9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
1.ÜNİTE : EDEBİYATI GİRİŞ
1 1. Edebiyat kavramı
2. Edebiyatın Bilimlerle ve Güzel Sanatlarla İlişkisi
3. Metinlerin Sınıflandırılması
4. Dilin Kullanımdan Doğan Türleri
5. Yazma Süreci
6. İletişim ve Ögeleri
7. Dilin İşlevleri
1-Edebiyat kavramı ( Edebiyat Nedir?)
Edebiyat; bilgi, gözlem ve deneyimlere dayalı düşünce, duygu ve hayallerin
sanatçının yorumundan geçirilerek etkili bir şekilde
söz ya da yazıyla anlatılması sanatıdır.
Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatıdır. Diğer bir tanımla edebiyat dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliğidir.
Arapça
edeb kökünden gelen edebiyat aslında ilm-i edeb’in bütün anlamlarını
toplayan çoğul bir kelimedir.
Tanzimat’tan
sonra Türkçede tekil olarak bugünkü anlamında kullanılmıştır.
Þ Edebiyat; sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır:
1. Sözlü edebiyat:
Yazının kullanılmadığı dönemlerde dilden dile söylenerek günümüze
kadar ulaşmış ve anonim (halkın
ortak
malı) olarak gelişen ürünlerin tamamına sözlü edebiyat denir.
2. Yazılı edebiyat:
Yazının kullanılmaya başlamasından itibaren yazarı belli olan her
türlü edebiyat ürünlerine yazılı
edebiyat
denir.
Edebiyatın özellikleri:
1.
Gözleme dayalıdır.
2.
Hayaller yardımıyla gerçek yeniden kurgulanır.
3. Söz
ya da yazıyla aktarılabilir.
4. Fikir
ve sanat dallarından etkilenir.
5.
Kesinlik bildirmez; ama kaynak olarak kullanılabilir.
6.
Öğretmekten çok düşündürmek amaçlanır.
7.
Sanatçının düşüncesine göre seslendiği hedef kitle değişebilir.
8.
Özneldir, söylenen söz sanatçıya aittir.
9. Müzik
gibi işitsel (fonetik) sanatlar içerisinde yer alır.
10.
Malzemesi dildir, hiçbir maddi malzemeye ihtiyaç duymaz.
2-Edebiyatın Bilimlerle ve Güzel Sanatlarla İlişkisi
Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi
Edebiyat
doğrudan ya da dolaylı yollarla tüm bilim dalları ile ilişki içerisindedir.
Edebiyatta bir eser oluşturulurken sanatçı az ya da çok diğer bilim dallarının
verilerinden yararlanır.
Bir
romanı veya bir hikayeyi düşünelim: Bu edebi ürünlerde kahramanlar çok
çeşitlidir. Hayatın her kesiminden ve sınıfından insan ele alınıp anlatılır.
Kahramanın
doktor, öğretmen ya da astronot olduğu bir romanda yazarın bu meslekler
ve ait oldukları bilim dalları hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Aksi
halde
romanın ya da hikayenin inandırıcılığı zayıf olacaktır. Yazar hem doktorluk hem de
astronotluk hakkında bilgi sahibi olmadan eseri oluşturamaz. Anlaşılacağı üzere
edebiyat her bilim dalı ile ilişki işindedir. Bazı bilim dalları ile edebiyat arasındaki
münasebet çok yakın ve doğrudandır; bazıları ile ise çok zayıf ve dolaylı yollarla
ilişkilidir.
Edebiyatın doğrudan ilişkili olduğu bilim dalları:
Edebiyatın
konusu temelde insandır. Doğal olarak kendisi gibi konusu insan olan felsefe,
sosyoloji, psikoloji, tarih bilim dalları ile doğrudan ilişkilidir.
Edebiyat ve Felsefe İlişkisi:
Felsefe varlık ve bilgi konularında sorular sorup çıkarımların yapıldığı bir bilim dalıdır. Edebiyat, felsefe biliminden hem öğretici metin türlerinin hem de edebi metin türlerinin oluşturulmasında yararlanır. Bir edebi eserde ,örneğin romanda, kahramanın bulunduğu durumu betimlemesi, olaylar hakkında yorumda bulunup kişilere ve hayatına bu doğrultuda yön vermesi felsefe biliminden yararlanıldığını göstermektedir.
Örnek:
Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanından şu sözler
felsefe biliminden yararlanıldığını gösterir.
"Gariptir,
insan her zaman yaptığı işin önemini ya da ne olduğunu fark etmez. Yapar
sadece. Yapmak nedir mi ? Bilmek... En önemlisi bilmek değil midir?"
Edebiyat ve Sosyoloji İlişkisi:
İnsanların toplum olarak yaşayışının ve insanın diğer insan ve doğa ile olan münasebetinin incelendiği sosyoloji bilimi ile edebiyat arasındaki ilişki çok yoğundur.
İnsanı
anlatan edebiyat insan ilişkileri hususunda sosyoloji biliminin verilerinden
yararlanır. Bir olay karşısında insanın hangi nedenlerle hangi tepkiyi
vereceği sosyoloji bilimince araştırılır. Yine insanları birlikte tutan değerler,
örf, adet ve gelenekler, toplumsal yaşamın kuralları gibi birçok konuda
yazar eserini oluştururken sosyoloji bilimine başvurur. Bir
edebiyatçının
aynı zamanda bir sosyolog olduğu kanısı yaygındır.
Örnek:
Kuyucaklı
Yusuf romanından alınan şu örnekte toplumsal yapı hakkında bilgi verilir.
Şehrin
iyi aileleri arasında bile bunların istedikleri zaman alamayacakları kız yoktu.
Adeta bütün eşraf
aileleri
arasında ezelden beri mevcut, değişmez bir mukavele vardı ve buna, harici
şeklin değişmesine, vaziyetin tamamen
başka olmasına rağmen, daima riayet ediliyordu.
Edebiyat
ve Psikoloji İlişkisi:
Psikiyatri ve psikanaliz son dönemde edebiyata
yardımcı
bilim dallarından en önemlileri olmuştur. Günümüz insanının yalnızlaşması, içine
kapanması, kalabalıkların birbirinden uzaklaşması, ruhsal bunalımlar,
kıskançlık, hırs,
aşk, bunalım gibi duygu durumlarının anlatıldığı bir edebi eserde yazar ya da
şair psikoloji
biliminden yararlanır. Edebiyatın en önemli ve zor uğraşlarından biri olan karakter
çizme ancak psikoloji biliminden yararlanılarak yapılabilir.
Örnek:
Sefiller
romanından alınan aşağıdaki metinde roman
kahramanlarından
Javer’in inandığı değerleri yitirmesi ile girdiği çıkmaz
ve intihara karar vermesi anlatılmaktadır.
Javer
tamamıyla bozguna uğramış bir adamın, bocalayan bir vicdanın azabını çekmekteydi.
Artık daha fazla düşünerek çıldırmaktansa, yapacağı iki ihtimal üzerinde durdu. Birincisi
yeniden "Silahlı Adam" sokağındaki yedi numaralı apartman dairesinden
Jan
Valjan'ı
yaka paça sürükleyerek, karakola teslim etmek ya da?.. Javer artık ne
yapacağını
Edebiyat ve Tarih İlişkisi:
Edebiyat olay, olgu ve durumları
anlattığı gibi
tarih biliminin esas konusunu da olaylar oluşturmaktadır. Çoğu zaman tarihte önemli
bir yere sahip bir olayın hem tarih bilimince hem de edebiyatta konu olarak
ele
alındığı görülür. Tarih olayları neden ve sonuçları ile irdeler; edebiyat ise olayların
arka planında nelerin yaşandığını anlatır. Örneğin Osmanlı Devletinin
kuruluş
sürecini araştıran bir tarihçi o dönemde gerçekleşen diğer olaylar ile bağlantı
kurar. Yine o dönem ortaya konmuş eserleri, belgeleri inceler. Edebiyatçı ise
tarih biliminin elde ettiği bu verilerden yararlanarak bambaşka kurgusal bir evren
yaratır. Gerçek olayları yeniden yorumlayarak anlatır. Yine tarihteki gerçek kişileri
kendince yorumlayıp karakterize eder.
Örnek:
Devlet
Ana: Kemal Tahir
“İçlerinde
ermişi var, dervişi var… Rum abdalları derler, rum gazileri derler… Ertuğrul
Bey’in savaşçısı ev hesabına gelmez. Savaşçı dervişlerin beşi, onu bir zaviyeye birikmiştir.
Rum abdallarına geldi mi, dam, çadır tanımaz bunlar… Ezraile elense çekmiş gözükara
yiğitlerdir her biri. Karıları bile dövüşkendir Ertuğrul Beyin… Bunlara ‘Rum
Bacıları’ derler. Bunların töreleri de, gaziler, savaşçı dervişler gibi din
yayma üzerinedir…”
Edebiyatın
dolaylı yollarla ilişkili olduğu bilim dalları:
Edebiyat
tıp, astronomi, fizik, coğrafya vb. gibi bilim dalları ile
dolaylı yollarla ilişkilidir. Edebiyat
ile bu bilimler arasındaki ilişki yüzeyseldir. Yazarın bilgi birikimi, deneyim
ve gözlemleri bu bilimlerden yararlanması için yeterli olabilmektedir.
Edebiyatın Güzel Sanatlarla İlişkisi
Sanat, insanın duygu, düşünce ve hayallerini, somut ve soyut
malzemelerle yaratıcı gücünü kullanarak
kişiyi etkileyecek biçimde anlatmasıdır.
Güzel sanatlar ise insanların, dış dünyaya yönelik duygu, düşünce ve izlenimlerini
çizgi, renk,
biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla anlatması; edebiyat, müzik, resim,
heykel, mimari ve
tiyatro gibi faaliyetlerle insanda coşku ve hayranlık uyandırmasıdır.
Güzel Sanatların Temel Nitelikleri
Güzel
sanatların temel niteliklerini altı grupta toplayabiliriz:
✓
Güzellik
✓
Etkileyicilik
✓
Özgünlük
✓
Öğreticilik
✓
Evrensellik
✓
Yaratıcılık
Görsel (plastik) sanatlar,
maddeye biçim veren sanatlardır. Bu madde taş, mermer, boya, çamur vb. olabilir. Görsel sanatlar, adından da anlaşılacağı üzere göze hitap eden sanatlardır.
İşitsel (fonetik) sanatlar
sese biçim veren, malzemesi ses ve söz olan sanatlardır. Edebiyat, fonetik bir sanattır. Çünkü edebiyatın malzemesi, dildir. Dil ise seslere dayanan bir iletişim sistemidir.
Dramatik (ritmik) sanatlar,
harekete biçim veren sanatlardır. Dramatik sanatların çoğunda hareket öğesinin yanında işitsel ve görsel öğeler de bulunur .
Sanat ve
Zanaat
Sanat, yaratıcılığa ve düş gücüne bağlı olarak bir ürün ortaya koyma
eylemidir. Sanat; insanlığın ortak değeridir, alıcısında güzellik
duygusu, coşku ve hayranlık uyandırır.
Sanatçı ise herkesten farklı duyan, düşünen ve gören kişidir; bunları kendi yaratıcı gücüyle, öznel yorumuyla yoğurarak alıcısına ulaştırandır.
Zanaat maddi ihtiyaçları karşılamak için yapılan, tecrübeyle gelişen,
pratik bilgi ve el ustalığına bağlı bir eylemdir.
Zanaatçı ise yetenek ve ustalık gerektiren bir işi yapıp üreterek sergileyen
ya da satan kişidir. Zanaatçı, alanında hem bilgiye hem
yeteneğe hem de deneyime sahip olan kişilere verilen addır. Bu
yüzden herkes zanaatçı olamaz.
3-Metinlerin Sınıflandırılması
Ø İnsanların iletişim
kurmak,kendilerini anlatmak amacıyla bir araya getirdikleri sözlü veya yazılı
cümleler topluluğuna metin denir.
Metin,dille
kurulan bir anlaşma ve anlatma aracıdır. Metin,cümlelerden oluşur. Metnin
türünü;metnin yazılış amacı,konusu,kullanılan iletişim kanalı ve hedef kitle
belirler. Bilimsel,felsefi,edebi ve günlük metinler birbirinden farklı
düzenlenir. Metin anlambilimle ilişkilidir.
Metni
oluşturan birimlerin dil bilgisi kurallarıyla birbirine bağlanmasına “bağlaşıklık” denir.
Metni
meydana getiren parçalar arasındaki anlam ilişkisine “bağdaşıklık” denir.
Metinler
· gerçeklikle ilişkilerine
· dilin işlevlerine
· anlatım türlerine
· yazılış amaçlarına göre gruplandırılabilir.
Buna
göre metinler genel olarak öğretici metinler ve edebî
(sanatsal, kurmaca) metinler olarak ikiye ayrılır.
4-Dilin Kullanımdan Doğan Türleri
Lehçe,
şive, ağız, argo, jargon, standart dil gibi dil farklılıklarının olduğu Türkçe,
bu farklılıkların en belirgin olarak yaşandığı
dillerin başında gelir. Şimdi size bu farklılıkları örneklerle açıklayalım.
1. Lehçe:
Bir dilin bilinmeyen dönemlerinde yani metinlerle takip edilemeyen dönemlerinde, o dilden ayrılarak farklı bir gelişim evresine ulaşmış kollarına lehçe denir. Şekil, ses ve kelime açısından büyük farklılıklar gösteren lehçe, özellikle coğrafi ve kültürel değişimler neticesinde ana dilden ayrılmıştır.
Türkçenin
iki ana lehçesi Yakut Türkçesi ve Çuvaş Türkçesidir.
Örnek:
İki
lehçede de “Yeni yılınız kutlu olsun” ifadesi şu şekildedir.
Çuvaş
Türkçesi: Sene sul yaçepe salamlatap
Yakut
Türkçesi: Ehigini şanga cılınan eğerdeliibin
2. Şive:
Türkçenin izlenebilen tarihi dönemlerinde bazı kelime ve ses
farklılıklarıyla birbirinden ayrılan kollarına şive denir. Lehçelerde var olan
keskin ayrılıklar şivelerde yoktur. Türkçenin birçok şiveleri vardır. Kazak,
Uygur, Kırgız, Azeri Türkçesi Türkçenin en önemli şiveleridir.
Örnek:
Türkiye
Türkçesi: Yakında bakkal var mı?
Azeri
Türkçesi: Bu yahınlarda erzag dükkânı var mı?
Özbek
Türkçesi: Yakında bakkal barı mı?
Uygur
Türkçesi: Yakinda bakkal dukini barmu?
2. Ağız:
Bir ülkenin sınırları içerisinde oluşan bölgesel konuşma
şekillerine ağız denir.
Sadece bölgesel konuşma dilinde görülen bu farklılık yazı dilinde aynıdır.
Kayseri
ağzı: Nöörüyoon?
Adıyaman
ağzı: Ne yapon?
Isparta
ağzı: Netceb?
Rize
ağzı: Ne edeceesun?
İstanbul
ağzı: Ne yapıyorsun?
ÖNEMLİ BİR NOT:
Şive ile ağız kavramları çok karıştırılmaktadır. Örneğin Doğu
Anadolu’da ya da Karadeniz’de konuşulan Türkçe, şive olarak adlandırılmaktadır.
Karedeniz şivesi, Ege şivesi gibi adlandırılmalar aslında yanlıştır. Ülke
içerisinde konuşmada görülen farklılıklar ağız terimini, ülkeler arasında
görülen değişimler ise şive terimini oluşturur.
4.
Argo:
Çoğunlukla
eğitimsiz kişiler tarafında kullanılan ve her yerde kullanılmayan söz veya
deyimlere argo denir. Ortak dilde kullanılan sözcüklere farklı anlamlar
yüklenerek oluşan argo, farklı bir anlaşma şeklidir.
5.
Jargon:
Belli meslek grupları içerisinde sadece onların anlayabilecekleri
ortak dile jargon denir. Denizcilerin, polislerin, doktorların kendi içlerinde
anlaşmalarını sağlayan ve başkalarının anlamadığı bir dildir.
6.
Konuşma dili:
İnsanların günlük yaşamlarında kullandıkları ve karşıdakiyle
iletişimi sağlamak için kullanılan dildir. Bu dil gelişi güzel kullanıldığı
için dil bilgisi kurallarına uyma gibi bir zorunluluğu da yoktur. Bu açıdan bölgeden
bölgeye değişime uğrayarak ağızları oluşturan bir dildir.
7.
Yazı dili(Standart Dil):
Kültür dili ya da edebi dil olarak da adlandırılan yazı dili; bir
dilde anlaşma kolaylığı sağlayan ana dildir. Milli Edebiyat sanatçılarının
1900’lü yıllardan sonra kullanmaya başladığı İstanbul Türkçesi bugünkü yazı
dili olarak kullanılmaktadır.
ÖRNEKLER
· “Hasta dün gece eks
oldu.” JARGON
· Bu çocuk, bizim
sınıfın en ineğidir :) (ARGO)
· Haydah oloroğut.?
(Nasılsın?) (LEHÇE)
· Kitaplar hiç solmayacak
güllerdir. . (STANDART DİL)
· Menden heç ne
soruşma. (ŞİVE)
· Yooooohh valla senden
gari kimseye dimem. (AĞIZ)
5-Yazma
süreci
A-Yazma
Süreci:
Duygu, düşünce, hayal veya bir konudaki bilgilerin yazılı olarak anlatılması, kendi içinde aşamaları olan bir yazma sürecini içerir. Bu sürecin temel aşamaları ve bu aşamalarda yapılacak uygulamalar aşağıda sıralanmıştır.
1.Hazırlık
a) Hazırlık aşamasında öncelikle yazılacak metnin konusu, amacı, hedef kitlesi ve türü belirlenir. Belirlenen konunun iyi sınırlandırılmış olması yazmayı kolaylaştırır. Konuyu sınırlandırmak için konunun hangi yönünün ele alınacağı açıkça belirlenmelidir. Yazılacak metnin türünün belirlenmesi de bu aşamada oldukça önemlidir; çünkü yazılacak yazı, türün temel yapı unsurlarını taşımalıdır.
b) Hazırlık aşamasında ikinci olarak
metinde kullanılacak düşünce, bilgi ve olaylar belirlenir. Bu amaçla
başvurulacak yollar ilerleyen bölümde ayrıca açıklanacaktır.
2. Planlama
a) Yazının planlanmasında
öncelikle metnin ana düşüncesi/iletisi belirlenir. Her yazı bir ana düşünce
veya ileti etrafında gelişir. Bu ana düşünce yazının merkezidir ve bütün diğer
düşünceler onun çevresinde gelişir.
b) Planlama aşamasında ana
düşünceyle/iletiyle bağlantılı yardımcı düşüncelerin belirlenmesi ve sıralanması
gerekir. Bunların ana düşünceyi destekleyen veya geliştiren yardımcı düşünceler
olmasına dikkat edilmelidir.
c) Yardımcı düşünceleri destekleyen düşünceyi geliştirme yollarınınbelirlenmesi, planlanma
aşamasının son basamağını oluşturur. Düşünceyi geliştirme yolları “paragraf” başlığı altında
ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
3. Taslak
Yazı planına uygun biçimde metin yazma,
sürecin üçüncü aşamasını oluşturur. Taslak metin, daha önce belirlenen ana
düşünce, yardımcı düşünce ve düşünceyi geliştirme yolları doğrultusunda oluşturulur.
Taslak metin oluşturulurken farklı cümle yapılarının kullanılması metni hem
anlam hem de yapı açısından zenginleştirecektir. Örneğin bir durum
anlatılıyorsa isim cümleleri, olay anlatılıyorsa fiil cümleleri daha sık
kullanılır.
Taslak metni, açıklık, yalınlık, duruluk;
paragraflar arası ilişki ve tutarlık; yazım, noktalama, sayfa düzeni vb.
açılardan gözden geçirme ve düzeltme, yazma sürecinin önemli bir aşamasını
oluşturur. Bu aşamada kelime tercihleri, metnin bağlamı dikkate alınarak
yeniden değerlendirilir ve yazıdaki anlatım bozuklukları düzeltilir. Ayrıca
metnin yazım, noktalama, sayfa düzeni ve okunaklılık açısından da bu aşamada
değerlendirilmesi ve varsa yanlışlıkların giderilmesi gereklidir.
5. Metni Paylaşma
Yazılan metnin öğretmen, arkadaş,okur veya aile üyeleriyle paylaşımı ve onların yazı hakkındaki değerlendirmelerinin alınması yazma sürecindeki
son aşamayı oluşturur. Paylaşım aşamasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, üretilen ve paylaşılan metinlerin hukuki ve ahlaki
sorumluluğun bilincinde hareket edilmesidir. Bu bakımdan her metnin sorumluluğu, kendisini yazan ve paylaşan kişiye aittir. Bu sorumluluğun üstlenilmesi aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir gerekliliği de beraberinde getirir.
B-Anlatımın Özellikleri:
Anlatımda
Açıklık :
Anlatılacak halin ve olayın betimlenecek görünüşün, sezginin,
dile getirilecek duygunun ve düşüncenin açık ve net bir şekilde belirmesidir.
Anlatımın açık olabilmesi için virgülün kullanım yerine dikkat edilmelidir.
Akıcılık
:
Sözlü
veya yazılı ifadenin hiç bir engele uğramadan akıp gitmesi ses akışını
bozan söylenmesi güç seslere yer verilmemesi ve gereksiz söz tekrarlarından
kaçınılmasıdır.
Duruluk
:
Kelime
ve cümle düzeyinde gereksiz ifadelere yer verilmemesi karmaşık
cümle yapılarından kaçınılması gerekli yerlerde deyim ve terimlerin kullanılmaması
ile oluşan bir anlatımdır. Kısaca duruluk gereksiz kelime, kelime grubu ve
eklere yer verilmemesidir.
Yalınlık
:
Metnin
ve dil ifadesinin sade, gösterişsiz olması kullanılmayan söz ve söz öbeklerine
yer verilmemesi söylenmek istenilenin kısa ve kesin ifadelere aktarılmasıdır.
Özlülük
:
Duruluk
ve yalınlıklarda ilgili olan bu kavram anlatılmak istenenlerin ayrıntıya
girilmeden aktarılmasıdır. Az sözle çok şey ifade etmektir.
(İçtenlik) Doğallık :
Anlatımda kişinin yapmacık olmadan, candan ve yürekten
davranmasıdır.
Tutarlılık
:
Kişinin
anlattıklarının daha önce söyledikleriyle çelişmediği anlatımdır.
Özgünlük
:
Anlatım
nitelikleri bakımından, benzerlerinden farklı ve üstün bir tarzı olan anlatımdır.
İnandırıcılık
:
Anlatılanların
mantık çerçevesine oturması, kanıtlanabilmesi ve nesnel olmasıdır.
Etkileyicilik
:
Ele
alınan konunun okuyucuda algılayış ve davranış değişikliklerinin oluşmasını sağlayan
anlatımdır.
Sürükleyicilik
:
Anlatımda
merak duygusunun uyanık tutulduğu ilgi ve dikkatin üzerinde yoğunlaşmasını
sağlayan anlatımdır.
İlginçlik
:
Anlatımda
daha önce söylenenlerden yazılanlardan farklı konular yakalanmasıdır. Bu anlatımda
kıvrak bir zeka ve kendine özgü bir dil kullanılmalıdır.
Ciddiyet
:
Düşünce,
istek, emir ve yasakların günlük konuşma dilinin samimi havası dışında daha resmi
hitap ve söyleyişten de anlatılmasıdır.
C-Düşünceyi geliştirme yolları:
1.
Tanımlama
Bir
kavram veya varlığın ne olduğunun açıklanmasına tanımlama denir. Genelde
açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerinde tanımlamadan yararlanılır. Varlık
ya da kavramın okuyucunun zihninde daha belirginleşmesi amaçlanır. Tanım, “Bu
nedir?” sorusuna cevap verir.
Örnek
» “Sıfatlar isimleri niteleyen kelimelerdir.
2.
Karşılaştırma
Birden
fazla varlık ya da kavram arasındaki benzerlik veya farklılıkları ortaya koymak
için kullanılan anlatım yoluna karşılaştırma denir. Daha çok tartışmacı
ve açıklayıcı anlatım içinde kullanılan bu yöntemde, varlıkların farklı ya da
ortak yönleri ele alınır.
Örnek
» “Konuşma
ile yazma farklıdır. Konuşma geçicidir, yazma kalıcı. Konuşma anlıktır, yazma
sonsuz. Yazıya geçirilen her şey olduğu gibi korunur. Konuşma ise saman alevi
gibi söylendiği anda yitip gider.”
3.
Örneklendirme
Bir
düşüncenin somut hâle getirilerek daha anlaşılır kılınması için anlatılan
konuyla ilgili örnekler verilmesine örneklendirme denir. Düşüncenin anlaşılır
ve akılda kalıcı olması amaçlanır. Bazen önce bir örnek verilerek veya fıkra anlatılarak
konuya giriş yapılır. Bunlardan hareketle de bir yargıya varılır.
Örnek
» Çocukların sokak oyunu olarak oynadığı oyunlar, saklambaç, körebe, ip atlama, yakar top, uzun eşek, yerden yüksek gibi oyunlardır.
4.
Tanık Gösterme
Yazarın,
savunduğu düşüncenin doğruluğuna okuyucuyu inandırabilmek için tanınan ve
görüşlerine itibar edilen kişilerin sözlerinden alıntı yapılmasına tanık
gösterme denir.
Örnek
» “Deneme,
büyük savlar içermez. Daha çok duyguya, sezgiye, birikime ve akla dayanır. Denemede
yazar kendi birikimini, içinden gelenleri özgürce aktarır. Bu nedenle Nurullah
Ataç deneme için: “Deneme benin ülkesidir.” der. Bu görüşe katılmamak elde
değildir.”
5.
Sayısal Verilerden Yararlanma
Düşüncenin
kanıtlanabilmesi için istatistiksel bilgilerden, anketlerden ya da grafiklerden
yararlanılmasıdır.
Örnek » “Ormanlar, dünyamızın akciğerleri gibidir.
Ağaç ve ormanın insan hayatına doğrudan ve dolaylı o kadar çok faydası vardır
ki… Aklıma gelen birkaçını sıralayayım isterseniz. O zaman ne demek istediğimi
daha iyi anlamış olursunuz. Tabiatın harika, sessiz süpürgeleri ormanlar
yaratılmasaydı yaşadığımız dünya tozdan geçilmeyecekti. 1000 m² ladin
ormanı yılda 32 ton, kayın ormanı 68 ton ve çam ormanı ise 30-40
ton tozu hüp diye emebilir ve havadaki zehirli gazları da filtre eder.
6. Benzetme
Bir
kavramı ya da varlığı başka bir kavram ya da varlığın özellikleriyle anlatmaya benzetme
denir.
Örnek
» “Birikimsiz
yazarlık saman alevi gibidir. Saman alevi çabucak tutuşup yine çabucak söner.
Yazmak için yeterli donanıma sahip olmayan birikimsiz yazarlar da parlamış
olsalar bile elbet bir gün saman alevi gibi sönüp giderler.”
6-İletişim
ve Ögeleri
İLETİŞİM NEDİR?
Duygu,
düşünce ve bilgilerin bireyler, sosyal guruplar, toplumlar arasında söz, el – kol
hareketleri, yazı, görüntü vb. aracılığı ile değiş tokuş edilmesini
sağlayan
etkileşim sürecidir.
*Dilin
asıl işlevi insanlar arasındaki iletişimi sağlamak olduğuna göre, iletişim olgusu
içinde dilin önemli bir yerinin ve işlevinin olduğunu söyleyebiliriz.
Buradan
hareketle iletişim, bir bildirinin belli bir kaynak (verici) tarafından hedef
kişiye (alıcı) belirli bir dil (kod) içinde aktarılması olarak
yorumlanabilir.
*İletişim
yalnızca dille gerçekleşen bir etkileşim değildir. Bir beden davranışı (jest,
mimik, el – kol hareketleri), görsel, işitsel yollarla da iletişim
gerçekleşebilir.
İLETİŞİMİN ÖĞELERİ
1-Verici (Gönderici, Kaynak):
Bilgiyi aktaran kişidir. Konuşan, yazan, çizen, el kol
hareketleri, yüz
mimikleri yapan kişi ya da radyo, televizyon, matbaa, medya kurumu, reklam
ajansı
gönderici
olabilir.
Örnek
*Anadolu
Ajansı’nın faksla geçtiği bir haberde gönderici ajanstır.
*Akaryakıt
fiyatlarındaki zam ile ilgili yapılan hükümet duyurusunda verici hükümettir.
2-Alıcı (Gönderilen):
Alıcı, kendisine bilgi gönderilen kişidir. Alıcının temel işlevi aktarılan bilgiyi algılayıp çözümlemektir. Alıcı bir konuşmayı dinleyen, okuyan, resme bakan, televizyon izleyen, müziği dinleyen bir kimse ya da kimseler olabilir.
Örnek: Derste öğretmenini
dinleyen öğrenci
3-Kod (Araç):
Bildirinin aktarılması için kullanılan her türlü dil göstergesi ya
da simgedir. Kod her zaman dil ile ilgili değildir. Dil dışı alanlar için de
kullanılan iletişim biçimidir. Kodda verici ile alıcının kullandığı bir dil
vardır. Burada doğal dil kullanılabileceği gibi, dil dışı bir dizge de
kullanılabilir. Her gönderici bildirisini şifrelemek zorundadır, alıcı da
şifrelenmiş bildirinin şifresini çözerek algılamak zorundadır.
Örnek:*Konuşulan dil,
trafik işaretleri, renklerle iletişim, jestler, mimikler, el – kol işaretleri,
Mors alfabesi…
4-Kanal (Oluk):
İletinin alıcıya ulaşmasında kullanılan yol ve araçtır. İletişim sırasında
bildirinin izlediği yol, iletişimin sağlandığı ortamı verir. Bildirinin üzerine
yüklendiği araçtır kanal.
Örnek:
*Sözlü
iletişimde sesler hava yoluyla aktarılır, bir başkasında telefon teli, telsiz,
birer kanaldır.
Kanal televizyon, radyo, gazete, kitap da olabilir.
5-Bağlam (Gönderge):
İletişimde görev alan unsurların birlikte meydana getirdikleri
ortama denir.
Örnek
Ders
işlenilen sınıf
6-Bildiri (Mesaj):
Alıcıya aktarılacak bir düşünce, bir duygu, bir bilgi ya da başka bir şeydir.
Örnek
:SMS,
e-mail, "Bakar mısın?"
Örnek: (Selin ile Alper okul kantininde karşılaşırlar.)
Selin: Yarın matematik sınavımız varmış.
Alper: Öyle mi? Haberim yoktu. Hemen çalışmaya
başlasam
iyi olacak.
Gönderici: Selin
Alıcı: Alper
İleti: Matematik sınavı
Kanal: Dil
Bağlam: Okul kantini
Dönüt: Alper’in ders çalışmaya başlaması
Kod: Türkçe
Örnek: (Nermin, arabasıyla hastaneye gitmektedir.) Nermin, arabasıyla bir
sokağa girecekken sokak başında bulunan ve “Girilmez” anlamını taşıyan trafik
levhasını
görür; sokağa girmekten vazgeçip yoluna devam eder.
Gönderici: Trafik levhası
Alıcı: Nermin
İleti: Girilmez
Kanal: İşaret
Bağlam: Trafik, cadde veya yol
Dönüt: Nermin’in sokağa girmemesi
1.
Dilin İşlevleri
1. Göndergesel İşlev
Eğer dil, bir konuda
bilgi vermeyi amaçlayacak şekilde kullanılıyorsa buna göndergesel işlev denir.
Dil; bilgi vermek, bir konuda açıklama yapma amacıyla kullanıldığında nesnel
bir anlatımla kullanılır. Göndergesel işlevde nesnellik vardır ancak mecazlı
kelimeler kullanılmaz.
Örnek
· Türkiye, topraklarının bir bölümü
Anadolu'da, bir bölümü Avrupa'da olan bir ülkedir.
· Roman ve öykü, anlatmaya dayalı edebi
türlerdir.
2. Heyecana Bağlı İşlev
Öznel ifadelerle
kurulan bu anlatımda anlatıcının duygu ve düşünceleri ifade edilir. Gönderici
kendi duygularını, sevinçlerini, üzüntülerini, heyecanlarını özellikle mektup,
şiir, eleştiri yazıları, deneme gibi türlerde dilin heyecana bağlı işlevinden
yararlanarak aktarır.
Örnek
· "A, buna bak, hâlâ durmuş bana
gülüyor."
· "Bunca işten sonra hâlâ beni
arıyorsun!"
· "Yazık sana acıyorum."
3. Alıcıyı Harekete
Geçirme İşlevi
Adından da
anlaşılacağı gibi “Alıcıyı harekete geçirme işlevi” ileti sonrasında karşı
taraftaki kişinin davranışlarında bir değişiklik oluşturmayı amaçlar. Özellikle
siyasi söylemlerde, el ilanlarında,reklamlarda bu işlevden yararlanılır. Bu
işlevde emir, rica ve istek bulunur.
Örnek
· Elindeki kitabı sıraya bırak.
· Kapıyı kapat.
· Çıkarın kağıtları, yazılı yoklama
yapacağım.
4. Kanalı Kontrol İşlevi
İletişim kanalını
denetleme, iletinin karşı tarafça doğru bir şekilde aktarılıp aktarılmadığını
kontrol etmek amacıyla kullanılan dil işlevi kanalı kontroldür. Soru cümleleri
bu işlevde kullanılmaktadır.
Örnek
Ödevlerinizi yaptınız mı?
Sesimi duyan var mı?
5. Dil Ötesi İşlev
İletişim sırasında
aktarılan mesaj yani ileti, dille ilgili bilgi içeriyorsa dil ötesi işlev
kullanılmıştır. Bu işlevde dili anlamak, dili incelemek ve kurallarını aktarmak
amacı vardır.
Örnek
· Türkçede iki çeşit ek vardır: yapım eki ve çekim eki.
· Türkçe
sondan eklemeli bir dildir.
· Türkçede
sözcük kökleri ikiye ayrılır: İsim ve fiil kökleri
6. Şiirsel İşlev
Bir anlam ifade
etmekten çok karşı tarafta estetik bir zevk uyandırmayı amaçlayan, mecazlı bir
anlatım taşıyan ifadeler şiirsel yani sanatsal işlevde kullanılmıştır. Şiirsel
işlevde öznellik ağır basar.
Örnek
Ne hasta bekler sabahı, |
bekliyorum |