Bu Blogda Ara

Türk Dili ve Edebiyatı sitesi, Edebiyat derslerine yardımcı,

9 Aralık 2022 Cuma

12.sınıf 3.Ünite ŞİİR Konu Anlatımı



12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 3. ÜNİTE :ŞİİR 



 


SAF (ÖZ) ŞİİR 

 

 



  • Saf şiirciler her türlü ideolojik eğilimin dışında kalıp okurda sadece estetik haz uyandıracak şiirler yazmayı amaçlamışlardır. 
  •  
  • Saf şiir anlayışını benimseyen sanatçılar ideolojik kaygılardan uzak durmuşlardır. Öz şiir anlayışını benimseyen şairlerde estetik ve biçim kaygısı ön plandadır. Öz şiir anlayışında amaç “güzel şiir” yazmaktır. Bu şiirde imge ve söz sanatları ön planda tutulmuştur.
  •  
  • "Sanat, sanat içindir." anlayışıyla şiir yazmışlardır. Saf(öz) şiir anlayışını benimseyen şairler “sadece şiir” düşüncesini savunmuşlardır
  • Şiirde mükemmelliği, kusursuzluğu yakalamaya çalışmışlardır.
  •  
  • Bu şiir anlayışının öncüleri Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı'dır.
  •  
  • Bu dönem şairleri şiirin bir dil ve yapı işçiliği gerektiği bilinci ile şiirlerini Ahmet Haşim ve Yahya Kemal'in oluşturdukları zemin üzerine kurmuşlardır.
  •  
  • Saf şiirciler, ölçüden ve uyaktan kopmadan şiirin konularını bireysellikle düşselciliğe yaslandırmışlardır.
  •  
  • Hece ölçüsünü kullanmışlar ancak şiirselliği hece kalıplarında ya da ölçü ve uyağın gücünde aramamışlar imgelere yönelmişlerdir.
  •  
  • Eserlerde içsel ve bireyci bir yaklaşımla evrensel insanı ele almışlardır.
  •  
  • Şiirde didaktikten uzak durmuşlar, müzikaliteden (musiki) yararlanmışlardır.
  •  
  • Şiiri anlaşılmak için değil duyulmak, hissedilmek için yazmışlardır.
  •  
  • Daha çok sembolizm akımından etkilenmişlerdir.
  •  
  • Aşk, ölüm, yalnızlık, metafizik gibi tüm insanlığı ilgilendiren konuları işlemişlerdir.
  •  
  • "Şiiri soylu bir sanat" kabul eden saf şiirciler dizeye çok önem vermişlerdir. Dize ve dil baş tacıdır.
  •  
  • Hece ölçüsünü modern şiir geleneğine yaklaştırmışlar, ancak hecenin durak sınırlandırmasından da şiiri kurtarmışlardır.
  •  
  • İlk kez Ahmet Haşim tarafından oluşturulan Saf şiir (öz şiir) anlayışı  (Edebiyat Hakkında Bazı Mülahazalar) Cumhuriyet Dönemi’nde de bazı şairlerle birlikte varlığını devam ettirmiştir. 
  •  
  • Yahya Kemal, sembolist olmayan tek sanatçıdır. Yahya Kemal parnasist şairdir.
  •  
  •  
  • SEMBOLİZM (SİMGECELİK) AKIMININ ÖZELLİKLERİ:
  •  
  •  

*Sembolistler, bilinçaltına önem verirler ve onu şiirin temeli olarak kabul ederler.

*İnsan ruhu ile tabiat arasındaki gizli bağları araştırmışlardır.

*Dış dünyanın olduğu gibi yansıtılmasına karşı çıkarlar.

*Kâinat, imaj ve işaretlerle doludur. Bunlar şiire sembollerle yansıtılmalıdır.

*Sezgiler, semboller (simgeler) aracılığı ile anlatılır.

*Şairler, eşyayı gördükleri gibi değil, kendi ruhlarında bıraktıkları izlere dayanarak anlatırlar.

*Şiirde öğreticilik aranmaz.

*Şiir, düşüncelere değil duygulara seslenir.

*Şiir, anlaşılmak için değil, hissedilmek içindir. Şiirde anlam aramak gereksizdir.

*Güzelliğin açıklıkta değil, kapalılıkta olduğunu ifade etmişlerdir.

*Semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.

*Musikiye, ahenge ve sembollere önem vermişlerdir.

*Sözden ziyade musiki öne çıkarılır. Şiir, sessiz bir şarkıdır.

*Her okuyanın farklı yorumlayabileceği, kapalı, süslü ve soyut bir şiir ortaya çıkmıştır.

*Sembolist şairler gerçeklerden kaçmış; hayal ve rüyalara sığınmışlardır.

*Çirkinlikler hayallerle güzelleştirilmeye çalışılmıştır.

*Öznellik ağır basar.

*Oluşan şiirde ferdi konulara ağırlık verilmiş; kötümserlik, karamsarlık ön plana çıkarılmıştır.

*Alaca karanlık, sararmış yapraklar, sonbahar, üzüntü, ay ışığı, gün batımı, gölgeler, durgun sular, aşk ve ölüm en çok rastlanan kavramlardır.

*Yeni duygular, yeni nazım biçimleriyle ortaya konmuştur.

*Şiirde şekilcilik geri plana atılmış; serbest nazım benimsenmiştir.

*Dilin kurallarının ve söz diziminin dışına çıkmış; sözcüklere yeni anlamlar yüklemişlerdir.

*Alışılmamış söz kalıpları ortaya koymuşlardır.

*Söz sanatlarından “mecaz” ve “istiare” öne çıkar. Oluşturulan mecazlar da anlaşılması güç ifadelerdir.

*Dil ağırlaşmıştır.

*Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.

*"Sanat için sanat" görüşüne bağlı kalarak toplumsal ve siyasal sorunlara uzak durmuşlardır. 


CUMHURİYET DÖNEMİ'NDE SAF(ÖZ) ŞİİR TEMSİLCİLERİ


  • Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas,Asaf Halet Çelebi, Necip Fazıl Kısakürek, Fazıl Hüsnü Dağlarca,Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba,Behçet Necatigil, Sedat Umran.
  •  
  • ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ

 

NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905 – 1983)


  • Şiirleri ve tiyatrolarıyla ün kazanmış usta bir yazardır.
  •  
  • “Büyük Doğu” ve “Ağaç” dergilerini çıkarmıştır.
  •  
  •  Fransız sembolistlerinden ve halk şiirinden yararlanarak heceyle kendine has, başarılı şiirler yazmıştır.
  •  
  • İlk dönem şiirlerinden sonra mistik konuları, madde ve ruh ilişkisini, insanın evrendeki yerini konu edinen şiirler yazmıştır.
  •  
  • “Kaldırımlar” şiiriyle geniş bir kesim tarafından tanınmış ve sevilmiştir.
  •  
  • Şiirlerini “Çile” başlığı altında bir kitapta toplamış ve bu kitapta şiir anlayışını düzyazı olarak anlatmıştır.
  •  

Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile

 

Oyun:  Bir Adam Yaratmak,Künye, Sabırtaşı, Tohum,   Para,Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Abdülhamit Han, Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam

Öykü: Hikâyelerim

Roman: Aynadaki Yalan , Anı:   Yılanlı Kuyudan

 

AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962 (Kitapta var)


  • Daha çok sembolist sayılabilecek musiki, his ve hayal ağırlıklı şiirler yazmıştır.
  •  
  • Şiirlerinde zaman kavramı üzerinde sıkça durmuştur. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik göstermez, çok katlı ve karmaşıktır. "Bursa'da Zaman" şiiri bu olgunun güzel bir örneğidir.
  •  
  • Şiirlerinde insan ruhuna, özellikle bilinçaltına ve zamana yer verişiyle, romanlarında işlediği konulara yaklaşır.
  •  
  • Kişilerin ön planda tutulduğu öykülerinin başkişilerinde kendi iç dünyasını yansıtmış, genelde kişilerin ruhsal çöküntüsünü, yaşamın gerçeklerinden çok iç benliklerine sığınışlarını sergilemiştir.
  •  
  • Düşünceye sık sık yer veren yazar, genellikle yaşadığı ıstırapları, umutlarını, özleyişlerini ve aşklarını dile getirmiştir.
  •  
  • Öykülerinde de "zaman" kavramı üzerinde sıkça duran Tanpınar, geçmişle içinde bulunulan zamanı bilinç-bilinçaltı çatışması biçiminde vermiştir.
  •  

·         (Kitaptan): Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Bursa’da Zaman” şiirinin ilk ismi “Bursa’da Hülya Saatleri”dir. Bu şiir, hece ölçüsüyle yazılmıştır. Şair, bunun yanında serbest ölçüyle de şiirler yazmıştır.

 
Bursa’da Zaman” şairi  
Bursa’yı, bir medeniyet müzesi olarak ele alır. Şair, şehrin kurucusu adına
yaptırılan Orhan Camisi’ni merkeze alarak eski zamanlara doğru yolculuğa çıkar. Onun için “şehrin zamanı” dünden bugüne doğru iç içe geçer. Şair şehirdeki tarihî eserler aracılığıyla o döneme gider.

 
Zaman içindeki bu yolculuk bir çeşit
rüya veya hayal âlemine dalmak gibidir. İnsan eliyle yapılmış bir yapı ve doğaya ait bir unsur güzelliğin bir parçasıdır. Ona göre mazi sadece mimariden ibaret değildir. Çınar, bir ihtiyara benzetilerek teşhis yapılır ve elemek fiili ile birlikte kullanılır.

·         Ahmet Hamdi Tanpınar, eserlerinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişi ve medeniyet değişimini ahenk, zaman, rüya, hayal, bilinçaltı gibi imgeler üzerinden inceler. Ona göre modernleşmenin ilkesi değişerek devam etmek, devam ederek değişmek” olmalıdır.

 
Tanpınar için sanat bir bütündür. Hiçbir sanat dalı birbirinden ayrı düşünülemez. Yani onun şiirleri resim, mimari ve musikiden ayrı değerlendirilemez. Tanpınar’ın eserlerinde anılar çocukluk yıllarından başlayarak okuyucunun hayal dünyasında bir resim gibi yansıtılır.
Tanpınar, gördüğü güzellikleri ve hissettiği coşkun ruh hâlini somutlaştırma çabası içinde bir şairdir.
Resim sanatını şiirinde kullanma etkisi, çok sevdiği Fransız şairler Baudelaire (Bodler) ve Valery’den(Valeri) gelir.

 

·         İlk şiirlerinde Ahmet Haşim’in etkisi görülse de o, en çok hocası olan Yahya Kemal Beyatlı’nın tesirinde kaldı. Mükemmeliyetçi bir şiir anlayışına sahip olan sanatçı, şiiri müstesna bir sanat olarak kabul etti ve ona üstün bir değer
verdi. Şiirde dış dünyayı, kendi iç dünyasına yansıyarak değişen biçimleriyle vererek
izlenimci (empresyonist) ve sembolist (simgeci) şairlere yaklaşan bir tutum sergiledi. Şiirlerinde zaman, rüya, aşk, ölüm, metafizik, tarih ve bilinçaltının birikimi öne çıkan temalar oldu. Roman ve hikâyelerinde merkezde birey bulunmakla birlikte bu bireyi kendisini kuşatan çevre ve çağla birlikte zamansal bir akış içerisinde sundu. Rüya, zaman, kadın, musiki gibi konuları titiz ve orijinal bir yaklaşımla derin bir felsefe, tarih, psikoloji bilgisiyle ele aldı. Tanpınar sözü edilen tüm karmaşık ruh hâllerini hikâyeleştirirken bulanık değil, çözümleyici bir üslup geliştirdi. Cümlelerinde köklü bir medeniyetin bütün kültür birikimini özümsemiş bir şairin titizliği vardır.

Şiir: Şiirler,

Öykü: Abdullah Efendinin Rüyaları, Yaz Yağmuru, Hikâyeler

Roman:  Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste, Aydaki Kadın

Deneme-Makale : Beş Şehir, Yahya Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler, Yaşadığım Gibi 

 

CAHİT SITKI TARANCI    (1910-1956)


  • "Otuz Beş Yaş" şairidir.
  •  
  •  İlk şiirleri temiz dili ve yeni buluşlarıyla edebiyat çevrelerinde ilgi uyandırmıştır.
  •  
  • İlk şiir kitabı "Ömrümde Sükut" 1933'te yayınlanmıştır.
  •  
  • GARİP akımından etkilenmiş, serbest şiiri denemiş, bir yandan da Baudelaire, Verlaine gibi Fransız şairlerden etkilenmiştir.
  •  
  • Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur.
  •  
  • 'Sanat için sanat' ilkesine bağlı kaldı. 
  •  
  • Vezin (ölçü) ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır.
  •  
  • Açık ve sade bir üslubu vardır. 
  •  
  • Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. 
  •  
  • Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur.
  •  

Şiir: Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası (1957, ölümünden sonra), Bütün Şiirleri (1983) ,

Biyografi: Peyami Safa Hayatı ve Eserleri 

• Ziya'ya Mektuplar (1957, ölümünden sonra)

 

AHMET MUHİP DIRANAS (1908 – 1980  (Kitapta var)


  • Ruhun iç yansımalarını işleyen lirik bir şairdir.
  •  
  • Ses uyumu ve söyleyişteki etkileyiciliğiyle 
  • kendine özgü bir şiir oluşturdu. 
  •  
  • Sembolistlerin imgeyi şiirde kullanma anlayışını Türk şiirinde kullandı.
  •  
  • Kar, Fahriye Abla, Serenad şiirleriyle sevilmiştir. Kitapta “Olvido” adlı şiiri vardır. Olvido “unutuş” demektir.
  •  
  • Olvido” şiiri bir günün sonunda unutulan hatıralar üzerine kurgulanmıştır. Şiirde akşamın olması hatıraların canlanmasına sebep olmuştur. Şiirde birçok benzetme ve kişileştirmeden yararlanılmış, unutuş bir insan gibi somutlaştırılmıştır. Ayrıca doğa unsurlarına insan özellikleri verilerek kişileştirme sanatı yapılmıştır.
  •  
  • Bireysel ve estetik bir şiir görüşüne bağlıydı. Şiirlerinde ses, biçim güzelliği ve sağlam bir dil yapısı vardı. Hece ölçüsünü başarıyla kullandı. İnsanın iç dünyasını; tarih, metafizik, doğa temalarını, güzellik karşısındaki hayranlığını, yaşama sevincini mecazlı, simgesel, çoğunlukla destansı bir söyleyişle dile getirdi. Derin, düşündürücü nitelikte şiirler yazmıştır.
  •  
  • Şiir ve oyunlar yazdı.

Şiir: Şiirler      Oyun: Gölgeler, O Böyle İstemezdi

İnceleme: Fransa'da Müstakil Resim

Şiir Çevirisi: Çalar Saat (Charles Baudelaire'den)

 

SEMBOLİST ŞİİR   (KİTAPTAN)


                Saf şiir anlayışını benimseyen şairlerin genellikle etkilendiği sembolizm akımı, XIX. yüzyılda Fransa’da parnasizme tepki olarak doğmuştur. Sembolist edebiyat ise romantik edebiyatın bir ürünüdür. Sembolistler, şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir.

 
                Sembolistlere göre
şiir düşüncelere değil duygulara seslenir çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz. Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. 

 Anlam kapalılığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açar, dolayısıyla dil de ağırlaşır. 

Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm sembolist şiirin başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.

 
               
Sembolistler; sezgi ve izlenimleri, gerçekliğin belirsizliğini ve karmaşıklığını canlandırır. Şiirde anlatılamayanın sezdirilebileceğini savunurlar. Buna göre şiirde renk, bilinçaltına inme, ironi önemlidir. Matematiksel ritim yerine, psikolojik ritim önemsenir.

 
                Türk edebiyatında
bu anlayışın ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin’dir. Ancak bu akımın en başarılı örneklerini veren şairimiz Ahmet Haşim’dir. Kimi yönleriyle Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler de bu akımın izlerini taşırlar.

 

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA   (1914-2008) (kitapta var)


Şiirleri, çoğunlukla epik-dramatik, lirik-didaktik
ve toplumsal gerçekçilik niteliklerinde görüldü. Bireysel tutkularla toplumsal gerçekleri bol mecazlarla, imge ve simgelerle ortaya koydu. Sürekli bir değişim içinde oldu. Söyleyişi güçlendiren tekrarlara, günlük  konuşmalara yer verdi.

 

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Çocuk ve Allah” adlı eseri Türk şiirinin özgün, dil ve yapı bütünlüğü bakımından sağlam yapıtlarından biridir.

 
Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiirlerini genellikle epik-lirik-didaktik bir anlayışla yazmıştır. 

Edebiyatımızda şair kendine has üslubu ve işlediği konularla ayrı bir yere sahiptir. Dağlarca, bu özelliğinden dolayı “tek başına bir okul” olarak nitelendirilir.

 
“Bu Eller miydi?” şiiri şairin “Çocuk ve Allah” adlı şiir  kitabından alınmıştır. “Çocukonun şiirlerinde gerçek anlamından sıyrılarak yaşama sevinci, hayata çocukça bakış gibi yeni anlamlara ulaşarak bir sembol hâline gelmiştir.

 

Başlıca eserleri: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Daha, Çakır’ın Destanı, Toprak Ana,Aç Yazı, İstiklal Savaşı-Samsun’dan Ankara’ya, İstiklal Savaşı-İnönüler, Sivaslı Karınca, İstanbul-FetihDestanı, Anıtkabir, Batı Acısı, Mevlana’da Olmak-Gezi, Özgürlük Alanı, Cezayir Türküsü, Türk Olmak,Yedi Memetler, Çanakkale Destanı, Dışarıdan Gazel, Kazmalama, Yeryağ, Vietnam Savaşımız, KubilayDestanı, Haydi, 19 Mayıs Destanı, Vietnam Körü, Hiroşima, Malazgirt Ululaması, Kınalı Kuzu Ağıdı,Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Horoz, Hollandalı Dörtlükler, Çukurova Koçaklaması, Nötron Bombası,Yunus Emre’de Olmak, Çıplak, İlk Yapıtla 50 Yıl Sonrakiler, Uzaklara Giyinmek(şiir).

 

SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR (1920-1960)



§ Dilin kalabalıkları harekete geçiren gücünden yararlanmışlardır. (Söylev üslubu) 

 
§ Geniş kitlelere hitap etmek ve onları harekete geçirmek amacıyla yazmışlardır. 


§ Şiir diline yeni ifade ve kavramları sokmuşlardır.

 
§ Toplumsal konuları dile getirmişlerdir. 


§ Emek, sömürü, baskı, başkaldırı gibi konular öne çıkmıştır. Onlara göre sanatçı, toplumun ruh mühendisidir. 


§ Toplum için sanat anlayışı esastır. 


§ Şiirde daha önce işlenmemiş konuları işlemişlerdir.


§ Biçimden çok içeriğe önem vermişlerdir. 


§ Serbest tarzda şiirler yazmışlar, serbest nazmı kullanmışlardır. 


§ Şiirdeki paralellik, simetrik, ters simetrik akışlar Rus şiirinden özellikle de Mayakovski’den alınmıştır. 


§ Fütürizmin (gelecekçilik) etkisi vardır.


§ En önemli temsilcisi, öncüsü Nazım Hikmet Ran’dır.

 

Diğerleri : Aziz Nesin, Attila İlhan, Rıfat Ilgaz, Ceyhun Atuf Kansu, Arif Damar, Ahmed Arif, Ercüment Behzat Lav, Hasan İzzettin Dinamo Şevket Süreyya, İlhami Bekir Tez, Vedat Nedim Tör, Enver Gökçe, Şükran Kurdakul, Mehmet Başaran...

 

FÜTÜRİZM (GELECEKÇİLİK)

 

İtalyan şair Filippo Tomass Marinetti’nin 1909’da yayımladığı bildirgeyle ortaya çıkar. Yaşamın sürekli ve hızlı bir değişim içinde olduğunu, sanatın da bu hıza ayak uydurması gerektiğini savunur. 

Ölçülü, uyaklı şiiri reddeder. Geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlar. Geçmişe ait tüm değerleri yıkmak isterler. Makineleşmeye hayranlık, hız, ataklık, gemilere , trenlere, uçaklara övgü, savaşın güzelliği temaları vardır. Doğanın hareket ve canlılığı sanata aktarılmalıdır. 

Onların şiirinde duygunun yerini makine, çark sesleri, fabrika gürültüleri almıştır. I. Dünya Savaşından sonra yerini Dadaizme bırakmıştır.

Sanatçılar: Mayakovkski, Marinetti; Nazım Hikmet.

 

(Kitaptan): 1930’lu yıllarda Sovyet Rusya’da güçlenen toplumsal gerçekçilik akımı, Türk edebiyatında 1930-1940 arasında yayılmaya başlamıştır. Nâzım Hikmet’in etkisiyle 1940’lardan sonra toplumcu gerçekçi şairler yetişmiştir. 

 Toplumcu gerçekçi şairler Rus sanatçılardan ve özellikle Mayakovski’den etkilenmişlerdir.

 
                Toplumcu gerçekçi şiir; toplumsal problemler, savaş karşıtlığı, barış özlemi, işçi hakları, yoksulluk gibi temaları işlemiştir. Dolayısıyla
geniş kitleleri harekete geçirme amacında olan toplumcu gerçekçi şiir, söylev üslubunu benimsemiştir. Toplumcu gerçekçi şairler serbest şiiri, Garip akımı şairlerinden önce kullanmışlardır. Bazı şiirlerde uyak kullansalar da şiirde biçim anlayışını reddetmişlerdir.

 
               
Toplumcu gerçekçi şiirin öncüsü olan Nâzım Hikmet’in yazdığı ilk şiirler, Yeni Mecmua, Alemdar,Ümit, I. Kitap, II. Kitap, Yeni Gün dergi ve gazetelerinde yayımlanmıştır (1918-1921). İstanbul’un işgali üzerine Millî Mücadele şiirleri yazmıştır. 1923-1960 yılları arası toplumcu eğilimleri yansıtan şiir anlayışında Nazım Hikmet’le beraber Ercüment Behzat Lav, Hasan İzzettin Dinamo, Ceyhun Atuf Kansu gibi şairler de yer almıştır.

 

NAZIM HİKMET (1902 – 1963)           (Kitapta var)


§ Sosyalist gerçekçi sanat anlayışının öncüsü olup, ilk şiirlerini ölçülü ve uyaklı yazmıştır.


§ Rusya’daki öğrenim yıllarında fütürist şair Mayakovskinin sanat görüşünü benimsemiş, ölçülü ve uyaklı şiiri bırakmıştır.


§ Rusya’dan döndükten sonra öz, biçim ve tema bakımından yeni şiirleriyle serbest nazmın ve toplumcu şiirin ilk örneklerini vermiş; bu yönüyle pek çok şairi etkilemiştir.


§ Şiir dışında roman, tiyatro, masal, mektup gibi türlerde eserler vermiştir.


§ Memleketimden İnsan Manzaraları” ve Kurtuluş Savaşı’nı anlattığı Kuvayı Milliye Destanı” önemli eserlerindendir.

 

                Nâzım Hikmet, Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin şekil ve içerik açısından önemli yenilikçilerinden biridir. Serbest ölçüyle toplumcu şiirler yazan şair, kendisinden sonra edebî bir çığır açmıştır. İlk şiirlerinde destansı bir üslup kullanan şair, fütürizm akımından etkilenmiştir.

 
                Nâzım Hikmet,
“Kerem Gibi” şiirinde geleneksel edebiyatımızda önemli bir yeri olan “Kerem ile Aslı” hikâyesini yeniden yorumlamıştır. Geleneksel edebiyatta bireysel bir aşk temasının kahramanı olan Kerem, Nâzım’ın dizelerinde toplumsal bir mücadelenin kahramanı olmuştur. Toplumcu gerçekçi şiirde tarihî veya efsanevi kahramanlar, geleneksel anlam karşılığından farklı olarak kullanılabilmiştir

Şiir:  Güneşi İçenlerin Türküsü, 835 Satır, Varan 3, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı, Kerem Gibi, Taranta Babu’ya Mektuplar, Memleketimden İnsan Manzaraları, Kuvayı Milliye Destanı

Tiyatro:  Kafatası, Yusuf ile Menofis,

Roman:  Kan Konuşmaz, Yeşil Elmalar, Masal, Sevdalı Bulut Mektup:  Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar

 

Serbest Nazım Nedir? 


Genellikle ölçü ve kafiyeye bağlı bulunmayan, dizelerindeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir. Serbest nazımlarda ahenk aliterasyon ve asonanslarla sağlanır.

ATTİLÂ İLHAN (1925-2005)         (Kitapta var)


§ Mavi dergisinde yazdığı şiirlerle II. Yeni şiirinin toplumla ilgilenmeyen bazı şairlerinin bu yanına karşı çıktı.

 
§ Şiir, senaryo, deneme, gezi ve roman alanında eserler vermiştir.


§ Toplumsal gerçekçiliğinin yanı sıra gelecek güzel günlerin iyimser romantizmini de taşıyan şiirler yazmıştır.


§ Şiirlerinde halk şiirinden, divan şiirinden de etkilenmeler görülür.


§ "Sisler Bulvarı" adlı şiiriyle yeni konulara, zengin imgeler ve egzotik tasvirlere yönelmiştir.


§ Özgün bir tarz oluşturmuştur; toplumcu ve şiire yeni boyutlar kazandırmıştır.


§ Romanlarında da yakın tarihi, çağdaşlaşma sürecindeki okumuş aydın insanları ve sorunlarını işlemiştir.


§ Şiirin gösterişli imgelerden oluşamayacağını belirtti.


§ II. Yeni şiirini toplumcu gerçekçi olmamakla suçladı. Anlaşılmaz imgelerle şiir yazmalarını eleştirdi.


§ İlhan’ın şiirleri liriktir.


§ Şiirlerinde derin bir hayal örgüsü vardır.


§ Şiirlerinde toplumsal olaylar destansı bir nitelikte işlenir.


§ Kişisel ve toplumsal ana duyguları imge zenginliği içinde ve değişik müzikler yaratarak verir.


§ Şiirlerinde barış, özgürlük, adalet, halkçılık, insan sevgisi, gelecek umudu gibi toplumsak konuları işlediği gibi; bunalım, yalnızlık, aşk, umutsuzluk, ölüm… gibi bireysel konuları da işlemiştir.

 

Şiirleri:  Duvar,  Sisler Bulvarı,  Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum,  Belâ Çiçeği, Yasak Sevişmek,  Böyle Bir Sevmek • Elde Var Hüzün, Korkunun Krallığı

Romanları:  Sokaktaki Adam, Kurtlar Sofrası, Bıçağın Ucu • Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Fena Halde Leman, • Dersaadette Sabah Ezanları, Karanlıkta Biz 

Gezi: Abbas Yolcu, Batı’nın Deli Gömleği

Deneme ve Anı:  Hangi Batı, Hangi Atatürk, İkinci Yeni Savaşı • Sağım Solum Sobe, Hangi Edebiyat, Hangi Küreselleşme • Aydınlar Savaşı, Hangi Laiklik, Ulusal Kültür Savaşı

Senaryoları: Kartallar Yüksek Uçar, Yarın Artık Bugündür • Yıldızlar Gece Büyür,  Sarışın Kurt (son senaryosu)

 

(Kitaptan bilgi): Türk edebiyatında hemen bütün toplumcu gerçekçi şairlerde Nâzım Hikmet’in etkisini görmek mümkündür. Nâzım Hikmet, Türk şairlerini duygu yönüyle Puşkin ve şekil yönüyle Mayakovski ile tanıştırmıştır. 

Toplumcu gerçekçi şiir anlayışı Nâzım Hikmet’ten sonra Attilâ İlhan’la yeni bir ivme kazanmıştır.

 
                Edebiyat yaşamına 1941 yılında şiirle başlamış olan Attilâ İlhan, babasının etkisiyle divan edebiyatını öğrenmeye çalışmıştır. Şair;
Mehmet Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerini okumuş; çocukluğunda dinlediği masallar ve türküler sayesinde Dadaloğlu, Dertli, Gevheri gibi halk şairlerinin etkisiyle halk şiirini tanımıştır.

 
                Attilâ İlhan, ilk dönem şiirlerinde Nâzım Hikmet’in etkisiyle
toplumcu gerçekçi bir anlayışa yönelmiştir. Şair, zamanla bireyselliğin öne çıktığı şiirler de yazmıştır. Onun divan şiirini yeniden ele aldığı şiirleri de oldukça dikkate değerdir. Attilâ Ilhan, şiirlerinde en çok aşk ve kendinden kaçış temasını işlemiştir. Attilâ İlhan, Mavi dergisi etrafında gelişen Mavi Hareketi’ni de etkilemiştir. 

     Mavicilere göre bir eserde ulusal sanat yansıtılmalıdır. Sanatçılar bu toplumu duymalı ve düşüncelerinde bu toprağın sesi olmalıdır

     Attilâ İlhan’la beraber Mavi dergisi etrafında Ferit Edgü, Orhan Duru, Özdemir Nutku, Ahmet Oktay gibi sanatçılar bir araya gelmişlerdir.

 
               
“Duvar” adlı eser birbirini tamamlayan şiirlerden meydana gelmiştir. Şiirde Anadolu’nun yaptığı savaşlar, kahramanlıklar, yüce dağlar, toprak için verilen mücadele, insanların mekânla bütünleşen yaşam tarzları sergilenmiştir. Attilâ İlhan; Karacaoğlan, Dadaloğlu, Dertli gibi halk ozanlarının söyleyiş özelliklerini dönemin konularıyla bütünleştirerek dile getirmiştir. Attilâ İlhan’ın bu dönemdeki şiiri yerelden evrensele doğru yol almıştır.

                Romantik bir duyarlılıkla, toplumsal gerçekçilik açısından çağımıza, yaşadığımız günlere baktı. Özellikle aşk, intihar, serüven, ölüm, kavga, kahramanlık temalarını işledi. Gerek şiirlerinde gerek nesirlerinde soyuttan kaçındı; canlı konuşma dilinden, kültür kavramlarından, argodan, halk deyimlerinden yararlandı. Son dönem şiirlerinde klasik şiirin biçim özelliklerini kullandı. Yakın tarihimizin gelişim çizgisini izlediği romanlarında çağdaşlaşma sorunları yaşayan okumuş kişileri tipleştirmeye çalıştı.


MİLLİ EDEBİYAT ZEVK VE ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR (1920-1950) 

(MEMLEKET EDEBİYATI)



§ Kurtuluş Savaşı’nın etkilerinin sürdüğü dönemde ortaya çıkmış, dünyadaki milliyetçilik akımından
etkilenmiştir.


§ Kaynağı halk şiiri olup genellikle vatan ve millet sevgisini işler.
§ Millî konulara yer verilmiştir, millî hisler ön plândadır.


§ Milliyetçi bir yapısının olması nedeniyle Türk diline büyük önem verilmiştir.


§ Hece ölçüsü kullanılmıştır.


§ Şiirlerde halk arasından seçilmiş sıradan insanlar vardır.


§ Bu dönem şairleri Batı edebiyatından da etkilenmişlerdir. 


§ Şairler şiirlerini; Kültür Haftası, Hisar, Çınaraltı gibi dergilerde yayımlamışlardır.

Temsilcileri: 


  • BEŞ HECECİLER     (OFHEY)

Orhan Seyfi Orhon

Faruk Nafiz Çamlıbel

Halit Fahri Ozansoy

Enis Behiç Koryürek

Yusuf Ziya Ortaç

  • AHMET KUTSİ TECER
  • ARİF NİHAT ASYA, 
  • KEMALETTİN KAMU
  • ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI, 
  • ORHAN ŞAİK GÖKYAY
  • ZEKİ ÖMER DEFNE , 
  • BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR
  • HÜSEYİN NİHAL ATSIZ ,
  •  NECMETTİN HALİL ONAN
  • NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU, ŞÜKUFE NİHAL BAŞAR, 
  • BEKİR SITKI ERDOĞAN
  •  

·  (Kitaptan): 1911-1922 yılları arasında Millî Edebiyat anlayışı, Türkçülük akımının etkisiyle ortaya çıkmıştır.

 
1911’de Selanik’te çıkarılan Genç Kalemler dergisi çevresinde bir araya gelen Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp yazdıkları şiir ve makalelerle bu akımın ilkelerini ortaya koymuşlardır. Bu anlayış Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam etmiştir.

 
   Cumhuriyet sonrasında Millî Edebiyat anlayışını yansıtan şairler;
vatan, millet, tarih gibi kavramları şiirlerinde işlemişlerdir.

 

·           Millî Edebiyat anlayışını sürdüren şairler Türk tarihine ve Anadolu insanına yönelmişlerdir. Bu şairler; halka ait destan, efsane, masal, halk hikâyeleri ve türküleri örnek almışlardır. “Sanat toplum içindir.” anlayışıyla ele alınan şiirlerle halk edebiyatı geleneği modern bir anlayışla yeniden ele alınmıştır. Yerel söyleyişlerden yararlanılmıştır.

 
             Millî Edebiyat anlayışını sürdüren şiirde okuru heyecanlandırmak için söylev üslubu kullanılmıştır. Okurun savunulan düşünceye uygun olarak harekete geçebilmesi için sade bir dil kullanılmıştır. Bu tarz şiirde “
tarih, vatan, şehitlik, mücadele” gibi kavramlar ana tema olarak seçilmiştir.

 

ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI (1904-1946)

(Kitapta var)


·           Millî Edebiyat anlayışını sürdüren şairlerden biri de Ömer Bedrettin Uşaklı’dır. Şair, kaymakamlığı sırasında gezdiği yurt köşelerine hayran kalmış ve bu hayranlığını “Bursa’da Akşam”, “Uşak İçin”,Irmakta Akşam”, “Munzur Dağları”, “Çoruh Akşamları”, “Anadolu ·Hasretigibi şiirlerde lirik ve yalın bir söyleyişle yansıtmıştır.

·  “Memleket Edebiyatızevk ve anlayışını benimseyen şair; şiirlerinde Anadolu insanını, coğrafyasını, kendi duyuş ve düşünüş tarzı çerçevesinde, hece vezniyle Türkçenin tüm imkânlarını kullanarak dile getirdi. Halk edebiyatı unsurlarından, devrinin şiir anlayışına has unsurları göz ardı etmeden faydalandı. Şiirde millî değerleri yansıtan, Anadolu coğrafyası ile bütünleştiğimizi hissettiren bir içeriği benimsedi. Türk tarihindeki zaferlerin kazanılmasını sağlayan tarihî şahsiyetlere şiirlerinde yer verdi. “Barbaros Hayrettin” şiirinde Barbaros Hayrettin Paşa’dan, “Bursa’da Akşam”da Emir Sultan ve Yıldırım Beyazıt’tan, “Ülkü Tanrımıza” şiirinde Mustafa Kemal Atatürk’ten söz etti.


Başlıca eserleri: Deniz Sarhoşları, Yayla Dumanı, Sarıkız Mermerleri (şiir).


  
AHMET KUTSİ TECER 


§ İlk şiirlerinde romantik aşkları, ölüm, yalnızlık ve hüzün gibi bireysel temaları işlemiş, daha sonraları halk kültürünün zengin kaynaklarıyla tanışmasıyla biraz da dönemin havasına uygun olarak ülke ve toplum sorunlarına yönelmiştir.


§ Şiirlerinde yer yer Anadolu halk motiflerini işlemiş, lirik ve memleket şiirleriyle tanınmıştır.


§ Hece ölçüsüne yeni biçimler aramış, Batılı şiir anlayışından âşık tarzı söyleyişlere yönelmiştir.


§ Türk halk şiirinden yararlanarak şiirler yazmıştır.


§ "Neredesin" şiiriyle tanınmış ve sevilmiştir.


§ Aşık Veysel'i edebiyatımızda tanınmasına katkıda bulunmuştur.

İlk ve en önemli oyunu Köşebaşı'nda Batı'ya özenenleri eleştirir


Çoğunluğu dergilerde olmak üzere Halk edebiyatı ve folklor konularında çeşitli incelemeleri de vardır. 

Eserleri:

Şiir: Şiirler
Oyunları: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Satılık Ev, Bir Pazar Günü



ARİF NİHAT ASYA (1904-1975)      (Kitapta var)

§ Milliyetçi şiirleriyle tanınan ve Adana'nın kurtuluş günü olan 5 Ocak günü yazdığı ünlü "Bayrak" şiirinden dolayı "Bayrak şairi" olarak da anılan Türk şairdir.


§ Halk ve divan şiir biçimlerinin yanı sıra modern şiir biçimlerini de kullanmıştır.
§ Aruzla başladığı şiirde rubailer, gazeller yazdı.
§ Özellikle rubailere büyük önem verdi. Rubailerden oluşan beş ayrı kitap yayınladı.


§ Milliyetçi şiirleriyle dikkat çeken Arif Nihat Asya, yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle de bilinir.


§ Fikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu büyük bir yer tutar.


§ Çok renkli ve değişik biçimli şiirler yazmış olan Asya, son şiirlerinde biraz da mistisizme yönelmiştir.

 
§ Şiirinde daima bir yenileşme çabası içinde olan şair, etkilerden uzak kalarak kendine özgü bol renkli şiir dünyasını yaratmıştır.

 

·  (Kitaptan): Arif Nihat Asya’nın tarihimizin muhteşem ve şanlı sayfalarını şiirleştirdiği görülür. Rubai türünün yeni Türk edebiyatında başarılı örneklerini veren şairlerden biridir. Bayrak ve vatan, onun mısralarında ustalıkla anlatılmıştır.

 
   Fikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu büyük bir yer tutar. Çok renkli ve değişik biçimli şiirler yazmış olan şair, son şiirlerinde mistisizme yönelmiştir. Şiirinde daima bir yenileşme çabası içinde olan şair, etkilerden uzak kalarak kendine özgü bir şiir dünyası oluşturmuştur. “Bayrak şairi” olarak anılan Arif Nihat Asya şiirlerini hece ve aruzla yazarken son şiirlerini de serbest ölçüyle yazmıştır.

 
  
“Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor” şiirinde ahenk kelime tekrarları ile sağlanmıştır. Şiirde sade ve açık bir dil kullanılmış, kahramanlık teması işlenmiştir.

·  Bayrak, yurt, ulus, kahramanlık, tarih, din, aşk, doğa temalarını işlediği şiirlerini Çağlayan, Türk Yurdu, Hayat, Hisar, Defne gibi dergilerde yayımladı. Aruzu, hece ve serbest ölçüyü birlikte kullandı. Coşku, yoğun anlatım ve halkça söyleyiş şiirinin özellikleriydi.

ŞİİR

Heykeltıraş (1924),  Yastığımın Rüyası (1930)
• Ayetler (1936) , Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor (1946) • Kubbe-i Hadrâ (Mevlana üzerine, 1956) ,Kökler ve Dallar(1964) , Emzikler (1964), Dualar ve Âminler (1967) , Aynalarda Kalan (1969), Bütün Eserleri (1975-1977) , Rubaiyyat-ı Ârif (rubailer, 1956), Kıbrıs Rubaileri (rubailer, 1964, 1967) , Nisan (rubailer, 1964), Kova Burcu (rubailer, 1967) , Avrupa'dan Rubailer (1969) , Şiirler (Ahmet Kabaklı derledi, 1971) 

MENSUR ŞİİRLERİ:  Yastığımın Rüyası , Ayetler

DÜZYAZI: Kanatlar ve Gagalar (özdeyişler, 1946)
• Enikli Kapı (makaleleri, 1964

GARİP AKIMI (1. YENİCİLER) (OMO)
Özellikleri:


Orhan Veli Kanık

Melih Cevdet Anday

Oktay Rifat Horozcu

 


§ Bu topluluk, adını Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'ın birlikte çıkardıkları Garip adlı yapıttan almıştır.

 



§ Vezin (ölçü) ve kafiyeye karşı çıkmışlardır.

 
§ Günlük konuşma dilini şiire uygulamaya çalışmışlardır


§ Mecaza, süse ve yapaylığa karşı çıkıp yalnızlığa önem verdiler


§ Halk şiirinin anlatım ve deneyimlerinden faydalandılar


§ O güne kadar şiirimizde kullanılmayan birtakım sözcükleri kullandılar.


§ Sıradan insanlar şiire konu olmuştur.

§ Şiir halka seslenmelidir” anlayışıyla sokağı ve günlük yaşamdaki her şeyi şiire aktarırlar.

 
§ Yaşama sevinçlerini fazlasıyla şiire yansıtmışlardır.


§ Kaynağını batı şiirinden alan Garip akımı eskiye ait olan her şeyin karşısında olup özellikle şairane söyleyişin karşısında olmuşlardır.


§ Şiirde söz ve anlam oyunları bırakılmıştır.

§Anlam, şiirin en önemli niteliği olarak öne çıkarılmıştır.

§Sürrealizm (gerçeküstücülük) ve dadaizmden etkilenen sanatçılar bilinçaltını, düşleri ve çocukluk heyecanlarını sık kullanmışlardır.

§En çok görülen temalar, yaşama sevinci, tabiat sevgisi, hayattaki bazı gariplikler, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, aşk”tır.

§Soyut temalar yerine “ekmek derdi, günlük meseleler” gibi somut temalar işlenir

§Toplumsal yergiye de yer vermişlerdir.

Temsilcileri: Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat  (OMO şeklinde aklınızda tutabilirsiniz.)

 

(Kitaptan): Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday 1941 yılında “Garip” adlı ortak bir şiir kitabını yayımlayarak şiir anlayışlarını ilan etmişlerdir. Şiirde şairane söyleyiş yerine günlük bir dil kullanılması gerektiğini savunmuşlardır. Bu durum kalıplaşmış, sanatlı, imgeli bir şiiri savunan edebiyat geleneğine karşı çıkmak anlamına geldiği için büyük tartışmalara neden olmuştur.

 
                Orhan Veli ve arkadaşları kendilerinden önceki şiiri “yapma, gerçek yaşamdan kopuk, kuralcı şiir” diye nitelemişlerdir.
Gündelik yaşam, sıradan insanlar ve sıradan olaylar şiire aktarılmıştır. Serbest ölçü kullanılmış, kafiye gereksiz görülmüştür. Şiirde resim ve müziğe ait ögelere yer vermeye karşı çıkmışlardır. Okuyucunun ilgisini çekebilmek için nükteli, esprili, ironik bir üslup kullanmışlardır.

 
                1945 yılında Oktay Rifat ve Melih Cevdet, Garip akımından ayrılmıştır. Orhan Veli ise 1950’de ölümüne kadar şiir anlayışını sürdürmüştür.

ORHAN VELİ KANIK (1914-1950)     (Kitapta var)

§ Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinde yeni bir çığır açan Orhan Veli, Birinci Yeni (Garipçiler) hareketinin en önemli ismidir.


§ Orhan Veli, Türk şiirinde Oktay Rifat, Melih Cevdet'le birlikte büyük bir atılım yapmış yeni bir anlayışın öncüsü olmuştur.


§ 1941'de GARİP adlı şiir kitabı ve yazdığı Önsöz'de Türk şiirine yepyeni bir hava getirmek gerektiğini savunur.


§ Orhan Veli’nin yazdığı önsözünde, “hece ölçüsü ve uyağın şiiri yozlaştırdığı” savunuluyor, “şiirin insanın beş duyusuna değil, beynine seslenen bir söz sanatı olduğu” belirtiliyordu.


§ Şairaneliğe, edebi sanatlara, ölçü ve kafiyeye karşıdır.


§ Türk şiirini yıpranmış kalıplardan, klişe sözlerden kurtarıp sokağa, gerçek hayata, yapmacıksız ve doğal bir söyleyişle günlük yaşamın arasına taşımıştır.


§ Yalın anlaşılır, halk diliyle esprili, nükteli ve realist tarzda şiirler yazmıştır.


§ Onda nükteli realizm ve lirizm vardır.


§ "Yaprak" adlı edebiyat dergisini çıkarmış, La Fontaine'inkine benzer fabller yazmıştır.


§ Nasrettin Hoca fıkralarını nazma (şiir şeklinde) dönüştürmüştür.


§ Rumelihisarı’ndaki Aşiyan Mezarlığında toprağa verildi.

 

(Kitaptan)   Kitabe-i Seng-i Mezar”


Kitabe-i Seng-i Mezar” şiiri temelde geleneksel şiir anlayışına karşı çıkmak amacıyla yazılmıştır. Şiirde sıradan bir insan olan Süleyman Efendi konu edilmiştir. Büyük felsefelerle ilgisi olmayan bir kişinin gündelik yaşamı anlatılmıştır. Her sözcüğün şiirde kullanılabileceğini savunan Orhan Veli, “nasır” sözcüğünü bile şiire dâhil etmiştir. Birçok yönüyle Orhan Veli şiiri, geleneğe bir başkaldırıdır. Uzun soluklu olamayan bu anlayış günlük dilin şiire girmesini başarmıştır.

                Şiirdeki söyleyici, hayata bir pencereden bakmıştır. Bu yetinme duygusu, içinde bulunduğu sosyal sınıfla ilgilidir. Bu şiirde olduğu gibi Garip şairleri bilinçli olarak toplumun dikkat çekmeyen tiplerini konu edinmişlerdir.

Şiir: Garip, (1941- O. Rifat ve M. Cevdet ile birlikte) • Vazgeçemediğim (1945),  Destan Gibi (1946) • Yenisi (1947),  Karşı (1949),  Nasrettin Hoca Hikâyeleri (1949) • Bütün Şiirleri (1951)

Düzyazı: Nesir Yazıları (1953), Edebiyat Dünyamız (1975), Bütün Yazıları (1982- 1. Cilt "Sanat Edebiyat Dünyamız", 2. Cilt "Bindiğimiz Dal")

 

OKTAY RİFAT HOROZCU (1914-1988)  (Kitapta var)


§ Orhan veli ve Melih Cevdet'le aynı yıllarda ün kazanan şair, Garip akımının öncülerinden olmuştur.


§ İkinci Yeni'ye katılarak ‘’İkinci Yeni" doğrultusunda soyut şiirler yazmıştır.

 
§ Yaşayıp Ölmek, Perçemli Sokak, Aşk ve Avarelik Üstüne... şiir kitaplarıdır. Romanları ve oyunları da vardır.

 

  Sanat hayatını ikiye ayırmak mümkündür.1956 yılına kadar Garip anlayışıyla anlam açıklığına önem veren, sade bir dille, söz sanatlarından uzak bir şiir anlayışı benimsemiştir. 1956 yılında yayımladığı “Perçemli Sokak” ve 1958 yılında yayımladığı “Aşk Merdiveniadlı şiir kitaplarıyla anlam kapalılığına yönelen bir şiir anlayışı
oluşturmuştur.


İlk şiirleri toplum için sanat anlayışını savunurken
son şiirlerinde sanat için sanat anlayışına yönelmiştir.


Aşk, çocukluk, yaşama sevinci, sıradan insanların yaşamı, günlük yaşamdan basit konuları şiirlerinde işlemiştir.


Şiir dilinde Garipçilere bağlı kalmış halk diliyle
şiirler yazmıştır.


Önemli Eserleri
Şiir:
Güzelleme, Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik
Üstüne Şiirler, Karga ile Tilki, Perçemli Sokak,
Elleri Var Özgürlüğün, Koca Bir Yaz

 

MELİH CEVDET ANDAY (1915-2002)



§ "Garip Akımı"na öncülük etmiş ve bu yolda ilginç buluşlara dayanan nükte ve yergi ağırlıklı şiirler yazmıştır.


§ 1954'ten sonra, toplumsal sorunlara ilgi duyan, doğa olayları karşısında düşünen, duygulanan şair, Oktay Rifat'ın aksine soyut şiire ilgi duymamıştır.


§ Rahatı kaçan Ağaç, Telgrafhane Sözcükler adlı kitaplar yanında romanları, oyunları, denemeleri vardır.


§ Kolları Bağlı Odyseus (mitoloji), Aylaklar (roman), Mikodonun Çöpleri (tiyatro) diğer yapıtlarına örnektir.

SÜRREALİZM  (Gerçeküstücülük):


*20. yüzyılın başlarında André Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak oluşturulan bir sanat akımıdır.

 

*Sürrealizmin bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. 

 

*Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar. 

 

*Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlardır.

 

*Bu akıma mensup sanatçılara göre şiir içimizde gizlenmiş duyguların dışavurumudur. 

 

*İnsan kapalı bir kutudur.

 

*Ne olduğunu gösterebilmesi için aklın, mantığın ve geleneklerin etkisinden sıyrılmalıdır. 

 

*Şiirde noktalama işaretlerini kullanmamışlardır.

 

*İçinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir.

 

*Sürrealizmin Temsilcileri: André Breton, Paul Eluard, Louis Aragon

 

*Türk edebiyatındaki temsilcileri: Garip akımı şairleri Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat Horozcu



İKİNCİ YENİ ŞİİRİ VE ÖZELLİKLERİ

 



§ Türk şiirinde değişik imge, çağrışım ve soyutlamalarla yeni bir söyleyiş bulma amacında olan bir akımdır.


§ İmgeci bir şiirdir. Anlaşılmaz bir şiir dili vardır.


§ Günlük konuşma dili dışlanarak kurulu dilin yapısı bilinçli olarak bozulmuştur.


§ Şiir, diğer sanatlarla yakın ilişki içerisindedir.


§ Bilinçaltına yönelim vardır.


§ Dadaizm ve Sürrealizm akımları İkinci Yeni şiirine kaynaklık eder.


§ Bireyci bir şiir anlayışı hâkimdir.


§ Daha çok betimleme yöntemi kullanılır.


§ Nükte, şaşırtmaca ve tekerlemelerden uzaklaşılmıştır.

§Toplumcu gerçekçilere göre sanat, toplumu sadece yansıtan bir ayna değildir; aynı zamanda
toplumu değiştirecek araçlardan
da biridir.

 

§Ölçü ve kafiyeyeye karşı çıkmışlardır. Ahenk alisterasyon, asonans ve ses tekrarlarıyla sağlanmıştır.

§Şiirde anlam bulunmaz. Şiirde amaç hissettirmektir.

 
 

TEMSİLCİLERİ

 

  • İlhan Berk, Turgut Uyar, Ülkü Tamer, Sezai Karakoç, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan

(ECE SÜT İ(ç) kodlamasıyla aklınızda tutabilirsiniz

Ece Ayhan

Cemal Süreya

Edip Cansever

Sezai Karakoç

Ülkü Tamer

Turgut Uyar

İlhan Berk

(ç)

(Kitaptan):    İkinci Yeni Şiiri


Türk şiirinde Birinci Yeni’den (Garip) sonra ve ona karşı olarak 1954’ten sonra görülmeye başlayan İkinci Yeni şiir akımı, ortaya koyduğu iddialar ve toplu çıkışlarıyla dilde değişimin bir halkası olmuştur. Bu topluluğun göze çarpan en önemli özelliği Türkçeyi kullanış biçimlerindeki farklılıktır.


İkinci Yeni şairleri savaşın bittiği ve farklı toplumsal kutupların bulunduğu bir dönemde sanat anlayışlarını ortaya koymuşlardır. Bu şiir akımını birçok edebiyat eleştirmeni, çağdaş Türk şiirinin en son ve en özgün atılımı olarak kabul ederken bazı eleştirmenler ise edebiyatta bir skandal olarak görmüştür. Şiirde “soyut”, “anlamsız” ya da “kapalı” olmak, “özde ve biçimde deformasyona dayanmak”, “okurdan kopmak”, “topluma sırtını dönmek”, “us dışına çıkmak”, “bilinç dışının olanaklarından yararlanmak” ve “Garip akımının yalınlığına karşı çıkmak” İkinci Yeni şiirinin genel özellikleri arasında sayılmıştır.


                1958’de  
Cemal Süreya’nın “Üvercinka” ve İlhan Berk’in “Galile Denizi”, 1959’da da Turgut Uyar’ın “Dünyanın En Güzel Arabistanı”, Ece Ayhan’ın “Kınar Hanım’ın Denizleri” ve Ülkü Tamer’in Soğuk Otların Altında” adlı kitapları II. Yeni anlayışını temsil etmiştir.

(Kitaptan)

                Birçok edebiyatçı, şair ve eleştirmen 1950’li yıllarda Ankara’da Muzaffer İlhan Erdost yönetiminde yayımlanan Pazar Postası etrafında kümelenmiş bir grup şairin yazdığı şiirlerle Türk şiirinin modernleşmesine büyük katkıda bulunduklarını kabul eder. Bu grup içinde İkinci Yeni şiir anlayışını benimseyen İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever ve Ece Ayhan önemli bir yer tutar.

 
                İkinci Yeniciler, edebiyat çevresinde benimsendiği kadar
eleştirilere de maruz kalır. Bu eleştirilerin başında İkinci Yenicilerin savundukları sanat ve dil anlayışlarındaki alışılmışın dışındaki tutumlar gelir. İkinci Yenicilerde anlam “soyut” bir karaktere bürünür. Şiir dilinde ise gerek sözcüklerin ses ve biçim özelliklerinde gerekse de dilin söz dizimi açısından niteliklerinde büyük değişikliklere gidilir. Bu durum İkinci Yenicilerin şiirlerine “soyut şiir”, “anlamsız şiir”, “kapalı şiir gibi isimlerin verilmesine yol açar.

 
                Dildeki kurulu düzene karşı çıkma,
büyük harf kullanmama eğilimi, sözcüklerin ayrı veya bitişik yazımında da kendini gösterir. Özellikle dizelerdeki kelimelerin tamamının birbiri ardına bitişik yazılarak bir düzen oluşturulması dikkat çekicidir. İkinci Yenicilerin aykırı şairi İlhan Berk’te bu eğilimin örnekleri görülür.

 

                Türk şiirinin en önemli isimlerinden, Şiirimizin uç beyiolarak tanımlanan İlhan Berk şiirlerini düzyazıya yaklaştırır. İkinci Yeni şiir anlayışının önemli şairlerinden ressamca şiir yazan İlhan Berk’in şiirlerinde İstanbul önemli yer tutar. İlhan Berk, İstanbul’u sevmekle kalmaz, onu bütün semtleri ve sokaklarıyla şiire sokar. Tasvir ettiği bu yerleri ressamlığının etkisiyle okuyucunun gözünde canlandırmayı başaran şair, tarihî semtleri en ince ayrıntısına kadar betimler. “İstanbul’dan” adlı şiirinde İstanbul; işçileriyle, yoksullarıyla, açlarıyla, hastalarıyla, balıkçılarıyla ve kadınlarıyla vardır.

SEZAİ KARAKOÇ (1933-2021)         (Kitapta var) 



§ İkinci Yeni şiir anlayışını, geleneğe ve İslam düşüncesine bağlayan bir şairdir.

 
§ Türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şair Sezai Karakoç'tur. Sezai Karakoç, bunu modern şiirin diliyle yapmıştır. 


§ "Mona Rosa" (Tek Gül) adlı şiiri ona büyük ün kazandırır. Eser, edebiyatımızın çağdaş anlamda "Leyla ve Mecnun"u sayılır.


§ O, Batı edebiyatını da iyi incelemiş bir şairdir.


§ Modern sanattaki soyutlamanın İslam anlayışına uygun olduğu düşüncesindedir ve şiirlerini bu yönde geliştirmiştir.


§ Karakoç, geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır.


§ Diriliş adlı dergiyi çıkardı.

 
§ 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne edebiyat dalında Sezai Karakoç seçildi ancak ödülünü almaya gitmedi.

ŞİİR: 
Körfez (1959) ,  Şahdamar (1962), Hızır’la Kırk Saat (1967) • Sesler (1968), Taha'nın Kitabı (1968), Kıyamet Aşısı (1968) • Gül Muştusu (1969),  Zamana Adanmış Sözler (1970) • Şiirler (1975), Ayinler (1977), Leyla ile Mecnun (1981) • Ateş Dansı (1987), Alınyazısı Saati (1989)

DENEME-İNCELEME:

Yunus Emre , Yazılar , İslam’ın Dirilişi
• İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü
• Mehmet Akif , Mağara ve Işık , Edebiyat Yazıları 1-2-3


EDİP CANSEVER (1928-1986)  (Kitapta var)


§ II.Yeni akımının özgün örneklerini vermiştir


§ Şiiri; hissedilen düşünülen ama başkalarına aktarılması kolay olmayan şeyleri anlatma çabası olarak görmüştür. 


§ 1950’lerden başlayarak varoluşçuluk (egzistansiyalizm) akımı etkisinde, kişinin sınırlı, tekdüze dünya kargaşasında yerini araştıran şiirden, düşünce payı ağır basan şiire geçmiştir. 


§ Bu yüzden II. Yeniciler arasında düşünce şairi olarak nitelendirilir. 


§ Bir ara şiirde yeni arayışlara yönelmiş ve tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullanmıştır.

 

ESERLERİ


• İkindi Üstü, Dirlik Düzenlik , Yerçekimli Karanfil • Umutsuzlar Parkı , Petrol , Nerde Antigone , Tragedyalar  • Çağrılmayan Yakup, Kirli Ağustos , Sonrası Kalır  • Ben Ruhi Bey Nasılım, Sevda ile Sevgi , Şairin Seyir Defteri
• Yeniden , Bezik Oynayan Kadınlar , İlkyaz Şikâyetçileri  • Oteller Kenti 

 

İLHAN BERK (1918-2008) (kitapta var)


1.Nazım Hikmet etkisiyle başlayan şiir anlayışında daha sonra Garip şiirinden etkilenmiş, en son olarak da İkinci Yeni” şiirinin en aşırı sanatçılarından olmuştur.


2. İlk kitabını Manisa Halkevi dergisinde
yayımladı.


3. Şiirde tamamen anlamsızlığı savunmuştur.


4. Türk edebiyatında daha çok şiirleriyle tanınmıştır.


5. Batı’yı günü gününe takip etmiş, sürekli
değişimi
benimsemiştir.


6.
Sürrealizm (Gerçeküstücülük) akımından etkilenerek otomatik
şiir ve serbest yazı anlayışını kullanmıştır.


7. Şiirlerinde en çok
“cinsellik ve maddecilik”
temalarını işlemiştir.


8. İçerikten çok biçime önem vermiştir.


9.
Deneme, günlük, otobiyografi türlerinde
eserler vermiştir.

 

Yazmak mutsuzluktur. Mutlu insan yazmaz. “ der. 


Önemli Eserleri

 
Şiir:
Güneşi Yakanların Selamı, İstanbul, GünaydınYeryüzü, Galile Denizi, Çivi Yazısı, Otağ, Mısırkalyoniğne, Şenlikname, Taşbaskısı, Deniz, Eskisi, İstanbul Kitabı
Günlük: El Yazılarına Vuruyor Güneş
Anı: Bir Uzun Adam
Deneme: Şairin Toprağı

TURGUT UYAR (1927-1985)



§ Ölçülü, uyaklı, hece vezniyle şiirler yazmıştır.
§ Hem geleneksel Türk şiiri hem de Batı kaynaklı şiiri deneyerek yazmıştır.


§ İlk şiirlerinde kişisel yaşantısının ve çevresinin izdüşümleri üzerinde durulmuş; sonraları “toplumla ve törelerle çatışan bireyin yenilgisine yakılmış ağıtlar” denilebilecek şiirler yazmıştır.

 

ESERLERİ:

• Arz-ı Hal , Türkiyem , Dünyanın En Güzel Arabistanı • Tütünler Islak , Her Pazartesi , Divan , Toplandılar• Kayayı Delen İncir, Dün Yok mu?• Büyük Saat (Son yazdıklarıyla birlikte bütün şiirleri • Göğe Bakma Durağı

 

(Kitaptan): Edip Cansever, şiirlerinde tiyatrodakine benzer diyaloglara yer vermiştir. “Yer Çekimli Karanfil”, “Ben Ruhi Bey Nasılım” gibi farklı üslup denemelerinin olduğu şiirleri ile tanınmıştır. “Dize işlevini yitirdi.” düşüncesiyle yeni şekiller denemiştir.

 
               
Çağrılmayan Yakup adlı şiirde Edip Cansever, toplumda önemli bir yer edinemeyen sıradan bir insanı konu edinmiştir. İkinci Yeni şiirinin bir özelliği olarak bu şiirde öne çıkan dize veya ifadeler kullanılmıştır. Şiirin yazılmasından sonra “Çağrılmayan Yakupbir unvan olarak kullanılmaya başlanmıştır.

 

DİNİ DEĞERLERİ, GELENEĞE DUYARLILIĞI ve METAFİZİK ANLAYIŞI ÖNE ÇIKARAN ŞİİR







Türk Edebiyatında özellikle divan ve tekke şairleri tarafından yazılan tasavvufi eserler yüzyıllardır süregelen dinî değerleri, geleneğe duyarlığı ve metafizik anlayışı öne çıkaran bir şiir geleneği oluşturmuştur. Bu gelenek Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatında da devam etmiştir. 


§ Şairler, geleneksel unsurları modern şiir biçimleri ile sentezlemişlerdir. 


§ Sezgicilik ve mistisizm akımlarının etkisiyle metafizik ve dinî konuları ele almışlardır. 


§ Geleneksel Türk-İslam kültür, sanat ve edebiyat birikimlerinden değişik şekillerde yararlanmışlardır.


§ Necip Fazıl Kısakürek ve Asaf Hâlet Çelebi Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinde dinî duyarlılıkları şiirine yoğun bir şekilde yansıtan ilk isimlerdir. Özellikle Necip Fazıl mistik şiire gerçek anlamda yön veren isimlerden biri olmuştur

 
§ 1960-1980 yılları arasında ise Sezai Karakoç başta olmak üzere Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Ebubekir Eroğlu, İsmet Özel gibi sanatçılar dinî içerikli şiirlere imza atmışlardır.

 

(Kitaptan):

Dinî değerleri, geleneğe duyarlılığı ve metafizik anlayışı öne çıkaran şairler Mehmet Âkif ve Necip Fazıl’ın açtığı yoldan yürümüştür. Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt gibi şairler şiirlerinde dinî değerleri ve metafizik anlayışı öne çıkarmışlardır. Şiirlerinde arka plan olarak dinî ve mistik ögeleri kullanmışlardır.

 
               
Modern yaşamın birey üzerindeki olumsuz etkileri mistik şairler tarafından sorgulanmıştır. Bu şairlerin başında gelen Sezai Karakoç, Erdem Bayazıt’tan Cahit Zarifoğlu’na birçok sanatçıyı etkileyen şair ve fikir adamıdır.

 

SEZAİ KARAKOÇ (İkinci Yeni olarak da vardır.)






                Sezai Karakoç, Cumhuriyet Dönemi’nde eserler vermeye başlamıştır. Edebiyatımızda önemli bir yere sahip olan Sezai Karakoç, çok yönlü kişiliğiyle de kendi yolunu çizmiştir. Şairliği yanında bu çok yönlü şahsiyet; yazar, fikir ve siyaset adamı olarak öne çıkmıştır.

 
               
“Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinde şehirler birer semboldür. Sezai Karakoç diğer şiirlerinde olduğu gibi bu şiirinde de sevgili imajına yer vermiştir. Şiirlerinde İslami düşünceyi modern şiirdeki gerçeküstücülükle kaynaştırmıştır.

 
               
Şair, çarpıcı benzetmelerle, denenmemiş sentezlere ulaşmıştır. Sezai Karakoç 2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne layık görülmüştür.

 
               
Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinde İslami bir duyarlılık vardır. Şair, diriliş ülküsünü bu şiirine yansıtmıştır. Peygamberler tarihini iyi bilmesinin göstergesi olarak bizleri o dönemlere ve onların kıssalarına götürecek telmihlerde bulunmuştur.

 

                (Veysel Şahin’in değerlendirmesi)

    Sezai Karakoç, şiirlerinde Mekke, Medine, Şam, Bağdat, Endülüs, Kudüs, İstanbul adıyla; din, tarih, hicret, zafer, mağlubiyet gibi birçok çağrışımı simgesel bellek mekânlarına dönüştürür. Karakoç şiirlerinde Doğu, Batı, Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul gibi mekânları Peygamberlerin öyküsüyle anlamlı hâle getirir. 

 

 Sezai Karakoç’un eserlerinde aşk-sevgi tek boyutlu değildir. Sezai Karakoç, şiirlerinde sevgi(li)ye ulaşmak için Leylanın acılı ve yakıcı çöl yollarında ilerleyerek birçok kapıdan geçer. Bu kapılardan geçen âşık ve maşuklar bütün insanlığın bir sevgi içinde yaşamasını gerekli kılar. Beşeri sevgiden ilahî sevgiye yönelişi şiirlerinde bir gereksinim olarak gören Karakoç, Mutlak Sevgi’de bütün insanlığı bütünleştirir. Sezai Karakoç, Mevlana ve Yunus Emreden Fuzuli ve Şeyh Galib’e oradan da Mehmet Akif Ersoya köprüler kurar ve genç nesillere kendilik değerlerine dönmeyi salık verir.

 

MİSTİK ŞİİR NEDİR? ÖZELLİKLERİ

Cumhuriyet Dönemi Türk şiirindeki önemli anlayışlardan biri de mistik şiirdir. Metafizik düşünceleri şiirin merkezine yerleştiren bu anlayış, akıl yoluyla elde edilemeyen bilgileri, kalp ve sezgi yoluyla elde etme yöntemi olarak tarif edilir. Gerçeklik, varlık ve yokluk, din-insan ilişkisi ve öte dünya kavramları mistisizmin tartıştığı konular arasındadır. İnsanın iç dünyasının ihmal edilemez olduğunu savunan bu anlayış, mutlak hakikati güzellik yoluyla aramaktadır. Sezgicilik akımı, Türk edebiyatında Cumhuriyet Dönemi’nde mistik şiirin gelişiminde etkili olmuştur.


CAHİT ZARİFOĞLU (1940-1987)


  • Garip dışında yeniliği sürdüren 1960 sonrası mistik duyarlılıkla şiir yazmayı sürdüren sanatçılarındandır.
  •  
  • Üniversite yıllarında çeşitli dergilerde yayımlanan şiir ve yazılarıyla tanınan Zarifoğlu; şiir, hikâye, günlük, roman, deneme, masal ve tiyatro gibi birçok türde eser verdi. 
  •  
  •  Benlik, varoluş sorunu, Doğu-Batı çatışması, aşk, aile gibi soyut ve bireysel temalı ilk şiirlerinden sonra Allah ve Peygamber sevgisi ön plana çıkardığı dinî-tasavvufi (içe dönük) şiirler yazdı. 
  •  
  • Kendine has bir şiir diliyle imgeli, kapalı şiirler yazmıştır.

Eserleri: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller, Korku ve Yakarış; İns, Serçekuş, Ağaçkakanlar, Katıraslan, Yürek Dede ile Padişah, Motorlu Kuş…

Not: Cahit Zarifoglu’nun “İşaret Çocukları” adlı kitabının adı hazırlık çalışmalarında geçmektedir.

 

ERDEM BAYAZIT (1939-2008)    (Kitapta var)



§ Mistik şairlerden biridir, İkinci Yeni’nin anlatım olanaklarını İslami öğelerle birleştirerek geliştirmiştir.


§ Birçok şiirinde İslami bir duyarlılık olan şair tasavvuftan çokça yararlanmıştır. En ünlü şiiri Sebep Eyde her şeyin tek ve mutlak sebebinin Allah olduğunu dile getirir.


§ İslam estetiğinin biçimlendirdiği kapalı ve imgeci bir söylem ortaya koymuştur. Daha çok endüstri toplumunun parçaladığı insanı dinsel duyarlılığa davet eden şiirler yazmıştır.

Şiir: Sebep Ey, Risaleler, Şiirler
Gezi: İpek Yolundan Afganistan’a

(Kitaptan):

                Dinî değerleri, geleneğe duyarlılığı ve metafizik anlayışı öne çıkaran şiirlerde din, inanç, mistisizm ve metafizik gibi kavramlar dile getirilmiştir. Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt gibi şairlerin eserlerinde din olgusu önemli bir yer tutar.

 
                Türkiye’de 1950 sonrasında hızlanan köyden kente göç, edebiyatımızı da etkiler. Modern kente ve kentleşmeye tepkiyi şiirlerinde kalıcı ve ısrarlı bir tema olarak işleyen şairlerden birisi de Erdem Bayazıt’tır. Onun şiirlerinde modern hayatı sorgulama şehir üzerinden yapılır. 

        Okuduğunuz şiirde de dönemin kent hayatından kesitlere yer verilmiştir. Modern yaşam tarzına karşı isyanını şiirlerinde dile getirmiştir. Onun şiir sanatının şekillenmesinde “Mavera” dergisi etkili olmuştur.

 
               
Erdem Bayazıt’ın şiiri; kentle yüzleşen, kentten bunalan ve kaçmak isteyen, kentin şart ve görünümlerine isyan eden bir şiirdir. O, modern kenti; kalabalıklaşma, karmaşıklık, yabancılaşma, yalnızlaşma, teknolojik esaret, tüketim, parçalanma, bunalım ve bunaltı gibi durum ve olguların çerçevesinde algılar. Onun şiirlerinde “duvar” şehirde bireyin karşısına çıkan engelleri sembolize eder. Erdem Bayazıt’ın eleştirdiği bu kent dokusu; apartmanlar, beton duvarlar, yapay parklar, araçlar, balkonlar, kaldırımlar, bulvarlar, vitrinler, göğü kapatan çatılar, karanlık sokaklar, suları hapseden borular, mekânik sesler ve uğultular, dumanlar, fabrikalar ile örülmüş bir mahşerdir. Şair, bu olumsuz ögelerden ve bu ögelerden oluşan modern kentin saldırısından kaçıp kurtulmak ister.
                Erdem Bayazıt’ın şiirlerinde bitmeyen, fiilimsilerle örülü dize yapısı görülür. Onun şiirlerinde her bir bölüm uzun bir cümleden alınmış gibidir.
“Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair” şairin en ünlü şiirlerinden biridir. 1960 sonrası mistik anlayışla eser veren şair İslami motifleri ustaca kullanılır.

 

(Murat Turna’dan Erdem Bayazıt’ı değerlendirme):


 Erdem Bayazıt, İkinci Yeni ile 80 kuşağı arasında kalan bir ara dönem şairidir. Mehmet Âkif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç şiir ekolünden gelir. Erdem Bayazıt şiiri, millî-manevi hassasiyetleri olan, sosyal cephesi geniş bir misyon şiirinin halkalarındandır. Bu şiirin beslendiği kaynaklar başta vahiy, hadis, İslam tarihi, İslamî düsturlar gibi dinî esaslı kaynaklar olmakla birlikte divan ve halk şiiri, folklor ve çağdaş şiirimizin seçkin numuneleridir. En başta ailesinin, tahsil hayatında karşılaştığı ve sonradan sanat hayatımızda da yer alan sanatkâr arkadaşlarının tesis ettiği ruhî atmosferde sanatının hamuru şekillenmiş olan Bayazıt, dinî duyarlılığı yüksek, vicdanî mesuliyet fikri içeren şiirler kaleme almıştır.”

 

1960 SONRASI TOPLUMCU EĞİLİMLERİ YANSITAN ŞİİR

İKİNCİ YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİR (1960-1980)



Türk şiiri 1960’lı yıllarda ülkedeki siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin etkisiyle 1950’lerdeki İkinci Yeni şiir anlayışından uzaklaşır. Toplumcu gerçekçi şiir anlayışı Türk edebiyatında yeniden canlanmaya başlar. “Ant, Devinim, Halkın Dostları, Gelecek, Yansıma” gibi dergilerde yazan Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Refik Durbaş, Nihat Behram, Kemal Özer, Gülten Akın gibi şairler bu anlayışla eserler vermeye başlarlar.

(Kitaptan):

1960 sonrası toplumcu eğilimleri yansıtan şiir Nazım Hikmet’in etkisiyle gelişmiştir. “Yeni Gerçek”, “Anda” ve “Halkın Dostları” gibi dergiler etrafında toplanan şairler şiiri ideolojik bir temele oturtmuştur. Bu dönemin önemli şairleri arasında İsmet Özel, Süreyya Berfe, Kemal Özer, Refik Durbaş ve Ataol Behramoğlu sayılabilir.

 
               
Toplumcu gerçekçilik; Rus şair Mayakovski’nin etkisiyle ortaya çıkan sanat akımıdır. Toplumcu gerçekçi edebiyat, programa dayalı ve tezli bir edebiyattır. Halkçılık, köycülük kavramları ile hümanist düşünce etrafında  şekillenmiştir, “insan, toplum ve üretim ilişkileri” sık görülen temalardır. “Toplum için sanat” anlayışı savunulmuştur. Sanatçı, toplumun ruh mühendisi olarak görülmüştür. Toplumu eğiterek dönüştürme misyonu üstlenilmiştir.

 
                İsmet Özel, Türk şiirinde 1960’lı yılların başlarında, İkinci Yeni olarak adlandırılan nesilden hemen sonra şiir yayımlamaya başlayarak çok kısa sürede dikkatleri üzerine çekmiştir. İkinci Yeni’nin Türk şiirine getirdiği yeniliklerden özellikle mısra yapısı ve imge tekniğinden yararlanmış fakat kendi özgün tarzını oluşturmayı başarmıştır.

 
                İsmet Özel, ilk kitabı Geceleyin Bir Koşu”yu 1966 yılında, büyük yankılar uyandıran ikinci kitabı “Evet, İsyan”ı ise 1969 yılında yayımlamıştır. 1970’te Ataol Behramoğlu ile birlikte Halkın Dostları dergisini çıkarmıştır.

 
               
İsmet Özel şiirinin en önemli özelliği, sorumluluk duygusu yüklü bir şiir oluşudur. O, şairlerin halka karşı sorumlu olduğu ve halkın sorumluluğunu üstlenebilecek bir yetkinliğe ulaşmaları gerektiği kanaatindedir.

 
               
“Mataramda Tuzlu Su” şiirinde şairin çıkmaya “hüküm giydiği” “uzun yol”, yaşanmışlıklardan dolayı aslında mecbur olunan bir “yolculuktur.” Şair kendince aydınlanma yolunda önemli kazanımlar elde ederek hayatında köklü değişikliklerin başlangıcındadır.

 

                (Ahmet Kaya’nın değerlendirmesi) İsmet Özel’in şiiri çok çeşitli ve birbiriyle uzlaştırılması güç etkileri içinde eriten bir potadır: İsmet Özel, şiiri beşeri bir uğraş” olarak görür. Şiirin bilim ve felsefe gibi insanın bilgilenme kaynaklarından birini teşkil ettiği düşüncesindedir. Bu noktadan itibaren şiir, İsmet Özel için son derece ciddiye alınacak varoluşsal bir etkinlik hâline dönüşür. Çünkü şiir, Özel’e göre, insanın “Ben buradayım!” deme faaliyeti ve fırsatlarından en önemlisini teşkil eder. Şair, dili ham madde olarak görmez. İsmet Özel’in anlayışına göre şiir, dilin bizatihi kendisidir, kendisi oluşunu ifade etme hâlidir. Heidegger’in “dil, varlığın evidir” sözünü İsmet Özel, Türkçede “dil, varlığın ilidir” şeklinde telaffuz etme yanlısıdır. Çünkü Özel’e göre insan dilinde yaşar, diliyle yaşar. Bu açıdan İsmet Özel, Türkçeyi hepimizin ortak yurdu olarak algılar. Dil ve insan arasındaki bu “barınma-barındırma” ilişkisi şiire de bir sığınak ya da bir saçak altı olma özelliği kazandırır.

 

İKİNCİ YENİ SONRASI TOPLUMCU ŞİİR (1960-1980)         ÖZELLİKLER 



§ İdeoloji, 1960-1980 arasında yoğun olarak kullanılmış ve büyük bir propaganda şiiri ortaya çıkmıştır.


§ Şairler, genellikle Marksist dünya görüşünü, sosyalist siyaseti benimsemişler ve eserlerini bu doğrultuda vermişlerdir.


§ Halkı aydınlığa çıkarma iddiasında olan bu şairler, toplum için sanat” anlayışıyla şiirlerini yazarlar.


§ Dönem şairleri, “umut, yaşama sevinci, sorgulama, isyan, devrim ve direnme” gibi temalar üzerinde durmuştur.


§Halk, işçi sınıfı ve kentleşme sorunlarını; kadın ve kadın haklarını” şiirlerinde işlemişlerdir.

 
§ Toplumsal dayanışma, örgütlülük şiirlerde kutsallaştırılır.


§ İkinci Yeni doğrultusunda eserler veren şairlerde "kapalı bir anlatım" görülürken, İkinci Yeni Sonrası Toplumcu şairlerde "açık bir anlatım" görülür.


§ Bu anlayıştaki şairler biçimden çok içeriğe (anlama) önem vermişlerdir.


§ İçerikte Nazım Hikmet'in etkisinde kalmışlardır.

 
§ Daha etkili bir dil kullanabilmek için “slogan üslubu şiirlerde kullanılmıştır.


§ Şiirin ses, ritim ve ahenginde değişmeler görülür.


§ Şiirde uzak çağrışımlara yer verilmemiştir.


§ Şiir dili ve söyleyişinde aşırılıktan kaçınılmıştır.


§ Geleneksel söyleyişten faydalanma görülür.

 
§ Serbest nazım geleneği devam ettirilmiştir.


§ Soyut bir şiir yerine somut bir şiir geliştirilmiştir.

TEMSİLCİLERİ:


İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe, Nihat Behram, Refik Durbaş, Gülten Akın, Özkan Mert ve Ahmet Oktay

 

ATAOL BEHRAMOĞLU (1942-…)


  • İlk şiiri 1960 yılında Varlık dergisinde yayımlanmıştır.
  •  
  • İlk şiirlerinde İkinci Yeni’nin etkisi görülürken daha sonraki şiirlerinde toplumcu gerçekçi şiir anlayışına bağlıdır.
  •  
  • Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek gibi çeşitli dergilerde şiirleri yayımlanmıştır.
  •  
  • Yeni Gerçek adlı dergiyi, İsmet Özel ile birlikte Halkın Dostları dergisini çıkarmış, edebiyatın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
  •  
  • Şiirlerinde toplum ve bireyi, yaşamın bütünlüğü içinde ele alır. 
  •  
  • Şiirlerinin yanı sıra edebiyat ve kültür üzerine yazıları, hazırladığı antoloji ve çevirileriyle de tanındı. 
  •  
  • Deneme, inceleme, anı, gezi, mektup, tiyatro türlerinde de eserler vermiştir.
  •  
  • Asya-Afrika Yazarlar Birliği 1981 Lotus Ödülü, 2002’de Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği “Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü”, 2008’de Rusya Federasyonu’nca Uluslararası Puşkin Nişanı verildi.
  • Eserleri: Bir Ermeni General, Bir Gün Mutlaka, Kuşatmada, Dörtlükler, Kızıma Mektuplar, Eski Nisan, Sevgilimsin, Aşk İki Kişiliktir, Bebeklerin Ulusu Yok, Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var; Yaşayan Bir Şiir, Kardeş Türküleri; Büyük Türk Şiiri Antolojisi (2 cilt)
  •  

İSMET ÖZEL (1944-…)         (Kitapta var)


§ İkinci Yeni sonrası toplumcu şiirin öncü kişilerindendir.


§ İlk dönem şiirlerinde "Marksist" düşünceden beslenir. Devrimci duygularla, emekçi sınıfın mücadelesini, haksızlıkları, halkın sorunlarını ve haksızlıkları işler. "Evet İsyan", "Geceleyin Bir Koşu", "Cinayetler Kitabı" isimli eserleri bu dönemin ürünleridir. Bu eserler, toplumcu şiir çizgisinde yazılmış şiirlerinin toplandığı kitaplardır.


§ İkinci dönem sanat anlayışında (1970'den sonra) toplumcu çizgiden ayrılıp mistisizm ve dini duyarlılığa yönelir. İnsanın varoluş sorunlarını irdeler. "Erbain" ve "Celladıma Gülümserken" bu dönemin eserleri olarak ön plana çıkar.


§ Türkçeye hâkimiyetiyle de ön plana çıkar.

Şiir:  Erbain, Bir Yusuf Masalı, Cinayetler Kitabı, Evet İsyan • Geceleyin Bir Koşu, Celladıma Gülümserken

Deneme:  Şiir Okuma Kılavuzu, Taşları Yemek Yasak • Zor Zamanda Konuşmak,  Bakanlar ve Görenler• Şairin Devriye Nöbeti, Tavşanın Randevusu , Surat Asmak Hakkımız

 

(Kitaptan)

Toplumcu şiirin en önemli temsilcisidir. İlk şiirlerini devrimci şiir olarak nitelemiştir. Şiirlerinde kapalılık, isyan ve sloganlar öne çıkar. 

 İsmet Özel’in şiir dili gündelik kullanımları itibarıyla oldukça sadedir. Ancak oldukça özgün imge üretebilme yeteneği sayesinde anlam, anlaşılmak için okuyucudan emek ister. 

Çağrışımları bol ve içerik oldukça zengindir. Ataol Behramoğlu ile birlikte Halkın Dostları adlı dergiyi çıkarmıştır. Taşları Yemek Yasak adlı deneme kitabıyla ödüller almıştır.


Başlıca eserleri: Erbain, Geceleyin Bir Koşu, Evet İsyan, Cinayetler Kitabı, Celladıma Gülümserken, Bir Yusuf Masalı, Of Not Being A Jew (şiir).

SÜREYA BERFE (1942-…)


§ Bir yarışmada Kasaba adlı şiiriyle birincilik kazanınca dikkatleri üzerine çekti. Bu şiirinden sonra II. Yeni anlayışından uzaklaşarak toplumcu gerçekçi şiire yöneldi.


§ Şiirlerinde “tabiat” öne çıkar.


§ Anadolu’nun köylerinde tanıklık ettiği olayları toplumcu bir bakış açısıyla dile getirmiştir.

ESERLERİ:  Gün Ola…, Savrulan , Hayat ile Şiir , Ufkun Dışında • Kalfa , Nâbiga , Seni Seviyorum,

Çocuk kitapları
İlkokullar İçin Matematik , Çocukça , Eksik Alfabe

1980 SONRASI TÜRK ŞİİRİ

 




  • 1980 sonrasında yaşanan sosyal, siyasi ve ekonomik olaylardan Türk edebiyatı da derinden etkilenmiştir. Bu dönemde toplumcu gerçekçi anlayışı egemenliğini yitirmiş, bireysel eğilimler çoğalmıştır. 1980 sonrası Türk şiirinde ortak bir poetikası olan, belirli bir eğilim ya da edebî topluluk oluşmamış; yeni arayışlar içine giren şairler, şiirlerini bireysel olarak dergilerde yayımlamışlardır. Bu dönemde dergiler, Türk şiirinin gelişiminde önemli bir işleve sahiptir.
  • Baki Asiltürk, “Türk Şiirinde 1980 Kuşağı adlı kitabında 1980 sonrası şiiri şöyle tasnif eder: İmgeci Şiir” , “Anlatımcı Şiir”, “Gelenekselci Şiir”, “ Toplumu Gerçekçi Şiir”,“Yeni Garipçi Şiir”, “Folklorik-Mitolojik Şiir”, “Metafizik Şiir”...
  • Bu dönemde Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Seyhan Erözçelik, Lale Müldür, Ahmet Erhan ve Küçük İskender gibi şairler şiirin hareketliliğini sağlamışlardır.

1980 Sonrası Şiirinin Özellikleri:

§ Şiirlerde imgeye ve uzak çağrışımlara önem verilmiştir. Bu yönden şiirler, İkinci Yeni şiiriyle benzerlik gösterir. 


§ İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirde olduğu gibi ideolojiyi şiirlerinde öncelikli bir öğe olarak görmemişlerdir.


§ Gelenekten etkilenmiştir. 


§ İdeolojiden uzak bir şiir anlayışıdır. 


§ Şiir, düz yazıya yaklaştırılmış; şairler, kapalı bir anlatım benimsenmişlerdir.


§ Bu dönem şairleri birlikte dergiler çıkarmışlardır.


§ 1980 şairleri için ortak bir anlayıştan çok, grupların ve kişilerin ayrı ayrı şiir anlayışlarından söz edilebilir.


§ Yazko Edebiyat, Üç Çiçek, Şiiratı ve Sombahar gibi dergiler bu dönemde etkilidir.

TEMSİLCİLERİ:

Abdülkadir Budak, Adnan Özer, Haydar Ergülen, Hulki Aktunç, Hüseyin Atlansoy, Veysel Çolak, Küçük İskender, Lale Müldür, Metin Cengiz, Nevzat Çelik, Sedat Umran,
Osman Konuk, Tuğrul Tanyol, Seyhan Erözçelik, Murathan Mungan 1980 sonrası Türk şiirinde öne çıkan şairlerdir.

( Kitaptan)

1980 Sonrası Türk Şiiri


1980 sonrası Türk şiiri tek tip şiir değildir. Farklı anlayışlara mensup şairlerin şiirleri aynı dergilerde yayımlanabilmiştir. 1980 sonrasında eser veren şairlerin en büyük özelliklerinden biri de geleneksel şiirden yararlanabilmeleridir. Bu dönemde Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Lale Müldür, Ahmet Erhan gibi şairler şiirin hareketliliğini sağlamışlardır.


               
Haydar Ergülen, 1980 sonrası Türk şiirinde önemli bir yere sahiptir. O, şiir ve felsefeyi bir araya getirmiştir. Günlük hayatta pek fark edilmeyen bir konunun felsefi arka planını ele almıştır. Haydar Ergülen gerçeklikle ironi arasında gidip gelen duygu yoğunluğu yüksek şiirler yazmıştır. Sade, lirik ve ince bir üslupla insan-dünya ilişkisini, ölüm-yaşam çatışmasını sorgulamıştır. Aylar, mevsimler ve uzak kentler üzerine şiirler yazmış; ölüm, yalnızlık, yabancılaşma gibi temaları işlemiştir. 

 

 Sıradan insanın günlük yaşantısının arka planını bir şair duyarlılığıyla dile getirmiştir. Hayatın güzelliklerini derin bir anlatımla şiire yansıtmıştır. “Mavi” ve “nar” sözcüklerini imgeleştirmiştir. Şair, şiirlerinde parkların, aşkların, yalnızlığın hüzünlü hikâyelerini anlatmıştır. Şiirlerinde nostaljik sahnelere yer vermiştir.


                Okuduğunuz
“ İnsan Kısadır” adlı şiirde şair hayatı sorgulamış ve ölüm karşısında insanın çaresizliğini belirtmiştir. Haydar Ergülen bu şiirde olduğu gibi kolay ve anlaşılır bir dil kullanmıştır.

 

(Servet Şengül değerlendirmesi) : “1980 kuşağı Türk şiiri, kendisine zaman bakımından en yakın kuşak olarak 60 ve 70 kuşağı şiirinden oldukça farklı anlayışa sahiptir. 1980 askerî darbesinin de etkisiyle 80 kuşağı, kendinden önceki yirmi yılın ideolojik şiir tavrını sanatsal şiire çevirir.

  Toplumun yansıması olan sanat hareketleri, özelde şairler, bu sessizliğe tabi olmak zorunda kalınca önceki dönemlerden ayrılan, bireyi önceleyen ve sanat yapma hedefi olan şiir anlayışı gelişir. Böylelikle değişen yaşam algısı şairleri şiire dönüş ilkesine yönlendirir.”

 

1980 Sonrası Şiirin Önemli Temsilcileri



1. HAYDAR ERGÜLEN (1956 - …)      (Kitapta var)

§ Üç Çiçek dergisini çıkarmış, Şiiratı dergisinde emeği geçmiştir.


§ Aşk, kardeşlik, yaşantılar, çocukluk gibi konuları çoğunlukla imgeli ve mecazlı bir dille işlemiştir.


§ Alevi-Bektaşi şiir geleneğiyle birlikte Cemal Süreya ve Behçet Necatigil ile yakınlıklar kurmuştur.

Başlıca eserleri: Karşılığını Bulamamış Çocuklar, Sokak Prensesi, Sırat Şiirleri, Eskiden Terzi,Kabareden Emekli Bir Kız Kardeş, 40 Şiir ve Bir, Karton Valiz, Ölüm Bir Skandal, Keder Gibi Ödünç,Üzgün Kediler Gazeli, Zarf (şiir)

 

 (Kitaptan)


 Klasik ve çağdaş şiirimizin birikimlerini bilinçle, ustaca özümsemiş, kuşağının önde gelen şairlerinden biridir. Yalnızlık, ölüm, yabancılaşma, hüzün, sevgi, kardeşlik gibi temaları işleyen sanatçı; imgeci şiirin güçlü temsilcilerindendir. Her şiirinde farklı oyunlarla dönüşümlere uğradığı görülen şairin imge ve sembol dünyası da bu anlamda sürekli değişkenlik gösterir. Şiirlerinin izleksel (tema) açıdan, hemen hepsinin birbiriyle bağlantılı ve birbirinin içine geçmiş olduğu dikkati çekmektedir.

(Ertan Erol değerlendirmesi)1979 yılında şiirlerini çeşitli dergilerde yayımlamaya başlayan Haydar Ergülen ilk şiir ödülünü “Unutulmaz Bir Yaz İçin” adlı şiiriyle almıştır. Ödül aldığı ilk şiir 1982 yılında yayımlanan “Karşılığını Bulamamış Sorular” adlı kitapta yer almıştır. 

Haydar Ergülen, 1980’li yılların önemli şairleri arasında “İmgeci Şair” olarak yerini alır. Ona ait bir şiir incelenirken de bu özelliği dikkate alınmalıdır. Ayrıca şair o dönemde verdiği eserlerle, yazdığı şiirlerle şiirin o günkü birey ve toplumun sorunlarına değinmiştir. 

 Gözlüklü Şiir şekil özellikleri bakımından ele alındığında belirli bir nazım şekline göre yazılmadığı, sade, akıcı ve günlük konuşulan Türkçenin tercih edildiği, anlatımı zenginleştirmek için kalıplaşmış ifadelere ve deyimlere geniş yer verildiği, şiirde ahengin mısra ortası ve sonundaki ses tekrarlarıyla sağlandığı göze çarpmaktadır.”

(Kitaptan) :

(1980 Şiiri):  İkinci Yeni şiirinden etkilenen 1980 sonrası Türk şiirinde şehirli kimliği öne çıkmıştır. Çocukluk teması üzerinden varoluş sorgusu yapılmıştır. Şiire şiir olmak dışında bir ödev yüklenmemiştir. Gelenekle barışılmış, ayrım yapmadan şiirin büyük ustalarına sahip çıkılmıştır. Türk edebiyatında şiir birikimi olduğu gibi kabullenilmiştir. Şiirin esasen bir araç olmayıp bir amaç olduğu savunulmuştur. Şiirin esas konusunun birey olduğu anlayışı benimsenmiştir. Şairler arasında ortak şiir hareketi oluşmamıştır. İçerikten çok söyleyiş ve yapıya önem verilmiştir. Şiir politikadan, ideolojiden, mesajdan soyutlanarak kendi içine yönelmiştir. Şiir, düzyazıya yaklaşmıştır.

 
               
Hüseyin Atlansoy, Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinde, 1980 sonrasının önemli şairlerinden biridir. Şiirlerinde daha çok aşk, ölüm, çocuk, ben, medeniyet ve İstanbul temalarını işlemiştir. “Göz, ayna, kedi, yağmur, muhacir” gibi imgeleri çokça kullanmıştır. Şair; yaptığı alıntılarda sevdiği bir şairin dizelerini, kutsal kitaplardan bazı sözleri, aklında kalan türkü sözlerini şiirine almıştır

 

(Fethi Demir değerlendirmesi): 1980’lerde azımsanmayacak sayıda şairin Türk şiirini tarihsel bir bütünlük içerisinde gördüğü, gelenekle kurulan ilişkide böylesi bir bütünlükten yana olduğu bilinir. İlgili bölümlerde denildiği üzere1980’lerde imgeci, anlatımcı, folklorik, metafizik… hangi anlayışa bağlı olursa olsun genç şairlerin büyük çoğunluğu geleneğe eğilmiş ve Türk şiirinin zengin birikiminden yararlanmanın yollarını aramıştır. Bu yaklaşımda gelenek, Cemal Süreya ile Yahya Kemal’in, Edip Cansever’le Dıranas’ın, Ahmet Haşim ile Turgut Uyar’ın yan yana durduğu bir çeşit antoloji gibi algılanır, kabul edilir. Osman Hakan A., Vural Bahadır Bayrıl ve Sefa Kaplan bu eğilim içerisinde değerlendirilir. Örneğin 80 sonrası şairlerden olan Vural Bahadır Bayrıl, eski olduğu hâlde eskimeyeni yeni şiir anlayışına uygulamanın yollarını arayan bir sanatçıdır.


2. HÜSEYİN ATLANSOY (1962 - …)     (Kitapta var)


§ Mistik-metafizikçi yönü ağır basan bir şairdir.


§ Metropol hayatını ve ilişkilerdeki hızlı değişimi, konuşma dilinin imkânlarından yararlanarak ironik bir biçimde işlemiştir.


§ İlaç isimleri şiirlerinde bolca yer alır.


Şiir:  İntihar İlacı, Balkon Çıkmazında, Efendilik Tarihi
• İlk Sözler, Şehir Konuşmaları, Kaçak Yolcu
• Sebepsiz Hüzünler Sultanlığı, Karşılama Töreni
• Gizleyen Özne, Metropol İnsanları

CUMHURİYET SONRASI HALK ŞİİRİ

§ Cumhuriyet Edebiyatı’yla birlikte halk kültürüne büyük önem verilmiş, folklor ve halk dili araştırmaları akademik kimlik kazanmıştır.


§ Bu dönemde halk şairleri toplumsal sorunlar karşısında halk bilincini ve halk bakış açısını yansıtmışlardır.


§ Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde geleneksel konuların yanında güncel konuları da işlemişlerdir.

 
§ Halk şairleri usta-çırak ilişkisi içinde yetişmeye devam etmişlerdir.


§ Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme geleneğinin takipçisidirler.


§ Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir yazan şairler de vardır. (Abdurrahim Karakoç gibi)

 
§ 19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir.

Temsilcileri:

  • Âşık Veysel, Abdurrahim Karakoç, Âşık Mahzuni Şerif,Âşık Feymani, Şeref Taşlıova, Murat Çobanoğlu ,Neşet Ertaş, Yaşar Reyhanî

(Kitaptan):

Cumhuriyet Dönemi’nde halk şairleri usta-çırak ilişkisi içinde yetişmeye devam etmişlerdir. Genel olarak saz eşliğinde şiir söyleme geleneğinin takipçisi olmuşlardır. Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir yazan şairler de vardır. Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde geleneksel konuların yanında güncel konuları da işlemişlerdir. 19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet Dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir. Divan şiiri etkisi ve Arapça-Farsça sözcüklerin kullanımı bu dönemde oldukça azalmıştır. Bu dönem halk şairleri arasında Abdurrahim Karakoç, Mahzuni Şerif, Neşet Ertaş, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova gibi sanatçıları saymak mümkündür.

 
            
Âşık Veysel, âşık edebiyatı geleneği içinde yetişip bu geleneği başarıyla temsil eden bir halk şairimizdir. Köy ve şehir hayatı arasındaki geçiş çizgisinde “aşk, tabiat, vatan, din, ahlak, hasret ve gurbet” konularını ihtiva eden şiirler söylemiştir.

 
             Âşık Veysel,
Cumhuriyet Dönemi’nde eski âşıklık geleneğini devam ettiren gerçek bir saz şairimizdir. Hece veznini şiirlerine ustalıkla uygulayan şair, yazıp söylediği şiirlerinde “Veysel” mahlasını kullanmıştır. Onun şiirlerinde “güzel”, insanın doğuştan getirdiği güzellik duygusunun kendiliğinden yöneldiği nesnelerdir. Güzellik onun içindedir. O kadar ki içindeki bu güzellik duygusu bütün bir varlık âlemiyle anlam kazanmıştır.

 

ÂŞIK VEYSEL (1894-1973)       (Kitapta var)

§ 25 Ekim 1894 tarihinde Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğan Âşık Veysel Şatıroğlu, Türk halk ozanlarının son temsilcilerindendir.


§ Şarkışla’nın Sivrialan köyünde doğan ünlü ozan, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 


§ Yedi yaşında iken geçirdiği çiçek hastalığı sebebiyle sol gözünü kaybeden Âşık Veysel, yaşadığı talihsiz bir kaza sebebiyle de sağ gözünü kaybetti.


§ Gözleri görmeyen Veysel’e babası vakit geçirmesi için bir saz aldı. Veysel önce başka ozanların eserlerini sazı ile icra etti. Ardından kendi eserlerini üretmeye başladı.


§ 1933 yılında Ahmet Kutsi Tecer tarafından keşfedilerek Türk edebiyatına kazandırıldı.


§ Sade dil ve lirik bir söyleyişle şiirlerini söyleyen Veysel’in eserlerinde hayatın tüm renklerini görmek mümkündür.


§ Eserlerinde hüzün ile sevinç; iyimserlik ile umutsuzluk iç içedir.


§ Sadece hece ölçüsünü kullanmıştır.


§ Şiirleri Dostlar Beni Hatırlasın, Deyişler, Sazımdan Sesler şiirlerinin yer aldığı yapıtlardır.

 

(Kitaptan):

Köy enstitülerinde öğretmenlik yaptı. Şiirlerinde insan, yurt, toprak sevgisi, nefsin alt edilmesi gerektiği, dünyanın geçiciliği gibi konuları işledi. Şiirlerinde sade, yalın ve akıcı bir dil kullandı. Aşk, yurt ve toprak sevgisini, alışılagelen söyleyişten uzak bir duyarlılıkla dile getirdi. Gözlerinin dış âleme kapalı olması, zengin geleneksel Türk halk şiiri ve çağın gerçeklerini dizelerinde yaşatmayı sağladı.

NEŞET ERTAŞ (1938-2012)



§ Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde doğmuş, 25 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.


§ Abdal müziğinin son temsilcisidir


§ Ünlü Türk ozanı ”Bozkırın Tezenesi” lakabıyla da bilinir. Bu adı ona Yaşar Kemal takmıştır.


§ Bozlak formunun en önemli ustasıdır


§ Babası Muharrem Ertaş’ı kendisine örnek almış ve onun yolunu kendine yol bilmiştir. 


§ “Gönül” sözcüğünün geçmediği neredeyse bir tek türküsü yoktur.


§ Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştı.


§ Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.

 
Eserleri:
Şiir
: Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde, Kendim Ettim Kendim Buldum, Zahidem, Gönül Yarası, Gitme Leylam, Gel Gayrı Gel

 

ABDRRAHİM KARAKOÇ (1932-2012)   (Kitapta var)


Kahramanmaraş'ta doğmuştur.  

*Halk şiiri ikliminde doğup büyüdü.

*İlk yazdığı şiirleri 2 kitap olacak hacimde iken beğenmeyip yaktı ve 1958 yılından itibaren yazdıklarını 1964 yılında ”Hasana Mektuplar" ismi altında kitap haline getirdi.  

*Şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele alan şair, siyasal ve toplumsal bozuklukları eleştirdiği şiirleri yüzünden yaklaşık otuz defa mahkemeye verildi fakat hepsinden beraat etti.  

*Âşık tarzı şiir tekniğini benimsemiş, ancak bağlama çalmayı öğrenememiş ve mahlas almayı da düşünmemişti.

*Hece ölçüsüyle mahallî söz dağarcığı ve ağız özelliklerini ustalıkla kullanmıştır.

*Çok az şiirinde “Karakoç” mahlasına yer verdiği görülmüştür.  

*Az sayıda serbest vezinli şiiri de vardır.

*Taşlamalarıyla tanınmıştır.

*Yazdığı bazı şiirler bestelenmiştir.

* Mihribanşiiri halk arasında oldukça yaygınlaşmıştır.

*Aşk, ayrılık, gurbet, yurt sevgisi, doğa temalarını başarıyla işlemiştir.

*Mücadeleci şiirlerinin çokluğu şartlardan kaynaklanmaktadır.

*Canlı ve yalın bir Türkçe kullanmıştır.

*Kahramanmaraş halk kültüründen seçtiği yerel kelime ve deyimler, kullandığı ağız özellikleri şiirlerine türkü lezzeti verdi denilebilir.

*30 yılı aşkın bir zaman içinde kitapları baskı üstüne baskı yenilemektedir.  

*Bilhassa “Vur Emriadlı kitap günümüz şairlerinin hiç birisine nasip olmayan kabulü görmüştür.

 

(Kitaptan): Abdurrahim Karakoç; Türk şiirinin son elli yılına damgasını vurmuş, yüzlerce şairi etkilemiş, şiirleriyle milyonlarca insana ulaşmayı başarmış, özü ve sözü bir olan bilge bir halk şairidir. Şiirlerini birkaç istisnai şiir dışında dörtlüklerle ve hece vezniyle yazmıştır. Genellikle 11’li hece ölçüsünü ve koşma nazım biçimini kullanan şair, bunun yanı sıra 8’li heceyle de semai biçiminde pek çok şiir yazmıştır. Karakoç, anlamı feda etmeden heceyi ve kafiyeyi başarıyla kullanan ender şairlerden biridir.

 
                Abdurrahim Karakoç,
Türk gençliğine millî şuur aşılayan şiirleriyle bir millî şairdir. Türk gençlerine kültürel değerlerine sahip çıkmaları, kültürleriyle gurur duymaları, daima çalışmaları için telkinlerde bulunmuştur. 

 

Abdurrahim Karakoç, 1960-1963 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşan “Hasan’a Mektuplar” adlı ilk eserinde mektup usulü şiir tarzını denemiş ve bunda da oldukça başarılı olmuştur. Şair bu şiirlerde âdeta yaşadığı dönemin zihniyetini ortaya koymuş, fotoğrafını çekmiştir. Onun şiir serüveninde 1960 sonrası Türkiye’sinin günümüze kadarki kültürel, sosyal, sanatsal, iktisadî, siyasî alanlarda yaşadığı değişimin şiirle karikatürize edilmiş hikâyelerini görmek mümkündür.

 
               
Hicivleriyle yanlışı göstermiş, koçaklama türündeki şiirleriyle gençlere ilham kaynağı olmuş,“Mihriban” gibi şiirleriyle Anadolu insanının saf ve samimi sevgisini dile getirmiştir. Halk şiiri geleneğine zenginlik katmıştır.

 
                Abdurrahim Karakoç’u, geleneksel Türk şiirinden farklı kılan özelliklerden biri onun halk şiirine kattığı yeni imgeler ve benzetmelerdir

 

Edebiyat Akımları ,Batı Edebiyat Akımları

 

EDEBİYAT AKIMLARI


HÜMANİZM     (İNSANCILIK)


Bütün insanlar kardeş, din, dil, ırk farkı gözetilmez. Klise ve devlet baskısına karşı özgür düşüncenin tepkisi olarak çıkmıştır. Eski Yunan ve Latin edebiyatından yola çıkar. Önce İtalya, sonra İspanya, Portekiz, Fransa, İngiltere ve Almanya’da görüldü. Üslup ve biçime çok önem vermişlerdir.

Sanatçılar: Dante, Boccacio, Petrarca, Montaigne, Tasso, Seneca, Epiktetos. Ariosto, Rebelais, Cervantes, Shakespeare.


KLASİSİZM(KURALCILIK)

 

17. yy ortalarında Fransa’da çıktı. 1660 ekolü. Düşünsel temelini Descartes’ın “rasyonalizm(akılcılık)” felsefesi oluşturur. Ona göre duygular yanıltıcıdır, gerçeğe ancak “akıl” yoluyla ulaşılabilir. Kurucusu Boileau kabul edilir. (“Şiir Sanatı” adlı manzum yapıtında açıklar. )

1. Akıl ve sağduyu ön planda tutulur. İnsanı insanı yapan bunlardır. Uyumlu insan tipini ancak akıl yaratabilir.

2. Eski Yunan ve Latin edebiyatından konularını alırlar. Bu eserleri hala beğenmemizin sebebi, eserlerin insanlık ülküsüne ve değişmeyen akıl ilkelerine bağlı olmalarıdır.

3. Kişiler seçkin ve soyludur. Sıradan kişilere yer vermemişlerdir.

4. Sanatçılar, kişiliklerini eserlerinde gizlerler.

5. Ahlak kurallarına ve gerçeğe uygun olmasına dikkat edilir.

6. Sanat sanat içindir. Üslup çok önemlidir. Üslüp süssüz, sade, açık ve sağlamdır.

7. Eserlerde insan” ön plana çıkarılmış, insan dışındaki varlıklar ikinci planda kalmıştır. Eserlerde değişmez tipler oluşturulmuştur. İnsan dışındaki her şey ihmal edilmiştir.

8. Gerçek “tabiat”ta vardır;tabiata saygı gösterilmeli, onu örnek almalıdır. Sanatçı tabiatı örnek alırken, ahlakçı bir yol tutmalı. Ancak bu tabiat, dış dünya değildir, insanın hayvandan ayrılan iç dünyası, karakter ve davranışlarıdır

Dikkat: Akıl ve sağduyu –,Tanrılar, seçkin, insanlar – soylu dil-Kurallar


Sanatçılar:Descartes, Boileau, La Rochefoucauld, Pascal, La Fontaine, Moliere, Corneille, Racine, La Bruyere, La Fayette, Daniel Defoe, Fenelon, Voltaire;Şinasi, A. Vefik Paşa

 

ROMANTİZM         (COŞUMCULUK)


18. yy. İngiltere’de doğdu, oradan Almanya ve Fransa’ya geçti. Fransa’da 1830’lu yıllarda klasisizme tepki olarak gelişti. Fransız İhtilali’nin etkisi büyüktür çıkışında. "Aydınlanma Çağıdenen düşünce ortamının ürünüdür. Aslında edebiyattaki liberalizmdir. Bu akımın ilkeleri ilk kez Victor Hugo’nun “Cromwell” oyununun önsözünde açıklandı.

İlkeleri:

1. Romantizm, klasisizmin önem vermediği “din duygusu”na dayanır. Kişileri bir inanca götüren, akıldan çok duygular olduğuna göre, romantizmde “duygu, coşkunluk ve hayal” önem kazanır;akıl ve mantık bi lirzm içinde erir.

2. İnsan ruhuna önem vererek “karşıtlık”lardan, ikiliklerden (güzel-çirkin, iyi-kötü, doğru-yanlış) yararlanırlar. Kahramanlar iyi ya da kötüyü temsil ederler. İyiden yana tavır.

3. Gerçek bir yönüyle değil, çirkin, bozuk, gülünç, bütün yönleriyle verilir. .

4. Konular milli kaynaklardan, günlük hayattan ve tarihten vs. alınır.

5. Eserde akıl yerine duygulara, hayallere, içgüdülere ve tutkulara aşırı derecede yer verilmiş, böylelikle klasik akımın bütün kural ve şekilleri yıkılmıştır.

6. Yazar, kişiliğini gizlemez.

7. Üslupta, dilde serbest hareket ederler, sanatlı ve süslü bir dil kullanırlar. Dil savruk ve kuralsızdır.

8. Toplum için sanat vardır. 

Dikkat: Duygu ve hayal – taraf tutma –din - halkı
eğitme

Sanatçılar:Victor Hügo, J. J. Rousseau, Chateaubriand, Lamartine, A. Dumas Pere, M. De Sael, George Sand, A. De Musset, Goethe, Schiller, Byron, Shelley, Keats, Puşkin; N. Kemal, Ahmet Mithat, R. Mahmut Ekrem(şiirleri), Abdülhak Hamit.

 

REALİZM     (GERÇEKÇİLİK)


19. yüzyılın ikinci yarısında romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak çıktı. Realizmin temelini Aguste Comt’un pozitivizm(olguculuk) felsefesi oluşturur. (Pozitivizm: Doğadaki olayları metafizik düşünceler yerine bilimsel gözlem ve deneylerle açıklamaya çalışan, neden-sonuç ilkelerine önem veren bir felsefe akımıdır. )Bu dönemde bilimlerde gelişmeler olmuş, deney ve gözleme önem verilmiştir. Gerçeği olduğu gibi anlatmak temel ilkedir.

Balzac ve Stendhal bu akımın müjdecisi ve hazırlayıcısıdır. Gustave Flaubert (Madame Bovary) ile kesin biçimini aldı. Flaubert, realist akımın kuramcısı kabul edilir.

Özellikleri:

1. Duygu ve hayaller, yerini insan ve toplum gerçeklerine bırakır.

2. Konular gerçeklerden seçilmiş, gözleme çok önem verilir. Gerektiğinde anket gibi bazı sanat dışı yöntemlere bile başvurulmuştur. Fotoğrafçı gerçekçilik” anlayışı benimsenmiştir. Bilim adamı gibi davranmışlardır. Yazarlar, eserlerine kişiliklerini katmamışlardır.

3. Kişiliğin oluşmasında çevre önemlidir. Çevre bütün ayrıntılarıyla işlenmiştir. Betimlemeye çok önem verildi. Betimlemeler, kişilerin iç ve dış yapılarını etkileyen bir ögedir

4. Kahramanlar her kesimden olabilir. Her konu işlenebilir.

5. Biçim güzelliği, konu kadar önemli görülmüş, dilde ve anlatımda süsten, özentiden kaçınılmıştır. Üslup açık, sağlam, yapmacıksızdır.

6. Sanat için sanat anlayışı vardır.

7. En çok gelişen tür roman ve hikayedir.

Dikkat:  Gözlem – gerçeklik – sade dil

Sanatçılar:Stendhal, Balzac, G. Flaubert, Gogol, Turgenyev, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Gorki, C. Dickens, Ernest Hemengway, John Steinbeck; Recaizade Mahmut Ekrem, S. Sezai, N. Nazım, Halit Ziya, Yakup Kadri, M. Şevket Esendal, Refik Halit, Sait Faik)

 

NATÜRALİZM         (DOĞALCILIK)


19. yy ikinci yarısında Fransa’da çıktı. Realizmin bir üst basamağı. Bu akımın ortaya çıkmasında “determinizm(gerekircilik) etkili oldu. (Tabiat olaylarında aynı sebepler aynı sonucu doğurur. ) anlayışının romana uygulanmasıdır. Natüralistler, toplumu büyük bir laboratuvar, insanı deney konusu, sanatçıyı da bir bilim adamı olarak görmüşlerdir. Ruhu önemsememişler, daha çok maddesi üstünde durmuşlardır. "Bilimsel realizm. "Realizmin gerçekçilik anlayışı yetersiz bulduğu için çıkmıştır. Herhangi bir akıma tepki olarak çıkmadı. Emile Zola’nın çabalarıyla ortaya çıktıDeneysel roman(1880)adlı kitabında açıklar. Ana ilke şudur. Sanat doğanın kopyası olmalıdır.

İlkeleri:

1. Sanat toplum içindir.

2. İnsanların davranışlarını soyaçekime bağlı içgüdülerin ve çevrenin belirlediğine inanılır.

3. Sanatçılar, kişiliklerini gizlemişlerdir. Tam bir bilim adamı tarafsızlığı sergilerler. Tam bir nesnellik. . ”Zabıt katibi” yakıştırması yapılmıştır. Tutanakçı. .

4. Üslupta titiz davranılmamış, bayağı ve çirkin sözlere sık sık yer verilmiştir.  Argoya bolca yer verilir

5. Kahramanların fiziksel özellikleri çok ayrıntılı olarak verilir. Betimleme çok önemli.

6. Realistlerdeki biçim güzelliği, kompozisyon olgunluğu ve üslup kaygısı natüralistlerde yoktur. Ama açık ve yalın dil kullanılır.

7. Onların eserlerinde insan kendi yazgısını biçimlendirici, çevre üzerinde değiştirici bir güç  taşımaz. Eserlerde genel olarak “kötümserlik hakimdir. 

Dikkat: Deney –-detay-doğa-labaratuvar- bilim adamı – doğalcılık



Sanatçılar:Emile Zola, A. Daudet, Gouncort Kardeşler, G. De Maupassant;Hüseyin Rahmi.

 

PARNASİZM         (ŞİİRDEKİ GERÇEKÇİLİK)

 

19. yy ikinci yarısı. Fransa’da , romantik şiire tepki olarak çıktı. 1886’da “Parnas adlı derginin yayınlanmasıyla başladığı kabul edilir. Parnas, mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adıdır. Şiir, salt biçim olarak görülür. Biçim güzelliği her şeyin üstünde tutulur. Ölçü ve uyak önemli, ritim ön plana çıkarılır. Duygunun yerini düşünceler alır. Şairin kendi duygularını ifade etmesini istemezler. Her türlü ahlaki ve sosyal konuları reddeder. Şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer verilmiş, duygusallık reddedilmiştir. Parnas şiir; ferdi olmayan, objektif, hassasiyet ve heyecanlara kapalı bir şiirdir.Lirik değildir,tasviridir.

*Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri (Hint ve Uzakdoğu konuları) işlenen ana konulardır. İşlenen bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır. 

 
 

Sanatçılar:Th. Gautier, Banville, F. Coppe, Heredia, Prudhome, L. De Lisle. Tevfik Fikret.

 

SEMBOLİZM          (SİMGECİLİK)

 

19. yy. son çeyreğinde (1880’li yıllardan sonra)Fransa’da, Parnasizme tepki olarak doğdu. Duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelirler. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek, ancak insanın algıladığı şekliyle vardır.

    Sembolizmin müjdecisi Baudleairedir. Kuramını Mallerme ortaya koymuş, akımda ilk bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır.

    19. yy. da makineleşme, bilimsel gelişmeler insanı mutlu etmekten çok bunalımlara iter. Bu bunalım, Fransızların Almanlara yenilmesiyle daha da artar. Sanatçılar böyle bir ortamda ruh sarsıntıları geçirmişler, içlerine kapanmışlardır. Alman filozofu Schopenhauer’ın, ”Dünya bir tasavvurdur, bir hayalden ibarettir. ” temeline dayanan felsefe yaygınlık kazanır, bu akımın doğuşunda bir etken olur. İdealist Alman filozofu, her olayı “esrarlı ve hayali olgular” biçiminde açıklar. Sembolistlerin de “aydınlıktan ve bilimden kaçarak yarı aydınlık ve belirsiz ortamlara sığınmalarının”temelinde bu felsefe yatar.

Özellikleri:

1. Sanat sanat içindir. Lirizm önemli.

2. Şiir, sessiz bir şarkı olarak tanımlanmış ve müzik şiirin amacı durumuna getirilmiştir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemsenir; şiir, müziğe yaklaştırılmış, ahenge önem verilir.

3. Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, karamsarlık en belirgin özellikleridir.

4. Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan vakti, perdede gezinin gölgeler, üzüntü, üzüntü veren renkler, ölüm, gün doğumu, günbatımı” gibi belli belirsiz varlıklar ve görüntüler işlenen başlıca temalardır.

5. Şiir anlamca kapalı olmalı, şiiri herkes kendince yorumlayabilmelidir. Farklı çağrışımlar yaratılır, bol bol mecaz ve istiarelerden yararlanılmış, ağır bir dil kullanılmıştır.

6. Gerçeği olduğu gibi anlatmak mümkün olmadığından dış dünya değiştirilerek verilir.

7. Öznellik bakımından romantizmle bir benzerlik vardır. 

Dikkat: Anlam kapalı-imge-mecaz-kapalı dil –soyut anlatım – melankolik edebiyat

Sanatçılar:Edgar Allen Poe, Baudelaire, A. Rimbaud, P. Verlaine, S. Mallerme, Paul Valer; Cenab Şehabettin, Ahmet Haşim.

 

EMPRESYONİZM      (İZLENİMCİLİK)


20. yy. Fransa’da doğdu. Asıl etki resimdedir. Edebiyat ve müzikte de etkili oldu. Sembolizmle birlikte gerçeküstücülüğü hazırlayan bir akım niteliğindedir. Sanatçılar, çevresindeki varlıkları değil, bunların kendilerinde bıraktığı izlenimleri aktarır. Aslında empresyonizm, sembolistlerin şiirde uyguladığı bir yöntemdir. Anlam belirginliğinden çok, kapalılık yeğlenmiş, anlamın yoruma uygun olması amaçlanmıştır.

   Empresyonizm, her şeyden önce özgürlüğün sembolüdür. Biçime, uyağa önem vermezler. Sanat için sanat vardır. .

   Duyularımız dış dünyayı bize olduğu gibi değil, onun gerçek görünüşünü değiştirerek ulaştırır.

Sanatçılar:R. M. Rilke, James Joyce, Cezanne;A. Haşim.


EKSPRESYONİZM     (DIŞAVURUMCULUK)


Empresyonizme tepkidir. 20. yy. başı. Almanya’da doğdu. Natüralizm ve empresyonizme tepki olarak doğdu Önce resimde çıktı. Bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanı”dır. Öznel gerçekçiliğe ve iç gözleme çok önem verilir. İnsanın iç dünyasındaki duyguları, bireyin en gizli yönlerini anlatmaya önem verir. Amaç insanın ruhsal durumlarını anlatmaktır. Eserlerde  fantastik ve korkunç olaylar anlatılmıştır.


Sanatçılar: Vincent Van Gogh, J.Joyce, Kafka, Eliot, Strinberg, O’neill.

Türk edebiyatında belirgin bir sanatçısı yoktur.

 

KÜBİZM


20. yy.  başlarında İspanyol ressam Picasso tarafından resimde açıklanmış, sonra edebiyata yansımıştır. En önemli temsilcisi G. Apollanaire’dir. Empresyonizme tepki olarak doğmuştur. Anlatımı canlandırmak, duyguları, olayları birbirine karıştırmaktır. Eserlerdeki karmakarışıklık buradan gelir. Dış dünyadaki nesnelerin yalnız görünen değil görünmeyen taraflarını da göstermeye çalışan bir akımdır. Yaşam çok boyutludur. İyi bir sanatçı, insanın hem dış görünüşünü hem de düşündüklerini eserine yansıtabilmelidir. Bu da geometrik şekillerle dile getirilir. Kübizmde insan, doğa ve eşya bambaşka bir açıdan yorumlanır.

Sanatçılar: Guilaume Apollinaire, Blaise Cendrars. Türk sanatçı yok.

 

FÜTÜRİZM      (GELECEKÇİLİK)

 

İtalyan şair Filippo Tomass Marinetti’nin 1909’da yayımladığı bildirgeyle ortaya çıkar. Yaşamın sürekli ve hızlı bir değişim içinde olduğunu, sanatın da bu hıza ayak uydurması gerektiğini savunur. Ölçülü, uyaklı şiiri reddeder. Geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlar. Geçmişe ait tüm değerleri yıkmak isterler. Makineleşmeye hayranlık, hız, ataklık, gemilere , trenlere, uçaklara övgü temaları vardır. Doğanın hareket ve canlılığı sanata aktarılmalıdır. Onların şiirinde duygunun yerini makine, çark sesleri, fabrika gürültüleri almıştır. I. Dünya Savaşından sonra yerini Dadaizme bırakmıştır.

Sanatçılar: Mayakovkski, Marinetti; Nazım Hikmet.

 

DADAİZM      (KURALSIZLIK)


1916’da Romen asıllı İtalyan şair Tristan Tzara ortaya attı. Her türlü geleneğe karşı çıkar. Bireyi aklın tutsaklığından ve akla dayalı düzenden kurtarmak, sanatta her türlü geleneği yıkmak, sözcükleri bilinen anlamları dışında kullanmak, yerleşik dil ve estetik kurallarını kaldırmak, akıldışılığı, kuralsızlığı ve sürekli değişmeyi savunmak bu akımda amaçtır. Kendilerine bile karşıdır. (Sanatta anarşizm)Hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanmazlar. Dadaizmde, bilincin yönünü kaybetmiş bir kuşağın ümitsizliği ve isyanı vardır.

     Onlara göre her şey anlamsızdır. Bu akım, sanata karşı isyandan doğmuştur. Saçmadan, bayağıdan, gülünç ve kabadan yanadırlar. Kelimeler rastgele kullanılmalı, kurallar yıkılmalıdır.

Sanatçılar: Hugo Bale, Richard Hülsenbeck, Hans Arp’tır. Türk yazar yoktur.

 

SÜRREALİZM       (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)

 

1924. Fransa. Andre Breton tarafından Sigmund Freud’un etkisinde geliştirilmiştir. Akla karşı ayaklanmadır aslında sürrealizm. Dadaizmin akla, mantığa ve yerleşik kurallara isyan görüşünden hareket eder, bilinçaltının karmaşık dünyasını sanata aktarmayı amaçlar. Onlar, gerçek sanat eserinin, bilinçdışı, bir anda, otomatik biçimde doğabileceğine inanırlar. Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren, içgüdü ve bilinçaltıdır. Bilinçaltının rüyada çıkacağına inanılır. İçinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir. Onlar noktalama işaretinin kullanılmasını tehlikeli bulurlar.

Sanat için sanat anlayışından daha çok bilim için sanat anlayışı egemendir.

II. Dünya Savaşından sonra yerini varoluşçuluğa bırakır.

Sanatçılar:A. Breton, P. Eluard, L. Aragon

 

EGZİSTANSİYALİZM      (VAROLUŞÇULUK)

 

20. yy. Fransa. İnsanın önce var olduğunu, daha sonra hareket ve davranışlarıyla kendini yeniden yarattığını ileri sürer. J. P. Sartre tarafından edebiyata uygulanmıştır. Temeli Descartes’ın “Düşünüyorum o halde varım. ” görüşüne dayanır. Bu akıma göre, ”var oluş”, ”öz”den önce gelir; yani kişi önce dünyaya gelir, var olur, sonra da kendi değerlerini kendisi yaratarak “öz”ünü ortaya koyar. İnsana yol gösterecek tek varlık, yine kendisidir. İnsan özgür olmak zorundadır ve her eyleminden sorumludur. İnsan kendi özünü yaratırken, değişik seçimler yapmak zorunda kalır; bu da insanı bunalımlara sürükler.

Saçma, umutsuzluk, başkaldırma, sorumluluk, dayanışma,seçme ve özgürlük önemli kavramlardır. Topluma karşı fert yüceltilmiştir. İnsanın var oluş problemi vardır. İnsan, “hiçbir şey”dir, önceden ne olduğu belirlenemez. Ancak var olduktan sonra kendini tanımlayarak şekillendirecektir.

Sanatçılar:  J. P. Sartre, A. Camus, A. Gide,

Franz Kafka, W. Fulkner, A. Malraux, Beauvoir; Oğuz Atay, Ferit Edgü, Ohan Duru, Bilge Karasu,Turgut Uyar, Edip Cansever

 

 

Hazırlayan:

Selahattin ÇETİN

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni