KELİME ANLAMI
Bir sözcüğün zihnimizde oluşturduğu çağrışımlara anlam denir.
Bir anlatımda yargıyı doğru algılamak
KELİME ANLAMI
Bir sözcüğün zihnimizde oluşturduğu çağrışımlara anlam denir.
Bir anlatımda yargıyı doğru algılamak, sözcüğün hangi
varlığı, kavramı bildirmek için kullanıldığını anlamakla mümkündür.
Sözcükler, duygu ve düşünceler dile getirilirken değişik
anlamlar kazanabilir. Birden çok anlam taşıyan sözcüklerin hangi anlamda
kullanıldığı cümledeki kullanımından anlaşılabilir.
Dildeki en küçük anlatım birimine sözcük\kelime denir.
Kelimeler ihtiyaçtan doğar.
Kelimelerle düşünürüz, düşüncelerimizi kelimelerle ifade
ederiz. Düzenli, sağlıklı bir iletişimin sağlanabilmesi için kelimeler doğru
kullanılmalı ve iyi seçilmelidir.
Kelimelerin çoğu birden fazla anlam taşır.
Tek başına anlamlı kelimeler olduğu gibi, tek başına
anlamı olmayan sözcükler de vardır.
Türkçede sözcükler kullanıldıkları yerlere göre anlam
kazanır. (Bağlam) Her sözcüğün bir sözlük anlamı vardır.
Sözcükler ortaya çıkışlarıyla ilk anlamlarını almışlardır.
Dil, canlı bir varlık olduğu için zamanla değişikliğe uğrar.
GERÇEK ANLAM(temel, başat, sözlük anlam)
Bir sözcüğün söylendiğinde akla gelen ilk anlamıdır. Herkesçe
bilinen, en yaygın ve belirgin anlamıdır.
Gerçek anlam, temel
ve yan anlamlardan oluşur.
Temel(başat)
anlam:Sözcüğün zihnimizde ilk beliren,
en yaygın olan ve herkesçe bilinen anlamıdır. Sözcüğün yansıttığı ilk ve asıl
anlamıdır. Sözlüklerde birinci sırada açıklanan anlam, sözcüğün başat anlamıdır.
_Burnunu yere
çarpınca çok ağladı. (temel)
_Ayakkabısının burnuyla kapıya vuruyordu. (Yan)
Not:Temel anlamıyla kullanılan bir sözcüğün yerine, eşanlamlısı
dışında başka sözcük kullanılamaz.
Yan anlam, gerçek
anlamıyla az çok ilişkili anlamdır. Sözcüklerin, içinde yer aldığı cümleye göre,
cümlenin içinde kullanılırken kazandığı bu yan anlamlara kullanım anlamı da
denir. Bu, sözcüğün kullanılış sırasında kazandığı anlamdır. (Çok anlamlılık)
*Demliğin içine bir bardak çay boşalttı. (Temel
*Okulun içinde farklı, dışarıda farklı davranırdı. (Yan)
*Dolmanın içi tam pişmemiş. (Yan)
*Bunların içinde iyisi de var, kötüsü de…(Yan)
Bırakmak
_Bunu size on milyona bırakırım. (Yan:Belli bir fiyata
vermeyi kabul etmek)
_Elindekileri bırakıp annesine sarıldı. Temel:elde
bulunan bir şeyi tutmaz olmak)
_Size gelmeyi haftaya bıraktık. (Yan:ertelemek)
_Acaba kalemimi nerede bıraktım. (Yan:unutmak)
_Sigarayı bıraktı, rahata kavuştu. (Yan:Bir
alışkanlıktan vazgeçmek)
Yatmak
*Babam erkenden yattı. (Temel)
*Arabası üç gündür garajda yatıyor. (Yan)
*Bu bölgenin her karışında
bir şehit yatıyor. (Yan)
*Bu suçtan dolayı en az bir
yıl yatar. (Yan)
Asıl anlam. :el,
göz, yol, ekmek, taş
Bakmak:
Hastaya hangi doktor baktı. (muayene etmek, tedavisiyle
ilgilenmek)
Bakarsan bağ,
bakmazsan dağ olur. (emek vermek)
Kumaşın rengi maviye bakıyor. (benzemek, andırmak)
Baktım, annem
üzülüyor, ben de vazgeçtim. (görüp anlamak9
Nereye bakıyorsun öyle)(Görmek için bir şeyin üzerine gözlerini çevirmek)
Parlamak:
Mesleğinde kısa sürede parladı. (ün kazanmak, meşhur olmak)
Sakin tavırlı bir
insandı;böyle parlamasına bir anlam
veremedim. (birdenbire öfkelenmek)
Daha ilk eseriyle parlamış, herkesçe sevilen bir yazar
olmuştu. (meşhur olmak)
Bidondaki benzin parlayınca kaçışmaya başladılar. (tutuşup
alev çıkarmak)
Gökyüzünde yıldızlar bir parlıyor, bir kayboluyordu. (aldığı
ışınları yansıtmak)
Söz kardeşinden açılınca
gözleri parlıyor, bir şeyler
söylemek istiyordu. (yüzünde sevinç ve istek belirmek)
Ağır
*Kazada çok ağır yaralandı. (tehlikeli, korkulu, vahim)
*Bu konu öğrencilere ağır geldi. (çetin, zor)
*Araba ağır ağır yaklaştı. (yavaş)
*Ağır hastalar hastaneye yatırıldı. (tehlikeli, korkulu, vahim)
*Odaya birdenbire ağır bir hava çöktü. (sıkıntı veren)
*Çok ağır sözler söyledi. (dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı söz)
Vurmak
*Babasına piyangodan büyük
ikramiye vurmuş. (isabet etmek
*Ölü balıklar kıyıya vurdu. (sapmak, yönelmek)
*Öfkelenince yumruğunu masaya
vurdu. (Elini hızla indirmek)(G)
*Sokakta oynarken başına
güneş vurmuş. (Etkisi altına almak)
*Ayakkabı ayağımı vuruyor. (Rahatsız etmek)
Okumak
*Kötü niyetli biri olduğunu
bakışlarından okudum. (sezmek, anlamak)
*Okul gecesinde o da şiir okumuş. (sesli olarak söylemek)
*Üniversiteyi yurt dışında okuyacak(eğitim görmek)
*Doktorların yazısını
herkes okuyamaz. (işaretleri, yazıyı anlamak)
*Biz lisede birlikte okumuştuk. (eğitim görmek)
Çıkmak
1. Bu sütten çok miktarda yağ
çıkar. (elde edilmek, sağlanmak)
2. Hukuk fakültesinden çıkınca hemen avukatlığa başlamış. (mezun
olmak)
3. Son girdiği işten de kısa
bir süre sonra çıktı. (Ayrılmak)
4. Hapisten çıkalı bir yıl oldu. (süresi dolunca
ayrılmak)
5. Bu dairede işler kolay çıkmaz. (yapılmak, yürümek)
6. Sekizden üç çıkarsa beş kalır. (eksilmek)
7. Çorabım çıktı. (sıyrılmak, ayrılması)
8. Bu adam adamlıktan çıkmış. (Başka bir duruma dönüşmek)
9. Bu dağın tepesine çıktık. (Bir şeyin yukarısına varmak, ya
da yükselmek)
10. Sudan bakteri çıkınca dağıtımı engellendi. (inceleme
sonucu bulmak)
11. Bu iş için bakana çıktı. İş için yetkili birini makamında görmek
12. Ona piyangodan yüklü bir
para çıktı. (isabet etmek, vurmak)
13. Önüne çıkan yayaya
çarpmamak için ani fren yaptı. (birdenbire görünmek)
14. Geziye çıktılar. Erken yola çıktık. (gitmek, koyulmak)
15. Bu ev beş milyara çıktı. (mal olmak)
16. Bu yol nereye çıkar. (ulaşmak, varmak)
17. Çöplükten pis kokular çıkıyordu. ((yayılmak)
18. Gömleğinin boyası
atletine çıkmış. (bulaşmak)
19. Evin ikinci katını çıkmadan kış geldi. (yapmak)
20. Annesi az önce alışverişe
çıkmıştı. (bir nedenle bulunulan
yerden ayrılmak)
21. Çocuğun kolu çıktı. (yerinden oynamak)
22. Tencerenin bakırı çıkmış.
23. Ekinler çıkmaya başladı. (bitmek, büyümek,
24. İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!(gerçekleşmek)
25. Akşama doğru fırtına çıktı. (oluşmak, olmak)
Yakıştırma(Yan anlam)
Ayağında burnu aşınmış eksi bir kundura vardı.
*Dikiş makinesinin kolunu koparacakmış gibi çeviriyordu.
*Arabanın torpido gözü, uçağın
kanadı…
MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek
anlamından uzaklaştırılarak benzetmeli şekilde kullanılmasıdır.
Not:Sözcüğün mecaz anlamda
kullanıldığı anlamak için, sözcüğün yeni kazandığı anlamın gerçekte mümkün olup
olmadığına bakmak gerekir.
_İçimin ateşi hiç küllenmedi. (Kişinin içinde küllenmeyen bir ateşin olması
mümkün değildir. )
_Annesi yufka yürekli bir
kadındır.
*Bu işi yapmanın bir yolu olmalı. (çare, yöntem, metod)
*Çocuğu kırmasanız iyi olur.
*Boş sözlerle kimseyi kandıramazsınız. (Yararsız, lüzumsuz, gereksiz)
*Arkadaşlarının başarısını çekemiyordu. (kıskanmak)
*Annem o konuda da bana ışık tutacaktır. (izleyeceği yolu
göstermek)
*Şöyle bir nabzını yokla bakalım, ne diyecek?(Birinin niyet ve eğilimini
öğrenmeye çalışmak)
*Doktor, hastanın nabzını inceledi. (gerçek)
*Suçunu örtmek için yalan bile söylerdi. (gizlemek, belli etmemek)
*Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik. (aldırmazlık)
*Sizin böyle harcanmanıza razı olamam.
*Bizi çok soğuk karşıladılar.
*Üşüyen çocuk sıcak çorbayı
içince ısındı. (gerçek)
*Yeni başladığı işe birkaç
günde ısındı(mecaz)(hoşlanır hale
gelmek)
*Bahçedeki ateşi kim yaktı?
*Ahmet Bey, çok ateşli bir konuşma yapmıştı.
*Bu iş beni sarmadı(mecaz)
*Ateşler her yanı sardı(Yan)
*Araba yokuşu çıkarken bozuldu. (gerçek)
*Bu sözleri duyunca çok bozuldu. (mecaz)
*Yılandan korkarım
*Bu yılanı aramıza sokmayalım. (mecaz)
TERİM ANLAMI
Bir bilim, sanat, meslek veya
spor dalıyla ilgili olarak özle ve belirli bir kavramı ifade eden sözdür. Her bilim dalının kendine ait terimleri
vardır. Kesin anlamlıdır.
Tek anlamı vardır, o da terimin bağlı bulunduğu bilim, sanat,
meslek alanı dışında kullanılamaz. Bu bakımdan terimlerde yan anlamdan söz
etmek mümkün değildir.
Matematik:kare,
açı, yarıçap, üçgen, daire
Müzik:Porte,
sol anahtarı, güfte, nota, solfej
Denizcilik:Alabora,
alabanda, demir atmak
Coğ. :Meridyen,
paralel, delta, ova, ekvator
Tıp:Anestezi,
ameliyat, kadavra, anatomi
Fizik:madde,
kuvvet, hacim, vektör
Kimya:asit, mol
Biyoloji:Kromozom,
hücre
Resim:tuval
Astronomi:galaksi,
meteor, Samanyolu
Spor:penaltı,
gol, taç, frikik, avut
Tiyatro:dekor,
suflör, senaryo, perde,
*Bu üçgendeki geniş açıyı hesaplayın.
*Geniş bir bakış açısı vardır onun.
DEYİM ANLAMI
Bir sözcüğün gerçek anlamından ayrı bir anlam taşıyan, klişeleşmiş
biçimde hep aynı kalıpta kullanılmasıdır. Genellikle mecaz anlamdadırlar. Tek
sözcükler deyim sayılmaz. . Genel kural niteliği taşımaz, genellikle yargı
bildirmez. Anlatıma çekicilik kazandırır. Deyimlerin büyük bir bölümü mastar
şeklindedir. Kimi deyimler cümle biçimindedir(Ayıkla pirincin taşını, dostlar
alışverişte görsün, atı alan Üsküdar’ı geçti. )
Deyimi oluşturan sözcüklerin
arasına kimi zaman başka sözcükler girebilir:Canı çok sıkılmak.
*Kulak vermek, küplere binmek(öfke),
etekleri tutuşmak(telaş), göze girmek, gözden düşmek, göz boyamak(kandırmak)başına
çorap örmek…
*O, girdiği hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
*Suçsuzluğunu ispatlayıncaya
kadar akla karayı seçti.
*Yanlış yapmaktan korktuğu
için her işi ince eleyip sık dokurdu.
*Söylediğimi yapmamak için bin dereden su getirdi.
*Bazı deyimlerde, deyimi oluşturan sözcüklerin gerçek anlamı
korunmuştur:çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, kimi kimsesi
yok, yükte hafif pahada ağır, hem suçlu hem güçlü, akıllı uslu, arayıp
sormamak…
Not:Deyimler cümlenin anlamına uygun
kullanılmazsa veya yapısı bozulursa anlatım bozukluğu meydana gelir:
Gökten boşalırcasına yağmur
yağıyordu. (Bardaktan boşalırcasına olmalı)
Not:Özellikle
cümle biçimindeki deyimler biçimce atasözlerine yakındır, bunlar birbiriyle
karıştırılmamalıdır. Deyimler yalnız sözü etkili kılmak amacıyla kullanılır, durum
belirtir ve sadece o durum için geçerlidir. Atasözleri ise genel kural
niteliğindedir. öğüt verme amacı taşır, her zaman için geçerlidir.
Not:Deyimler,
cümledeki yargıya uygun kullanılmazsa deyim yanlışından kaynaklı anlatım bozukluğu
ortaya çıkar:
_Tembelliğiyle, yaramazlığıyla
dillere destan olmuş bir öğrenciydi.
Not:Açıklamasıyla
birlikte kullanılan deyimler anlatım bozukluğuna yol açar.
ATASÖZLERİ
Halk tarafından bilinip kullanılan, gözlem veya
tecrübelerle ortaya çıkan, söyleyene belli olmayan özlü sözlerdir. Yol gösterir,
ders verir öğüt verir.
Kalıplaşmıştır.
Sözcükleri değiştirilemez. Çoğu mecazlı sözlerdir. Mecaz olmayanları da vardır.
(Dost ile ye iç, alışveriş etme;Bugünün işini yarına bırakma, Son pişmanlık
fayda etmez, İyilik eden iyilik bulur, Ev ala, komşu al)
*Bazı atasözleri de hem gerçek hem mecaz anlamlıdır:
Ağlamayan çocuğa meme
vermezler.
Armut dibine düşer.
Atılan ok geri dönmez.
Ateş olmayan yerden duman
çıkmaz.
Not. Atasözleriyle ilgili her
türlü değişiklik anlatım bozukluğuna yol açar.
Horozu çok olan köyün sabahı
erken olur. (erken yerine “geç” olmalıydı. )
SOMUT ANLAM-SOYUT ANLAM
Soyut anlamlı sözcükler somut, somut anlamlı sözcükler de
soyut anlam kazanabilir.
Kafa:somut
Kafasız çocuk, kafanı kullan. (soyut)
Kötü:soyut
Kötülerden
sakınmak gerek. (somut)
Parmak:somut
Bu işte mutlaka onun parmağı vardır.
EŞ ANLAMLILIK(ANLAMDAŞ) KELİMELER
Anlatım bozukluklarıyla
ilgisi vardır. Anlam bakımından tam olarak birbirinin
yerini tutabilen sözcüklerdir.
Anne(valide), özlem(hasret), saygı(hürmet),
şahıs(kişi), zarf(belirteç), kuvvet(güç), örnek(misal), eleştiri(tenkit), Ak(beyaz),
Anlam(mana), mecmua(dergi), göçmen(muhacir), İfade(anlatım), Boğuk(kısık), merkep(eşek),
cihan(dünya), atlı(süvari), abide(anıt), çekingen(ürkek), derman(ilaç), duru(temiz,
berrak), rica(dilek), soylu(asil), yarış(musabaka), alkım(gökkuşağı), bağır(göğüs)
KARŞIT(ZIT) ANLAMLI SÖZCÜKLER
Genellikle sıfatlar ve
fiiller arasından çıkar.
Güzel-çirkin, az-çok, ağlamak-gülmek,
barış-savaş, bayat-taze, cesur-korkak, diri-ölü, fayda-zarar, iyi-kötü, geniş-dar,
ıslak-kuru, uzak-yakın, kolay-zor, yalan-doğru, kuzey-güney, sağ-sol
(Bir kelimenin olumsuzu, o
kelimenin karşıt anlamlısı olmaz)
SESTEŞ(EŞSESLİ) KELİMELER
Yazılışları ve okunuşları
aynı, anlamları farklı kelimelerdir.
Ocak, serin, el, kır, boğaz, kara,
asma, gül, dolu, artık, çay, diz, al, yüz, yaz, bel, ben, gül,
Gül dedi, bülbül güle
Dilim seni dilim dilim
dileyim.
Gül ki güller açsın yüzünde.
Kır saçlı
adam kırdı bütün odunları.
Beni
etkileyen dudağının kenarındaki bendi.
YAKIN ANLAMLI KELİMELER
Anlatılmak istenen bir durumu
veya nesneyi birbirine yakın oranda ifade eden sözcüklerdir. Az bir anlam farkı bulunur.
İstemek-dilemek, ışık-aydınlık,
sevinmek-gülmek, bakmak-seyretmek, hısım-akraba-eşdost, izlemek-takip etmek, kırılmak-küsmek.
Acı-ağrı-sızı, sancı, ıstırap
Zeka-akıl-sağduyu
Ürkmek, korkmak-çekinmek
Sevmek-beğenmek-hoşlanmak
Alınmak-darılmak, gücenmek, bozulmak-kırılmak
Tam-eksiksiz-mükemmel-şahane-kusursuz
Garanti-güvence-teminat
Kader-kısmet-şans-nasip
Üstünkörü-baştan savma-yarım
yamalak-yüzeysel
Diretmek-ısrar etmek-dayatmak
AD AKTARMASI(MECAZ-I MÜRSEL, DÜZDEĞİŞMECE)
Bir sözün ya da sözcüğün
benzerlik ilgisi olmaksızın kendi anlamının dışında başka bir söz yerine
kullanılmasıdır. Benzetme yok.
*Parça-bütün ilişkisi:
Akşama doğru yolun başında
iki göz belirdi. (insan)
_Tüten bir baca var uzakta.
_Gemi, İzmir’de bir süre bekletildi.
*İç-dış ilişkisi:
_Yine eve haber vermeden çekip gitti.
_İki günde bütün saksılar kurumuş.
_Kolonya kırılınca odanın kokusu değişti.
*Sanatçı-eser:
_Necip Fazıl’ı okudun
mu?(eserlerini)
_Tolstoy, dilimize başarıyla çevrilmiştir.
*Eylem-zaman ilişkisi:
Birazdan öğlen okunacak. (ezan okuma)
İki kadeh içince sarhoş oldu.
Bir daha onun kapısını çalmam.
Yarışa yirmi yelken katıldı.
Vapur, Üsküdar’a yanaştı.
Sobayı yak.
Bereket yağıyor.
Bizim okul hafta sonu geziye gidecek. O çocukta kafa yok.
Bir bardak içti.
Seni cepten ararım.
Batı, Irak’taki
gelişmeleri yakından takip ediyor.
Kalemiyle
karşı çıkıyordu haksızlıklara.
DEYİM AKTARMALARI
(İSTİARE, EĞRETİLEME)
Benzetme amacı güdülerek
yapılır.
Açık İstiare:Sadece kendisine
benzetilenle yapılır.
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler
batıyor. (asker)
Kurban olam beşikte yatan
kuzuya. (bebek)
Kapalı istiare:Sadece
benzeyenle yapılır.
Yürüyordum ağlıyordu ırmaklar.
Tekerlekler yollara bir
şeyler anlatıyor.
A)insandan doğaya:
İhtiyar
çınar ağacı yıllardır tarihe tanıklık eder.
B)Doğadan insana:
Süleyman Bey derin bir insandır.
C)Doğadan doğaya:
Sular mı
yandı?Neden tunca benziyor
mermer?
D)Duyular arası aktarma:
Üzgünüm, acı sözlerim için.
GÜZEL ADLANDIRMA
İlk söylendiğinde insanda
olumsuz çağrışımlar meydana getiren söz veya söz öbeklerinin yerine insanı
rahatsız etmeyecek olumlu söz veya söz öbekleri kullanmaktır.
Verem:ince
hastalık
Sağır:işitme
engelli
Kör:görme
engelli
Hastalık:Şifayı
kapmak
Cin-peri:iyi
saatte olsunlar
Ölüm:son
yolculuk
KİŞİLEŞTİRME(TEŞHİS)
Durgun suda dinleniyordu
yamaçlar.
Gül hasretinle yollara tutsun
kulağını.
DUYU AKTARMASI
Taş gibi sesim var, diyordu. (görme,
dokunma, işitme)
Senin bu acı sözlerinden
bıktık. (tatma-işitme)
ANLAM AKTARMASI
Ağız, burun, ayak, kol, göz, boğaz
gibi organlarımızın şekil özellikleri doğaya aktarılır. Moda Burnu, masanın
ayağı, kapının kolu
DOLAYLAMA
Bir sözcükle anlatılabilecek
kavramı çeşitli anlam ilgileriyle en az iki sözcükle anlatmaya denir. Kalıplaşmış
sözdür. Halkın dilinde yaygın olması gerekir. Mecazlaşır.
Derya kuzusu:balık
Yavru vatan:Kıbrıs
Bacasız sanayi:Turizm
Kara elmas:Kömür
File bekçisi:Kaleci
Beyaz perde:Sinema
Beyaz cam:televizyon
Meşin yuvarlak:top
Beyaz altın:pamuk
Amansız hastalık:kanser
Avanak otu:sigara
Sarı halka:alyans
Vatani görev:askerlik
Delikli demir:tüfek
Ormanlar kralı:aslan
Beyaz zehir:eroin
Eksik etek:kadın
İmamın kayığı:tabut
Kasa faresi:hırsız
GENEL ANLAM- ÖZEL ANLAM
Varlık-canlı-bitki, ağaç, meyve ağacı, elma ağacı
Varlık-canlı-insan-öğrenci-kız-Ayşe
Balık avlama mevsimi başladı;
palamut, istavrit, hamsi bollaştı.
İKİLEMELER
İkilemeler arasına hiçbir
noktalama işareti konulmaz, yerleri değiştirilemez, her zaman ayrı yazılır
1. Eş ya da yakın anlam:sorgu sual, ses seda, kılık kıyafet, eş dost, doğru
dürüst, ar namus
2. Karşıt anlam:Aşağı yukarı, dost düşman, er geç, iyi kötü, yerli
yersiz
3. Ayrı sözcüklerle:kurda kuşa, paraya pula, güle oynaya, deli dolu, göz
göze
4. Bir sözcüğü anlamlı ikilemeler:Eski püskü, yırtık pırtık, ufak tefek, yamru yumru, çoluk
çocuk
5. İkisi de anlamsız:ıvır zıvır, abur cubur, abuk sabuk, mırın kırın, eciş
bücüş
6. Aynı sözcükten:yürüye yürüye, bile bile, ağır ağır,
7. Yansımalı sözcükler:şırıl şırıl, vızır vızır, fısıl fısıl
8. Birinci sözcüğe “m” sesi yakıştırılarak:
para mara, oyun moyun
Not:İkilemeler söze “nitelik, çoğaltma, abartma, yineleme” gibi
anlamlar katabilir:
_Adam baygın baygın
yatıyordu(nitelik)
_Kova kova su döktük ateşe. (çoğaltma)
_Satır satır ezberledim o
romanları(abartma)
_Bunları deneye deneye
öğrendim. (yineleme)
SOMUTLAŞTIRMA
Deyim aktarmasının bir türü
olan somutlaştırma, bir sözcüğe yeni anlamlar yükleme, onun çok anlamlı
durumuyla ilgilidir;ancak somutlaştırma,
soyut bir kavramın aktarma yoluyla somut kavramları karşılayan sözcüklerle
anlatılmasıdır
*İşinde zaman içinde çok pişti
*İşine dört elle yapıştı.
Sen bu pembe hayallerinden vazgeç.
*Bu adam, sivri fikirleriyle halkın tepkisini
çekiyor.
*Bu ölüm dahi onun taş yüreğini yumuşatamadı.
*Hüzün geldi, başköşeye oturdu.
*Ve ruh, atılan oklarla delik deşik.
**Somutlaştırmanın en belirgin ve güçlü örneklerini
deyimlerimizde görürüz:
Denizden geçip çayda boğulmak, it izi at izine karışmak, kalburla su taşımak(verimsiz
bir işle uğraşmak), şirazeden çıkmak(şiraze:çiltçilikte
kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit), akıl dengesini
yitirmek
*Söyleyişine çarpıcılık
kazandırmak için boyalı bir yol seçiyor. (özentili)
*…buna karşılık elde edilen
başarı, keçiboynuzu yemek gibi bir şey(çok sıkıntı karşılığında az yarar elde
etmek)
SOYUTLAMA
Doktor, hastanın kalp atışlarını dinledi. (somut)
O, kalpsizin biridir(soyutlama)
Onun kafasında saç kalmamış(somut)
Senin kafan pek çalışmaz. (soyutlama)
Bu leke ile nasıl yaşayacak.
NİTEL VE NİCEL ANLAMLI SÖZCÜKLER
Nicel.
ölçülebilen, artıp azalabilen
Nitel:öznellik
vardırölçülemeyen
Büyük
başın derdi büyük olur. (nitel)
Onun babası cömert bir insandır. (nitel)
Evin salonunda küçük bir vazo var. (nicel)
Maaşlarımıza on milyon zam aldık. (nicel)
Sıcak çayı
bir anda içti(nicel)
_Elinde ağır bir çanta vardı. (nicel)
_Ona darıldım;çok ağır konuştu. (nitel)
KİNAYE: (DEĞİNMECE)
Hem gerçek, hem mecaz anlam
var. Kastedilen mecaz anlamdır.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Mum dibine ışık vermez.
DOKUNDURMA: (TARİZ)
Bir sözü tam tersini
kastederek söyleme sanatıdır. Alay amaçlanır.
Not:Kinayeli söz de deniyor. Kinayeyle ilgili sorularda
istenen sanatın tariz olup olmadığına da bakmak gerekir.
O kadar güzel anlattı ki
hiçbir şey anlamadık.
Çok cesur adamdı, çıtırtıdan bile ürkerdi.
Mahallenin en dürüst
insanıydı; mahallede dolandırmadığı kişi kalmadı.
Bu kadar zeki birini görmedim, hiçbir şeyi üç kez anlatmadan anlamıyor.
, sözcüğün hangi
varlığı, kavramı bildirmek için kullanıldığını anlamakla mümkündür.
Sözcükler, duygu ve düşünceler dile getirilirken değişik
anlamlar kazanabilir. Birden çok anlam taşıyan sözcüklerin hangi anlamda
kullanıldığı cümledeki kullanımından anlaşılabilir.
Dildeki en küçük anlatım birimine sözcük\kelime denir.
Kelimeler ihtiyaçtan doğar.
Kelimelerle düşünürüz, düşüncelerimizi kelimelerle ifade
ederiz. Düzenli, sağlıklı bir iletişimin sağlanabilmesi için kelimeler doğru
kullanılmalı ve iyi seçilmelidir.
Kelimelerin çoğu birden fazla anlam taşır.
Tek başına anlamlı kelimeler olduğu gibi, tek başına
anlamı olmayan sözcükler de vardır.
Türkçede sözcükler kullanıldıkları yerlere göre anlam
kazanır. Her sözcüğün bir sözlük anlamı vardır.
Sözcükler ortaya çıkışlarıyla ilk anlamlarını almışlardır.
Dil, canlı bir varlık olduğu için zamanla değişikliğe uğrar.
GERÇEK ANLAM(temel, başat, sözlük anlam)
Bir sözcüğün söylendiğinde akla gelen ilk anlamıdır. Herkesçe
bilinen, en yaygın ve belirgin anlamıdır.
Gerçek anlam, temel
ve yan anlamlardan oluşur.
Temel(başat)
anlam:Sözcüğün zihnimizde ilk beliren,
en yaygın olan ve herkesçe bilinen anlamıdır. Sözcüğün yansıttığı ilk ve asıl
anlamıdır. Sözlüklerde birinci sırada açıklanan anlam, sözcüğün başat anlamıdır.
_Burnunu yere
çarpınca çok ağladı. (temel)
_Ayakkabısının burnuyla kapıya vuruyordu. (Yan)
Not:Temel anlamıyla kullanılan bir sözcüğün yerine, eşanlamlısı
dışında başka sözcük kullanılamaz.
Yan anlam, gerçek
anlamıyla az çok ilişkili anlamdır. Sözcüklerin, içinde yer aldığı cümleye göre,
cümlenin içinde kullanılırken kazandığı bu yan anlamlara kullanım anlamı da
denir. Bu, sözcüğün kullanılış sırasında kazandığı anlamdır. (Çok anlamlılık)
*Demliğin içine bir bardak çay boşalttı. (Temel
*Okulun içinde farklı, dışarıda farklı davranırdı. (Yan)
*Dolmanın içi tam pişmemiş. (Yan)
*Bunların içinde iyisi de var, kötüsü de…(Yan)
Bırakmak
_Bunu size on milyona bırakırım. (Yan:Belli bir fiyata
vermeyi kabul etmek)
_Elindekileri bırakıp annesine sarıldı. Temel:elde
bulunan bir şeyi tutmaz olmak)
_Size gelmeyi haftaya bıraktık. (Yan:ertelemek)
_Acaba kalemimi nerede bıraktım. (Yan:unutmak)
_Sigarayı bıraktı, rahata kavuştu. (Yan:Bir
alışkanlıktan vazgeçmek)
Yatmak
*Babam erkenden yattı. (Temel)
*Arabası üç gündür garajda yatıyor. (Yan)
*Bu bölgenin her karışında
bir şehit yatıyor. (Yan)
*Bu suçtan dolayı en az bir
yıl yatar. (Yan)
Asıl anlam. :el,
göz, yol, ekmek, taş
Bakmak:
Hastaya hangi doktor baktı. (muayene etmek, tedavisiyle
ilgilenmek)
Bakarsan bağ,
bakmazsan dağ olur. (emek vermek)
Kumaşın rengi maviye bakıyor. (benzemek, andırmak)
Baktım, annem
üzülüyor, ben de vazgeçtim. (görüp anlamak9
Nereye bakıyorsun öyle)(Görmek için bir şeyin üzerine gözlerini çevirmek)
Parlamak:
Mesleğinde kısa sürede parladı. (ün kazanmak, meşhur olmak)
Sakin tavırlı bir
insandı;böyle parlamasına bir anlam
veremedim. (birdenbire öfkelenmek)
Daha ilk eseriyle parlamış, herkesçe sevilen bir yazar
olmuştu. (meşhur olmak)
Bidondaki benzin parlayınca kaçışmaya başladılar. (tutuşup
alev çıkarmak)
Gökyüzünde yıldızlar bir parlıyor, bir kayboluyordu. (aldığı
ışınları yansıtmak)
Söz kardeşinden açılınca
gözleri parlıyor, bir şeyler
söylemek istiyordu. (yüzünde sevinç ve istek belirmek)
Ağır
*Kazada çok ağır yaralandı. (tehlikeli, korkulu, vahim)
*Bu konu öğrencilere ağır geldi. (çetin, zor)
*Araba ağır ağır yaklaştı. (yavaş)
*Ağır hastalar hastaneye yatırıldı. (tehlikeli, korkulu, vahim)
*Odaya birdenbire ağır bir hava çöktü. (sıkıntı veren)
*Çok ağır sözler söyledi. (dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı söz)
Vurmak
*Babasına piyangodan büyük
ikramiye vurmuş. (isabet etmek
*Ölü balıklar kıyıya vurdu. (sapmak, yönelmek)
*Öfkelenince yumruğunu masaya
vurdu. (Elini hızla indirmek)(G)
*Sokakta oynarken başına
güneş vurmuş. (Etkisi altına almak)
*Ayakkabı ayağımı vuruyor. (Rahatsız etmek)
Okumak
*Kötü niyetli biri olduğunu
bakışlarından okudum. (sezmek, anlamak)
*Okul gecesinde o da şiir okumuş. (sesli olarak söylemek)
*Üniversiteyi yurt dışında okuyacak(eğitim görmek)
*Doktorların yazısını
herkes okuyamaz. (işaretleri, yazıyı anlamak)
*Biz lisede birlikte okumuştuk. (eğitim görmek)
Çıkmak
1. Bu sütten çok miktarda yağ
çıkar. (elde edilmek, sağlanmak)
2. Hukuk fakültesinden çıkınca hemen avukatlığa başlamış. (mezun
olmak)
3. Son girdiği işten de kısa
bir süre sonra çıktı. (Ayrılmak)
4. Hapisten çıkalı bir yıl oldu. (süresi dolunca
ayrılmak)
5. Bu dairede işler kolay çıkmaz. (yapılmak, yürümek)
6. Sekizden üç çıkarsa beş kalır. (eksilmek)
7. Çorabım çıktı. (sıyrılmak, ayrılması)
8. Bu adam adamlıktan çıkmış. (Başka bir duruma dönüşmek)
9. Bu dağın tepesine çıktık. (Bir şeyin yukarısına varmak, ya
da yükselmek)
10. Sudan bakteri çıkınca dağıtımı engellendi. (inceleme
sonucu bulmak)
11. Bu iş için bakana çıktı. İş için yetkili birini makamında görmek
12. Ona piyangodan yüklü bir
para çıktı. (isabet etmek, vurmak)
13. Önüne çıkan yayaya
çarpmamak için ani fren yaptı. (birdenbire görünmek)
14. Geziye çıktılar. Erken yola çıktık. (gitmek, koyulmak)
15. Bu ev beş milyara çıktı. (mal olmak)
16. Bu yol nereye çıkar. (ulaşmak, varmak)
17. Çöplükten pis kokular çıkıyordu. ((yayılmak)
18. Gömleğinin boyası
atletine çıkmış. (bulaşmak)
19. Evin ikinci katını çıkmadan kış geldi. (yapmak)
20. Annesi az önce alışverişe
çıkmıştı. (bir nedenle bulunulan
yerden ayrılmak)
21. Çocuğun kolu çıktı. (yerinden oynamak)
22. Tencerenin bakırı çıkmış.
23. Ekinler çıkmaya başladı. (bitmek, büyümek,
24. İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!(gerçekleşmek)
25. Akşama doğru fırtına çıktı. (oluşmak, olmak)
Yakıştırma(Yan anlam)
Ayağında burnu aşınmış eksi bir kundura vardı.
*Dikiş makinesinin kolunu koparacakmış gibi çeviriyordu.
*Arabanın torpido gözü, uçağın
kanadı…
MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek
anlamından uzaklaştırılarak benzetmeli şekilde kullanılmasıdır.
Not:Sözcüğün mecaz anlamda
kullanıldığı anlamak için, sözcüğün yeni kazandığı anlamın gerçekte mümkün olup
olmadığına bakmak gerekir.
_İçimin ateşi hiç küllenmedi. (Kişinin içinde küllenmeyen bir ateşin olması
mümkün değildir. )
_Annesi yufka yürekli bir
kadındır.
*Bu işi yapmanın bir yolu olmalı. (çare, yöntem, metod)
*Çocuğu kırmasanız iyi olur.
*Boş sözlerle kimseyi kandıramazsınız. (Yararsız, lüzumsuz, gereksiz)
*Arkadaşlarının başarısını çekemiyordu. (kıskanmak)
*Annem o konuda da bana ışık tutacaktır. (izleyeceği yolu
göstermek)
*Şöyle bir nabzını yokla bakalım, ne diyecek?(Birinin niyet ve eğilimini
öğrenmeye çalışmak)
*Doktor, hastanın nabzını inceledi. (gerçek)
*Suçunu örtmek için yalan bile söylerdi. (gizlemek, belli etmemek)
*Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik. (aldırmazlık)
*Sizin böyle harcanmanıza razı olamam.
*Bizi çok soğuk karşıladılar.
*Üşüyen çocuk sıcak çorbayı
içince ısındı. (gerçek)
*Yeni başladığı işe birkaç
günde ısındı(mecaz)(hoşlanır hale
gelmek)
*Bahçedeki ateşi kim yaktı?
*Ahmet Bey, çok ateşli bir konuşma yapmıştı.
*Bu iş beni sarmadı(mecaz)
*Ateşler her yanı sardı(Yan)
*Araba yokuşu çıkarken bozuldu. (gerçek)
*Bu sözleri duyunca çok bozuldu. (mecaz)
*Yılandan korkarım
*Bu yılanı aramıza sokmayalım. (mecaz)
TERİM ANLAMI
Bir bilim, sanat, meslek veya
spor dalıyla ilgili olarak özle ve belirli bir kavramı ifade eden sözdür. Her bilim dalının kendine ait terimleri
vardır. Kesin anlamlıdır.
Tek anlamı vardır, o da terimin bağlı bulunduğu bilim, sanat,
meslek alanı dışında kullanılamaz. Bu bakımdan terimlerde yan anlamdan söz
etmek mümkün değildir.
Matematik:kare,
açı, yarıçap, üçgen, daire
Müzik:Porte,
sol anahtarı, güfte, nota, solfej
Denizcilik:Alabora,
alabanda, demir atmak
Coğ. :Meridyen,
paralel, delta, ova, ekvator
Tıp:Anestezi,
ameliyat, kadavra, anatomi
Fizik:madde,
kuvvet, hacim, vektör
Kimya:asit, mol
Biyoloji:Kromozom,
hücre
Resim:tuval
Astronomi:galaksi,
meteor, Samanyolu
Spor:penaltı,
gol, taç, frikik, avut
Tiyatro:dekor,
suflör, senaryo, perde,
*Bu üçgendeki geniş açıyı hesaplayın.
*Geniş bir bakış açısı vardır onun.
DEYİM ANLAMI
Bir sözcüğün gerçek anlamından ayrı bir anlam taşıyan, klişeleşmiş
biçimde hep aynı kalıpta kullanılmasıdır. Genellikle mecaz anlamdadırlar. Tek
sözcükler deyim sayılmaz. . Genel kural niteliği taşımaz, genellikle yargı
bildirmez. Anlatıma çekicilik kazandırır. Deyimlerin büyük bir bölümü mastar
şeklindedir. Kimi deyimler cümle biçimindedir(Ayıkla pirincin taşını, dostlar
alışverişte görsün, atı alan Üsküdar’ı geçti. )
Deyimi oluşturan sözcüklerin
arasına kimi zaman başka sözcükler girebilir:Canı çok sıkılmak.
*Kulak vermek, küplere binmek(öfke),
etekleri tutuşmak(telaş), göze girmek, gözden düşmek, göz boyamak(kandırmak)başına
çorap örmek…
*O, girdiği hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
*Suçsuzluğunu ispatlayıncaya
kadar akla karayı seçti.
*Yanlış yapmaktan korktuğu
için her işi ince eleyip sık dokurdu.
*Söylediğimi yapmamak için bin dereden su getirdi.
*Bazı deyimlerde, deyimi oluşturan sözcüklerin gerçek anlamı
korunmuştur:çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, kimi kimsesi
yok, yükte hafif pahada ağır, hem suçlu hem güçlü, akıllı uslu, arayıp
sormamak…
Not:Deyimler cümlenin anlamına uygun
kullanılmazsa veya yapısı bozulursa anlatım bozukluğu meydana gelir:
Gökten boşalırcasına yağmur
yağıyordu. (Bardaktan boşalırcasına olmalı)
Not:Özellikle
cümle biçimindeki deyimler biçimce atasözlerine yakındır, bunlar birbiriyle
karıştırılmamalıdır. Deyimler yalnız sözü etkili kılmak amacıyla kullanılır, durum
belirtir ve sadece o durum için geçerlidir. Atasözleri ise genel kural
niteliğindedir. öğüt verme amacı taşır, her zaman için geçerlidir.
Not:Deyimler,
cümledeki yargıya uygun kullanılmazsa deyim yanlışından kaynaklı anlatım bozukluğu
ortaya çıkar:
_Tembelliğiyle, yaramazlığıyla
dillere destan olmuş bir öğrenciydi.
Not:Açıklamasıyla
birlikte kullanılan deyimler anlatım bozukluğuna yol açar.
ATASÖZLERİ
Halk tarafından bilinip kullanılan, gözlem veya
tecrübelerle ortaya çıkan, söyleyene belli olmayan özlü sözlerdir. Yol gösterir,
ders verir öğüt verir.
Kalıplaşmıştır.
Sözcükleri değiştirilemez. Çoğu mecazlı sözlerdir. Mecaz olmayanları da vardır.
(Dost ile ye iç, alışveriş etme;Bugünün işini yarına bırakma, Son pişmanlık
fayda etmez, İyilik eden iyilik bulur, Ev ala, komşu al)
*Bazı atasözleri de hem gerçek hem mecaz anlamlıdır:
Ağlamayan çocuğa meme
vermezler.
Armut dibine düşer.
Atılan ok geri dönmez.
Ateş olmayan yerden duman
çıkmaz.
Not. Atasözleriyle ilgili her
türlü değişiklik anlatım bozukluğuna yol açar.
Horozu çok olan köyün sabahı
erken olur. (erken yerine “geç” olmalıydı. )
SOMUT ANLAM-SOYUT ANLAM
Soyut anlamlı sözcükler somut, somut anlamlı sözcükler de
soyut anlam kazanabilir.
Kafa:somut
Kafasız çocuk, kafanı kullan. (soyut)
Kötü:soyut
Kötülerden
sakınmak gerek. (somut)
Parmak:somut
Bu işte mutlaka onun parmağı vardır.
EŞ ANLAMLILIK(ANLAMDAŞ) KELİMELER
Anlatım bozukluklarıyla
ilgisi vardır. Anlam bakımından tam olarak birbirinin
yerini tutabilen sözcüklerdir.
Anne(valide), özlem(hasret), saygı(hürmet),
şahıs(kişi), zarf(belirteç), kuvvet(güç), örnek(misal), eleştiri(tenkit), Ak(beyaz),
Anlam(mana), mecmua(dergi), göçmen(muhacir), İfade(anlatım), Boğuk(kısık), merkep(eşek),
cihan(dünya), atlı(süvari), abide(anıt), çekingen(ürkek), derman(ilaç), duru(temiz,
berrak), rica(dilek), soylu(asil), yarış(musabaka), alkım(gökkuşağı), bağır(göğüs)
KARŞIT(ZIT) ANLAMLI SÖZCÜKLER
Genellikle sıfatlar ve
fiiller arasından çıkar.
Güzel-çirkin, az-çok, ağlamak-gülmek,
barış-savaş, bayat-taze, cesur-korkak, diri-ölü, fayda-zarar, iyi-kötü, geniş-dar,
ıslak-kuru, uzak-yakın, kolay-zor, yalan-doğru, kuzey-güney, sağ-sol
(Bir kelimenin olumsuzu, o
kelimenin karşıt anlamlısı olmaz)
SESTEŞ(EŞSESLİ) KELİMELER
Yazılışları ve okunuşları
aynı, anlamları farklı kelimelerdir.
Ocak, serin, el, kır, boğaz, kara,
asma, gül, dolu, artık, çay, diz, al, yüz, yaz, bel, ben, gül,
Gül dedi, bülbül güle
Dilim seni dilim dilim
dileyim.
Gül ki güller açsın yüzünde.
Kır saçlı
adam kırdı bütün odunları.
Beni
etkileyen dudağının kenarındaki bendi.
YAKIN ANLAMLI KELİMELER
Anlatılmak istenen bir durumu
veya nesneyi birbirine yakın oranda ifade eden sözcüklerdir. Az bir anlam farkı bulunur.
İstemek-dilemek, ışık-aydınlık,
sevinmek-gülmek, bakmak-seyretmek, hısım-akraba-eşdost, izlemek-takip etmek, kırılmak-küsmek.
Acı-ağrı-sızı, sancı, ıstırap
Zeka-akıl-sağduyu
Ürkmek, korkmak-çekinmek
Sevmek-beğenmek-hoşlanmak
Alınmak-darılmak, gücenmek, bozulmak-kırılmak
Tam-eksiksiz-mükemmel-şahane-kusursuz
Garanti-güvence-teminat
Kader-kısmet-şans-nasip
Üstünkörü-baştan savma-yarım
yamalak-yüzeysel
Diretmek-ısrar etmek-dayatmak
AD AKTARMASI(MECAZ-I MÜRSEL, DÜZDEĞİŞMECE)
Bir sözün ya da sözcüğün
benzerlik ilgisi olmaksızın kendi anlamının dışında başka bir söz yerine
kullanılmasıdır. Benzetme yok.
*Parça-bütün ilişkisi:
Akşama doğru yolun başında
iki göz belirdi. (insan)
_Tüten bir baca var uzakta.
_Gemi, İzmir’de bir süre bekletildi.
*İç-dış ilişkisi:
_Yine eve haber vermeden çekip gitti.
_İki günde bütün saksılar kurumuş.
_Kolonya kırılınca odanın kokusu değişti.
*Sanatçı-eser:
_Necip Fazıl’ı okudun
mu?(eserlerini)
_Tolstoy, dilimize başarıyla çevrilmiştir.
*Eylem-zaman ilişkisi:
Birazdan öğlen okunacak. (ezan okuma)
İki kadeh içince sarhoş oldu.
Bir daha onun kapısını çalmam.
Yarışa yirmi yelken katıldı.
Vapur, Üsküdar’a yanaştı.
Sobayı yak.
Bereket yağıyor.
Bizim okul hafta sonu geziye gidecek. O çocukta kafa yok.
Bir bardak içti.
Seni cepten ararım.
Batı, Irak’taki
gelişmeleri yakından takip ediyor.
Kalemiyle
karşı çıkıyordu haksızlıklara.
DEYİM AKTARMALARI
(İSTİARE, EĞRETİLEME)
Benzetme amacı güdülerek
yapılır.
Açık İstiare:Sadece kendisine
benzetilenle yapılır.
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler
batıyor. (asker)
Kurban olam beşikte yatan
kuzuya. (bebek)
Kapalı istiare:Sadece
benzeyenle yapılır.
Yürüyordum ağlıyordu ırmaklar.
Tekerlekler yollara bir
şeyler anlatıyor.
A)insandan doğaya:
İhtiyar
çınar ağacı yıllardır tarihe tanıklık eder.
B)Doğadan insana:
Süleyman Bey derin bir insandır.
C)Doğadan doğaya:
Sular mı
yandı?Neden tunca benziyor
mermer?
D)Duyular arası aktarma:
Üzgünüm, acı sözlerim için.
GÜZEL ADLANDIRMA
İlk söylendiğinde insanda
olumsuz çağrışımlar meydana getiren söz veya söz öbeklerinin yerine insanı
rahatsız etmeyecek olumlu söz veya söz öbekleri kullanmaktır.
Verem:ince
hastalık
Sağır:işitme
engelli
Kör:görme
engelli
Hastalık:Şifayı
kapmak
Cin-peri:iyi
saatte olsunlar
Ölüm:son
yolculuk
KİŞİLEŞTİRME(TEŞHİS)
Durgun suda dinleniyordu
yamaçlar.
Gül hasretinle yollara tutsun
kulağını.
DUYU AKTARMASI
Taş gibi sesim var, diyordu. (görme,
dokunma, işitme)
Senin bu acı sözlerinden
bıktık. (tatma-işitme)
ANLAM AKTARMASI
Ağız, burun, ayak, kol, göz, boğaz
gibi organlarımızın şekil özellikleri doğaya aktarılır. Moda Burnu, masanın
ayağı, kapının kolu
DOLAYLAMA
Bir sözcükle anlatılabilecek
kavramı çeşitli anlam ilgileriyle en az iki sözcükle anlatmaya denir. Kalıplaşmış
sözdür. Halkın dilinde yaygın olması gerekir. Mecazlaşır.
Derya kuzusu:balık
Yavru vatan:Kıbrıs
Bacasız sanayi:Turizm
Kara elmas:Kömür
File bekçisi:Kaleci
Beyaz perde:Sinema
Beyaz cam:televizyon
Meşin yuvarlak:top
Beyaz altın:pamuk
Amansız hastalık:kanser
Avanak otu:sigara
Sarı halka:alyans
Vatani görev:askerlik
Delikli demir:tüfek
Ormanlar kralı:aslan
Beyaz zehir:eroin
Eksik etek:kadın
İmamın kayığı:tabut
Kasa faresi:hırsız
GENEL ANLAM- ÖZEL ANLAM
Varlık-canlı-bitki, ağaç, meyve ağacı, elma ağacı
Varlık-canlı-insan-öğrenci-kız-Ayşe
Balık avlama mevsimi başladı;
palamut, istavrit, hamsi bollaştı.
İKİLEMELER
İkilemeler arasına hiçbir
noktalama işareti konulmaz, yerleri değiştirilemez, her zaman ayrı yazılır
1. Eş ya da yakın anlam:sorgu sual, ses seda, kılık kıyafet, eş dost, doğru
dürüst, ar namus
2. Karşıt anlam:Aşağı yukarı, dost düşman, er geç, iyi kötü, yerli
yersiz
3. Ayrı sözcüklerle:kurda kuşa, paraya pula, güle oynaya, deli dolu, göz
göze
4. Bir sözcüğü anlamlı ikilemeler:Eski püskü, yırtık pırtık, ufak tefek, yamru yumru, çoluk
çocuk
5. İkisi de anlamsız:ıvır zıvır, abur cubur, abuk sabuk, mırın kırın, eciş
bücüş
6. Aynı sözcükten:yürüye yürüye, bile bile, ağır ağır,
7. Yansımalı sözcükler:şırıl şırıl, vızır vızır, fısıl fısıl
8. Birinci sözcüğe “m” sesi yakıştırılarak:
para mara, oyun moyun
Not:İkilemeler söze “nitelik, çoğaltma, abartma, yineleme” gibi
anlamlar katabilir:
_Adam baygın baygın
yatıyordu(nitelik)
_Kova kova su döktük ateşe. (çoğaltma)
_Satır satır ezberledim o
romanları(abartma)
_Bunları deneye deneye
öğrendim. (yineleme)
SOMUTLAŞTIRMA
Deyim aktarmasının bir türü
olan somutlaştırma, bir sözcüğe yeni anlamlar yükleme, onun çok anlamlı
durumuyla ilgilidir;ancak somutlaştırma,
soyut bir kavramın aktarma yoluyla somut kavramları karşılayan sözcüklerle
anlatılmasıdır
*İşinde zaman içinde çok pişti
*İşine dört elle yapıştı.
Sen bu pembe hayallerinden vazgeç.
*Bu adam, sivri fikirleriyle halkın tepkisini
çekiyor.
*Bu ölüm dahi onun taş yüreğini yumuşatamadı.
*Hüzün geldi, başköşeye oturdu.
*Ve ruh, atılan oklarla delik deşik.
**Somutlaştırmanın en belirgin ve güçlü örneklerini
deyimlerimizde görürüz:
Denizden geçip çayda boğulmak, it izi at izine karışmak, kalburla su taşımak(verimsiz
bir işle uğraşmak), şirazeden çıkmak(şiraze:çiltçilikte
kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit), akıl dengesini
yitirmek
*Söyleyişine çarpıcılık
kazandırmak için boyalı bir yol seçiyor. (özentili)
*…buna karşılık elde edilen
başarı, keçiboynuzu yemek gibi bir şey(çok sıkıntı karşılığında az yarar elde
etmek)
SOYUTLAMA
Doktor, hastanın kalp atışlarını dinledi. (somut)
O, kalpsizin biridir(soyutlama)
Onun kafasında saç kalmamış(somut)
Senin kafan pek çalışmaz. (soyutlama)
Bu leke ile nasıl yaşayacak.
NİTEL VE NİCEL ANLAMLI SÖZCÜKLER
Nicel.
ölçülebilen, artıp azalabilen
Nitel:öznellik
vardırölçülemeyen
Büyük
başın derdi büyük olur. (nitel)
Onun babası cömert bir insandır. (nitel)
Evin salonunda küçük bir vazo var. (nicel)
Maaşlarımıza on milyon zam aldık. (nicel)
Sıcak çayı
bir anda içti(nicel)
_Elinde ağır bir çanta vardı. (nicel)
_Ona darıldım;çok ağır konuştu. (nitel)
KİNAYE: (DEĞİNMECE)
Hem gerçek, hem mecaz anlam
var. Kastedilen mecaz anlamdır.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Mum dibine ışık vermez.
DOKUNDURMA: (TARİZ)
Bir sözü tam tersini
kastederek söyleme sanatıdır. Alay amaçlanır.
Not:Kinayeli söz de deniyor. Kinayeyle ilgili sorularda
istenen sanatın tariz olup olmadığına da bakmak gerekir.
O kadar güzel anlattı ki
hiçbir şey anlamadık.
Çok cesur adamdı, çıtırtıdan bile ürkerdi.
Mahallenin en dürüst
insanıydı; mahallede dolandırmadığı kişi kalmadı.
Bu kadar zeki birini görmedim, hiçbir şeyi üç kez anlatmadan anlamıyor.