20 Temmuz 1999 Salı
Refik Halit Karay’ın “Ayın On Dördü” adlı romanını bugün bitirdim. İnkılap ve Aka Kitabevleri yayını olan kitabı üç günde okudum. Romanın adına bakarak,bir kadından söz ettiğini zannettim. Ancak ayın on dördü dediği kadın değil, ayın ta kendisiydi; dolunay hali..
Refik Halit’in ilk defa bir romanını okuyorum. Bir edebiyat öğretmeni olarak büyük bir eksiklikti bu. Memleket ve Gurbet Hikayeleri’ni okumuştum, ama ilk defa bir romanını alıp okudum.Temiz,sağlam bir dil kullandığını,Türkçeye hakim bir yazar olduğunu bilmemem mümkün değil. Bu romanıyla bunu da, yani “iyi bir yazar/romancı” olduğunu kendime teyit ettirmiş oldum!”İyi yazar” dediğim kimselerin diğer eserlerini de okumayı kendime bir görev bilirim! İnsanın “iyi yazar”lardan öğreneceği çok şeyler vardır. Bunu kaçırmamaya,elden geldiğince değerlendirmeye çalışırım.Refik Halid de artık favori yazarlarımdandır.
Refik Halid’i daha önce “2000 Yılın Sevgilisi” ve “Bugünün Saraylısı” adlı romanlarının televizyona uyarlanmasıyla tanımıştım. Her ikisi de mükemmeldi.Televizyona da iyi uyarlanmıştı. Her iki eseri de televizyonda büyük bir dikkat ve ilgiyle izledim.
Refik Halid’i benim için önemli ve ilgilenmeye değer kılan yanlarından biri de “Yüzellilikler” listesinde yer alması.Yazılarından ve düşüncelerinden dolayı değişik şehir ve ülkelere sürülmüş olması. Hicivleri bazılarına herhalde çok sert gelmiş olacak ki sürülmüş. Bu da aslında onun etkili ve önemli bir yazar olduğunu gösteriyor. Susturulmaya çalışılan bir yazar. Daha çok ilgilenilmeye layık olduğunu gösteriyor bu durum.
“Kadın ruhu”nu daha çok Balzac’ın resmettiği söylenir Batı edebiyatında.Ve bu özellik olumlu şekilde söylenir. Bunu Refik Halid’in de çok güzel bir şekilde başardığını söyleyebiliriz. Romanın kahramanlarından biri de Rayiha Hanım’dır.Rayiha,kocasını seven, kocasına deli gibi aşık olan, ressam ama resim yapmayan,otuz yaşlarında bir kadındır. Balzac’ın “Otuz Yaşında” diye bir romanını hatırlıyorum. Bir aşk macerası...Otuz yaşında dul olan bir kadın vardır orada ve yazar o kadının psikolojisini Batı normlarında çok iyi verir. Rayiha da, kadın ruhunu ortaya sermesi açısından önemli bir kahramandır. Rayiha önemli bir kahraman.
Romanda dikkatimi çeken,”bilinçaltı” denen şeyin tamamen ortaya çıkarılması...Hiçbir bilimsel eser, romanlarda sunulan bilinçaltı kadar insanı derinden etkileyemez ve insanı tüm çıplaklığıyla anlatamaz. Bilinçaltıyla insanı, romanda “çıplak” olarak görürüz. İnsanın aslında çok değişik, çok renkli, çok gizemli, çok boyutlu bir “yaratık” olduğunu algılıyoruz roman gerçeğiyle. Romandaki bilinçaltı gerçekten insanı anlamada,anlamlandırmada büyük bir nimet ve fırsat. Gündelik hayatta bunu görebilmemiz zor. Düşündüklerimizi söylemiyoruz,içimizdeki dışa vurmuyoruz. Bunun değişik sebepleri var tabiî ki. Ancak bu,romanda böyle değil. Roman büyük bir fırsat. Bu fırsatı iyi değerlendirebildiği ölçüde,romana ısınıyoruz,romanı beğeniyoruz ve roman bize bir şeyler katabiliyor. Bize bir şeyler eklemeyen, bizi ruhi ve fikri zenginleştirmeyen, hayatımıza yeni şeyler katmayan, eksikliğimizi bize hissettirmeyen,eksikliklerimizi tamamlamaya fırsat vermeyen bir roman,acaba ne kadar başarılıdır? Veya başarılı mıdır?
Romandan çok şeyler bekliyorum galiba. Roman aslında bir iddiadır, iddia ile çıkmaktadır okuyucunun karşısına. Roman bir şeyleri iddia eder muhakkak. O halde buna göre romanı de eleştirebiliriz; yani iddia ettiği şeyler bakımından.Yazar,romanı yazmakla bir şeyler bekliyordur romandan.Okuyucu da bir şeyler beklemektedir. Romanda insan,”insan”ı yani kendini bulabilmelidir,hepsi değilse bile bir kısmını...İnsanı kavrayabilen,”insanı yakalayabilen” bir roman başarılıdır.Tabii bu başarısını sadece içeriğe bağlamıyorum. İşin teknik yönü de vardır. Ben sadece içerikle ilgili bir değerlendirme yapıyorum. Bütün bunları bana düşündüren “Ayın On Dördü” adlı roman.
Türk Dili ve Edebiyatı sitesi, Edebiyat derslerine yardımcı,
20 Ekim 2008 Pazartesi
AİLELERİN ÇOCUKLARI HAKKINDA DİKKAT ETMESİ GEREKEN NOKTALAR
Çocuğunuzun sağlık durumu ile yakından ilgileniniz. Hastalıkların bir kısmı, çocuğun hayat enerjisini önemli ölçüde azaltarak onu dermansız bırakabilir. Bir kısmı ise, doğurdukları devamlı acılar yüzünden çocuğun okul başarısına etki ettiği gibi, bazı rahatsızlıkların bilinmemesi veya tedavi ettirilmemesi bir takım uyumsuz davranışların sebebi olacaktır.
Çocuğunuzu kahvaltı etmeden veya yemek yemeden kesinlikle okula göndermeyiniz. Orta öğretimdeki çocuk, hızlı bir büyüme ve gelişme dönemindedir. Yemeğini zamanında yediriniz ve bu konuda titiz olunuz.
Çocuğunuzun kılık kıyafetine özen gösteriniz. Kıyafetinin okul kurallarına uymasına ve temizliğine dikkat ediniz.
Çocuğunuzun derslerinin ve davranışlarının daha iyiye yönelmesi için öğretmenleri ile sıkı işbirliği kurunuz. Veli toplantılarına mutlaka katılınız.
Çocuğun yaşamındaki en etkili çevre aile çevresidir. Çocuk yaşamında en etkili örnekleri ailesinden alır. Anne baba olarak tüm davranışlarınızla örnek olunuz.
Çocuğunuzu iyi tanıyınız. Çocuklardan yapamayacağı şeyler istemeyiniz, beklemeyiniz. Onları yeteneklerinin üstünde başarı göstermeye zorlamayınız.
Çocuğun her istediğinin yerine getirilmesi, ona her istediği şeyi yapabileceği, elde edebileceği kanısının verilmesi veya tam tersi olarak isteklerinin çok sınırlandırılması, hiç yerine getirilmemesi çeşitli uyumsuz davranışlar geliştirmelerine neden olacaktır. Bu konuda titiz olunuz.
Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Harçlığını mümkünse aylık veya haftalık olarak toptan veriniz. Böylece kendini yönetmeyi öğrenecek ve sorumluluk kazanacaktır.
Çocuklarınızı başka çocuklarla ve kardeşleriyle mukayese etmeyiniz. Her insanın sahip olduğu nitelikler farklıdır. Onları olduğu gibi kabul ediniz.
Çocuklarınızı korkutmayınız. Fazla baskılardan, bedeni cezalardan ve olamayacak sınırlamalar koymaktan sakınınız.
Çocuklarınızın belli davranışları için anne baba olarak değişik davranışlar göstermeyiniz. Aynı şekilde davranınız.
Çocuklarınıza iyi notların yanında zayıf not almasının da normal olduğunu ve çalışmakla durumun düzeltilebileceğini telkin ediniz.
Çocuğunuzun okul yaşantısı ile ilgileniniz, anlattıklarını dinleyiniz.
Çocuğunuzun okul dışındaki arkadaşlarını kontrol ediniz.
Çocuğunuzun okul ve öğretmenler hakkında şikayetleri olursa onu dinledikten sonra, okul yönetimi ve öğretmenlerle görüşünüz.
Çocuğunuzun sınıf, şube, okul numarasını ve ders öğretmenlerini iyece öğreniniz. Öğretmenlerle yapacağınız görüşmelerde çocuğunuzun kusurlu taraflarını hiç çekinmeden söyleyiniz.
Ders çalışırken çocuğunuzu ev işi, çarşı, pazar işi için kaldırmayınız.
Çocuğunuzun mümkün olduğu kadar sosyal yaşantılar içinde olmasını sağlayınız. Okul ve çevresindeki sosyal faaliyetlere katılmasına izin veriniz.
Çocuğunuzu sık sık eleştirmeyiniz. Hele bunu başkalarının yanında asla yapmayınız. Onun aşağılık duygusuna kapılmasını önleyiniz.
Beğendiğiniz, takdir ettiğiniz taraflarını söyleyiniz. Kendine güven duymasını sağlayınız.
Çocuklarınız arasında ayırım yapmayınız. Çocukları kıskandırmayınız. Hepsine sevgi ve ilgi gösteriniz.
İçinde bulundukları yaşlarda arkadaş çocuğunuz için çok önemlidir. Arkadaşı olmasına ve iyi arkadaşlar seçmesine yardımcı olunuz.
Televizyon izlemede çocuğunuza iyi alışkanlıklar kazandırınız. Sürekli TV izleme çocuğunuzun başarısını olumsuz etkiler. Ancak bunu zor kullanarak değil, ikna ederek gerçekleştiriniz.
Bilmediklerini çekinmeden ders öğretmenlerine sormaları gerektiğini anlatınız.
Anne baba arasındaki ilişkilerin şekli çocukları büyük ölçüde etkiler. Çocuklar yanında yapılan tartışmalar, kavgalar onların mutsuz, güvensiz ve endişeli olmasına neden olur. Sorunlarınızı çocukların yanında konuşmayınız, münakaşa etmeyiniz.
Çocuğunuzun çeşitli sorunları için sınıf ve rehber öğretmenlerine başvurunuz. Başvurmasını sağlayınız.
Çocuğunuzun evde ders çalışmasını kontrol ediniz. Ancak sürekli şekilde "ders çalış" ikazı olumsuz etki yapmaktadır. Ona güvendiğinizi belli ederek uyarınız.
Çocuğunuzun okula devam durumunu yakından izleyiniz. Bu konuda ilgili müdür yardımcısından bilgi alınız.
Çocukluktan yetişkinliğe ulaşan genci önce bir insan olarak kabul edin. Ona sevgi ve saygı gösterdiğinizi belirtin.
Gençlik çağına özgü biyolojik ruhsal ve toplumsal değişme ve gelişmelerin gencin davranışlarına yansıdığını bilin. Gençlik çağının fırtınalı ve zor olduğunu göz önünde tutun.
Gence bol bol öğüt verme yerine, örnek davranışlar yapın ve örnek davranışlar bulup gösterin.
Gencin tutum ve davranışlarına biçim ve yön verirken "ben gençliğimde" diye başlayan konuşmalardan kaçının.
Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin.
Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için yardımcı olun.
Aile ve evle ilgili konularda ve sorunlarda gencin düşünce ve önerilerini alıp, onunla konuşup tartışmaktan çekinmeyin.
Gencin yaşamı, giyinişi, süslenmesine ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve önerilerine anlayış ve saygı gösteriniz.
Benci denetlemek, engellemek ya da ödün, ödül vermek için tutarlı davranın, kimi kez ödüle değer bulduğunuz bir davranışı başka bir zaman kötüleyip yermekten kaçının.
Gencin davranışları karşısında serin kanlı olun. Kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmayın.
Her davranışın bir "sebebi", bir "amacı" vardır. Birey her davranışını bedensel, ruhsal ve sosyal yaşamında bir denge sağlamak için yapar. Çocuğunuzda görülen olumsuz davranışların, başarısızlıkların da bir sebebi vardır.bunları ortadan kalkması dayak ve ceza ile değil, bunları doğuran sebeplerin ortadan kalkması ile mümkündür.
Çocuklarınıza karşı sabırlı, soğukkanlı ve anlayışlı olunuz. Doğal olarak onlar hata yapacaklardır, kusurları ve kötü hareketleri olacaktır. Çocuklar düşündüğünüz, istediğiniz gibi tavır ve davranışlar göstermiş olsalardı aile okulda "EĞİTİM" denen şeye gerek kalmazdı.
Çocuğunuzu kahvaltı etmeden veya yemek yemeden kesinlikle okula göndermeyiniz. Orta öğretimdeki çocuk, hızlı bir büyüme ve gelişme dönemindedir. Yemeğini zamanında yediriniz ve bu konuda titiz olunuz.
Çocuğunuzun kılık kıyafetine özen gösteriniz. Kıyafetinin okul kurallarına uymasına ve temizliğine dikkat ediniz.
Çocuğunuzun derslerinin ve davranışlarının daha iyiye yönelmesi için öğretmenleri ile sıkı işbirliği kurunuz. Veli toplantılarına mutlaka katılınız.
Çocuğun yaşamındaki en etkili çevre aile çevresidir. Çocuk yaşamında en etkili örnekleri ailesinden alır. Anne baba olarak tüm davranışlarınızla örnek olunuz.
Çocuğunuzu iyi tanıyınız. Çocuklardan yapamayacağı şeyler istemeyiniz, beklemeyiniz. Onları yeteneklerinin üstünde başarı göstermeye zorlamayınız.
Çocuğun her istediğinin yerine getirilmesi, ona her istediği şeyi yapabileceği, elde edebileceği kanısının verilmesi veya tam tersi olarak isteklerinin çok sınırlandırılması, hiç yerine getirilmemesi çeşitli uyumsuz davranışlar geliştirmelerine neden olacaktır. Bu konuda titiz olunuz.
Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Harçlığını mümkünse aylık veya haftalık olarak toptan veriniz. Böylece kendini yönetmeyi öğrenecek ve sorumluluk kazanacaktır.
Çocuklarınızı başka çocuklarla ve kardeşleriyle mukayese etmeyiniz. Her insanın sahip olduğu nitelikler farklıdır. Onları olduğu gibi kabul ediniz.
Çocuklarınızı korkutmayınız. Fazla baskılardan, bedeni cezalardan ve olamayacak sınırlamalar koymaktan sakınınız.
Çocuklarınızın belli davranışları için anne baba olarak değişik davranışlar göstermeyiniz. Aynı şekilde davranınız.
Çocuklarınıza iyi notların yanında zayıf not almasının da normal olduğunu ve çalışmakla durumun düzeltilebileceğini telkin ediniz.
Çocuğunuzun okul yaşantısı ile ilgileniniz, anlattıklarını dinleyiniz.
Çocuğunuzun okul dışındaki arkadaşlarını kontrol ediniz.
Çocuğunuzun okul ve öğretmenler hakkında şikayetleri olursa onu dinledikten sonra, okul yönetimi ve öğretmenlerle görüşünüz.
Çocuğunuzun sınıf, şube, okul numarasını ve ders öğretmenlerini iyece öğreniniz. Öğretmenlerle yapacağınız görüşmelerde çocuğunuzun kusurlu taraflarını hiç çekinmeden söyleyiniz.
Ders çalışırken çocuğunuzu ev işi, çarşı, pazar işi için kaldırmayınız.
Çocuğunuzun mümkün olduğu kadar sosyal yaşantılar içinde olmasını sağlayınız. Okul ve çevresindeki sosyal faaliyetlere katılmasına izin veriniz.
Çocuğunuzu sık sık eleştirmeyiniz. Hele bunu başkalarının yanında asla yapmayınız. Onun aşağılık duygusuna kapılmasını önleyiniz.
Beğendiğiniz, takdir ettiğiniz taraflarını söyleyiniz. Kendine güven duymasını sağlayınız.
Çocuklarınız arasında ayırım yapmayınız. Çocukları kıskandırmayınız. Hepsine sevgi ve ilgi gösteriniz.
İçinde bulundukları yaşlarda arkadaş çocuğunuz için çok önemlidir. Arkadaşı olmasına ve iyi arkadaşlar seçmesine yardımcı olunuz.
Televizyon izlemede çocuğunuza iyi alışkanlıklar kazandırınız. Sürekli TV izleme çocuğunuzun başarısını olumsuz etkiler. Ancak bunu zor kullanarak değil, ikna ederek gerçekleştiriniz.
Bilmediklerini çekinmeden ders öğretmenlerine sormaları gerektiğini anlatınız.
Anne baba arasındaki ilişkilerin şekli çocukları büyük ölçüde etkiler. Çocuklar yanında yapılan tartışmalar, kavgalar onların mutsuz, güvensiz ve endişeli olmasına neden olur. Sorunlarınızı çocukların yanında konuşmayınız, münakaşa etmeyiniz.
Çocuğunuzun çeşitli sorunları için sınıf ve rehber öğretmenlerine başvurunuz. Başvurmasını sağlayınız.
Çocuğunuzun evde ders çalışmasını kontrol ediniz. Ancak sürekli şekilde "ders çalış" ikazı olumsuz etki yapmaktadır. Ona güvendiğinizi belli ederek uyarınız.
Çocuğunuzun okula devam durumunu yakından izleyiniz. Bu konuda ilgili müdür yardımcısından bilgi alınız.
Çocukluktan yetişkinliğe ulaşan genci önce bir insan olarak kabul edin. Ona sevgi ve saygı gösterdiğinizi belirtin.
Gençlik çağına özgü biyolojik ruhsal ve toplumsal değişme ve gelişmelerin gencin davranışlarına yansıdığını bilin. Gençlik çağının fırtınalı ve zor olduğunu göz önünde tutun.
Gence bol bol öğüt verme yerine, örnek davranışlar yapın ve örnek davranışlar bulup gösterin.
Gencin tutum ve davranışlarına biçim ve yön verirken "ben gençliğimde" diye başlayan konuşmalardan kaçının.
Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin.
Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için yardımcı olun.
Aile ve evle ilgili konularda ve sorunlarda gencin düşünce ve önerilerini alıp, onunla konuşup tartışmaktan çekinmeyin.
Gencin yaşamı, giyinişi, süslenmesine ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve önerilerine anlayış ve saygı gösteriniz.
Benci denetlemek, engellemek ya da ödün, ödül vermek için tutarlı davranın, kimi kez ödüle değer bulduğunuz bir davranışı başka bir zaman kötüleyip yermekten kaçının.
Gencin davranışları karşısında serin kanlı olun. Kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmayın.
Her davranışın bir "sebebi", bir "amacı" vardır. Birey her davranışını bedensel, ruhsal ve sosyal yaşamında bir denge sağlamak için yapar. Çocuğunuzda görülen olumsuz davranışların, başarısızlıkların da bir sebebi vardır.bunları ortadan kalkması dayak ve ceza ile değil, bunları doğuran sebeplerin ortadan kalkması ile mümkündür.
Çocuklarınıza karşı sabırlı, soğukkanlı ve anlayışlı olunuz. Doğal olarak onlar hata yapacaklardır, kusurları ve kötü hareketleri olacaktır. Çocuklar düşündüğünüz, istediğiniz gibi tavır ve davranışlar göstermiş olsalardı aile okulda "EĞİTİM" denen şeye gerek kalmazdı.
İLGİNÇ BİR MEZUNİYET KONUŞMASI!
Amerikan Üniversitelerinin bir âdeti var. Her yıl, her üniver sitede kendi alanında çok sivrilmiş bir önemli ismi memnuniyet konuşması yapmak üzere davet ediyor. Aşağıda, bu yıl, Yale Üniversitesi mezuniyet törenine davet edilen Oracle bilgisayar şirketinin kurucusu ve genel müdürü Larry Ellison’un şaşırtıcı, hatta şok edici konuşması var. Konuşmayı dün Mehmet Şeker köşesine taşıdı. Biz de, Alemlere Rahmet Peygamberi rehber edinen öğrencilerin ve onların ve velilerinin “ illâ sistemin tornasından geçmeliyiz” zihniyetini sorgulamalarına vesile olur ümidiyle aynen sunuyoruz ..
“Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğiniz için özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyi bakın. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Sonra sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişide aslında hiçbir şey başaramamış olacak. Ve siz ortadaki. Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız. Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda parlak gelecek için yüzlerce umut ışığı göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar.
Sinirlendiniz. Bu anlaşabilir bir şey. Ben, Lawrence `Larry` Ellison üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nereden alıyorum ki; ülkenin
En prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yıl ki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum? Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim: Çünkü ben, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz.
Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın “Şimdilik” en zengin adamı. Siz değilsiniz. Çünkü Paul Allen, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz. Başka örnekler de var. Mesela Micheal Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hâlâ yoksunuz.
Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir. O halde biraz da egolarınızı okşamama izin verin. Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördü- nüz. Önünüzdeki yıllar için epey iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada size o önünüzdeki yıllar boyunca yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz. Ve hayat boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir keli- meyle güçlü bir ilişkiniz oldu burada. Terapi. Bunların hepsi güzel şeyler. Ama gerçekte, o kurduğunuz arkadaşlık bağlantılarına fena halde ihtiyacınız olacak. O çalışma alışkanlığına ve `terapi`ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız.
Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Balimer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten master sınıfından terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız. Son olarak, herhalde bazılarınız ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz
kendi kendinize soruyorsunuz: “Yapabileceğim bir şey var mı? Bir umudum var mı?” Maalesef hayır. Çok geç kaldınız. İçinize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yaşında değilsiniz.
Eveet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bu anlaşılabilir bir şey. Belki de şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır. Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi. Yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olduğunu söyleyerek. Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara. Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Daha güçlü söyleyemem: Ayrılın. Hemen toplayın eşyalarınız ve fikirlerinizi ve bir daha geri dönmeyin. Terk edin. Her şeye yeniden başlayın, size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlerinin beni kürsüden aşağıya çektiği gibi...”
“Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğiniz için özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyi bakın. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Sonra sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişide aslında hiçbir şey başaramamış olacak. Ve siz ortadaki. Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız. Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda parlak gelecek için yüzlerce umut ışığı göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar.
Sinirlendiniz. Bu anlaşabilir bir şey. Ben, Lawrence `Larry` Ellison üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nereden alıyorum ki; ülkenin
En prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yıl ki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum? Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim: Çünkü ben, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz.
Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın “Şimdilik” en zengin adamı. Siz değilsiniz. Çünkü Paul Allen, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz. Başka örnekler de var. Mesela Micheal Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hâlâ yoksunuz.
Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir. O halde biraz da egolarınızı okşamama izin verin. Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördü- nüz. Önünüzdeki yıllar için epey iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada size o önünüzdeki yıllar boyunca yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz. Ve hayat boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir keli- meyle güçlü bir ilişkiniz oldu burada. Terapi. Bunların hepsi güzel şeyler. Ama gerçekte, o kurduğunuz arkadaşlık bağlantılarına fena halde ihtiyacınız olacak. O çalışma alışkanlığına ve `terapi`ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız.
Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Balimer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten master sınıfından terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız. Son olarak, herhalde bazılarınız ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz
kendi kendinize soruyorsunuz: “Yapabileceğim bir şey var mı? Bir umudum var mı?” Maalesef hayır. Çok geç kaldınız. İçinize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yaşında değilsiniz.
Eveet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bu anlaşılabilir bir şey. Belki de şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır. Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi. Yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olduğunu söyleyerek. Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara. Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Daha güçlü söyleyemem: Ayrılın. Hemen toplayın eşyalarınız ve fikirlerinizi ve bir daha geri dönmeyin. Terk edin. Her şeye yeniden başlayın, size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlerinin beni kürsüden aşağıya çektiği gibi...”
19 Ekim 2008 Pazar
ANLATIM BİÇİMLERİ HAKKINDA HER ŞEY
1-BETİMLEYİCİ ANLATIM
Özellikleri:
1.Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.
2.kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal portre) denir.
3.Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere simgesel betimleme denir.
4.Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, Şiir gibi türlerde kullanılır.
5.Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.
Sanatsal Betimleme:
1.İzlenim kazandırmak amacıyla yazılır.
2.Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur.
3.Ayrıntılar sübjektif olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmaktır.
Örnek metinler:s.91-92�İnce Memed� ve �Çarşı�
Açıklayıcı Betimleme:
1.Bilgi vermek amacıyla yazılır.
2.Genel ayrıntılar üzerinde durulur.
3. Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi vermektir.
5. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulmaz.
6.Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler katılmaz.
Örnek metinler: s.92�Akdeniz Bölgesi�
2-ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM
Özellikleri:
1.Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğeleridir.
2.Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılabilir.(Anlatıcı olay kahramanlarından biridir)
3.Sanat metinleri öyküleyici anlatımla yazılır.
4.Olaylar ilahi bakış açısıyla anlatılabilir.
5.Olaylar 3.şahsın ağzından anlatılabilir.(Olan biten bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır
6. Kişi, mekân ve zaman olay ve olay örgüsünü oluşturmak için kullanılan ögelerdir.
7.Öyküleyici anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi, görüşme(mülakat) gibi metin türlerinde kullanılır.
8.Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır.
9.Yaşanmış olaylarda olay zincir, kurgulanmış olaylarda olay zinciri vardır.
10. 3.Şahıs anlatımda anlatıcı her şeyi bilir.
11. Öyküleyici anlatım sanat metinlerinde ve öğretici metinlerde kullanılır.
12.Sanat metinlerinde anlatıcı kurmaca kişi öyküleyici metinlerde ise gerçek bir kişidir.
13.Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 73 (Kefil), 75 (Kıbrıs�ın Fethi)76,(Cemile),77(On İkiye Bir Var),78(Biz İnsanlar),81(Ayı ve İki Ahbap),82(İstanbul�un Fethi),83 (Başını Vermeyen Şehit)adlı metinler.
3-COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM
Özellikleri:
1.Lirik anlatımda dil �heyecana bağlı işlev�de kullanılır.
2.Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok şiir, roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır.
3.Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise duyguların ifade edilmesi esastır.
4. Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
5.Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.
4-DESTANSI(EPİK)ANLATIM
Özellikleri:
1.Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.
2.Destan türünün yiğitçe havası vardır.
3.Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
4.Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.
5.Etkileyici bir özellik taşır.
6.Sürekli hareket vardır.
7.Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.
8 Şiir, destan roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın kullanıldığı türlerdir.
9.Anlatımda abartıya yer verilebilir.
10.Sanatlı bir dil kullanılır.
Örnek metin: s.124 Çanakkale Şehitlerine, s. 125Sivastopol,Osmancık, Kanije Kalesi�nin Fethi, Genç Osman
5-EMREDİCİ ANLATIM
Özellikleri:
1.Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.
2.Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadeler yer verilir.
3.Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.
4.Cümlelerde fiiller hakimdir.
5.Uyulması beklenen bir üslubu vardır.(Zorlama anlamı vardır)
6.Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım kullanılır.
7.Trafik kuralları, bazı eşyaların kullanma kılavuzları, ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma örnek verilebilir.
6-ÖĞRETİCİ ANLATIM
Özellikleri:
1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
3.Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
4.Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
5.Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
6.Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
7.İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
8.Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
9.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
10.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
11.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
12.Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
13.Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler gibi bölümleri vardır.
Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabı sayfa 147�148 �Meridyenler� ,�Klasizm�, Maddenin Üç Hali�
7-TARTIŞMACI ANLATIM
Özellikleri:
1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
3.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
4.Gereksiz ifadelere yer verilmez.
5.Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler kullanılmaz.
6.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
7.Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
8.İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde işlenmeye daha elverişlidir.
9.Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde kullanılır.
10.Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem belirlenir.
11.Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım tarzı sohbete varabilir.
12.İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır.
Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 160�161�162�deki metinler
8-KANITLAYICI ANLATIM
Özellikleri:
1.İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir.
2.Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
3.Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar edilir.
4. Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere başvurur.
5.Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat eder.
6.Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır.
7.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
8. �Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma � gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
9.Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi ve beklentileri önemlidir.
Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 165�166�167�169 �daki metinler.
9-DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM
Düşsel Anlatımın Özellikleri:
1.D.A.da konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal ürünüdür.
2.Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü özelliklere sahip olabilir.
3.Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
4.Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.
5.Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma, kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır.
6.Daha çok di� li veya miş�li geçmiş zaman kipi kullanılır.
Örnekler: Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Gora, E.T,Yıldız Savaşları
Düşsel Anlatımla; Düşsel Olmayan Metinlerin Benzer Ve Farklı Yönleri:
Benzerlikleri:
Her iki anlatımda da yapıyı meydana getiren ögeler (kişi,zaman,mekan,ve olay örgüsü)aynıdır.
Farklılıkları:
1.Düşsel anlatımda: D.A.da konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip,hayal ürünüdür.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Konu yaşanmış ya da yaşanabilir olmalıdır. Günlük yaşama ait unsurlar konu olabilir.
2. Düşsel anlatımda: Tema hayali unsurlardan oluşur
Düşsel Olmayan Anlatımda: Tema konuyla ilgili olarak günlük yaşama ait, yaşanabilir özelliktedir.
3. Düşsel anlatımda: Zaman belirli ya da belirsizdir. Bazen zaman ötesi nitelikler taşır.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Zaman belirli ya da belirsizdir. İçinde bulunduğumuz zamanın özelliklerine sahiptir.
4. Düşsel anlatımda: Mekân olağanüstü, düşsel ögelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Mekân, olağanüstü düşsel ögelerden uzak sıradan, günlük yaşamda karşılaşacağımız mekânlardır.
5. Düşsel anlatımda: Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Kişiler gerçekte olabilecek, sıradan, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz kişilerdir.
Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 176(�Bitmeyecek Öykü� ,�Ağrı Dağı�), 177 (Dünyalar Savaşı) adlı metinler
10-GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM
Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin türleri: roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme
Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri:
1. Gelecekten söz eden metinler varsayım ile oluşmuştur.
2. Gelecekten söz eder.
3. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir.
4. Olandan çok olması istenilen anlatılır.
5. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler(ÜTOPYA) anlatılır.
6. Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.
�Gelecekten söz eden anlatım� ile �Düşsel anlatım� arasındaki benzerlik ve farklılıklar: Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir. Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişiler, zamanlar anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden anlatım gerçeğe daha yakındır. (Bakınız dil ve anlatım kitabı sayfa 183 �Ütopya� ve �İklim Değişikliği� başlıklı metinler.)
11-SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIMLA OLUŞTURULMUŞ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ
1.Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.
2.Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri söyleşmeye bağlıdır.
3.Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye göre değişebilir.
4.Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.
5.Vurgu ve tonlama önemlidir.
6.Hikâye Roman Tiyatro, Mülakat, Röportaj, Monolog söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin türleridir.
7.Roman, hikâye ve tiyatrolardaki karşılıklı konuşmalara diyalog, iç konuşmalara ise monolog denir.
8.Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi kuvvetlendirir.
9.Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi sınırlandırılmalıdır.
12-MİZAHİ ANLATIM
Özellikleri:
1.Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.
2.Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.
3.Mizahi unsurlarda gerçekten sapma vardır.
4.Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.
5.Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.
6. Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde kullanılır.
7.Mizahi anlatımlarda dil bir olayı anlatmak için kullanılır.(sanatsal, edebi işlevlerde kull.)
ANLATIM BİÇİMLERİ, DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
Çeşitli amaçlara yönelik olarak gerçekleştirilen anlatımın etkileyici olması için çeşitli yöntemlere başvurulur.İşte,anlatımı gerçekleştirirken başvurulan bu yöntemlere “anlatım biçimleri” diyoruz.
Anlatım biçimlerini şöyle sıralayabiliriz:
1)Açıklayıcı Anlatım,
2)Öyküleyici Anlatım (Hikaye Etme)
3)Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)
4)Tartışmacı Anlatım
A)AÇIKLAYICI ANLATIM:
Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek,bir şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.
ÖRNEK:Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz bir Türkçe’yle yazmış,öykücülükte Çehov tarzını benimsemiştir.Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde kendilerini,çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri bulur gibi olurlar.Esendal,günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir.Öykülerindeki olaylar son derece basittir.
B)TARTIŞMACI ANLATIM:
Okuyucuyu veya dinleyiciyi istenilen davranış ve düşünce biçimine yöneltmek amacıyla başvurulan bir anlatım biçimidir.Bu anlatım biçimiyle okuyucunun sahip olduğu düşüncenin
değiştirilmesi amaçlanır.Yani amaç düşünce ve konularda değişiklik yapmaktır.
ÖRNEK:Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde.İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür hep.Edebiyat sözcüğü;süslü püslü, özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden.Bunu da,edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz.Oysa edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir.Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenimidir bir bakıma.
C)ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM:
Bu anlatımda amaç;olayı okuyucunun gözü önünde canlandırmak,anlatmak istenileni bir olay içerisinde vermektir.Öyküleyici anlatımda olaylar oluş haline uygun olarak bir dizi halinde verilirse birbirine bağlanır.Öyküleme, tasarlanan ya da yaşanan bir olayın anlatımıdır.Roman, hikaye ve masalların anlatımı öyküleyici anlatım biçimindedir.
ÖRNEK:Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan.Olanları düşündü bir süre.Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi.Sonra oturdu bir köşeye isteksiz.Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı,kalınca bir sigara sardı.Öyle dalmıştı ki masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti.
D)BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME):
Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir.Varlıkların niteliklerini,bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir.Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır.Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır.Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen gösterilir.
ÖRNEK:Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir mahallelere giriliyor ve sefalet,bütün dehşeti ve çirkinliğiyle başlıyordu.Ortalarından akan çirkin sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler, eğri büğrü sokaklar… Tezekten, çamurdan yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz kulübeler…
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin inandırıcılığını sağlamak amacıyla yazar çeşitli yollara başvurur.Düşünceyi geliştirmek için başvurulan yöntemler şunlardır:
1)TANIMLAMA:
Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir.Tanım kısaca “nedir” sorusuna verilen cevaptır.
ÖRNEK:İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir.(Nesnel)
*Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere epik şiir denir.(Nesnel)
*Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır.(Öznel)
*Toros dağlarının etekleri Akdeniz’den başlar.(Değil)
2)ÖRNEKLENDİRME:
İleriye sürülen soyut düşüncenin somutlaştırılması yöntemidir.Söylenmek istenilenin okuyucunun kafasında canlandırılmasını sağlayan bir yöntemdir.
ÖRNEK:
Genç Kalemler hareketi,edebiyatımıza özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir.Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış;halk,aydınların yazdıklarını anlar duruma gelmiştir.1911’li yıllarda yazan Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz yazdıklarını.Sözcükler, tamlamalar…hep anlayacağınız biçimdedir.
3)KARŞILAŞTIRMA:
Karşılaştırmada iki varlık, iki kavram ya da iki şey arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan yararlanma söz konusudur.Benzerliklerin ya da karşıtlıkların ortaya konması karşılaştırma ile olur.
ÖRNEK:Özge Ali’ye göre daha çalışkandır.
*En çok sevdiğim arkadaşım sensin.
*Eski şiir hayali öğeleri yeni şiir ise somut öğeleri içerir.
4)TANIK GÖSTERME(ALINTI YAPMA):
Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden,sözlerinden yararlanarak açıklanması yoludur.Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir.Tanık olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.
ÖRNEK:Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında.İsteyen herkes, her an mutlu olabilir.Fizolof Sokrates: “Bir kitap, bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu anlatmıyor mu?
5.SAYISAL VERİLERDEN YARARLANMA:
Yüzde elli başarı hiç de yüksek değil.
Türkiye seksen iki milyon nüfusa sahip bir ülkedir.
Anlatım biçimlerini şöyle sıralayabiliriz:
1)Açıklayıcı Anlatım,
2)Öyküleyici Anlatım (Hikaye Etme)
3)Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)
4)Tartışmacı Anlatım
A)AÇIKLAYICI ANLATIM:
Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek,bir şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.
ÖRNEK:Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz bir Türkçe’yle yazmış,öykücülükte Çehov tarzını benimsemiştir.Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde kendilerini,çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri bulur gibi olurlar.Esendal,günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir.Öykülerindeki olaylar son derece basittir.
B)TARTIŞMACI ANLATIM:
Okuyucuyu veya dinleyiciyi istenilen davranış ve düşünce biçimine yöneltmek amacıyla başvurulan bir anlatım biçimidir.Bu anlatım biçimiyle okuyucunun sahip olduğu düşüncenin
değiştirilmesi amaçlanır.Yani amaç düşünce ve konularda değişiklik yapmaktır.
ÖRNEK:Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde.İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür hep.Edebiyat sözcüğü;süslü püslü, özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden.Bunu da,edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz.Oysa edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir.Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenimidir bir bakıma.
C)ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM:
Bu anlatımda amaç;olayı okuyucunun gözü önünde canlandırmak,anlatmak istenileni bir olay içerisinde vermektir.Öyküleyici anlatımda olaylar oluş haline uygun olarak bir dizi halinde verilirse birbirine bağlanır.Öyküleme, tasarlanan ya da yaşanan bir olayın anlatımıdır.Roman, hikaye ve masalların anlatımı öyküleyici anlatım biçimindedir.
ÖRNEK:Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan.Olanları düşündü bir süre.Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi.Sonra oturdu bir köşeye isteksiz.Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı,kalınca bir sigara sardı.Öyle dalmıştı ki masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti.
D)BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME):
Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir.Varlıkların niteliklerini,bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir.Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır.Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır.Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen gösterilir.
ÖRNEK:Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir mahallelere giriliyor ve sefalet,bütün dehşeti ve çirkinliğiyle başlıyordu.Ortalarından akan çirkin sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler, eğri büğrü sokaklar… Tezekten, çamurdan yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz kulübeler…
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin inandırıcılığını sağlamak amacıyla yazar çeşitli yollara başvurur.Düşünceyi geliştirmek için başvurulan yöntemler şunlardır:
1)TANIMLAMA:
Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir.Tanım kısaca “nedir” sorusuna verilen cevaptır.
ÖRNEK:İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir.(Nesnel)
*Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere epik şiir denir.(Nesnel)
*Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır.(Öznel)
*Toros dağlarının etekleri Akdeniz’den başlar.(Değil)
2)ÖRNEKLENDİRME:
İleriye sürülen soyut düşüncenin somutlaştırılması yöntemidir.Söylenmek istenilenin okuyucunun kafasında canlandırılmasını sağlayan bir yöntemdir.
ÖRNEK:
Genç Kalemler hareketi,edebiyatımıza özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir.Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış;halk,aydınların yazdıklarını anlar duruma gelmiştir.1911’li yıllarda yazan Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz yazdıklarını.Sözcükler, tamlamalar…hep anlayacağınız biçimdedir.
3)KARŞILAŞTIRMA:
Karşılaştırmada iki varlık, iki kavram ya da iki şey arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan yararlanma söz konusudur.Benzerliklerin ya da karşıtlıkların ortaya konması karşılaştırma ile olur.
ÖRNEK:Özge Ali’ye göre daha çalışkandır.
*En çok sevdiğim arkadaşım sensin.
*Eski şiir hayali öğeleri yeni şiir ise somut öğeleri içerir.
4)TANIK GÖSTERME(ALINTI YAPMA):
Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden,sözlerinden yararlanarak açıklanması yoludur.Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir.Tanık olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.
ÖRNEK:Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında.İsteyen herkes, her an mutlu olabilir.Fizolof Sokrates: “Bir kitap, bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu anlatmıyor mu?
5.SAYISAL VERİLERDEN YARARLANMA:
Yüzde elli başarı hiç de yüksek değil.
Türkiye seksen iki milyon nüfusa sahip bir ülkedir.
10.SINIF TÜRK EDEBİYATI NOTLARI
Dede Korkut Hikayelerinin en önemli özellikleri şunlardır:
Bu hikayelerde,XII.,XIII.,XIV. yy’lerde Anadolu’nun doğusunda ;bu asırlar boyunca ,buraya gelip yerleşmiş,buralarda vatan tutmuş Oğuz Türkleri arasında yaşamış,işlenmiş ve yayılmış hikayelerdir.Şimdiye kadar iki yazma nüshası ele geçirilmiştir.Birincisi,elimizde olanı,1859’da Dresten Kral Kitaplığında bulunmuştur.İkincisi 1950’de Vatikan Kitaplığında ele geçen nüshadır ki altı hikaye vardır.
1) Asıl adı "Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan" şeklindedir.
2) 12, 13 ve 14.yy.da Doğu Anadolu'da ve Azerbeycan'da yaşayan müslüman Oğuz boylarının geleneklerini, göreneklerini, iç mücadelelerini, doğa üstü güçlerle, yaratıklarla savaşmalarını ele alır.
3) 14. ve 15. yy.da yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikayelerin 15.yy.'da yazıya geçirildiği şeklindedir. Hikayelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir.
4) Toplam on iki hikayeden oluşur.
5) Şiir ve düzyazı (nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur.
6) Hikayelerde az da olsa masal ve destan unsurları görülür.
7) Çok temiz, güzel ve zengin bir dil kullanılmıştır. Bu hikâyeler, dönemin Oğuz Türkçesinin özelliklerini taşımaktadır.
8) Anlatım açık, yalın ve durudur. Kesinlik ifade eder.
9) Hikayelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.
10) Aileye, çoğalmaya, kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine büyük önem verilir. Kadınların ailenin en önemli unsuru olduğu vurgulanır. Önsözünde dört ayrı kadın tipi çizilir. Kadın ve erkek birbirlerini tamamlayan iki unsurdur.Kadın erkeğinin yanındadır;kılıç kuşanır,ata biner.Kadına verilen değer, daha çok Türk çocuğunun annesi olması dolayısıyladır.
11) Bütün hikayelerde dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür.Dede Korkut Hikayelerinde mutaassıp bir Müslümanlık yoktur.İbadet gönül hoşluğu ile yapılır.İslamiyet tam anlamıyla öğrenilmemiştir.Adı görklü Muhammed’e selavat getirilir,namaz kılınır;ancak kımız içilir ve Azrail’e meydan okunur.
12) Kahramanlar dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar.
13) Türk milletinin karakteristik özellikleri; doğruluk, adelet, güzellik yüceltilir.
14) Misafirperverlik ve cömertlik insanların ortak özelliğidir.
15) At, ağaç, su , yeşillik kısaca tabiat çok sevilir.
16) Kahramanların en büyük yardımcısı atlardır.
17) Kadınlar, eşlerine karşı aşırı saygılı ve itaatkârdır. Eşler de kadınlarına önem verir, iyi davranır.
18) Hikayelerde, birçok öğüt vardır. Bu nedenle bu hikayeler didaktiktir.
19) Hikayelerde yaşanan olayların tarihi bilgilerle ilgisi vardır.
20) Hikayelerde geçen ve hikayeler adını veren Dede Korkut; yaşlı, herkesin saygı gösterdiği, hakanların bile akıl danıştığı, çocuklara isim koyan, eğlencelerde kopuz çalıp şiirler söyleyen, kırgınlıkları gidermede aracılık eden kişidir.
Bu hikâyede, eski yiğitlik ve erdemlerin işlenmesi, manzum bölümlerin bulunması... türünden destan ögeleri bulunmaktadır
* Okunan hikâyede olay anlatılırken düz yazıya, diyologlardaki söyleşmelerde duyguların dile getirildiği yerlerde ve betimlemelerde nazma başvurulmuştur.
* Düz yazı ile nazım iç içe kullanılmış; bu hikâyelerin anlatımında bir şiir dili tadı vardır, bunun da nazmın yanı sıra düz yazı içindeki ses benzerlikleriyle sağlanmış, nazım kısımlarında aliterasyona çokça yer verilmiş, nazım bölümlerinde nesir, nesir bölümlerinde nazım özelliklerinin görülmekte.
.....................................
* Battal Gazi
XII. asırda yaşamış Emevi Kahramanı Abdullah Bin Amr’ın lakabıdır.Anadolu’da Bizans’a karşı yaptığı savaşlar ve bu savaşlardaki yiğitlikleriyle ünlüdür.Yine Bizans’a karşı savaşan Arap Beyi Battal ile hayat ve efsaneleri birbirine karışmıştır.Arapların Zelhimme adıyla şöhret bulan destanları bu konuyu işler.Türk Halk edebiyatındaki Battalname veya Seyit Battal Gazi destanı da bu konuyu işler. Manzum ve mensur olarak kaleme alınan Battalname’lerde Seyit Battal’ın olağanüstü kahramanlıkları anlatılır.Destan Rumlar ile Malatya dolaylarındaki çarpışmaları da konu edinir. İslam uğruna devler ve cinlerle de savaşan bu kahramanın “Aşkar ( Devzade)” adlı bir de efsanevi atı vardır. “Battal” sözcüğünün “kahraman,cesur” anlamları yanında “işe yaramaz,hantal ” anlamı da vardır.
DESTAN DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından derlenen ve yazıya geçirilen atasözlerinin bu günde aynı şekliyle yaşaması kültürün devamlılığının bir göstergesidir. Sözlü gelenek ürünü olan atasözleri kuşaktan kuşağa aktarılarak bugüne kadar ulaşmıştır. Şifahi (kulaktan kulağa aktarılarak) süreç sözlü edebiyat ürünlerini temel özelliğidir.
İnsanlığın ilk dönemlerinde kişilerin tabiatla, üstün güçlerle ve düşmanla mücadelesinde düş yoluyla ortaya koyduğu eser, söylediği söz, takındığı tavır mitolojik öğelerin oluşmasında etkilidir. Destan dilinde de mitolojik öğelerin, dini törenlerin, musikinin ve hayatla mücadelenin etkileri vardır.
Destan dönemi ile ilgili verilen resimlerdeki çeşitli eşyalar, ve kumaşlar üzerinde çizilen “Hayat Ağacı, kutsal boğa ve gök kartalları” mitolojik unsurların günlük yaşam içindeki nesnelere nasıl yansıdığının bir göstergesidir.
Ergenekon destanında ise destan dilindeki hayatla, düşmanla ve tabiatla mücadele –inceleme bölümünde de görüldüğü üzere- etkili olmuştur.
* Sözlü edebiyatın en önemli kaynağı destanlardır. Dünya edebiyatları içinde destanlar yönüyle en zengin edebiyat Türk edebiyatıdır. Diğer milletlerin bir veya iki destanı varken Türklerin bunlardan kat kat fazla destanı vardır.
*Destan, milletin hayatını derinden etkileyen büyük savaşlar, göçler, istilalar sonucunda oluşur. Eğer tarihin karanlık devirlerinde, halk arasında oluşmuş ve sonradan bir şair ya da yazar tarafından yazıya geçirilmişse doğal destan adını alır. Millet hayatında önemi olan bir olayı bir şair ya da yazar kendisi destanlaştırmışsa buna da yapma destan denir.
* Elbette bir milletin tarih zenginliğini doğal destanlar ortaya koyar. Bu yönüyle Türk destanları bir hayli önemlidir.
* Asıl ürününü doğal destanlar dediğimiz tür oluşturur.
* Sığır (av törenleri), şölen (dini ayinler), yuğ (ölen kişinin ardından yapılan törenler) adı verilen toplantılardan doğmuştur.
* Ozan, baskı, kam denen kişilerce, saz eşliğinde söylenir.
* Şiirlerde hece ölçüsü kullanılmış, bunların 7’li, 8’li ve 12’li olanları tercih edilmiştir.
* Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.
* daha çok yarım kafiye ve redif kullanılmıştır. Bazı şiirlerde kafiye dize başlarında görülmekle birlikte, sonlarda kullanılması daha yaygındır.
* Nazım şekli olarak sav, sagu ve koşuklar görülür.
* Dil yabancı tesirlerden uzak, saf bir Türkçedir.
TARİH İÇİNDE TÜRK EDEBİYATI
Edebiyat tarihi;seçilmiş eserleri,şair ve yazarları,tarihi bir sıra içerisinde inceler.Değişik dönemlerdeki edebi akımları,akımların çıkış nedenlerini ve sonuçlarını ortaya koyar.
Edebiyat tarihi,ulusları tanımada da çok önemli bir rol oynar.
Edebiyat;duygu,düşünce,gözlem,olay ve hayallerin söz ve yazıyla etkili bir biçimde ele alınıp ifade edildiği sanat dalıdır.Konusu;Genel anlamda insan,yaşam ve doğadır.Muhtevası;Edebi eserlerde işlenen konu,yazarın konuyu ele alış biçimi dil ve anlatım özellikleri muhtevayı(içerik) oluşturur.Edebiyatın metodu;Sanatçı ele aldığı konuları,gördüklerini,duyduklarını,bildiklerini işlerken olduğu gibi yansıtır veya değiştirir.
Edebiyat tarihi;seçilmiş eserleri,şair ve yazarları,tarihi bir sıra içerisinde inceler.Değişik dönemlerdeki edebi akımları,akımların çıkış nedenlerini ve sonuçlarını ortaya koyar. Yine dönemlere göre değişik ülkelerde edebiyatın geçirdiği değişme ve gelişmeleri karşılaştırmalı olarak değerlendirir.Edebiyat tarihi,ulusları tanımada da çok önemli bir rol oynar.Edebiyat tarihi alanında çalışanlara edebiyat tarihçisi denir.
*Edebiyat;Fikir,duygu ve hayallerin söz veya yazı ile edebi şekilde ifade edilme sanatıdır.
*Tarih;toplumların yaşadıkları olayları sebep-sonuç ilişkisi içerisinde inceler.
*Edebiyat Tarihi;edebi eserlerden hareketle bir milletin duygu ve düşüncede geçirdiği evreleri inceler.
*Uygarlık tarihi;toplumların yaşamlarını her bakımdan inceler.
*Edebi metinler,edebiyat tarihi ve tarih için önemlidir.
*Edebiyat tarihçisinin görevleri;edebi dönemlerin özelliklerini tespit etmek,tarihi ve toplumsal olayların eserlere nasıl yansıdığını incelemek,şair ve yazarların hayatını incelemek.
OĞUZ TÜRKÇESİNİN ANADOLU’DAKİ İLK ÜRÜNLERİ-
Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler
Dede Korkut'un Kişiliği Dede Korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir.
Korkut kelimesinin “kork-” fiil kökünden türemiş olma ihtimalinin yanı sıra Arapça kökenli olup elçi manasına gelmesi de mümkündür. Her iki ihtimalde de ‘Korkut’ kelimesinin bir lakap, bir unvan olduğu görülmektedir. “Dede” kelimesinin ise ecdat manasında kullanıldığı tahmin edilmektedir. Fakat destanlarda daha çok halk arasında büyük hürmet ve kutsallık kazanmış halk bilgini anlamında kullanılmıştır.
Dede Korkut’un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlardan çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut’un kişiliği iki şekildedir; 1- Kutsal Kişiliği , 2- Bilge Kişiliği. Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut'un çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürüyor fakat bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır Destanlar: Kitapta on iki tane destan vardır. Bu destanların her biri bir boy için söylenilmiştir. Bu destanlarda boyların hanlarının başından geçen olaylar, ad koyma, canavarlarla savaşma gibi bölümler yer almaktadır.
Hikayelerin dili oldukça sadedir. 15.-16. yy.da yazıya geçirildiği halde arı bir Türkçe’ye sahiptir. Az miktarda Arapça kökenli kelime de vardır. Orhan Şaik Gökyay ve Muharrem Ergin’in Latin harfleri ile yayınladıkları kitaplar ilköğretim öğrencilerinin anlayabileceği kadar sade ve basit cümle yapısına sahiptir. Hikayeler çoğunlukla manzum ve ahenkli bir şekilde anlatılır. Manzumların bir kısmı kafiyeli olmasa da kulağa hoş gelen bir söyleyiş tarzı vardır. Kitapta yaklaşık 8.000 tane farklı sözcük ve deyim geçer. Cümleler kısa ve yalındır.
İslâmî Dönemde İlk Dil ve Edebiyat Ürünleri
Divan-ı Hikmet , Divanü Lügati’t - Türk
Ahmet Yesevi mutasavvıf olduğu, amacı dini bilgiler yanında müritlerine tasavvufun adap ve erkanını öğretmen olduğu için Divan-ı Hikmet’i kaleme almıştır. Ayrıca altmış üç yaşına gelince –Hz. Peygamber de altmış üç yaşında vefat ettiği için- “Bize bu yaştan sonra gün yüzü görmek olmaz.” Diyerek yaptırdığı mahzende yaşamaya başlamıştır. Şiirindeki “Ol sebepten altmış üçte girdim yere.” Dizelerini bu nedenle söylemiştir.
DİVAN-I HİKMET:
12. yüzylda Ahmet Yesevi tarafından dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılmış dini, tasavvufi ve öğretici bir eserdir. Dörtlüklerin her birine “hikmet” adı verilmiş ve bu hikmetler Orta Asya ve Anadolu’da yayılarak halkı derinden etkilemiştir. Yesevilik tarikatının da kurcusu olan Ahmet Yesevi daha sonra Anadolu’da kurulan pek çok tarikata kaynak olmuştur. Orta Asya ve Türk boylarının bulunduğu bölgelerde yüzyıllarca sevilerek okunan “Bakırgan Kitabı”nın yazarı olan Süleyman Ata da, Ahmet Yesevi’nin haleflerinden biridir.Onun eseri de dini, tasavvufi ve öğretici şiirlerden oluşmaktadır.
DİVAN Ü LUGAT-İT TÜRK:
Eserin adı, “Türk Dili’nin toplu(genel) Sözlüğü” anlamına gelir. Adından da anlaşılacağı gibi, eser bir sözlüktür; Araplara Türkçe’yi öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bundan dolayı, Türkçe’nin Arapça karşısında savunulduğu bir eser olarak değerlendirilir. Eserde Türkçe sözcüklerin anlamları Arapça’yla açıklanmakta ve her maddeden sonra birtakım Türkçe metinler örnek olarak verilmektedir. Kaşgarlı Mahmut tarafından XI. yüzyılda yazılan eserin asıl önemi de, işte bu derleme Türkçe metinlerden ileri gelmektedir. Eserine bir de Türk illerinin haritasını koyan Kaşgarlı Mahmut, Türkçe sözcüklerin açıklamalarını yaparken dört yüze yakın dörtlükten oluşan şiirlerle atasözlerini (sav) örnek olarak verir. Divan-ı Lügat-it Türk, Türk dilinin ana eseri, Türk edebiyatının ve folklörünün bir hazinesi olarak kabul edilmektedir. Edebiyatımızda aruz ölçüsünün ilk kullanıldığı eser olarak kabul edilmektedir. Eserde adaleti, aklı, saadeti ve devleti temsil eden dört kahramanın çevresinde gelişen olaylarla yazar, devlet idaresinin ve sosyal düzenin nasıl olması gerektiğini anlatır. Hakaniye Türkçesiyle yazılmış olan eserde 7500 civarında Türkçe sözcük Arapça olarak açıklanmıştır. Ayrıca Türk boylarının dilleri ve Türk illeri hakkında bilgi verir.
ÖZET
*Kutadgu Bilig, İslami dönem eseri olduğu için eserde Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmıştır.
* Divan-ı Hikmet, alegorik(sembolik) bir eser değildir. Semboller genellikle mesnevilerde kullanılır.
* Divanü Lügati’t-Türk , Arapça olarak Halil’in “Kitabü’l-Ayn”ı örnek alınarak yazılmış bir sözlüktür.
* Divan-ı Hikmet, İslam’ın kaidelerini ve akidelerini, tasavvufun adap ve erkanını anlatan din ve tasavvuf konulu bir eserdir.
İslâmî Dönemde İlk Dil ve Edebiyat Ürünleri
Kutadgu Bilig Atabetü’l Hakayık
Kutadgu Bilig’le Türk edebiyatında “mesnevi” geleneği başlamıştır. Kutadgu Bilig’in kendi arasında kafiyeli (aa,bb,cc…) binlerce beyitle sembolik biçimde yazılmış olması mesnevi nazım şeklinin eserde kullanıldığının göstergesidir.
Atabet’ül-Hakayık’ta savunulan düşünceler, bugün de geçerliliğini koruyan düşüncelerdir. İnsanlık tarihinin bilgi ile paralel bir biçimde geliştiği düşünülürse bilgi üzerine söylenecek her şey çağlar sonrasında bile önemini ve geçerliliğini koruyacaktır.
Bir topluluğu millet haline getiren ortak değerler şunlardır:
a) Dil, b) İnanç, c) Gelenek ve görenekler . Bu değerlerin en önemlisi “dil” dir. Bir topluluğun birbiriyle iletişim kurmasına, duygu düşünce ve hayallerini birbirine aktarmasında ve hepsinden de önemlisi ortak kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasındaki yegane unsur dildir.
Yusuf Has Hacib’in hayatı ve eseri üzerine pek az bilgimiz vardır. Bu konuda kitabın içinde doğrudan doğruya şairin söylediklerinden; bir de kitabın başına sonradan başkalarının eklediği iki önsözde söylenenlerden başka bir şey bilmiyoruz. Yine kendisinin verdiği bilgiye göre kitabına Kutadgu Bilig (mutluluk veren bilgi) adını koymuş onu 18 ayda yazmış ve Hicri 462 (1069/1070) yılında bitirmiş ve o sıralarda 50 yaşında imiş. Yusuf’un ne zaman nerede doğduğu bilinmiyor. Yusuf Has Hacib kitabın başında , kitabına mutluluk veren bilgi adını verdiğini onu, insanın iki dünyada mutlu olması için tutması gereken yolu göstermek amacıyla yazdığını söyler. Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi Kutadgu Bilig didaktik bir şiirdir. Eserin temeli 4 kavram üzerine kurulmuş, bunlar dört kişi ile canlandırılmıştır. Kün Togdı (hükümdar): köni törü = doğru kanun, Ay-Toldı (vezirin oğlu): ukuş=akıl, Odgurmış (vezirin kardeşi) akıbet=hayatın sonu, dört kavramı canlandıran bu dört kişi, birey ve toplumla ilgili çeşitli konular üzerinde konuşurlar.
Dil ve söyleyiş özellikleri: Kutadgu Bilig’de Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi kullanılmıştır. Verilen metin parçası ve sözcüklerde yabancı kökenli sözcükler bulunmamaktadır. Edebi bir dil kullanılarak yazılan Kutadgu Bilig yeni bir nazım şeklinin (mesnevi) söyleyiş özelliklerini de (Kafiye, redif…) yansıtmaktadır.
Atebetü’l – Hakayık Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır. Türk-İslam edebiyatının verimlerinden elimize geçen ikinci eserdir. Bugüne değin dört nüshası bulunmuştur. Edip Ahmet, insan için iyi ve kötü gördüğü şeyleri sekiz türe ayırmış; bunları kitabında , Nevi (tür) adını verdiği 8 bölümde ayrı ayrı ele almıştır. Bunlar: Bilginin yararı, bilgisizliğin zararı- Dili tutmanın yolu yordamı – dünyanın değişmesi, hallerinin başkalaşması-Cömertliğin övülmesi, cimriliğin yerilmesi- Alçak gönüllülük ve kendini beğemişlik- Hırs ve uzun emel- Ahlak iyiliği ve değerli ahlak edinmeye özendirme- Çeşitli anlamları kapsayan türlü beyitler. Bölümlerden de anlaşılacağı üzere Atabet’ül-Hakayık, din temeline dayanan bir ahlak eğitimi vermek amacıyla yazılmış bir “pend-name” (öğüt kitabı)dır. Zaten şairde kitabının son bölümünde, “sözünün edep ve öğüt” olduğunu söylemiştir. Edip Ahmet’in ünü ve eserinin etkisi, kendi çağından başlayarak, daha sonraki yüzyıllarda da sürmüş, çok geniş bir alana yayılmıştır.
Etiketler:
10.sınıf Türk Edebiyatı dersi notları
9.SINIF TÜRK EDEBİYATI NOTLARI
9.sınıf Türk edebiyatı notları
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde yapı 4 unsurdan meydana gelir. Bunlar; olay örgüsü, kişiler, mekân ve zamandır.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde yapı yaşanmaz, düzenlenir. Gerçek hayattan veya dış dünyadan alınan unsurlarla insan özgü bir gerçekliği, b,r durumu anlatmaktır. Böylece okuyucuda estetik bir yaşantı uyandırmak amaçlanır. Bu tür metinlerde olay örgüsü iskelet konumundadır.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerin yapısını oluşturan en önemli unsurlardan biri de kişilerdir. Kurmaca metinlerin kişileri de kurmacadır. Kişiler olayın ve olay örgüsünü ortaya çıkmasını sağlar. Olay örgüsü kişiler arasında gelişir. Bir anlatıcı tarafından anlatılır.
Olay örgüsünü oluşturan olay parçalarının geçtiği yer mekândır. Kişiler bu çevrenin içerisinde belirli bir zaman dilimi içerisinde yaşarlar. Yaşadıkları çevre veya dönem kişiliklerinin oluşmasında etkilidir. Olayın belli bir zaman dilimi içerisinde gelişmesi söz konusudur.
TEMA
Olay örgüsünü meydana getiren parçalar arasındaki çatışma veya karşılaşmanın en kısa ve kesin ifadesine tema denir.
Her metin bir tema etrafında, ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin birleşmesiyle ortaya çıkar.
Her tema yazıldığı dönemin sosyal ve kültürel problemleriyle ve yaşama biçimiyle ilgilidir.
Her tema insan özgü bir gerçekliği dönemin şartlarına bağlı olarak dile getirir. Eserin sosyal hayatla ilişkisi bu tema etrafında ele alınır.
Tema yazıldığı dönemden ayrı düşünülemez.
Temanın yaşanmış olduğu düşünülse bile tasarlanmış düşünülmüştür.
OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN EDEBİ METİNLER
Olay çevresinde gelişen edebi metinler iki gruba ayrılır.
1- Anlatmaya bağlı edebi metinler ( masal, destan, halk hikâyesi, mesnevi, manzum hikâye, hikâye, roman )
2- Göstermeye bağlı edebi metinler
a) Geleneksel Türk tiyatrosu ( karagöz, Ortaoyunu, Meddah, Köy seyirlik Oyunları )
b) Modern Tiyatro ( komedi, trajedi, dram )
Zihniyet: “Zihniyet” terimi ile bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilmektedir
Güzel Sanatlar ve Edebiyat
Metin: Sözlük anlamı olarak metin, bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin bütünü; basılı ve el yazması parça. İnsanların iletişim kurmak, kendilerini ifade etmek amacıyla bir araya getirdikleri sözlü ve yazılı cümleler topluluğuna metin denir. Metin; seslerden sözcüklere, sözcüklerden cümleye, oradan da paragrafa giden yazılı anlatım yolculuğunda varılan son noktadır.
Öyleyse metin, cümlelerden oluşan, daha yerinde bir söyleyişle cümlelerle örülen bir anlatma ve anlaşma aracıdır. Sesten paragrafa uzanan çizgide her dil birliği metnin oluşmasına hizmet eder. Amaç dille anlatma ve anlaşmadır. Anlatma ve anlaşmanın amacı, konusu, kullanılan iletişim kanalı ve hedef kitle, metnin türünü, boyutunu, anlatım biçimini ve dil özelliklerini belirler. Bilimsel, felsefi, edebi metinlerle günlük hayatın akışını düzenleyen metinler birbirinden farklıdır. Hedef alınan okuyucu kitlesi de metnin yapısı ve anlatımı üzerinde etkili olur.
Metin bir iletişim aracıdır. Bu araç dil malzemesi ile örülür, dokunur ve sağlam biçimde kurulur. Metin, Arapça’dan gelir ve güçlü, sağlam, dayanıklı anlamındadır. Fransızca’da ve diğer birçok batı dillerinde dokumak (örülmek) anlamına gelen texte kelimesi kullanılır. Türkçe’de kullanılan tekstil bu hususu açıkça ortaya koyar. Bunun için metin kelimesi dille gerçekleştirilmiş sağlam ve anlamlı örgüyü düşündürmektedir
Metinler cümlelerden oluşan anlamlı birimlerdir. Bu bir örgüdür, bir sistemdir. Art arda gelen veya aynı düzlemde bir arada bulunan birimler dil bilgisi kurallarıyla birbirine bağlanırlar. Buna bağlaşıklık denir. Bir diğeri ise anlamla ilişkilidir. Metni meydana getiren parçalar arasındaki anlam ilişkisine de bağdaşıklık denir. Hem metinde hem de metni meydana getiren parçalarda bu ilişki ağını izlemek mümkündür. Metnin anlaşabilir ve tutarlı olması bu ilişkiler ağının niteliği ile yakından ilgilidir.
Cümle, tek başına sınırlı bir anlam ifade eder. Bu sınırlılığın ötesine geçebilmek için de başka cümlelere gereksinim duyar. Bir metnin oluşumu da bu noktada başlar. Bir metinde, okumanın ilk anından başlayıp son anına kadar giden ve cümlelerin birbirine eklenmesinden doğan bir akış vardır. Bu akış, cümle değerindeki anlam birliklerinin birbirine bağlanmasıyla oluşan bir akıştır. Dolayısıyla bir metinde yer alan anlam birimleri, birbirinden soyutlanmış şeyler değildir. Tam tersine bunlar, birbiriyle ilişkili olduğu sürece anlam kazanan birimlerdir. İşte metin, bu anlam birimlerinin sürekli olarak birbirine ulaşması ile oluşan bütünlüktür. Bu bütünlük, sonuçta metnin tamamında kendini hissettiren bir üst anlam oluşturur ki, bu da o metnin mesajıdır.
Metinler yazılış amaçları, hedef kitleleri, anlatım biçimleri, içerdikleri mesaj, gerçeklikle ilişkileri yönünden değişik gruplara ayrılabilir. Böyle bir gruplandırmada en sağlıklı yaklaşım, “Sanatsal Metinler ve Öğretici Metinler” olmak üzere ikiye ayırmaktır. Sanatsal Metinler: Şiir, roman, tiyatro, öykü… Öğretici Metinler: Haber yazısı, dilekçe, bilimsel yazılar…
Şiirde Yapı
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde yapı 4 unsurdan meydana gelir. Bunlar; olay örgüsü, kişiler, mekân ve zamandır.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerde yapı yaşanmaz, düzenlenir. Gerçek hayattan veya dış dünyadan alınan unsurlarla insan özgü bir gerçekliği, b,r durumu anlatmaktır. Böylece okuyucuda estetik bir yaşantı uyandırmak amaçlanır. Bu tür metinlerde olay örgüsü iskelet konumundadır.
Anlatmaya bağlı edebi metinlerin yapısını oluşturan en önemli unsurlardan biri de kişilerdir. Kurmaca metinlerin kişileri de kurmacadır. Kişiler olayın ve olay örgüsünü ortaya çıkmasını sağlar. Olay örgüsü kişiler arasında gelişir. Bir anlatıcı tarafından anlatılır.
Olay örgüsünü oluşturan olay parçalarının geçtiği yer mekândır. Kişiler bu çevrenin içerisinde belirli bir zaman dilimi içerisinde yaşarlar. Yaşadıkları çevre veya dönem kişiliklerinin oluşmasında etkilidir. Olayın belli bir zaman dilimi içerisinde gelişmesi söz konusudur.
TEMA
Olay örgüsünü meydana getiren parçalar arasındaki çatışma veya karşılaşmanın en kısa ve kesin ifadesine tema denir.
Her metin bir tema etrafında, ses ve anlam kaynaşmasından oluşan birimlerin birleşmesiyle ortaya çıkar.
Her tema yazıldığı dönemin sosyal ve kültürel problemleriyle ve yaşama biçimiyle ilgilidir.
Her tema insan özgü bir gerçekliği dönemin şartlarına bağlı olarak dile getirir. Eserin sosyal hayatla ilişkisi bu tema etrafında ele alınır.
Tema yazıldığı dönemden ayrı düşünülemez.
Temanın yaşanmış olduğu düşünülse bile tasarlanmış düşünülmüştür.
OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN EDEBİ METİNLER
Olay çevresinde gelişen edebi metinler iki gruba ayrılır.
1- Anlatmaya bağlı edebi metinler ( masal, destan, halk hikâyesi, mesnevi, manzum hikâye, hikâye, roman )
2- Göstermeye bağlı edebi metinler
a) Geleneksel Türk tiyatrosu ( karagöz, Ortaoyunu, Meddah, Köy seyirlik Oyunları )
b) Modern Tiyatro ( komedi, trajedi, dram )
Zihniyet: “Zihniyet” terimi ile bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilmektedir
Güzel Sanatlar ve Edebiyat
Metin: Sözlük anlamı olarak metin, bir yazıyı biçim, anlatım ve noktalama özellikleriyle oluşturan kelimelerin bütünü; basılı ve el yazması parça. İnsanların iletişim kurmak, kendilerini ifade etmek amacıyla bir araya getirdikleri sözlü ve yazılı cümleler topluluğuna metin denir. Metin; seslerden sözcüklere, sözcüklerden cümleye, oradan da paragrafa giden yazılı anlatım yolculuğunda varılan son noktadır.
Öyleyse metin, cümlelerden oluşan, daha yerinde bir söyleyişle cümlelerle örülen bir anlatma ve anlaşma aracıdır. Sesten paragrafa uzanan çizgide her dil birliği metnin oluşmasına hizmet eder. Amaç dille anlatma ve anlaşmadır. Anlatma ve anlaşmanın amacı, konusu, kullanılan iletişim kanalı ve hedef kitle, metnin türünü, boyutunu, anlatım biçimini ve dil özelliklerini belirler. Bilimsel, felsefi, edebi metinlerle günlük hayatın akışını düzenleyen metinler birbirinden farklıdır. Hedef alınan okuyucu kitlesi de metnin yapısı ve anlatımı üzerinde etkili olur.
Metin bir iletişim aracıdır. Bu araç dil malzemesi ile örülür, dokunur ve sağlam biçimde kurulur. Metin, Arapça’dan gelir ve güçlü, sağlam, dayanıklı anlamındadır. Fransızca’da ve diğer birçok batı dillerinde dokumak (örülmek) anlamına gelen texte kelimesi kullanılır. Türkçe’de kullanılan tekstil bu hususu açıkça ortaya koyar. Bunun için metin kelimesi dille gerçekleştirilmiş sağlam ve anlamlı örgüyü düşündürmektedir
Metinler cümlelerden oluşan anlamlı birimlerdir. Bu bir örgüdür, bir sistemdir. Art arda gelen veya aynı düzlemde bir arada bulunan birimler dil bilgisi kurallarıyla birbirine bağlanırlar. Buna bağlaşıklık denir. Bir diğeri ise anlamla ilişkilidir. Metni meydana getiren parçalar arasındaki anlam ilişkisine de bağdaşıklık denir. Hem metinde hem de metni meydana getiren parçalarda bu ilişki ağını izlemek mümkündür. Metnin anlaşabilir ve tutarlı olması bu ilişkiler ağının niteliği ile yakından ilgilidir.
Cümle, tek başına sınırlı bir anlam ifade eder. Bu sınırlılığın ötesine geçebilmek için de başka cümlelere gereksinim duyar. Bir metnin oluşumu da bu noktada başlar. Bir metinde, okumanın ilk anından başlayıp son anına kadar giden ve cümlelerin birbirine eklenmesinden doğan bir akış vardır. Bu akış, cümle değerindeki anlam birliklerinin birbirine bağlanmasıyla oluşan bir akıştır. Dolayısıyla bir metinde yer alan anlam birimleri, birbirinden soyutlanmış şeyler değildir. Tam tersine bunlar, birbiriyle ilişkili olduğu sürece anlam kazanan birimlerdir. İşte metin, bu anlam birimlerinin sürekli olarak birbirine ulaşması ile oluşan bütünlüktür. Bu bütünlük, sonuçta metnin tamamında kendini hissettiren bir üst anlam oluşturur ki, bu da o metnin mesajıdır.
Metinler yazılış amaçları, hedef kitleleri, anlatım biçimleri, içerdikleri mesaj, gerçeklikle ilişkileri yönünden değişik gruplara ayrılabilir. Böyle bir gruplandırmada en sağlıklı yaklaşım, “Sanatsal Metinler ve Öğretici Metinler” olmak üzere ikiye ayırmaktır. Sanatsal Metinler: Şiir, roman, tiyatro, öykü… Öğretici Metinler: Haber yazısı, dilekçe, bilimsel yazılar…
Şiirde Yapı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)