Bu Blogda Ara

Türk Dili ve Edebiyatı sitesi, Edebiyat derslerine yardımcı,

20 Ekim 2008 Pazartesi

GÜNLÜĞÜMDEN

18 Ağustos 1999 Çarşamba

DEPREM!Büyüklüğü 7.8(7.4),şiddeti 10.27 erk olan bir deprem.İlkönce 6.7 olarak söylenen,sonra Amerika’nın açıklamasıyla 7.8’e götürülen bir deprem...
Daha önce Çorum’da bir depremi yaşamıştım.5.4 büyüklüğünde bir depremdi.1996 yılı.Yine uykuda yakalamıştı insanları deprem.Saat 01 sularıydı,yanılmıyorsam.Yeni yatağıma uzanmıştım.Bir uğultu ve sallantı hissettim.O uğultunun korkunçluğunu orada anladım.Burada hissettiğim daha korkunç bir şeydi.Deprem denen felaketin korkunçluğunu asıl bu depremde yaşadım.Tek kelimeyle korkunçtu!

Bu büyük deprem de insanları yine gece yakaladı;uykularında...”Uyku küçük bir ölümdür.” Veya “Uyku ölüm gibidir.” Hakikati...İnsanoğlu ölüme ne kadar hazırlıksız!Uyuyorsun,ama uyanamayabilirsin de!Uyuyup da sahaba canlı kaldığın her gün için Allah’a şükretmek lazım.Uyuyup da uyanamayan birçok insan oldu bu depremde.Nasıl yatmışlardı yataklarına acaba)Bir sure okudular mı,duada bulundular mı,besmele çektiler mi,uyuyup da uyanamayacaklarını düşündüler mi acaba?

Aslında ölüm ne kadar da yakın insana.Ölümle hayat arasında incecik bir çizgi,kısacık bir zaman aralığı var:Bir iki saniye veya 45 saniye gibi!..45 saniye içinde insan,aslında hayatın bütün sırrını anlayabiliyor:Her şey yalan;ölümden başkası yalan!..Hayat denen şey geçici...Ölüm hayatın tek gerçeği,hakikati...45 Saniyede bunu,bu gerçeği tattırıyor insana deprem.
Yeni yatmıştım.Hafif dalmıştım.Eşim benden sonra yattığı yatağa.02.30 sularında.Yaz...Sıcak...İnsan hemen uyuyamıyor.Eşimin “Ne oluyor?” demesiyle ayağa fırladık.Kapı eşiğinde,birbirimize sarılarak bekledik.
Doğrusu saniyeler geçmek bilmedi.Depremin şiddetini hiç bu kadar büyük hissetmemiştim.Sallantı geçmek bilmiyordu adeta.Zaman uzadıkça,bu taş yığınlarının üstüme yıkılacağına dair düşüncem pekişiyordu.Evet böyle devam ederse,iki katın altında kimbilir nasıl bir halde olacaktık.Heyecanım son raddede.Kalbim küt küt atıyor.Ölüme çok yakın olduğumuz,ölümle burun buruna olduğumuz bir an!Böyle bir durumda “Allah’ın büyüklüğü” dile getirilir:Allahu Ekber!Ve son sözlerin şehadet olması da iyidir:Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühu ve rasulüh.45 saniye içinde yoğun ölüm duygularıyla bunları tefekkür ettim.Yapılabilecek bir şey yok.Sağa sola.öne arkaya sallanıyorduk.Ayakta durmak bile zorlaştı adeta.

Depremin sarsıntısı geçti.Giyindik,dışarı çıktık.Herkes dışarıdaydı.Sokaklarda,caddelerde herkes ayakta.Karanlıkta.Saat 03.00 suları...Karanlık.Elektrikler sarsıntıyla beraber kesildi.Yoğun bir araba trafiği..İnsanlar yollarda...Saat 05’te eve girdik.Sabah namazını kılıp yattık.Kendimizi Allah’a emanet ederek!..

Küçük bir radyodan,depremin İzmit kaynaklı olduğunu öğreniyorum.Sakarya,Bolu,Yalova,Gölcük,İstanbul’un bazı semtlerinin depremden etkilendiklerini öğreniyorum.Radyolardan felaket haberleri geliyor hep!..

Uyanıp da sabah televizyonu açtığımızda durumun felaket olduğunu o zaman anlıyoruz.Büyük bir felaket!Küçük kıyamet!

GÜNLÜĞÜMDEN

29 Temmuz 1999 Perşembe


Tolstoy’un “Karanlığın Kudreti” adlı tiyatrosunu okudum. Tolstoy’u seviyorum. Kitaplarını okuyorum. Bana çok şeyler öğretiyor.

Kitapları okurken ne düşünüyorum,ne bekliyorum onlardan?  Belki bir zevktir okumak!Bir hoşlanmadır. Bir aramadır. Bir boşalıştır. Bir kendine bakmadır.Bir kendini algılamadır.Bir kendini bilmedir,bulmadır.Bir düşünüştür,bir tefekkürdür.Bir hülyalara dalmadır. Bir özgürlüğe kanat çırpmadır. Bir alemleri gezmedir. Bir alemleri anlamadır. Bir sonsuzluğu arayıştır.Bir sonsuzluğa vurulmadır.Okuma bir alemdir. Bunlar hakkında şimdi çok fazla söz etmek istemiyorum.Ama her kitapta bunları düşündüğüm bir gerçek. İster istemez okumanın sonucu bu oluyor bende. Ancak sanat duyarlılığından, edebi unsurlardan uzaklaşmamak şartıyla. Kuru düşüncelerin,insanı anlamayan,insanı tek yönlü anlatmaya çabalayan duyguların,insana bir şeyler kazandırabilmesi beklenmemelidir.Böyle eserler,insanı olduğu yerde bırakır,ilerletmez.

Sanat eserlerindeki düşüncelerden bahsediyordum. Düşünce bizatihi bir değerdir;ancak sanat eserlerindeki düşünce daha bir değerdir.Çünkü sanat eserindeki düşünce soyut bir düşünce olmaktan çıkmış somut bir hal almıştır.Yaşayan bir gerçektir, gerçekliktir. O şekilde ebedileşmiş ve edebileşmiştir.Yaşayan, canlı olan bir hayatın içindedir o düşünce artık.Böylelikle düşünce ebedileşmiştir.

Ancak bu ebedileşmeyi de belki kendi içinde ikiye ayırabiliriz.Somut bir kahramanın düşüncesi olarak ebedileşmiştir. Roman içindeki bir kahramanı da somut olarak kabul ediyoruz. Bazı kahramanların düşünceleri zayıftır, bazılarınınki kuvvetlidir.Bazılarının doğrudur,bazılarınınki yanlıştır. Doğru ve kuvvetli olan fikirler yaşar;yanlış ve zayıf fikirler sallantıda kalır.Bazen zayıf olarak ortaya konmuş fikirler,doğru olduğu zaman, yine kendini eser dışında da kuvvetli oluşunu sürdürecektir.Bunun tersi de vakidir:Kuvvetli olarak ortaya konmuş fikirler de yanlış olduğu zaman hayatiyetini sürdüremeyecektir.Zaten bir aksilik varsa,bu eserde kendini hemen belli edecektir.Büyük sanatçılar,eserlerinde bu tür tezatları barındırmazlar.

Kahramanları fikirlerine göre oluşturamayız, kategorize edemeyiz.Bu yanlış olur.Kahramanlar belli bir fikri savunabilirler tabiî ki.Ama bu,onları fikirlerine göre tasnif edeceğiz anlamına gelmez.Sanat eserinde davranış,tavır,hareket, karakter,huy,ruh vardır her şeyden önce.Fikirleri biz sonradan tasnif ederiz veya sonradan bu davranışlar neticesinde fikirler ortaya çıkar.Yoksa kendi kendine,yani kuru sözlerle,iddialarla çıkmaz fikirler.Kahramanlar bir fikrin savunuculuğunu yapabilirler,ama bunu davranışlarına yansıtmadıkları müddetçe bu fikirler sırıtır. fikir, yaşantı halinde olmalıdır. Sanat eserlerini,fikir eserlerinden ayıran da budur.Fikir, yaşantı haline gelmedikçe,o sanat eseri olma hakkını kazanamaz.

Yazar,romanda belli bir fikrin savunuculuğunu yapacaksa,roman yazmasına da gerek yoktur.

GÜNLÜĞÜMDEN

20 Temmuz 1999 Salı

Refik Halit Karay’ın “Ayın On Dördü” adlı romanını bugün bitirdim. İnkılap ve Aka Kitabevleri yayını olan kitabı üç günde okudum. Romanın adına bakarak,bir kadından söz ettiğini zannettim. Ancak ayın on dördü dediği kadın değil, ayın ta kendisiydi; dolunay hali..

Refik Halit’in ilk defa bir romanını okuyorum. Bir edebiyat öğretmeni olarak büyük bir eksiklikti bu. Memleket ve Gurbet Hikayeleri’ni okumuştum, ama ilk defa bir romanını alıp okudum.Temiz,sağlam bir dil kullandığını,Türkçeye hakim bir yazar olduğunu bilmemem mümkün değil. Bu romanıyla bunu da, yani “iyi bir yazar/romancı” olduğunu kendime teyit ettirmiş oldum!”İyi yazar” dediğim kimselerin diğer eserlerini de okumayı kendime bir görev bilirim! İnsanın “iyi yazar”lardan öğreneceği çok şeyler vardır. Bunu kaçırmamaya,elden geldiğince değerlendirmeye çalışırım.Refik Halid de artık favori yazarlarımdandır.

Refik Halid’i daha önce “2000 Yılın Sevgilisi” ve “Bugünün Saraylısı” adlı romanlarının televizyona uyarlanmasıyla tanımıştım. Her ikisi de mükemmeldi.Televizyona da iyi uyarlanmıştı. Her iki eseri de televizyonda büyük bir dikkat ve ilgiyle izledim.

Refik Halid’i benim için önemli ve ilgilenmeye değer kılan yanlarından biri de “Yüzellilikler” listesinde yer alması.Yazılarından ve düşüncelerinden dolayı değişik şehir ve ülkelere sürülmüş olması. Hicivleri bazılarına herhalde çok sert gelmiş olacak ki sürülmüş. Bu da aslında onun etkili ve önemli bir yazar olduğunu gösteriyor. Susturulmaya çalışılan bir yazar. Daha çok ilgilenilmeye layık olduğunu gösteriyor bu durum.

“Kadın ruhu”nu daha çok Balzac’ın resmettiği söylenir Batı edebiyatında.Ve bu özellik olumlu şekilde söylenir. Bunu Refik Halid’in de çok güzel bir şekilde başardığını söyleyebiliriz. Romanın kahramanlarından biri de Rayiha Hanım’dır.Rayiha,kocasını seven, kocasına deli gibi aşık olan, ressam ama resim yapmayan,otuz yaşlarında bir kadındır. Balzac’ın “Otuz Yaşında” diye bir romanını hatırlıyorum. Bir aşk macerası...Otuz yaşında dul olan bir kadın vardır orada ve yazar o kadının psikolojisini Batı normlarında çok iyi verir. Rayiha da, kadın ruhunu ortaya sermesi açısından önemli bir kahramandır. Rayiha önemli bir kahraman.

Romanda dikkatimi çeken,”bilinçaltı” denen şeyin tamamen ortaya çıkarılması...Hiçbir bilimsel eser, romanlarda sunulan bilinçaltı kadar insanı derinden etkileyemez ve insanı tüm çıplaklığıyla anlatamaz. Bilinçaltıyla insanı, romanda “çıplak” olarak görürüz. İnsanın aslında çok değişik, çok renkli, çok gizemli, çok boyutlu bir “yaratık” olduğunu algılıyoruz roman gerçeğiyle. Romandaki bilinçaltı gerçekten insanı anlamada,anlamlandırmada büyük bir nimet ve fırsat. Gündelik hayatta bunu görebilmemiz zor. Düşündüklerimizi söylemiyoruz,içimizdeki dışa vurmuyoruz. Bunun değişik sebepleri var tabiî ki. Ancak bu,romanda böyle değil. Roman büyük bir fırsat. Bu fırsatı iyi değerlendirebildiği ölçüde,romana ısınıyoruz,romanı beğeniyoruz ve roman bize bir şeyler katabiliyor. Bize bir şeyler eklemeyen, bizi ruhi ve fikri zenginleştirmeyen, hayatımıza yeni şeyler katmayan, eksikliğimizi bize hissettirmeyen,eksikliklerimizi tamamlamaya fırsat vermeyen bir roman,acaba ne kadar başarılıdır? Veya başarılı mıdır?

Romandan çok şeyler bekliyorum galiba. Roman aslında bir iddiadır, iddia ile çıkmaktadır okuyucunun karşısına. Roman bir şeyleri iddia eder muhakkak. O halde buna göre romanı de eleştirebiliriz; yani iddia ettiği şeyler bakımından.Yazar,romanı yazmakla bir şeyler bekliyordur romandan.Okuyucu da bir şeyler beklemektedir. Romanda insan,”insan”ı yani kendini bulabilmelidir,hepsi değilse bile bir kısmını...İnsanı kavrayabilen,”insanı yakalayabilen” bir roman başarılıdır.Tabii bu başarısını sadece içeriğe bağlamıyorum. İşin teknik yönü de vardır. Ben sadece içerikle ilgili bir değerlendirme yapıyorum. Bütün bunları bana düşündüren “Ayın On Dördü” adlı roman.

AİLELERİN ÇOCUKLARI HAKKINDA DİKKAT ETMESİ GEREKEN NOKTALAR

Çocuğunuzun sağlık durumu ile yakından ilgileniniz. Hastalıkların bir kısmı, çocuğun hayat enerjisini önemli ölçüde azaltarak onu dermansız bırakabilir. Bir kısmı ise, doğurdukları devamlı acılar yüzünden çocuğun okul başarısına etki ettiği gibi, bazı rahatsızlıkların bilinmemesi veya tedavi ettirilmemesi bir takım uyumsuz davranışların sebebi olacaktır.

Çocuğunuzu kahvaltı etmeden veya yemek yemeden kesinlikle okula göndermeyiniz. Orta öğretimdeki çocuk, hızlı bir büyüme ve gelişme dönemindedir. Yemeğini zamanında yediriniz ve bu konuda titiz olunuz.

Çocuğunuzun kılık kıyafetine özen gösteriniz. Kıyafetinin okul kurallarına uymasına ve temizliğine dikkat ediniz.

Çocuğunuzun derslerinin ve davranışlarının daha iyiye yönelmesi için öğretmenleri ile sıkı işbirliği kurunuz. Veli toplantılarına mutlaka katılınız.

Çocuğun yaşamındaki en etkili çevre aile çevresidir. Çocuk yaşamında en etkili örnekleri ailesinden alır. Anne baba olarak tüm davranışlarınızla örnek olunuz.

Çocuğunuzu iyi tanıyınız. Çocuklardan yapamayacağı şeyler istemeyiniz, beklemeyiniz. Onları yeteneklerinin üstünde başarı göstermeye zorlamayınız.

Çocuğun her istediğinin yerine getirilmesi, ona her istediği şeyi yapabileceği, elde edebileceği kanısının verilmesi veya tam tersi olarak isteklerinin çok sınırlandırılması, hiç yerine getirilmemesi çeşitli uyumsuz davranışlar geliştirmelerine neden olacaktır. Bu konuda titiz olunuz.

Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Harçlığını mümkünse aylık veya haftalık olarak toptan veriniz. Böylece kendini yönetmeyi öğrenecek ve sorumluluk kazanacaktır.

Çocuklarınızı başka çocuklarla ve kardeşleriyle mukayese etmeyiniz. Her insanın sahip olduğu nitelikler farklıdır. Onları olduğu gibi kabul ediniz.

Çocuklarınızı korkutmayınız. Fazla baskılardan, bedeni cezalardan ve olamayacak sınırlamalar koymaktan sakınınız.

Çocuklarınızın belli davranışları için anne baba olarak değişik davranışlar göstermeyiniz. Aynı şekilde davranınız.

Çocuklarınıza iyi notların yanında zayıf not almasının da normal olduğunu ve çalışmakla durumun düzeltilebileceğini telkin ediniz.

Çocuğunuzun okul yaşantısı ile ilgileniniz, anlattıklarını dinleyiniz.

Çocuğunuzun okul dışındaki arkadaşlarını kontrol ediniz.

Çocuğunuzun okul ve öğretmenler hakkında şikayetleri olursa onu dinledikten sonra, okul yönetimi ve öğretmenlerle görüşünüz.

Çocuğunuzun sınıf, şube, okul numarasını ve ders öğretmenlerini iyece öğreniniz. Öğretmenlerle yapacağınız görüşmelerde çocuğunuzun kusurlu taraflarını hiç çekinmeden söyleyiniz.

Ders çalışırken çocuğunuzu ev işi, çarşı, pazar işi için kaldırmayınız.

Çocuğunuzun mümkün olduğu kadar sosyal yaşantılar içinde olmasını sağlayınız. Okul ve çevresindeki sosyal faaliyetlere katılmasına izin veriniz.

Çocuğunuzu sık sık eleştirmeyiniz. Hele bunu başkalarının yanında asla yapmayınız. Onun aşağılık duygusuna kapılmasını önleyiniz.

Beğendiğiniz, takdir ettiğiniz taraflarını söyleyiniz. Kendine güven duymasını sağlayınız.

Çocuklarınız arasında ayırım yapmayınız. Çocukları kıskandırmayınız. Hepsine sevgi ve ilgi gösteriniz.

İçinde bulundukları yaşlarda arkadaş çocuğunuz için çok önemlidir. Arkadaşı olmasına ve iyi arkadaşlar seçmesine yardımcı olunuz.

Televizyon izlemede çocuğunuza iyi alışkanlıklar kazandırınız. Sürekli TV izleme çocuğunuzun başarısını olumsuz etkiler. Ancak bunu zor kullanarak değil, ikna ederek gerçekleştiriniz.

Bilmediklerini çekinmeden ders öğretmenlerine sormaları gerektiğini anlatınız.

Anne baba arasındaki ilişkilerin şekli çocukları büyük ölçüde etkiler. Çocuklar yanında yapılan tartışmalar, kavgalar onların mutsuz, güvensiz ve endişeli olmasına neden olur. Sorunlarınızı çocukların yanında konuşmayınız, münakaşa etmeyiniz.

Çocuğunuzun çeşitli sorunları için sınıf ve rehber öğretmenlerine başvurunuz. Başvurmasını sağlayınız.

Çocuğunuzun evde ders çalışmasını kontrol ediniz. Ancak sürekli şekilde "ders çalış" ikazı olumsuz etki yapmaktadır. Ona güvendiğinizi belli ederek uyarınız.

Çocuğunuzun okula devam durumunu yakından izleyiniz. Bu konuda ilgili müdür yardımcısından bilgi alınız.

Çocukluktan yetişkinliğe ulaşan genci önce bir insan olarak kabul edin. Ona sevgi ve saygı gösterdiğinizi belirtin.

Gençlik çağına özgü biyolojik ruhsal ve toplumsal değişme ve gelişmelerin gencin davranışlarına yansıdığını bilin. Gençlik çağının fırtınalı ve zor olduğunu göz önünde tutun.

Gence bol bol öğüt verme yerine, örnek davranışlar yapın ve örnek davranışlar bulup gösterin.

Gencin tutum ve davranışlarına biçim ve yön verirken "ben gençliğimde" diye başlayan konuşmalardan kaçının.

Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin.

Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için yardımcı olun.

Aile ve evle ilgili konularda ve sorunlarda gencin düşünce ve önerilerini alıp, onunla konuşup tartışmaktan çekinmeyin.

Gencin yaşamı, giyinişi, süslenmesine ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve önerilerine anlayış ve saygı gösteriniz.

Benci denetlemek, engellemek ya da ödün, ödül vermek için tutarlı davranın, kimi kez ödüle değer bulduğunuz bir davranışı başka bir zaman kötüleyip yermekten kaçının.

Gencin davranışları karşısında serin kanlı olun. Kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmayın.

Her davranışın bir "sebebi", bir "amacı" vardır. Birey her davranışını bedensel, ruhsal ve sosyal yaşamında bir denge sağlamak için yapar. Çocuğunuzda görülen olumsuz davranışların, başarısızlıkların da bir sebebi vardır.bunları ortadan kalkması dayak ve ceza ile değil, bunları doğuran sebeplerin ortadan kalkması ile mümkündür.

Çocuklarınıza karşı sabırlı, soğukkanlı ve anlayışlı olunuz. Doğal olarak onlar hata yapacaklardır, kusurları ve kötü hareketleri olacaktır. Çocuklar düşündüğünüz, istediğiniz gibi tavır ve davranışlar göstermiş olsalardı aile okulda "EĞİTİM" denen şeye gerek kalmazdı.

İLGİNÇ BİR MEZUNİYET KONUŞMASI!

Amerikan Üniversitelerinin bir âdeti var. Her yıl, her üniver sitede kendi alanında çok sivrilmiş bir önemli ismi memnuniyet konuşması yapmak üzere davet ediyor. Aşağıda, bu yıl, Yale Üniversitesi mezuniyet törenine davet edilen Oracle bilgisayar şirketinin kurucusu ve genel müdürü Larry Ellison’un şaşırtıcı, hatta şok edici konuşması var. Konuşmayı dün Mehmet Şeker köşesine taşıdı. Biz de, Alemlere Rahmet Peygamberi rehber edinen öğrencilerin ve onların ve velilerinin “ illâ sistemin tornasından geçmeliyiz” zihniyetini sorgulamalarına vesile olur ümidiyle aynen sunuyoruz ..


“Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğiniz için özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyi bakın. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Sonra sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişide aslında hiçbir şey başaramamış olacak. Ve siz ortadaki. Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız. Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda parlak gelecek için yüzlerce umut ışığı göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar.

Sinirlendiniz. Bu anlaşabilir bir şey. Ben, Lawrence `Larry` Ellison üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nereden alıyorum ki; ülkenin
En prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yıl ki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum? Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim: Çünkü ben, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz.
Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın “Şimdilik” en zengin adamı. Siz değilsiniz. Çünkü Paul Allen, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz. Başka örnekler de var. Mesela Micheal Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hâlâ yoksunuz.


Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir. O halde biraz da egolarınızı okşamama izin verin. Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördü- nüz. Önünüzdeki yıllar için epey iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada size o önünüzdeki yıllar boyunca yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz. Ve hayat boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir keli- meyle güçlü bir ilişkiniz oldu burada. Terapi. Bunların hepsi güzel şeyler. Ama gerçekte, o kurduğunuz arkadaşlık bağlantılarına fena halde ihtiyacınız olacak. O çalışma alışkanlığına ve `terapi`ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız.


Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Balimer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten master sınıfından terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız. Son olarak, herhalde bazılarınız ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz
kendi kendinize soruyorsunuz: “Yapabileceğim bir şey var mı? Bir umudum var mı?” Maalesef hayır. Çok geç kaldınız. İçinize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yaşında değilsiniz. 


Eveet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bu anlaşılabilir bir şey. Belki de şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır. Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi. Yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olduğunu söyleyerek. Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara. Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Daha güçlü söyleyemem: Ayrılın. Hemen toplayın eşyalarınız ve fikirlerinizi ve bir daha geri dönmeyin. Terk edin. Her şeye yeniden başlayın, size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlerinin beni kürsüden aşağıya çektiği gibi...”

19 Ekim 2008 Pazar

ANLATIM BİÇİMLERİ HAKKINDA HER ŞEY



1-BETİMLEYİCİ ANLATIM

Özellikleri:

1.Betimlemeler açıklayıcı ve sanatsal betimleme olmak üzere ikiye ayrılır.
2.kişinin iç dünyasını anlatan betimlemelere tahlil(ruhsal portre) denir.
3.Kişinin dış görünüşünü anlatan betimlemelere simgesel betimleme denir.
4.Roman, hikâye, tiyatro, gezi yazısı, Şiir gibi türlerde kullanılır.
5.Kelimenin yan ve mecaz anlamlarına yer verilebilir.

Sanatsal Betimleme:

1.İzlenim kazandırmak amacıyla yazılır.
2.Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulur.
3.Ayrıntılar sübjektif olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmaktır.
Örnek metinler:s.91-92�İnce Memed� ve �Çarşı�

Açıklayıcı Betimleme:

1.Bilgi vermek amacıyla yazılır.
2.Genel ayrıntılar üzerinde durulur.
3. Ayrıntılar objektif (olduğu gibi)olarak verilir.
4.Amaç sanat yapmak için değil, bir konu hakkında bilgi vermektir.
5. Değişik duyulara seslenen özel ayrıntılar üzerinde durulmaz.
6.Betimlenecek varlığa kişisel duygu ve düşünceler katılmaz.
Örnek metinler: s.92�Akdeniz Bölgesi�

2-ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM

Özellikleri:

1.Olay, kişi, mekân ve zaman ortak öğeleridir.
2.Olaylar birinci şahsın ağzından anlatılabilir.(Anlatıcı olay kahramanlarından biridir)
3.Sanat metinleri öyküleyici anlatımla yazılır.
4.Olaylar ilahi bakış açısıyla anlatılabilir.
5.Olaylar 3.şahsın ağzından anlatılabilir.(Olan biten bir kamera sessizliğiyle izlenip anlatılır
6. Kişi, mekân ve zaman olay ve olay örgüsünü oluşturmak için kullanılan ögelerdir.
7.Öyküleyici anlatım hikâye, roman, anı, söyleşi, görüşme(mülakat) gibi metin türlerinde kullanılır.
8.Öyküleyici anlatımda bir olayın olması şarttır.
9.Yaşanmış olaylarda olay zincir, kurgulanmış olaylarda olay zinciri vardır.
10. 3.Şahıs anlatımda anlatıcı her şeyi bilir.
11. Öyküleyici anlatım sanat metinlerinde ve öğretici metinlerde kullanılır.
12.Sanat metinlerinde anlatıcı kurmaca kişi öyküleyici metinlerde ise gerçek bir kişidir.
13.Kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.

Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 73 (Kefil), 75 (Kıbrıs�ın Fethi)76,(Cemile),77(On İkiye Bir Var),78(Biz İnsanlar),81(Ayı ve İki Ahbap),82(İstanbul�un Fethi),83 (Başını Vermeyen Şehit)adlı metinler.

3-COŞKU VE HEYECANA BAĞLI (LİRİK) ANLATIM

Özellikleri:

1.Lirik anlatımda dil �heyecana bağlı işlev�de kullanılır.
2.Coşku ve heyecana bağlı anlatım daha çok şiir, roman, hikâye, tiyatro türlerinde kullanılır.
3.Öyküleyici anlatımda bir olay ve durumun anlatılması; betimleyici anlatımda kişi, durum ve varlıkların betimlenmesi; lirik anlatımda ise duyguların ifade edilmesi esastır.
4. Coşku ve heyecana bağlı anlatımlarda kelimeler daha çok mecaz ve yan anlamda kullanılır.
5.Öyküleyici anlatımlarda olay ve durumlar anlatılırken duygusal düşünceler katılmaz. Coşku ve heyecana bağlı anlatımda duygular ve içinde bulunulan ruh hali yansıtılır.

4-DESTANSI(EPİK)ANLATIM

Özellikleri:

1.Olağanüstü olaylar ve kişiler anlatılır.
2.Destan türünün yiğitçe havası vardır.
3.Yapıp etmeler yani fiiller ön plandadır.
4.Tarihi konular ve kahramanlıklar işlenir.
5.Etkileyici bir özellik taşır.
6.Sürekli hareket vardır.
7.Kelimeler mecaz ve yan anlamlarda kullanılabilirler.
8 Şiir, destan roman, hikâye, tiyatro, destansı anlatımın kullanıldığı türlerdir.
9.Anlatımda abartıya yer verilebilir.
10.Sanatlı bir dil kullanılır.

Örnek metin: s.124 Çanakkale Şehitlerine, s. 125Sivastopol,Osmancık, Kanije Kalesi�nin Fethi, Genç Osman

5-EMREDİCİ ANLATIM

Özellikleri:

1.Dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılır.
2.Emir, telkin, öneri anlamı taşıyan ifadeler yer verilir.
3.Öğretici ve açıklayıcı yönleri vardır.
4.Cümlelerde fiiller hakimdir.
5.Uyulması beklenen bir üslubu vardır.(Zorlama anlamı vardır)
6.Sosyal hayatın düzenlenmesinde emredici anlatım kullanılır.
7.Trafik kuralları, bazı eşyaların kullanma kılavuzları, ilaçların kullanma kılavuzları emredici anlatıma örnek verilebilir.

6-ÖĞRETİCİ ANLATIM

Özellikleri:

1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
3.Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
4.Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
5.Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
6.Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
7.İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
8.Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
9.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
10.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
11.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
12.Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
13.Tarihi metinler, Felsefi metinler, Bilimsel metinler gibi bölümleri vardır.

Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabı sayfa 147�148 �Meridyenler� ,�Klasizm�, Maddenin Üç Hali�

7-TARTIŞMACI ANLATIM

Özellikleri:

1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
3.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
4.Gereksiz ifadelere yer verilmez.
5.Karmaşık ve anlaşılması güç cümleler kullanılmaz.
6.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
7.Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
8.İki farklı bakış açısının olduğu konular bu türde işlenmeye daha elverişlidir.
9.Fıkra, deneme, makale, röportaj gibi türlerde kullanılır.
10.Yeteneğe, bilgi ve deneyime göre yöntem belirlenir.
11.Eleştirici bir bakış açısıyla yazılırlar. Anlatım tarzı sohbete varabilir.
12.İhtimal bildirmeyen, kesin, kanıtlanmış bilgiler kullanılır.

Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 160�161�162�deki metinler

8-KANITLAYICI ANLATIM

Özellikleri:

1.İnandırma, aydınlatma, kendi görüşünü kabul ettirme amaç edinilir.
2.Kavramları tanımlama ve açıklama önemlidir.
3.Okuyucu ve dinleyiciyi ikna etmek, düşündürmek ve üzerinde durulan konudan uzaklaşmamak için bazı kelime, kelime grupları ve cümleler tekrar edilir.
4. Konuşmacı ve yazar üzerinde durduğu konuyu aydınlatmak ve düşüncelerini kabul ettirmek için örneklere başvurur.
5.Konuşmacı ve yazar konuyu aydınlatmak maksadıyla farklı kişilerin düşüncelerine müracaat eder.
6.Kelimeler ve kelime grupları gerçek anlamında kullanılır.
7.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
8. �Tanımlama, açıklayıcı betimleme, sınıflandırma örneklendirme, karşılaştırma, tanık gösterme, sayısal verilerden yararlanma � gibi düşünceyi geliştirme yollarından faydalanılır.
9.Kanıtlayıcı anlatımda hitap edilen toplumun kültür düzeyi ve beklentileri önemlidir.

Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 165�166�167�169 �daki metinler.

9-DÜŞSEL (FANTASTİK) ANLATIM

Düşsel Anlatımın Özellikleri:

1.D.A.da konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip, hayal ürünüdür.
2.Zaman belirli ya da belirsizdir; olağanüstü özelliklere sahip olabilir.
3.Mekân, olağanüstü, düşsel öğelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
4.Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.
5.Düşsel anlatımda hayal, varsayım, abartma, kişileştirme gibi unsurlar çok kullanılır.
6.Daha çok di� li veya miş�li geçmiş zaman kipi kullanılır.
Örnekler: Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Gora, E.T,Yıldız Savaşları

Düşsel Anlatımla; Düşsel Olmayan Metinlerin Benzer Ve Farklı Yönleri:

Benzerlikleri:

Her iki anlatımda da yapıyı meydana getiren ögeler (kişi,zaman,mekan,ve olay örgüsü)aynıdır.

Farklılıkları:

1.Düşsel anlatımda: D.A.da konu; olağanüstü ve fantastik özelliklere sahip,hayal ürünüdür.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Konu yaşanmış ya da yaşanabilir olmalıdır. Günlük yaşama ait unsurlar konu olabilir.

2. Düşsel anlatımda: Tema hayali unsurlardan oluşur
Düşsel Olmayan Anlatımda: Tema konuyla ilgili olarak günlük yaşama ait, yaşanabilir özelliktedir.

3. Düşsel anlatımda: Zaman belirli ya da belirsizdir. Bazen zaman ötesi nitelikler taşır.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Zaman belirli ya da belirsizdir. İçinde bulunduğumuz zamanın özelliklerine sahiptir.

4. Düşsel anlatımda: Mekân olağanüstü, düşsel ögelerden oluşmuş olabilir. Mekân günlük yaşamda karşılaşamayacağımız niteliktedir.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Mekân, olağanüstü düşsel ögelerden uzak sıradan, günlük yaşamda karşılaşacağımız mekânlardır.

5. Düşsel anlatımda: Kişiler çoğu zaman gerçekten uzak kişilerdir. Olağanüstü nitelikte olabilirler.
Düşsel Olmayan Anlatımda: Kişiler gerçekte olabilecek, sıradan, günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz kişilerdir.

Örnek metinler için bakınız Dil ve anlatım kitabında sayfa 176(�Bitmeyecek Öykü� ,�Ağrı Dağı�), 177 (Dünyalar Savaşı) adlı metinler

10-GELECEKTEN SÖZ EDEN ANLATIM

Gelecekten söz eden anlatımın kullanıldığı metin türleri: roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme

Gelecekten söz eden metinlerin ortak özellikleri:

1. Gelecekten söz eden metinler varsayım ile oluşmuştur.
2. Gelecekten söz eder.
3. Verilerden yola çıkılarak geleceğe ait tahmin yapılabilir.
4. Olandan çok olması istenilen anlatılır.
5. Gerçekleşmesi mümkün olmayan tasarı ve düşünceler(ÜTOPYA) anlatılır.
6. Genellikle gelecek zaman ifadesi kullanılır.

�Gelecekten söz eden anlatım� ile �Düşsel anlatım� arasındaki benzerlik ve farklılıklar: Gelecekten söz eden anlatımda ve düşsel anlatımda kişinin kendi hayal dünyasındakiler dile getirilir ve buna göre bir anlatım yolu seçilir. Düşsel anlatımda gerçeklikle ilgisi olmayan tamamen çağrışımlara dayalı olaylar, kişiler, zamanlar anlatılır ve bu yapı unsuruyla konu ve tema oluşturulur. Gelecekten söz eden anlatımda ise gerçeklerden yola çıkılarak tahmine dayalı bir anlatım yolu benimsenir. Yani gelecekten söz eden anlatım gerçeğe daha yakındır. (Bakınız dil ve anlatım kitabı sayfa 183 �Ütopya� ve �İklim Değişikliği� başlıklı metinler.)

11-SÖYLEŞMEYE BAĞLI ANLATIMLA OLUŞTURULMUŞ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ

1.Jest ve mimikler anlatımın gücünü arttırır.
2.Sohbet, mülakat ve diyalog, monolog metinleri söyleşmeye bağlıdır.
3.Karşılıklı konuşmalar, bağlama ve konuşulan kişiye göre değişebilir.
4.Görme ve işitmeyle kurulan iletişim önemlidir.
5.Vurgu ve tonlama önemlidir.
6.Hikâye Roman Tiyatro, Mülakat, Röportaj, Monolog söyleşmeye bağlı anlatımın kullanıldığı metin türleridir.
7.Roman, hikâye ve tiyatrolardaki karşılıklı konuşmalara diyalog, iç konuşmalara ise monolog denir.
8.Tekrarlar söyleşmeye bağlı anlatımlarda ifadeyi kuvvetlendirir.
9.Söyleşmeye bağlı metinlerde anlatımın süresi sınırlandırılmalıdır.

12-MİZAHİ ANLATIM

Özellikleri:

1.Okuyucuda uyandırılmak istenen etkiye göre düzenlenir.
2.Ses, taklit, hareket ve konuşma önemlidir.
3.Mizahi unsurlarda gerçekten sapma vardır.
4.Mizahi unsurları oluşturmada karşılaştırmalar, durumlar, hareketler, kelime ve kelime gruplarından yararlanılabilir.
5.Amaç okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmektir.
6. Roman, hikâye, tiyatro, şiir, deneme gibi türlerde kullanılır.
7.Mizahi anlatımlarda dil bir olayı anlatmak için kullanılır.(sanatsal, edebi işlevlerde kull.)



ANLATIM BİÇİMLERİ, DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Çeşitli amaçlara yönelik olarak gerçekleştirilen anlatımın etkileyici olması için çeşitli yöntemlere başvurulur.İşte,anlatımı gerçekleştirirken başvurulan bu yöntemlere “anlatım biçimleri” diyoruz.

Anlatım biçimlerini şöyle sıralayabiliriz:

1)Açıklayıcı Anlatım,
2)Öyküleyici Anlatım (Hikaye Etme)
3)Betimleyici Anlatım (Tasvir Etme)
4)Tartışmacı Anlatım

A)AÇIKLAYICI ANLATIM:

Herhangi bir konu hakkında bilgiler vermek,bir şeyler öğretmek amacına yönelik anlatım biçimidir.

ÖRNEK:Memduh Şevket Esendal öykülerini sade ve temiz bir Türkçe’yle yazmış,öykücülükte Çehov tarzını benimsemiştir.Onun öykülerini okuyanlar eserin içinde kendilerini,çevrelerini ve hayatta karşılaştıkları kişileri bulur gibi olurlar.Esendal,günlük hayatı iyimser bir hava içinde verir.Öykülerindeki olaylar son derece basittir.

B)TARTIŞMACI ANLATIM:

Okuyucuyu veya dinleyiciyi istenilen davranış ve düşünce biçimine yöneltmek amacıyla başvurulan bir anlatım biçimidir.Bu anlatım biçimiyle okuyucunun sahip olduğu düşüncenin
değiştirilmesi amaçlanır.Yani amaç düşünce ve konularda değişiklik yapmaktır.

ÖRNEK:Edebiyat metninin dili günlük iletişim dilinden bütün bütüne ayrıymış gibi görülegelmiştir bizde.İstiareli, aktarmalı, doğallıktan uzak bir dil olarak düşünülmüştür hep.Edebiyat sözcüğü;süslü püslü, özentili, abartmalı ve boş sözler yığını gibi bir anlam kazanmıştır bu yüzden.Bunu da,edebiyat dilini günlük dilden apayrı gören bir anlayışa bağlayabiliriz.Oysa edebiyat dili günlük dilden tümüyle kopuk bir dil değildir.Gündelik dilin güzel, duygusal bir doku içinde yeniden düzenlenimidir bir bakıma.

C)ÖYKÜLEYİCİ ANLATIM:

Bu anlatımda amaç;olayı okuyucunun gözü önünde canlandırmak,anlatmak istenileni bir olay içerisinde vermektir.Öyküleyici anlatımda olaylar oluş haline uygun olarak bir dizi halinde verilirse birbirine bağlanır.Öyküleme, tasarlanan ya da yaşanan bir olayın anlatımıdır.Roman, hikaye ve masalların anlatımı öyküleyici anlatım biçimindedir.

ÖRNEK:Ağır adamlarla kahveye girdi Hasan.Olanları düşündü bir süre.Otursam mı oturmasam mı diye bir tereddüt geçirdi.Sonra oturdu bir köşeye isteksiz.Babadan kalma tütün tabakasını çıkardı,kalınca bir sigara sardı.Öyle dalmıştı ki masasına konan çay bardağının sesi bile dikkatini çekmemişti.

D)BETİMLEYİCİ ANLATIM (TASVİR ETME):

Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir.Varlıkların niteliklerini,bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir.Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde canlandırmaktır.Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla ilgili izlenim kazanılması amaçlanır.Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen gösterilir.

ÖRNEK:Eski bir taş köprü geçildikten sonra fakir mahallelere giriliyor ve sefalet,bütün dehşeti ve çirkinliğiyle başlıyordu.Ortalarından akan çirkin sularında yarı çıplak çocuklarla çamurdan köpekler, eğri büğrü sokaklar… Tezekten, çamurdan yapılmış yarı yarıya toprağa gömülmüş penceresiz kulübeler…

DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Bir yazıda ileriye sürülen görüş ve düşüncenin inandırıcılığını sağlamak amacıyla yazar çeşitli yollara başvurur.Düşünceyi geliştirmek için başvurulan yöntemler şunlardır:

1)TANIMLAMA:

Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir.Tanım kısaca “nedir” sorusuna verilen cevaptır.

ÖRNEK:İnsan vücudunun en küçük yapı taşına hücre denir.(Nesnel)
*Yiğitlik, kahramanlık, savaş temalarını işleyen şiirlere epik şiir denir.(Nesnel)
*Yaşam, güçlükleri yenebilme sanatıdır.(Öznel)
*Toros dağlarının etekleri Akdeniz’den başlar.(Değil)

2)ÖRNEKLENDİRME:

İleriye sürülen soyut düşüncenin somutlaştırılması yöntemidir.Söylenmek istenilenin okuyucunun kafasında canlandırılmasını sağlayan bir yöntemdir.

ÖRNEK:
Genç Kalemler hareketi,edebiyatımıza özellikle dil konusunda yepyeni bir anlayışı getirmiştir.Türkçe kendi benliğine yavaş yavaş dönmeye başlamış;halk,aydınların yazdıklarını anlar duruma gelmiştir.1911’li yıllarda yazan Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i açıp okuyun, severek, anlayarak okursunuz yazdıklarını.Sözcükler, tamlamalar…hep anlayacağınız biçimdedir.

3)KARŞILAŞTIRMA:

Karşılaştırmada iki varlık, iki kavram ya da iki şey arasındaki benzerlik ve karşıtlıklardan yararlanma söz konusudur.Benzerliklerin ya da karşıtlıkların ortaya konması karşılaştırma ile olur.

ÖRNEK:Özge Ali’ye göre daha çalışkandır.
*En çok sevdiğim arkadaşım sensin.
*Eski şiir hayali öğeleri yeni şiir ise somut öğeleri içerir.

4)TANIK GÖSTERME(ALINTI YAPMA):

Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden,sözlerinden yararlanarak açıklanması yoludur.Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir.Tanık olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.

ÖRNEK:Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında.İsteyen herkes, her an mutlu olabilir.Fizolof Sokrates: “Bir kitap, bir çiçek, bir kuş…ne büyük saadet!” derken bunu anlatmıyor mu?

5.SAYISAL VERİLERDEN YARARLANMA:

Yüzde elli başarı hiç de yüksek değil.
Türkiye seksen iki milyon nüfusa sahip bir ülkedir.