fotoğrafların tanıklığına başvurur. Böylece okuru gerçekle yüz yüze getirir, öğretmek istediğini yaşatarak öğretir. Röportajda bir yaşam gerçeğinden yola çıkılır. Bu gerçeğe yazarın yorumu katılmaz, yazar gerçek karşısında nesnel olmak zorundadır. İnandırıcılığı sağlamak amacıyla kullanılan belgelerin yanında, örnekleme, tanık gösterme gibi düşünceyi geliştirme yollarına başvurulur. Çok yönlü bir yazı türü olması öykülemeyle birlikte açıklamaya, tartışmaya, betimlemeye de yer vermeyi gerektirir.

5. ELEŞTİRİ (TENKİT)

        Bir yapıtın iyi ve kusurlu yönlerini gerçekçi bir şekilde belirten yazı türüdür. Eleştirmen, yazılarıyla sanatçıya ışık tutar, yol gösterir; aynı zamanda okuyucuyu da aydınlatır. Gerektiğinde belgeler ve örnekler gösterilebilir. Eleştirmen, eleştirisinde kişisel görüşlere, düşünce ve duygulara yer verir. Bu açıdan hemen bütün eleştirilerde öznellik vardır. Ancak iyi bir eleştirmenden beklenen, mümkün olduğu kadar nesnel bir yaklaşım sergilemesidir.

Eleştiride daha çok tartışmacı anlatım biçimine yer verilir; açıklama, karşılaştırma, örnekleme gibi tekniklere başvurulur.
Türk edebiyatında Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Fethi Naci, Rauf Mutluay eleştiri yazılarıyla tanınmıştır.

6. SOHBET (SÖYLEŞİ)

       Düşünceleri fazla derinleştirmeden, bir konuşma havası içinde anlatan yazı türüdür. Her konuda yazılabilir.
Okuyucuyu sıkmayan, konuşma diliyle ve samimi bir havada yazılan yazılardır.

III. GERÇEK YAŞAMDAN SÖZ EDEN TÜRLER

1. GÜNLÜK

       Günü gününe tutulan notlardan oluşan yazılara günlük (günce) denir. Günlükler, bir kişinin geçmişine, yaşadıklarına ışık tutması bakımından önemli yapıtlardır. Eski dilde "rûznâme", yeni dilde "günce" de denilen bu yazı türü, gerçek yaşamdan kaynaklanır. Sıcağı sıcağına yazıldığı için anıdan ayrılır.
Nurullah Ataç, Oktay Akbal gibi yazarlar günlükleriyle tanınmıştır.

2. ANI (HATIRA)

Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başlarından geçen ve devirlerinde olup biten olaylarla ilgili duygu, düşünce, bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına anı (hatıra) denir. Anı yazma, insanoğlunun yaşadığı, geride bıraktığı olay ve olguları anlatma, başkalarıyla paylaşma ihtiyacından doğmuştur.
Anı türünün özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
-Yaşanılmakta olan zaman dilimini değil, yaşanılmış, geride kalmış zamanı anlatır.
-Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar.
-Otobiyografi, doğrudan doğruya yazarın kendi hayatıdır. Anıda İse yazar, kendi hayatıyla birlikte devrini ve çevresini de anlatır. Bazı durumlarda anı yazarının kendini geriye çekip sadece çevresini anlattığı da olur.
-Anıları yazmakta amaç, bir kişinin hayatını anlatmaktan çok, bir döneme ayna tutmaktır.
-Anı yazarken, abartılı, yapay bir anlatımdan sakınılır; içten, akıcı, açık ve anlaşılır bir dil kullanılır.

3. MEKTUP

         Birbirlerinden uzakta olan insanların veya yazı yoluyla karşısındakine duygu, düşünce ve isteklerini duyurmak isteyenlerin haberleşmek için kullandıkları bir yazı türüdür.

       Mektupların konuları oldukça bol, bağımsız; ufukları alabildiğine geniştir. Gönderdiğimiz mektubun türü, gönderdiğimiz kişiyle olan yakınlık derecemiz, mektuptaki samimiyetin ölçüsünü tayin eder. Yakın arkadaşlarımıza, dost ve sevdiklerimize gönderdiğimiz mektuplarla, aramızda saygı sınırı ve resmiyet bulunan kişilere gönderdiğimiz mektuplar birbirine benzemez.

4. BİYOGRAFİ (Yaşamöyküsü)

        Kişilerin hayatlarını anlatan yazılara biyografi (yaşamöyküsü) denir. Biyografiler, bilim ve sanat dallarında ün yapmış, insanlığa hizmet etmiş, sevilen, sayılan kişilerin hayatlarını, nasıl ve hangi yolda başarı sağladıklarını anlatan yazılardır.

         Biyografi yazmak, birtakım hazırlıklar yapmayı gerektirir. İlk iş olarak, biyografisi yazılacak kişiyle ilgili belgeler, kaynaklar ve bilgiler toplanır. Daha sonra o kişiyi tanıyan, bilen kişilerle konu¬şulur; onun yaşadığı ortamın şartları tanınmaya çalışılır.

Biyografinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :

-Biyografi, kişiyi bütün yönleriyle ele alır.
-Biyografide kişinin doğumundan ölümüne kadar yaşadıkları (doğduğu çevre, çocukluk dönemi, öğrenimi, mesleği, arkadaşları...vb) kronolojik bir sırayla aktarılır.
 öyküleyici anlatım biçimiyle yazılır.
Bir kişinin kendi yaşamını kendisinin yazmasıyla ortaya çıkan yapıtlara otobiyografi (özyaşamöyküsü) denir.

5. GEZİ (SEYAHAT)

      Bir yazarın, yurt İçinde ya da yurt dışında gezip gördüğü yerlerin ligi çekici yanlarını tanıtmak amacıyla canlı ve edebi bir üslûpla kaleme aldığı yazılara gezi (seyahat) yazısı denir. Gezi yazılarının bir adı da "Seyahatname" dir. Gezi, yazarlarının doğrudan gözlemlerine, bizzat duyduklarına, araştırmalarına dayandığı İçin tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi bilim dallarına kaynaklık eder.

Gezi yazılarının özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

-Gezi yazıları, gözlem gücünün ürünüdür.
-Gezilen yerlerin başka yerlere benzemeyen görüntüleri tasvir edilir. Gezilen yerlerde yaşayan İnsanların ırklarından, dillerinden, yaşayışlarından, inançların¬dan vb. söz edilir.
-Okurun çevresinde bulunan, her gün gördüğü şeylerden değil ilgi, çekici şeylerden söz edilir.
-Anlatımda betimlemlerden, benzetme ve diğer sanatlardan yararlanır.
-Açık, akıcı bir dil kullanılır.
-Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla desteklenir.
-Okuyanda gezip görme isteği uyandırır.

6. SÖYLEV (NUTUK)

        Belli bir düşünceyi anlatmak, bir ülküyü aşılamak ya da toplulukları ikna etmek, coşturmak amacıyla söylenen sözlere söylev (nutuk); bu sözleri söyleyen kişiye hatip, söz söyleme sanatına ise "hitabet" denir.

Hitabetin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz :

-Hitabetin gerçekleşmesi için, konuşmacı ile dinleyicilerin bir arada bulunması gerekir.
-Topluluğu heyecanlandırmak, coşturmak; bir fikri, bir davayı açıklamak, anlatmak ve benimsetmek için yapılır.
-Cümlelerin kolay anlaşılır, açık, kesin, kısa olması gerekir.Hatibin; dilini iyi kullanması, konuya hâkim olması, sesinin güzel ve etkili olması, topluluğa güven vermesi gerekir.
-Diğer yazı türlerinde olduğu gibi, hitabette de "giriş, gelişme ve sonuç" bölümleri bulu¬nur.




Elveda Demek Vaktidir Yalan Sevdalara


ELVEDA DEMEK VAKTİDİR YALAN SEVDALARA

Biliyorum,
Bilmediğimi kör olası hayatı.
Seçenekler sunmuyor güzel felsefem!
Yaşıyoruz işte öylesine,
Elveda demek vaktidir yalan sevdalara.

Bağlandığım her şey,
Umutsuzluk taciri,uykularım...
Gözlerim ihanet haritalarını tarar.
Bir türlü gelemem kendime
Günah atmosferli gecelerden.

Kendim ki,
Hayatı ıskalamış ayaklarım
Aydınlık ufuklara taşımıyor beni başım.
Tut ellerimden Mevlanam;
“Hamdım, piştim, yandım”, olamadım.

Sen ki,
Gönül ve aşkı yüceltensin,
Göründüğün gibi olan,
Olduğun gibi görünensin;
Bense,
Yolunu bulamamış bir gezgin,
 Yüreğine söz geçiremeyen bir bezgin.

Çaresizim ve boynu bükük,
Başım sanki gövdeme bir yük.

İsyan dudaklarımda acı bir hece,
Yoklukla geçiriyorum günlerimi her gece.
Asrın dehşetengiz çocuklarıyız,
Sürgünlerdeyiz, tarifsiz korkularda,
Hazır değilim galiba meçhul maceralara,
Elveda demek vaktidir yalan sevdalara.